- 515 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Delil
Delil
Delil algıya görecelidir!
Somut algılama araçlarından en gelişmişi göz kabul edilir! Yargıda “Görgü şahitleri” dinlenir; bilirkişiler, danışmak içindir. Medyumların tahminleri veya din, bilim adamların akılları somut yargıya etki etmez!
Öyle ki bazı göz de yanılır bu nedenle tek görgü şahidi bazı durumlarda yeterli olmaz! Bazı durumlarda pozitif deliller çok önemli. Görgü şahitleri bir cinayeti gördüğünü söyleyebilir; o halde ceset aranır, cinayet aracı da aranır! İmkan dahilinde olması da önemli; 1990 doğumlu birini 1980 de işlenen bir suçla suçlanamaz!
Günümüzde suç kapsamında olup geçmişte doğal karşılanan eylemleri tek tek saymaya gerek yok! Küçük yaşta kızlarla evlenmek günümüzde suç kapsamında, eski zamanda doğal sayılırmış! İnsanları esir edip pazarda satmak; köle çalıştırmak, cariyelerin cinselliğinden rızası haricinde yararlanmak; onları hediye etmek, satmak! Bunların doğal karşılandığı hatta dinsel, kutsal metinlerde bu konuda düzenlemeler olduğu da bir gerçek!
Zaman ve zemine göreceli pek çok algılamalar olmuş, olacak!
Asr Surasi çok ilgimi çeker!
Zamana (her döneme) dikkat çekilerek, insanın hüsranda (Beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acı, batkı) halinde olduğunu; Ancak iman edip, Salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye (emir değil) edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerin müstesna olduğundan bahseder! Bu konuda “İnsanlar Hüsranda Mı?” yazımda bahsetmiştim; burada dikkat çekmek istedim.
Eski kaynaklar güncellenmez ise günümüzdeki her hangi bir anlayışa “Delil” olarak sunulabilir mi? Mesela cariye, kadın satan biri eski kutsal düzenlemeleri yaptığı işi meşrulaştırmak için kullanabilir mi? Ya da küçük yaşta bir kızı eski uygulamaları delil gösterip nikah edebilir mi? Onunla beraber olmasını meşru hale getirebilir mi? Günümüzde bu davranışa “Pedofili” deniyor. Beşik kertmesi bile hafif kalır…
Madem zaman ve zemin önemli! Her davranış, her zaman ve zemine uygun değil! O halde eski zaman söylemlerini ve kaynakları ezberleyip papağan gibi tekrarlamanın da faydası olmaz, zararı vardır!
Her yüzyılda bir dini yenileyen alim, arifin geldiği, çıktığı bilinir! Şunu demek isterim bir insanın doğumunun 100. yılı tamamlanmışsa onun vazifesi de getirdiği esaslar da tamam olmuş demektir. Yenisi gelmiştir, bu anlamda eskilerde takılı kalmak yerine, yeniyi bulmak bu söyleme daha uygun olacaktır! Asrın müceddidi konusunda hassasiyeti olan herkesin bu konuda ciddi düşünmesi gerekir! Son peygamber ve son kitap gelmişse mücedditler ne iş yapmış? Demek güncelleme ve her asra uyarlama işi hep olmuş! Son müceddit hayatta olmadığına göre güncellemeyi kim yapacak? En son mücedditin söylemlerini papağanlamak zevahiri kurtarır mı? Bambaşka bir döneme girildiğini düşünüyorum; her bireyin bizzat bu işleri yani tüm bireysel algılamayı kendisinin yapması gerektiğini, düşünüyorum. Bu çok önemli, taşın altına el girecek. Papağanlık insanı kurtarmaz!
Son tahlilde; insan bireysel algılamasından kendisi sorumludur. Başkalarının eski zamanda algıladıklarının nakledilmesi, “Doğru” olarak sunulması bireyi bu zamanda bireysel sorumluluktan kurtarmaz! Herkesin bizzat kendine sorumluluğu var! Eski zaman söylemleriyle bu sorumluluktan kurtarmaya çalışmak potansiyeli geçmiş zamana sarf etmekten başka işe yaramaz! Eski zamanın ölçüsü yüz yıl olsa da, “Asr” asır; günümüzde izafi olarak zaman hızlandı bu nedenle “Asr Suresi” çok manidar. “Benim Yolum” şiirimde değindiğim durum;
Bir adım atsam, ne kadar?
Başlangıçtan geldiğim yer kadar.
Bunu en azından bir defa düşünmek, anlayışlı olmak, hırslanmadan, bilgi militanlığı yapmadan, vicdanı açık tutarak, yalakalık yapmadan, etki altında kalmadan düşünmek gerek.
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Ahmet bey merhaba.! Nasılsınız.? Yazınızı pür dikkat okudum..Yazınızın ana fikrine çok yakın bir ibare kullansam,ne dersiniz acaba? " Değişmeyen tek şey, değişimdir." Hangi yabancı bir düşünüre aitti, tam hatırlayamadım .Fikirleriniz, insanlarda mevcut olanı harekete geçiriyor. Yazının cazipliği burada. Yüreğiniz sürgit güçlü ola.Hoşça kalın.Saygılarımla...