- 2113 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
Elaleminki Pamuktur Basılır Bizimki Cevizdir Şakırdar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Anneannem uzun yıllar Devlet hastanesinde hastabakıcılık yapmıştı.Bir doktor kadar bilgiye sahipti desem yalan olmaz. Kimin başı ağrısa, hastalansa doktora gitmeden önce ona müracaat ederdi.
En belirgin özelliğinden biri de yanından bir dakika bile ayırmadığı el çantasıydı. İçinde ağrı kesici ilaçlar, gümüş kaplamalı tütün tabakası ve şırınga kabı vardı.
Eskiden şırıngalar bu kabın içinde kaynatılır sonra hastaya enjekte edilirdi.Çantasından her zaman şırınga çıkmazdı elbette.
Bazen sakızlı, çilekli, limonlu şekerlemeler de çıkardı ki, çoğunlukla uslu olduğum için o güzelim şekerleri almayı en çok ben hak ederdim.
Kendimi övmek gibi olmasın ama ağzı var, dili yok birşeydim çocukken. Şimdilerde ise dilim her türlü kelime ile donanımlı lâkin konuşmaya takatim yok. En iyisi yazmaya devam...
Yine bir yaz tatilinde ailece İzmir’den Diyarbakır’a gitmiştik.( Amcalar, halalar, dayılar ve Anneannem Diyarbakır’da ikâmet ediyorlardı. Bu yüzden her yıl mecburi istikâmet anne ve babamın kararı ile Diyarbakır’a idi.Anneannemin Tubo adında iri yarı, tombiş bir kedisi vardı.
Tubo’yu yeşil gözleri ve yine aynı renkte olan tüyleri ile ilk bakışta sevimli bulmuştum. Çocukluk işte, yanına yaklaşıp birazcık seveyim derken" tıpkı aslan pençesi gibi güçlü tırnakları ile yüzümü tırmıklayınca hiç de sevimli olmadığının farkına vardım varmasına fakat iş işten geçmiş, acı içinde yere yuvarlanmıştım.
Annem, beni kurtarmak isterken yanlışlıkla kedinin kuyruğuna basmış. Dış kapının önünü süpüren Anneannem de çalı süpürgesini kaptığı gibi bulunduğumuz odaya girmişti. Gözlerindeki öfke, sesindeki öfke ile yarışamazdı bile.
"Eyvah kediyi mahvedecek" diye düşünürken çalı süpürgesi bacaklarıma inmişti. İnanmıyorum yaa!Bana saldıran Tubo, yüzümü tırmalayıp kanatan Tubo ama suçlu olan ben...
Her gün mutfak için mahalle kasabına verilen sipariş etler dışında kedisi için alınan ciğerler, dalaklar görenleri vejeteryan etmeye yeterdi.Anneannem süt içmeyi sevmediği halde mahallenin sütçüsü her sabah erkenden ’Tubo’ya süt getiriyordu. Annem bizlere, anneannem de Tubo’ya hizmet ediyordu. Bu nasıl bir sevgiydi ki, torunlarını ikinci plana atıyordu. Gıcık oluyordum bu kediye gıcık...
Bu yüzden de Tubo için en kötü hayalleri kurmaya başlamıştım.. Güya dışarıya çıkar çıkmaz ki,’ evin önü ana cadde idi.’ araba çarpıyordu ve kedi oracıkta ölüyordu.Ya da sokak köpeklerinin onu yaraladığını ve kanlar içinde eve kadar gelip kapının önünde can çekiştiğini hayal ediyordum. Canımı çok acıtmıştı. Anneannemin bize vermesi gereken sevgiyi, şefkâti ona vermesi ne kadar yanlıştıysa, benim bu korkunç, kötü hayali kurmam da o kadar yanlıştı...Çocukluk işte şimdiki aklım o zaman yoktu.
Yaşasın! Kıbrıs’da yaşayan teyzemler de tatil için Diyarbakır’a geldiler. Anneannemin evi düğün evine döndü. Kalabalığız hem de çok.
"Tubo nerdesin Tuboo! Tubo nınnay... anne nınnay...gelınnın nay!?"
Komik değil mi? Anneannem kedisi ile nınnaylı bir konuşma icat etmişti.İşin enteresan yanı kedi gerçekten de nın naylı kelimeleri anlıyordu.Deneyimlediğim için biliyorum.Bir defasında,
" Seni döverim Tubo nın nay, bana öyle bakma nın nay " diye söylendiğimde, kuyruğunu kıstırıp yüzünü patilerinin arasına saklamıştı.
" Evin altı üstüne getirildi, her yerde Tubo arandı lâkin ne bir ses, ne de bir iz yok...
Ortalık yatışsın diye;
"Belki de balkondan aşağı inip sokağa çıkmıştır "dedi annem.
" Yok kızım, yok. O benden habersiz hiçbir yere gitmez."
-Gel de gülme hadi.Bir krizdir tuttu, iki elimle ağzımı kapatıp kıkır kıkır gülüyorum ama bu arada Anneanneme yakalanırsam hıncını benden çıkartacağını biliyordum.
" Daha demin mutfak kapısının önündeydi.Kendi ellerimle ciğerini haşlayıp tabağına koydum. Yemeğini yiyordu kurban olduğum."
-Kurban olduğuymuş.Oldu başka... biz neyiz burada çerçöp müyüz diyeceksin ama olmuyor işte korku başa bela. Akşam yemeği için sofranın başına geçtiğimizde Anneannem aniden bir çığlık attı.
" Anne nın naaaay! Kurban olayım sana neredeydin Tubo nın naaay. Oğlum evine gelın nın nay, oy ben öleyim Tubo nın naaaay!"
Tubo nihayet eve dönmüş, krallar gibi karşılanmıştı. Herkesin yüzünde tebessüm oluşmuştu, ben hariç... Ee, kral kedi sarayına sağsalim döndüğüne göre yemekler afiyetle yenilebilir.
Hatta en sevdiğim tatlı sütlaç bile yemek sonrası acele ile pişirilip ikram edilebilirdi. Annem mutfağa gidip sütlaç pişirme işine koyulduğunda anneannem Tubo’yu dizlerine uzatmış, seviyordu. O gece çok huzursuz, mutsuz bir çocuk olarak gözlerimi uykuya teslim ettim. Kabuslar beni bekliyordu...
Bir gölge yanımdan geçti, balkona yakın olan kanapenin üzerinde uyuyordum. Tıkırtılar başlamıştı.Rüzgar mı acaba? Yok canım yaz ortasında ve Diyarbakır’ın kavurucu sıcağında pek görülen birşey değildi. Bu başka birşeydi ama ne?..
Sokak lambalarının ışığı sayesinde etrafı rahatlıkla görebiliyordum.Kardeşlerim ve kuzenlerim mışıl mışıl uyuyordular. Anneannem geceyarısı bile kalkıp tütün içerdi. Ama o akşam Tubo’sunun sevinci ile derin bir uykuya dalmış olmalıydı ki, havada tütün kokusu yoktu.Ben yine de ne olur ne olmaz diyerek üzerime örtülen pikeyi baştan aşağı vücuduma dolamıştım, bu sayede görünmez olacaktım. Çocukluk ne güzel, ne heyecanlı birşeydi Yarabbim...
Lâkin amacıma ulaşmak hiç de kolay olmayacaktı. Önümde önemli bir engel vardı.Kocaman sehpalar...Üç yaşındaki küçük kuzenim balkona çıkıp tehlikeye maruz kalmasın diye güvenlik olarak balkon kapısının önünde üst üste sıralanmıştı.
O sıra sekiz yaşındayım ve kuvvetli bir çocuk olduğumun farkındaydım. Sehpaları gayet rahat kaldırıp balkona çıkabilirim. Önce hangisini almalıyım ki, ses çıkarmadan bu işten sıyrılabileyim. En üsttekine boyum yetmiyor, en alttaki sehpa da yerinden kıpırdamayacak kadar ağır...Ortadakini çekmek en doğrusu.
Hayır olamaz! Rüyanın en heyecanlı yerinde bağrış çağrış yüzünden uyanmıştım.
Yine kavga vardı of ya of...
"Ben ne bileyim kızım, nasıl olmuşsa olmuş. Belki de aldığınızda böyleydiler!"
Bağıra çağıra konuşan Anneannem idi.
Kıbrıs’tan gelen büyük teyzem hüngür hüngür ağlıyordu, küçük teyzem öfkesinden Tubo’ya kötü kötü bakıyordu.Annem bir köşeye çekilmiş, birkaç gün önce güle oynaya el birliği ile ağabeyim ve benim için alınan okul önlüğümüzün kumaşlarına donuk donuk bakıyordu. Bir de teyzemin Kıbrıs’tan gelirken hediye olarak aldığı yüz havluları ve bornozlara... Ah be ne olurdu bir günümüz de huzurlu geçseydi.
Ama yok mümkün değil.Kavgasız ev tuzsuz aşa benzer misali olaysız bir günümüz yoktu. Anneannem diretiyordu;
" Size kaç defa söyleyeceğim kızım, Tubo ne anlar bu işlerden.Niye bu günahsıza iftira ediyorsunuz.Misafirseniz misafirliğinizi bilin.Tepemin tasını attırmayın! "
" O yapmadı, sen yapmadın, ben yapmadım.Öyleyse kim yaptı anne!?" Zaten ne zaman ortalık karışsa anneanneme sadece küçük teyzem müdahale ederdi. Çünkü Tubo ’dan sonra en sevdiği küçük teyzem idi. İtiraf etmem gerekirse teyzem mi, Tubo mu, hangisi daha çok seviliyordu gerçi bunu yıllar sonra bugün bile anlamış değilim ya neyse işte. Sevdiğinden mi , çekindiğinden mi bilinmez, teyzem bağıra çağıra olayın üzerine gittiği zaman anneannem pes ediyordu.
Kavganın asıl sebebini izah etmeye geciktiğim için bağışlayın.Bu arada okumaktan yorulduysanız bir fincan kahve, ya da bir bardak çay molası verin isterseniz. Çünkü sıra öykünün en heyecanlı kısmına geldi.
Annem çarşıdan ne alırsa alsın, önce yıkayıp sonra kullanırdı. Yine titizliği yüzünden başına iş açmıştı. Hediye gelen bornoz ve yüz havlularını önceki gün bir leğende elleri ile yıkayıp çamaşır iplerine asmıştı. Buraya kadar her şey normal. Bundan sonrası ise had safhada anormal bir durum ki, annemin hali içler acısı. Hadi diyelim ki, havlu ve bornozların uğradıkları akıbeti sakladı.
Babamın gidip Sümerbank’tan ( o zamanlar Türkiye’nin en iyi, kaliteli kumaşlarını satan mağazalarından biri idi. ) önlüklerimiz için özenle seçip aldığı kumaşların her yanının lime lime edilmiş olduğunu nasıl açıklayacaktı. Açıklayamazdı çünkü bu yapılanların geçerli bir nedeni olamazdı.Babam iyi hoş bir adamdı, çok mert idi.Ama aynı zamanda onun da bir siniri vardı. İnsandı yani...
Neyse lafı daha fazla uzatmayayım. Anlayacağınız ortada bir suç vardı ve suçlu bir türlü bulunamıyordu. Ta ki, ben Anneannemi ve Tubo’yu takibe alıncaya kadar. Çocuk yüreğim bu ikisinin ortaklaşa iş çevirdiğini söyleyip duruyordu. O gün akşam ilk kez anneannemin odasında uyumaya karar verdim. Herkes çay içip muhabbet ediyordu. Kuzenlerim ağabeyim ve kardeşlerim bir köşede oturmuş leylek leylek havada oyununu oynuyorlardı.Benim için bundan daha iyi fırsat olamazdı.Fark ettirmeden aralarından ayrılıp anneannemin odasına geçtim.Yatağa uzanıp pikeyi başıma kadar çektim.Nefesimi bile kısıtlı kullanıyordum.Kalbim küt küt çarpıyordu ya anneannem bana kızarsa, ya yine kavga çıkarsa...
Yok tam tersi beni yatağında öylece uyurken görünce sadece yavaşça eliyle başımı sıvazladı. Sessizce pencerenin önündeki ahşap koltuğa oturdu,.Tütün tabakasından aldığı sigarayı yakıp dumanını derin derin içine çekti. Tubo yerdeki mindere uzanmış kendi kendine mırıldanıyordu. Anlaşılan benim orada olmam onu rahatsız etmişti. Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum ancak anneannem yanıma uzanıp uykuya dalınca çok ilginç birşey oldu.
Tubo uzandığı minderden kalkıp bizim kapağı açık olan bavulumuzun içine girdi. O an çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum. Dişlerini giysilerimize geçirdikçe içim acıyordu. Fakat anneannemin korkusundan sesimi çıkaramıyordum.
Saatlerce öylece kıpırtısız Tubo’nun eşyalarımızı talan etmesini izledim. Tam uykuya yenik düşüyordum ki, annem odanın kapısını açtı. Gelip beni yoklamak istediği aşikardı ancak bilmeden de olsa Tubo’yu suç üstü yakalanmıştı. Sabahleyin kahvaltıdan sonra babam ve eniştem evden çıkar çıkmaz bir gürültü, bir kıyamet koptu ki evlere şenlik. Şenlik evet Tubo’nun hainliği ortaya çıkmıştı çok mutluydum çok!
"Herşey ortada işte anne. Neden ısrarla o yapmadı diyorsun? Tamam hayvandır olabilir yapmış desen ne olur sanki?
" Hayvan mı !? Sen benim Tubo’ma nasıl hayvan dersin kızım kendine gel.Niye, ne yapmış zavallı. Ananı mı, babanı mı öldürmüş. Yazıktır kızım yazık. Sana verdiğim süt haram olsun inşallah. Evlatsın he... bir de evlat olacaksın. Toprak benim başıma olaydı da bugünleri görmeyeydim. Seni doğurmaz olaydım. Hama doğum masasında öleydim millet diyeydi yazık kadın öldi çocuklari yetim kaldi."
Zavallı anneme sayıp sayıştırdı.Bu arada üst kattaki komşu kadınlardan biri kapının zilini çalma gafletinde bulundu. Anneannem kapıyı açar açmaz kadın şikâyete başladı.
Yalnız burada aklımda kaldığı kadarı ile şiveye tamamen girmem lâzım değerli okuyucularım, izniniz ile.
"Komşi komşi ayiptir bu sizin yaptığınizi düşman düşmana yapmaz. Nedir anam söyle sabah sabah derdin nedir ki böle bağirisan, çağirisan vıış. "
" Vışş senin anandır, sen ne hakla kapimi çalisan bana hesap sorisan, de yikıl git Allah’ından bulasan! "
" Komşi komşi kenden gel.Hama bu epertmende yillardir barabar yaşiyığ.Heç mi hatrimiz yok yaninda. "
" Ne hatri be hatir katir oldi dağa kaçti. "
" Vışş... Allah seni kahretmiye, o ne biçim sözdür anam. Sesiz ta fizana getti. Habar vereyim dedim, suçli çığtım. Ayda yilda bir gelmiş misafır evlatlarina yaptiğin ayiptir ayip Fikriye Abla!"
" Bağa bak komşi komşii ağzimi açtirma! Sen önce get kendi ayıban bak.Niye geçen gün kendi yeğenini evden kovarken hoşti? Hee ama elaleminki pamuktur basılır, bizim ki cevizdir şakırdar degil mi? "
’Elâleminki pamuktur basılır bizimki cevizdir şakırdar...’ Ne demekti acaba? Neyse ki, annem kahkahayı bastı ve...
"O, ne demek anne, nerden bulursun böyle sözleri? " diye sordu.
" Elalem kusur, kabahat işleyince birşey olmaz.Üstü hemen örtbas edilip kapatılır.Biz küçük de olsa bir kusur işleyince çok büyük bir olaymış gibi laf üstüne laf koyup büyütürler.
Velhasıl, benim Anneannem huysuz ve tatlı kadındı. Ya sizin ki ?
NOS
Not:Bu öykü yaşadığım gerçek bir öyküdür.
Nurcan TALAY
Saat:22:15
23.02.2013
YORUMLAR
"Hee ama elaleminki pamuktur basılır, bizim ki cevizdir şakırdar degil mi? "
sabah çayımı içerken keyifle okudum çok güzel ve sürükleyici idi
yaşanmış olması ayrıca resmini çizdi anlatımın
.
bizim de bir Bunny'miz var siyam kedisi
maalesef saklama huyu var onunda terlik, anahtar vazodaki gülleri bazen:)
çok güzeldi kutlarım
saygı dua ile...
Çok hoş bir öyküydü Nurcan Hanım.
Büyük bir ilgiyle baştan sona okudum.
Özellikle şu şiveli konuşmalar çok hoştu.
Kutluyorum...
.mıdamayalna ınısızay SON ikadnunos nınızay uş zınlaY
Gülserçesi
Film gibi izledim demek en doğrusu. İyi geldi okumak. Paylaşım için teşekkürler. Tebrik ediyorum. Sevgilerimle.