DARBE + ERGENOKON + DONANMA ve MONTRÖ
DARBE + ERGENOKON + DONANMA ve MONTRÖ
Değerli okuyucu, başlık muhteşem değil mi?
Neden böyle bir başlık? Bu başlıktaki konular arasındaki ilişki nedir?
Aşağıdaki yazım da tüm bunların nedenlerini açıklamaya çalışacağım.
Darbeler büyük çoğumuzun ya yaşadığı ya da bildiği bir askersel devirmedir. Genellikle de dünyada ABD Emperyalizmi tarafından desteklenen askersel devirmeler uygulana gelmiştir. Bazı istisnalar var elbet. Venezuella’da ki yönetim değişikliği bunların dışındaki en belirgin olanıdır.
Bizim ülkemizdeki 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri ABD Emperyalizminin direk talimatları doğrultusunda olan askersel devirmelerdir. Her iki askersel devirmelerde Faşist darbelerdir.
Ne yazık ki son beş yıldır da bir darbedir gidiyor. Fakat ortada darbe filan da yok. Ortada darbe olmasa da bol miktar da tutuklanma var.
Tutuklananların ilk partisini yazarlar oluşturdu. Başlarda asker yok.
Yazar olan Ergün Poyraz isimli bir arkadaş bir kitap yazdı. Musa’nın Çocukları, diye. Burada Erdoğan, Arınç ve Abdullah Gül ‘ün etnik kökenleri ile ilgili bazı iddialar ortaya attı. Kitap raflara konmadan, kitap hakkında fırtına koptu.
Arkasından da Ergün Poyraz tutuklandı. Arkasından başka yazarlar tutuklandı. Derken olağanüstü yetkilerle donatılmış bir savcılık ve bir mahkeme kuruldu.
İlginçtir ki savcılık Beşiktaş’ta Mahkeme Silivri’de kuruldu.
Yaklaşık ta 8 ay sonra Ergenekon ismi telaffuz edilmeye başlandı. Tam da bu sıralarda Silivri’deki mahkeme inşa edilmeye başlandı. Derken Ergenekon 1-2-3-4….12-13 gibi dalgalar la bir sürü insan göz altına alındı. Fakat gözaltına alınanların içlerine emekli olmuş askerlerden de iliştirilmeye başlandı. Sivil gazeteciler, İş adamları, Emekli olmuş veya göze batmış polisler derken tüm toplumsal kesimleri içine alan geniş bir yelpazeye yayıldı. Fakat daha sonraları, yani 3 yıl sonra bu Ergenekon davasının içine önce alt rütbeli emekli subaylar alınırken daha sonra ordu komutanları ve kuvvet komutanları da alındılar. Şimdilerde de iki E.Genel Kurmay Başkanının adı teleffuz edilmeye başlandı gözaltına alınacaklar diye.
Bu komutanların büyük bir çoğunluğu şu anda Silivri’de tutuklu, görev başında olanlar da Hasdal askeri tutuk evinde tutuklu.
İşte tam o yıllarda yani 2007 yılında önce Aydınlık Dergisi sonrada başka çevrelerin doğruladığı Türkiye’ye Pentagon kökenli 35 Amerikalının geldiği ve bu operasyonlarda görev aldıkları yazıldı. Gerçi bu sayı daha sonra 500 olarak revize edildi.
Gerçi ABD nin bu tür operasyonları askersel devirmelerle değil Adalet Bakanlıkları kanalı ile yapmaya başladığı yazıldı çizildi. Örnek olarak ta Gürcistan’da bir gecede 72 üst rütbeli subayın ordudan atıldığını ve tutuklandığını, böylelikle de Şakaaşvili’nin önünün açıldığı yazıldı. Bizde de Adalet Bakanlığı bu soruşturmayı yürütüyor. Bizim konumuz bu değil elbet.
Önceleri gözaltına alınan siviller çoğunlukta iken giderek askerlerin ön plana geçtiği ve hatta bunların içinde Deniz Kuvvetlerinden kurmay subayların öne çıktığı görüldü.
Bu durum beni bu konuyu irdelemeye yöneltti. Daha duyarlı hale getirdi. Oysa askeri darbeler sırasında en etkisiz olan komutanlık Deniz Kuvvetleri.
Çünkü Ankara’da deniz yok. Deniz gücümüz kasabalarda.
Askeri darbe sırasında en etkili olan kara ve hava kuvvetleri iken Ergenekon davasında en etkili gözaltılar Deniz Kuvvelerin den. Toplam 52 üst düzey kurmay denizciden 26 sının, yani % 50 sinin gözaltına alınması insanda ister istemez böyle bir düşünceyi ortaya çıkarıyor. Bende bunun nedenlerini araştırdım. İşte tam bu noktada Montrö (Montreux) antlaşması kafama takıldı. Bunu irdeledim. Şimdi bu konuyu açalım.
Montrö Boğazlar sözleşmesi 20 Temmuz 1936 da İsviçre’nin Montrö şehrinde yapılıyor. Görüşmelere, Türkiye adına;
Tevfik Rüştü Aras
Suad Davaz
Numan Menemencioğlu
Asım Gündüz
Necmeddin Sadak
Bulgar Krallığı adına; Nicolas P. Nicolaev – Pierre Nelcov,
Fransa adına; Paul Boncaur – Henri Ponsot,
Büyük Britanya + İrlanda + Hindistan İmp.luğu adına; Lord Stanley,
Avustralya adına; Stanley Melbourne Bruce,
Yunanistan adına; Nicolas Politis – Raul Bibica Rosetti,
Japon İmparatorluğu adına; Naotake Sato – Massa-aki Hotta,
Romanya Krallığı adına; Nicolas Titulescu –Constantin Contzesco-
Vespasien Pella
SSCB Adına; Maxime Litvinoff,
Yugoslavya Krallığı adına; İvan Soubbotıtch
Katılarak imzalamışlardır. Bu sözleşme tüm dünyada yankı uyandırmıştır.
Çünkü, bu sözleşme ile Boğazların ve Marmara denizinin hükümranlık hakkı Türkiye’ye geçmiştir. Lozan Sözleşmesinden 1936 yılına dek boğazların egemenliği Türkiye de değildir.
Bu Montrö sözleşmesi içerik olarak mükemmeldir. Bizim ülke çıkarlarına tamamen uygundur.
Boğazlar sözleşmesinde sivil ve askeri gemilerin hangi koşulda ve ne şartlarda boğazları kullanabilecekleri en ince ayrıntısına dek belirtilmiştir. Bizi burada yakından ilgilendiren askeri kısmıdır.
Hangi tür askeri gemilerin hangi şartlarda boğazlardan geçebileceği veya geçemeyeceği belirtilmiştir.
‘’ Yabancı deniz kuvvetlerinin savaş gemisi, en yüksek (Tavan) toplam tonajı 15.000 bin tonu geçemeyecektir,,
‘’ Bu gemilerin üzerindeki toplar, yüzer hedeflere karşı 105 mm yi, hava hedeflerine karşı olan topları da 75 mm yi geçemeyecektir,,
‘’ Kara Deniz de kıyısı olmayan devletlerin deniz kuvvetlerindeki gemiler üzerlerinde taşıdıkları uçakları kullanamayacaktır,,
‘’ Kara Deniz de kıyısı olmayan devletlerin deniz kuvvetlerindeki gemilerin toplam tonajı 30.000 tonu geçemeyecektir. Ancak insani yardımda bulunmak istediklerinde insani yardım amaçlı gemide 8.000 tonu geçemeyecektir,,
‘’ Kara Deniz de kıyısı olmayan devletlerin ne amaçla olursa olsun deniz kuvvetlerindeki gemilerini 21 günden fazla Kara Deniz de bulunduramayacaklardır,,
‘’ Boğazlar Türk hükümranlığına bırakılacak ve tahkimat (Yığınak) yapma hakkı Türklere bırakılmıştır,,
Montrö sözleşmesinin bütün maddelerini burada yazamayız. Buna sayfalarımız elvermez. Fakat sadece yukarda sıraladığımız maddeler bile ABD nin, Fransa’nın, İngiltere’nin deniz kuvvetlerini Kara Deniz’e çıkarmasının önündeki en büyük engelin Türkiye olduğunu görmekteyiz. Düşünsenize ABD nin dev uçak gemilerinin veya dev muhriplerinin Kara Denize açıldığını.
İşte bu sözleşmeyi uygulayacak olan yani hayata geçirecek olan T.C Deniz Kuvvetleridir. ABD nin önündeki en büyük engel bizim Deniz Kuvvetlerimizdir. İşte bu nedenledir ki Bizim Deniz Kuvvetlerinin üstünde kara bulutlar dolaşmaktadır. Elli iki üst düzey kurmay kadrosunun 26 tanesi neden tutukludur? Deniz Kuvvetlerimizin yatırımlarını kim yönetecektir veya kim koordine edecektir? İşte asıl soru budur.
Darbeler bahane edilerek Deniz Kuvvetleri ve Montrö Boğazlar sözleşmesi üzerinde oynanan oyun budur. Bu davadan yargılanan tüm subaylarımızın ve tüm halkımızın bu gerçeği görmesi gerekmektedir.
Sanırım yazının başlığının neden öyle olduğu anlaşılmıştır.
Bende darbelere karşıyım ama bir şartla desteklerim, eğer yapılan askeri darbe emperyalizme, faşizme ve gericiliğe karşıysa Venezuella örneğinde olduğu gibi o darbeyi sonuna dek desteklerim. Yani halkla beraber ve halkçı bir darbe olmak koşulu ile desteklerim.
Fakat bu yazı da yukarıda açmaya çalıştım mesele darbe nutku atılarak varılmak istenen hedef farklıdır.
Yani cambaza bak, oyunu oynanıyor.
Sami Gök
20/02/2011/AYVALIK
YORUMLAR
Üstteki yazıyı yazalı epey oldu ve bir arkadaşta uzun uzun bana karşı yazılar yazdı.Şimdi tesadüfen yeniden okudum ve güldüm.Zaman ne güzel bir hakem.O zamanın meşhur savcıları kaçtılar,hakimleri tutuklu.15 Temmuz kalkışmasını yaşadık.Zaman beni doğruladı.Ön yargılardan arınırsak pusulamız bilim olursa şaşma şansımız pek olmuyor.Şimdi bana karşı yazıyı yazan arkadaş ne diyecek merak ediyorum ama mutlaka bir diyeceği olacaktır.
değerli dost
benim ufacık bir sistemime bu kadar yazmışsın
her şeyden evvel
ciddiye alıp yazdığından ötürü
sana teşekkür ne deyim
senin gibi uzunca yazmayacağım
hepsi bir kenarada 80 öncesini ve kimin nerede olduğunu bilmeden gönlümüzde kırıklıklar bitmez
ha dersen sünger çekelim amenna
ama kahpeliklerini söylemessek olmaaz
zıp deyim yüzseksen derece dönenlere biraz mesafefali olmak lazım derim
bunlar ulusalcımı???
gercek ulusalcı mustafa kemal
ve ono anlayan denizler
mahirler
tüm ülkemdeki muhalafete
seseleniyorum
bu ülkede kentsel dönüşüm altında
talan var...ve önce armutludan başlayacaklar
ama sizleri bizim yanımızda görelim
Sami Gök
Benim de amcalarım ve dedem var bu savaşta emperyalist sarldırganlığa karşı direnen.Ve benim kuşağımda bir sürü insan.12 Eylülden en çok çekenlerden biriyim,ben zaten 12 eylül faşist darbesini savunmadım ki o yazımda.Bu ikisi çok farklı şeyler.
dost iyi niyetinnden şüpem yok
uzuncada yazmışsın
ama yurtseversen
ki öyle algıladıdım ve yazıyorum
ilk önce vatan
yani bu devleti kuran ata ve ecdadımız
ki benim dedem var bu savaşın içinde .... kendim açımdan
ama ben bu ülkede hiç bir zaman vadandaş muamalesi görmedim
bazen dedeme kızdığım vakitler bile oldu
ama bunların hepsine rağmem
hala yurtseverim
bu ülke
bu yurt hepimizin
Biraz uçuk senaryo gibi geldi bana yazılanlar. Gerçi fikir jimnastiği olarak düşünürsek faydalanabiliriz bazı kısımlarından yine de. YUkarıdaki aydınlık gazetesi ile ilgili yoruma da katılıyorum. Ciddiye alınacak ve doğru kabul edilecek bir kaynak olmadığı biliniyor.Üstelik de manüplatif haberlerin kaynağı olarak biliniyor genelde. Maddi hatalar oldukça fazla yazıda bana göre. Darbe soruşturmalarını adalet bakanlığı niye yürütsün? Soruşturmayı başlatan ve yürüten savcılar ve yargıçlar. Daha da ilginci, süreci ilk başlatanlar da hep bundan önceki HSYK döneminde, yani o meşhur seyfi dedelerin etkili olduğu, kadir özbeklerin ve diğerlerinin etkin olduğu dönemde göreve başlatılanlar. Malum akp hakim ve savcı mesleğe almayı henüz becerememişti. yapılan sınavlar iptal ediliyor, mülakatta falan eski hsyk kendi ekibini hazırlıyor vesaire, bilinen süreç hepsi.Kısaca bu darbe ergenekon soruşturmalarını başlatanlar hep eski adalet düzeni HSYKsı zamanında mesleğe başlatılan ve özel yetkili mahkemelere atanan kişiler. Durum bana kalırsa, eldeki kanıtların artık mızrak çuval ilişkisindeki gibi artık örtülemeyecek derecede kuvetli olması. Adalet bakanlığının etkisi ise ancak bu süreçte yargıçların arkasında durması olarak belirtilebilir ancak. Hal böyleyken bu süreci yürüten savcıların yargıçların abd etkisinde güdümünde olduğunu iddia etmeye çalışıyor yazı ki, o noktada oldukça sorunlu görünüyor düşünce kurgusu.Sanki hiç darbe olmamış bugüne kadar, defalarca teşebbüsler olmamış, ülkenin kaynakları defalarca soyulmamış ülke geri bıraktırılmamış ama bazıları bu darbeler vasıtasıyla ülkenin tepesine yıllarca çöreklenmemiş gibi darbelere "gerçeküstülük" muamelesi yapmayı yadırgıyorum biraz. Dönemin yargılnan ve bir kısmı da mahkum olan kişiliklerinin söz ve eylemleriyle de sivil iradeye karşı davranışlarını, medyadaki yandaşlar eliyle hazırlanan ortamında hepimiz yaşıyoruz biliyoruz.Geçmişten 2 darbe örneğiyle kısıtlayarak "abd darbeler yaptırmıştı" diye örnekler verilmiş. sadece bu kadarı bile önemli. Zira abd darbe yaptırıyor ama kendi askerini gönderip yaptırmıyor ki bu darbeleri? Bizim askerimiz içinden birileri bu işlere niyetleniyorlar ve başarılı olmak için abdnin desteğini arıyorlar sadece.Karşılıklı istekler talepler neticesinde ya destek alınıyor ya alınamıyor. BU bahsedilen darbeleri abd etkisiyle yapan yapı peki askerin içinden temizlenmiş miydi ki hiç? Nereye gitti onlar, yetiştirdikleri, kurdukları hiyerarşi, sistem , düzen vesaire? Zaman zaman ortaya çıkan planlarda aramak lazım bunları da bana alırsa. O yüzden bu planlara ergenekon balyoz ve daha birçok tertibe kestirmeden "hayal ürünü" demek zor. Şİmdilik sadece Balyoz kısmı mahkumiyet aldı ama diğerleri de sırada, özellikle ülkenin insafsızca soyulduğu 28 şubat süreci de önemli.Bana amerikadan ziyade bizim içimizden birilerinin darbeleri kotardığı ve bazı askerlerle işbirliği yaptığı daha akla yakın geliyor o açıdan. olaya abd sosu katmak da bazı çevrelerin işine geliyor muhakkak. BU son ergenekon balyoz vesaire sürecinde daha çok bu perinçeklerle yalçın küçüklerle vesaire bir marksist kalkışma izleri seziliyor. Ama o da maske olabilir tam bilemeyiz şimdiden. Bahsi geçenlerin yargılananların %90ınan yakını natoda abd de bir dönem görev yapmışlar ne tesadüfse. En etkisiz kuvvet komutanlığı hem deniz kuvvetleir olacak, hem de montro nedeniyle bertaraf edilmeye çalışılacak?? Burası da pek inandırıcı gelmedi. Dahası, bu türden konularda askerin son sözü söylediğini düşünmek de ayrı bir çarpıklk? Denizciler siyasi irade bir karar alırsa nasıl bir direnç gösterecekler ki?BU vesayet alışkanlıklarından kalma ifade şekli herhalde bu bölüm.Hükümeti ele hgeçirmek zor, seçimlerde kim önce çıkacak bilinmez o yüzden askere mi oynayalım diyordu acaba kestirmeden abd montro için? Denizcilerden , ülkenin yargısı birçok muvazzaf emekli subayı yargıladı diye abd cirit mi atacak boğazlarda haketmediği şekilde, ya da zaten natodan müttefik olduğun abd ye karşı gizliden gizliye düşmanlık mı besleyecek donanma? Niye müttefik o zaman, niye natoda hala? Sorulacak çok soru var tabii.Ama konu konuyu açacak çk uzun izahatlar ve cevaplar gerekecek. Öz olarak, bu teoriiyi pek tutarlı olarak görmedim..
Sami Gök
Bu konuyu ele alırken deniz kuvvetlerinin neden bu denli önem kazandığını vurgulamak istedim.Deniz kuvvetlerinin güç merkezinin iki kasabada olduğunu bildiğinizi sanıyorum.Gölcük ve Aksaz.Biri İzmitte,diğeri Marmariste.Dolayısı ile Ankarada yapılacak bir darbe için bunların hiç bir etkisi olamaz.Fakat yapılmamış darbeleri araştıran savcılar en çok deniz kuvvetlerindeki kurmayları tutukladı ve deniz kuvvetlerinin tüm yatırımları durdu, neden?
Diğer bir konu ise yargı meselesi,sizde yargıyı eski hsyk ve yeni hsyk diye ayırmışsınız.Hani hukukun üstünlğü vardı,nerede kaldı bu üstünlük?
Demekki hukuk size bana ve ya bir başkasına göre değişebiliyor.O zaman Slivri mahkemelerinden hukuk beklemek boşuna.
Amerika artık Nato kanalı ile darbe yaptırmıyor,artık bu iş adalet üzerinden adalet bakanlıklarına yaptırılıyor.Bunun Gürcistan örneği ve şimdilerdede Türkiye örneği çok net ama yeterki görmek isteyelim.
Nato'nun içindeki Gladio ta 1953 lerde kurulmuş ve hala var.Fakat ona kimse dokunmuyor,dokunamıyor,dokunamazda.
Nato da müttefiğiz ama ABD ve Batı çıkarları söz konusu ise müttefiğiz,tersi durumunda müttefiklik sökmez.PKK hareketinin tüm silahları artık Nato üyesi ülkeler tarafından sağlanıyor,bumu müttefiklik.
Türkiyedeki faşist hareketlerin arkasında hep Batı ve en baştada ABD olmuştur,bu gün de öyle.Gerek AKP faşizmi gerek se PKK faşizminin arkasında batı vardır.ABD nin desteklediği Barzaninin anayasasında 4 kadın alma hakkı olan şeriat hukuku vardır,konumuz burada bu değil elbet.
Fakat müttefiklikle ülkeler arasındaki çıkarlar farklı olunca o kural işlemez.Bu gün ortadoğuda özellikle Suriye meselesinde batının çıkarları ile Türkiyenin çıkarları çatışıyorken birden Türkiye kendi çıkarının tersine bir rota izlemeye başladı,bu gidişe karşı durabilecek tüm güçleri etkisiz hale getirmek için ardı arkası gelmez davalar ve tutuklamalar gırla gidiyor.Bumu adalet?
Evet ABD ve Batılı ajanların Türkiyenin Güney bölgesinde cirit attığını bölük pörçükte olsa gazelerden okuyoruz.Üç yüz binin üstünde Sözüm ona Suriyeliyi biz neden besliyoruz.Kendi halkı aç ama milyonlarca dolar oalara gidiyor.
ABD nin bütün hedefi Kara Denize çıkmak.Çünkü hedefinde Rusya ve İran da var.
Neyse konuyu uzattım,kusura bakmayın.
Fakat ülkenin gidişatı çok kötü olduğu için kendimi tutamadım.Çünkü hergün lokmamdan birazını kaybediyorum.
erolbasci
aynen katılıyorum ama çevrem bana dudak büküyor sendemi diye yani ergenekoncu diyecekler neredeyse ki en çok askerlerden çeken ve darbe mağduruyken ben...
duyarlı yüreğine bin selam ama şu aydınlık çevreside çokk savruldu be usta tarihi çokda parlak değil derim nacizane
Sami Gök
Sonuç olarak mesele Aydınlıkçılık değil,bende Aydınlıkçı değilim ama ara sıra Aydınlıkta okurum Ulusal kanal da izliyorum.Bu gün söylediklerinin büyük bir kısmına katılıyorum ama hem bu gün hemde geçmişten gelen hatalarını unutmuş değilim.Kurtuluş savaşı meselesi ise o konu ile hiç ilintili değil.Benden de size bin selam olsun.