- 849 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Beni severdi. Deli olmasaydı belki söylerdi de...
Evden çıkıp, ailemden gizli günün ilk sigarasını yaktığımı hatırlıyorum o gün. Güneş deli gibi vururdu. Bir tek bana vururdu. O gün doğma sebebi, ben apartmandan çıktığımda gözüme vurmakmış gibi. (Soğuk günlerde gözüme giren ve beni mutlu eden güneşin verdiği zevk; ta o günlerde kalma demek.) Apartman dedim, siz şimdi farklı bir dünya hayal etmişsinizdir. Küçük bir ilçe hayal edin. Ettiniz mi? Heh! Şimdi onun yarısını düşünün işte. Bu kadar küçük bir ilçede (Zonguldak/Alaplı), güneşin gözüne vurmak için doğduğunu düşünen bir çocuk hayal edin bir de. (Oha ya! Çocuk hayal edin dedim. Kendimden bahsederken hem de! Bu yaşlanmanın ilk belirtilerindendir. Veya bana şimdi öyle geliyor. 40 yaşına geldiğimde ne diyeceğim bilmiyorum. Çok karışık ve boktan bir meseledir; ne zaman yaşlandığımız. Hissetmekle alakalı belki. Belki de alakası yok. Bunu sadece yaşlandığımızda bileceğiz ve bir yaşam tercih etmiş olacağız. Yani diğeri hakkında hiç bir fikrimiz olmayacak. Bu içinden çıkamadığım bir çok konudan biri. Neyse ben bugün "Bu coğrafyada sevmenin yasak olması" adlı yazıyı yazmak için yola çıktım. Şimdi parantez içinden çıkıp, tıpkı sizin de bu cümleden sonra parantezin başlamadan önceki yazılan ilk cümleyi okuyacağınız gibi, ben de konuyu hatırlamak için, o cümleye gidiyorum.)
İşte o çocuk-delikanlı halimle (17 yaş) babamın çalıştırdığı meyhanenin yolunu tuttum. Şimdi siz meyhane deyince de çok farklı hayal etmişsinizdir. Geçmişiyle gurur duyan, çoluğu çocuğu evlendirmiş, beyefendi, kibar ve içmenin kitabını yazmış yaşlılar falan var zannetmeyin diye diyorum. "Çoğu hayattan vazgeçmiş, hayal ettikleri her şeye ulaşmış, ’zavallı başarısız’ bir sürü insan. Deliler vardı mesela. Sürekli olarak bizi ziyaret edip, karınlarını doyuran, içkisini içen, bazen azarlanıp gönderilen, bazen rezil durumlara düşen deliler. (Ahmet abinin ölmesi iyi mi oldu, kötü mü oldu hala çözemedim kendi içimde. İyi bir deliydi. Çok kızdırıyorlardı. Severdim Ahmet Abi’yi. O da beni severdi. Deli olmasaydı belki söylerdi de. Neyse.) Sürekli olarak, Zonguldak Havaları adlı bir cd getiren yaşlı bir amca vardı mesela. Televizyonda sürekli bizim yörenin havalarıyla dans eden 3. sınıf dansözler. (Ne boktan bir yerde büyümüş ben arkadaş ya! Yazının başında memleketime turist gönderirim umudu vardı. Belki seversiniz diye anlatayım dedim; kendimden soğudum.) Dostuyla görüşmeye gitmeden önce; bir iki kadeh bir şeyler içeyim diyen bir minibüs şoförü vardı. Kamyon şoförleri vardı; beyinleri bacak aralarında olan. Borç veren adamlar vardı; yüksek faizle, borçlular vardı tabi, kumarbazlar vardı, muhtarlar, ahçılar, fabrika işçileri, askere gitmek üzere olan bir genç grubu, fındığı satmış bir çiftçi, İstanbul’dan misafirleri gelmiş bir pezevenk, hayat kadınları, ayakçılar, silah taşıyanlar, çok sinirliler, terk edilmişler, haksızlık edenler, haksızlığa uğrayanlar(!), dayımlar, eniştemler, dedem (Çok özledim be), babam, ben. Babam beni yanına çağırdı ve tarihi erkek çocuk sevme cümlelerinden birisi ağzından döküldü;
-Kız arkadaşın var mı?
+Eee, var işte bir şeyler baba.
-Tamam. Bak buluşursunuz, paran olmaz cebinde, faturayı bana gönder, ben hallederim.
Tarifini şimdi yapamadığım; yazma ve tasvir etme yeteneklerimin de üzerinde, duygu yoğunlukları ve karışıklıkları yaşadığım bir andı bu an. İşte tam sorun burada başlıyor bu topraklarda! O ilçede, o şehirde, bu coğrafyada hiç bir baba var mı bunu kızına söyleyebilecek? Ben mi!? Tabii ki söyleyemem! Bana bunu öğretmediler. Sevmenin ne demek olduğunu öğretebilecek kadar; sevmeyi bilen, sevmeye zaman ayırabilen mutlu insanlar arasında büyümedim. Aile saadetimiz hep vardı. Bahsettiğim bu değil. İnsanların sevmesi ve sevme yöntemlerinden, seviş şekilleri, sevgi özgürlüklerinden, kaliteden bahsediyorum! Bahsettiğim’in ne olduğunu az önceki cümleyi okuduktan sonra anladıysan ve bu cümle gerçek söylediğimi anlamana yardımcı olduysa; lütfen devamını okuma. Sinirlerimi bozdun! Uzun uzun yazdırdın bana.
Herkes benim bir kızla "çıkma" eylemimi haklı bir gurur ve başarı olarak görüyordu kendinde. Annem hafifçe kızarak; "- Bu seferki nereden? Oğlum! Kızların günahına giriyorsun, çok günah" derdi. Ama ben ve tüm dünya bilirdi ki; annemin de hoşuna giderdi. "Nasıl bir çocuk yapmışsam artık, oradan oraya akıyor vallaha çocuuum" diye düşünüyordu belki. Bilmiyorum. Belki biraz daha yaşlanmam; bir erkek çocuk yapıp; pipisini yakın dostlara, ellerinin, ayaklarının fotoğraflarını Facebook’daki anında ulaşabileceğim ama yüzde doksanına henüz ulaşma ihtiyacı duymadığım; "Geçmişin insanları"na gösterince anlarım. (Babamın insanları diye bir film vardı. Güzel film. İzleyin.)
İkinci sorun da burada başlıyor. Benim kızlarla takılmamın hakkım olduğuna inanan ve bundan gurur duyan insanlık, kızlarına doğduğu andan beri sevmeyi yasaklıyor. Burada bir soru sormak istiyorum tüm dünyaya! Arkadaşlar; Ben kimi seveceğim? Sevmek, sevişme, aşk (siz ne derseniz deyin işte) eylemleri iki kişiyle yapılıyor ve siz bir tarafa bunu yasaklayıp, diğer tarafı pohpohluyorsunuz. Ortada sağa sola koşan, bu gururu ailesine yaşatmak isteyen, teyzesinin kocasından; "Sizinki de epey çapkınmış" iltifatları almak için; başı kesilmiş tavuk gibi, kendini duvardan duvara vuran bir ergen var. Diğer tarafta; Kadınlığı öğrenmek ama uygulamamak zorunda olan bir genç kız. Sevmenin neden yasak bir şey olduğunu; Saatler, günler harcayarak düşünmüşlüğüm var. Dünyaya yapacağı; siyasi, ekonomik etkilerini de düşündüm. Neyse... Arkama yaslanıp küfürlü bir paragrafta nefretlerimden bahsetmek istiyorum.
Ailesi istemiyor diye sevdiği kadını bırakıp giden insanlar var mesela. Bunu hiç düşündünüz mü? Nasıl bir yaşam tarzı ve eğitim seviyesi insanda bu tip bir tahribata yol açabilir? Bunun bir kural veya yapılması gereken mecburi eylem olduğu fikri; bu adamın kafasına nerede, nasıl, ne zaman ve kimler tarafından yerleştirildi? Kızsan; sabaha kadar küfür edersin. Üzülsen; hayatını bitirirsin bunun çözümünde. Bir boka da yaramaz. Bu kadar kötüye, yaz yağmuru gibi gelir. Bir gün insan egolarını anlatan bir yazı yazmak istiyorum. Bütün egoları ama; Doğu’da bir ağanın, bir annenin, kardeşin, Obama’nın, benim, insanların egosunu yazmak ve dersler çıkarmak. Asla uygulanmayacak, uygulanamaz dersler.
Ellerim üşüdü.
Henüz ulaşabilecek durumda olduğunuz, sevdiğiniz insanlara doyasıya sarılın. Dünyevi ve beş para etmez konularla birbirinizi üzmeyin. Sevin işte. Dövesiye sevin. Öpün. Koklayın. Sevmeyi öğrenin. Sevilmenin tadını çıkarın. Dokunun. Dinleyin. Anlatın. Çok sevin. Kimse umurunuzda olmasın.
Tüm kurallar geçersizdir! Aslolan; vicdandır.
Sercan Korkuç
@sercankorkuc
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.