- 486 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Musalla taşına uzanan yolculukta durakladığım anlarda…
Yemin olsun ki bir kez daha geçebilirsem o köprüden, asla teslim etmeyeceğim yüreğimdeki sevgiyi, ne köprünün kenarlarına, ne de altından geçen sulara ne de arsız düşüncesi olan sevgi bireyine, yemin olsun...
Bir kez daha inanırsam o aşka ki asla dön gel, asla gitme, asla neden gittin ha demeyeceğim, tutmasını bilebilirsem ki, o har kızgınlığındaki sevgimi, avuçlarım yanmalarla doluşsa da bırakmayacağım elimden...
Kendimden utanamayacağım kadar seni çok sevdim, gidişinden sonra da çok sevdim dememden korkma, eskiden herkesleri sana benzetirdim, oysa şimdi sen de herkeslere benzedin, herkeslerin gittiği gibi gittin, ben mi, beni boş ver, ben kendime döndüm, hani derdim ya ben artık sen gibi oldum diye, unut o sen gibi senleştim demelerimi, çünkü sen herkes oldun...
Bir gün seni seçmiştim ben, musalla taşına yürürken durakladığım anlarda, zamanımın tam da koyusunda, senin aklığınla karşılaşırken yüreğinin beyazlığı çarptı yüzüme, durdum, vakit akşam mıydı neydi, yoksa tan ertesi bir zaman mıydı şimdi hatırımda ama söylemek istemem, saklısı kalsın saklımda ki unutulması musalla yolculuğu olsun diye… Yüzün boyalı kalbin bembeyazdı, kalbin yırtıklarla doluydu, gözlerindeki parıltı sönmüş, bakışların hüznün içinden çalınmaydı ve ben seni o anlarda çok sevdim, tan ertesinden de çok, gecenin koyusundan da çoktu seni sevmem ve ben çokluk içindeki bolluğu yaşıyordum sevmeye dahil sevgiye dahil olmuşken…
Koyu siyah kömürleşmiş bakışların vardı, yüzünden gülmeler bitmiş, zoruna tebessümlerini yakaladım ben ki sende gülmelere alıştım, senle gülmelerin içinde raks etmeye alıştık biz…
Neydi adın, bilmem mi hiç, ama yine saklıma gömerken o ismi, yeminlerin bini birdi anmayacağım sen den sonra ismini derken bu günlere ulaşacağımı hiç düşünemezdim…
Eflatun kurusu bir renk düştü benim yaşamımdaki tüm renklere, koyu bir bulanıklıktı yaşamımın içindeki tüm bakıştığım kesitler, her şeyin tamlayıcısı senken benliğimin hırpalanışı umurumda hiç olmadı, sadece sen varlığıydı deniz üstü köpüklere bulaşmış yüreğimle adın çakılmıştı adımın yanındaki ömrüme…
Ettiğim yeminlerdi adınla yüzünün eşleştiği cümleleri, kelimeleri unutmamaya ve musallaya uzanan yolculukla taşıyacağıma… Zemberekten boşalmışçasına hız kazanan bir sevgiydi bu, kim kimin gözlerine bakarken daha çok buğulanacaktı gözleri yarışmasıydı bu veya kim kimin gözlerine bakarken en güzel ağlayacak gösterisiydi bu veya daha çok sevgi gösterisinde kim bulunacaktı veya kimin en çok kalbi ısınacaktı bu bakışlardan, belki de biz sevginin tarifini yapıyorduk bir birimize veya en azından böylesini yapabiliyorduk…
Yıllar geçti bu günlerde kendime sordum yine, “o günlerde yaptıkların cidden en çok sevgi ölçüsü müydü veya bunu bu günlerde yeniden yapabilir misin derken yüreğimden ilk belirti geldi, “onu düşünürken bile hâlâ tir tir titriyorum görmez misin?”
Taş duvarların ardına saklanan düşünceler bunlar, gün ayazı ve gece donukluğu yememişti, kendini kendi sığınağındaki sıcaklığına saklamıştı… Hayat bu sevgili sevdim derken ardına saklanan binlerce meşakkatin içinde kalmak vardı ve de caymak ancak musalla yürüyüşünden sonraya kalırdı, sevgi kolay iş değildi, içinde bulanmak vardı çamura, içinden bulanmak vardı sevinç gülüşlerine…
Aslında soytarı güldürmecesine benzedi bunca yıl sonrası bu anlatımlar, bu kadar çileden sonra, hâlâ sevgi selinde uğraş vermek ama sen beni ara sıra yazdıklarınla dürtmesen belki de ben bu düşüncelerin içinde boğulacağım, ne sen beni ne de ben seni son halinle düşleyemeyecektik, sadece bir düş boğazında kapalı gözle yürümekle geçecekti bundan sonralarındaki yaşamlarımız…
Aslında cevabı verilecek iki soru vardı, ben seni sevdim mi, sevdim, sen beni sevdin mi, sevdin, peki bu çileli yaşam neden dolandı ayaklarımıza ki tökezlenip durduk, şimdilerde çoğu zamanları pişmanlıklarla geçiren, çoğu zamanlarda da keşkeleri araya sokan bu düşünceler neden ortalıkta dolaşıyor?
Belki de işin aslı biz birbirimizde yanıldık, hak etmediğimiz bir sevdayı yaşam çabalarımızdı bizi bu hallere sokan, olası iş miydi o sevdayı tarif ederken bile bedenimiz sarsılırken nedendir bu kadar yaşamdan hayıflanmak?
Çoğu zaman bir soruya cevap ararken uyanırız kâbuslar içinde yaşadığımız uykudan, bir soru vardır "beni özledin mi " sorusuna cevap ararken, çok tuhaf bir soru, hem dersin sorarsın, sonra merak edersin, ya beklediğin cevap gelmezse diye, aslında biraz efelenmek gerek galiba ne derse desin derken ama yürek vurgunlardadır, beni özledin mi sorusu karşısında, uyur uyanık bir sesle "hııı " derken sonsuz bir huzur bulur yüreğin sakinleşerek...
Her keslerim her şeylerim derken, şimdilerde sokak kedileri ile konuşur oldum, onların da hiç kimseleri yokmuş…
Bazen de düşlerimden uyandırılan en acı zamandasın sen…
Ben ne rüzgârındayım hayatın ne de ışığındayım, ben sadece gözlerinin prangalanmış yürüyen, başka bir şey görmeze mahkum senin rüzgar gözlünüm...
Başka ellerin, başka saçların tacında olacağıma, göz bebeklerindeki tek nokta olmak huzura koşmalarım demek olacaktır bir bilsen...
Sen ki kalbime ağır gelensin, sen ki aşkı hak edensindir diyensin, sen ki uğraştır diyensin, onca sevgiyi verirken sevgisiz kalacağın hiç aklına gelir miydi, sevgi ağırdır taşımak zordur derken, oysa bilmezdin sevmenin çok daha zor olduğunu... Sen benin terimdin, sen benim gözümdeki noktaydın ve sen bende son nefese uzayacak alın terimdin...
Oysa birkaç köşe ötede çanlar biten bir aşkın arkasında n var güçle çalıyordu, harabeye dönmüş bir ruh, kaybolmuş bir benlikle, baş aşağı devrilen bir umut vardı aslında ters yöne çakılan, bir yerlerde acı bir ağıt söyleniyordu, bir yerlerde radyonun sesi olabildiğince azaltılmış, bir aşkın son şarkısını çalıyordu, elleri ceplerinde dolaşarak düşünen bir adamsa ıslığına bir tını oturtmaya çalışıyordu, titreyen dudaklarının arasından, kendi kendine zora soktum bu hayatı diyordu, zorda bıraktım ruhumu diyordu, az kendine acıyarak, azıcık da çok sevdiğine ağlayarak…
Yılların ardında bıraktığı tüm anılar yoksullaşmıştı sanki…
Önce gözlerine bakacaksın sonra ne kadar sevebilirim diyeceksin ardında da ondan çok herkesten çok seveceksin onu ki o sevginden bunalsın ve ben de seni çok sevdim belki senden de çok sevdim desin...Hayat bu önce yaşatır sonra yaşananların ardından baktırıp tutsak eder geçmişe ama ne olursa olsun gelecektir hayal gücünü zorlayacak olan..
Aslı buysa yaşamın hâlâ üzgündür Şubat’lar ve Şubat’ları yaşayanlar, kimler neler kaybetmedi ki Şubat’larda, ne çok sevgi doğdu, ne çok da sevgi gerçek dışı diye isimsiz mezarlara gömüldü...
Bir çift yeşil gözdü gözlerimin beklediği, gel artık çok geç olmasın gece, çok geç olmasın yollara uzanan umutlar…
Bir çift yeşil göz müydün sen kaç gündür hayâlimde dolaşan?
Hayâl etmenin sonu ve de başı var mı bilmem ama sonu daha iyi sanki tüm renkleri gözde yeşile devşirirsin ve zalim hayat dersin...
Gecenin bu saatlerinde karanlığın göz kapaklarına oturduğu anlarda senin uyumadığını biliyorum, uyumak istemediğini de biliyorum, beni hiç sorma bir şey anlatmam sana, sadece yazdım bu gece ki tamı tamına bitireyim seni içimde diye , oldu mu onu da bilmem ama daha çok sürecek senin yerine konuşmam, hak edeceksin arkadaş hak edeceksin sonra saygı göreceksin…
Çoğu zaman hayat der geçeriz, aslında bekleniriz bir kuytuda boğazımıza bastırılacak iki avuç parmaklarını...
Bir zaman boyutu bu, düşünüyorum da benden istediklerindi bir zamanlar senden istediklerim, bir gün diyordum, sadece bir gün tek bir gün, boylu boyunca benimle olsan, martılara lafın gelişi yem atsak, sandala binsek hani hiç binemediğin sandala binsek, uzaklara, göz alabildiğine uzaklara gitsek, dolunay kaybolsa, güneş salsa ışıklarını yavaştan ve ben tam da o an desem kulağına, sevdim seni ben yaşayasıya desem, gözlerine baksam sonraları kirpiklerim yapışmayasıya uzun uzun, kendi gölgemi görsem gözlerinde ki tekrar usanmayasıya sevdim seni desem ki, uzasa bu ömür o sevgide, riyasız, korkusuz ve de el ele geçse zaman, işte sevdiceğim sen dedin ya sev beni diye ben de bitmeyesiye deyiverdim işte…
Sanki İzmir gibi, sanki İstanbul gibi, sanki bir deniz dünyası gibi, sanki bana dermiş gibi veya artık umut yok der gibi veya umudumdan vaz geçmem der gibi, velhasıl benim hayatım gibi...
Uzak yaşamlar, uzak düşünceler, elbet bir gün yanında olacak...
Şimdi git, daha sonra tekrar gel istersen o zaman daha iyi anlarsın beni ama bil ki kollarım açık olmayacak, yani gelmek iste, istersen...
Geceler boyu birbirlerine bakarak sustular, yollar boyu zifir karanlıkta hep sustu kadın, adam hep gözlerine bakıyordu, ara sıra gidiyorsun diyordu ama ya yanılıyorsam diyordu, hata yapmak istemiyordu, çünkü sevmenin çemberinde dönmek çok zor işti o başarmak istiyordu, gene susuyordu, susuyordular tüm nefes alışlarda...
Suskunluğun profili çiziliyordu, sağı solu pembeye boyanıyordu ama yine de susuyorlardı, suskunluğun bakışını tarif ediyorlardı birbirlerine, ara sıra gözyaşları düşüyordu bir birlerinin avuçlarına, yine de hıçkırıklar arasında susuyorlardı...
Gitmek mi zor, kalınmak mı zorlardı onları bunu ölçüyorlardı birbirlerinde ama onlar kesintisiz çok sevdiler hep birbirlerini, hep yokluklarından korktular ölümden de çok...
Çünkü onlar kendi sevmek tarihlerini kendilerine yazıyorlardı, az biraz daha cesaretleri olsa, gidersen benim ruhum ölür diyemediler ve kadın bir gece sabaha karşı gitti, adam sadece arkasından baka kaldı, gidemesen olmayacak mıydı dedi duyuramadı ve adam gözleri kapadı, artık gidişleri görmüyordu... Her gece özledim seni gel gel diye uykusuz geceler geçireceksem, yıkılsın bu taşlar, yıkılsın bu duvarlar, özlem uykusuzluğu düşse de gözlerimden, ben senden vaz geçtim bilesin yar...
Çoğu kez karanlıklarda kalıyor susmalarımız, göz gözü görmezde kalıyor yüzümüz, sadece acı inlemeleri duyuluyor yorgun yürek diplerinde, hasretin sarsıntısı birikiyor bedenlerde, oysa şimşeklerle dolaşırdı düşlerimiz, tüm düşüncelerimiz birbirimiz içindi, şimdilerde fark yaptı yürek vuruşlarımız, benimki duracakken seninki hızlandı, tüm şartlıklarda teklemesine kaldık, tüm cümleler bizden kafiyelendi, her cümle ardı bir ayrılığa ulaştı, ben ve senle ilgili sana dair bana dahil olduk hecelerde...
Ölü bir kentin solgun ışıklarında, ateş böceklerinin son dansını seyrederken, bir elektrik direğindeki ışığın etrafında, tükenmişliğin tüm ütopyalarında zor zapt ediyorum bakışlarımı, karanlığa senle beraber gömülmek üzere olan karmaşık ışık alacasında, tek bakışını ararken, bunalmış bir benliği zapt ediyorum zor da olsa, uzaktaki bir ney sesi ile, neylersin geceyi…
Nedendir karanlıklar yorar gözleri, oysa ağlamak daha çok acı verir ki tek tesellisi belkilerdir...
Kaç yıl sürdü bu sevda mola vermeksizin, kaç sayfa dökümü düşsel yazımlar yapıldı, kaç defa sevdim kelimesi kullanıldı bezmezcesine, kaç anı molası verildi sevmeye dair düşünmek için her adım atışları, durmayasıya özlemin içine kaç kez dalındı, zor çıkasıya, ne baş tacı bir sevdaymış unut dendikçe ayaklandı, sen bende neden hiç bitmedin ki sevgi hâlâ, neden hep sol tarafıma ağırlıklı ağrılardasın, benin gün ışığı görme vaktim mi yok ki hep karanlıklardayım, buna rağmen bezmedim seni sevmekten, düş artık yoluma ki yılların bir hesabını uzat önüme de bu sevdayı bir kez daha seveyim...
Biz birbirimize yıllarımızı bağlamışken şimdilerde gecelerimiz kâbuslarımızla doldu...
Çok derinlerde kaldı o aşklar o sandıklarla, oysa son nefese aşk için sözlenmişti yürekler, bense beni unutanlarla yaşadım hayatı nefes nefese, yorulup kasılıncaya kadar yüreğim…
Geçecektir yaz güneşi kızıllığı gibi kavrulan yüreğimin titreyişleri, zorladığımız hayat mıydı yoksa biz mi zorlanıyorduk yaşamdan, neylersin bazen ruh bedenin önüne geçer ki az biraz gülmeyi öğreniriz, oysa biz kaplumbağa boynu gibi kasmıştık kendimizi içimize doğru, kıvrıldığımız köşeler değil mi ki boğulduğumuz anlar...
Vapurdakiler ve de karadakiler, el sallamada hayatın gurbetine doğru bakarlar, aslında hep eksiktiler yaşamın aralarında birbirlerine, oysa arkada kalanla giden arasında başlardı özlem, neydi eksik olan, tamlanamayan, gurbetin, hasretin gözüydü birbirlerine bakan, arda kalansa sadece acıydı tüm el sallamalarına karşı, elveda kıyı, elveda toprağım, bağrım yüreğim elveda, boş verilemeyen düşler bunlar, hepsi arka sokaklarda birleşir, her şey özleme uğrar derken, aşk yalvarır, unutma beni diye ki sürer ömre bu düş derken, içime sinmiyor bu gidiş…
Hep uzaklarda aradım seni, hep ıssızlıklarda, hep köşe başı karanlıklarında bekleyişini aradım, tek lambası yanmayan tüm direk altlarına baktım görürüm seni diye, çalan şarkıların tınısında, vapur düdüğünün gizemli sesinde, katar katar geçen tren vagonlarının arkasına bakındım hep, yoktun, kayboluşun fermanı yazılmıştı sanki nerelerdeydin, kayıplıkların usta canlısı, oysa hatırladığımda çok geç kalmıştım, oysa ben seni en son mezarlıklarda bırakmıştım, isimsiz mezar taşlarına adını yazmıştım ki ne çare seni arayışım alışkanlık işte…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.