Kurtuluş Gemisi ve Yardım
KURTULUŞ GEMİSİ ve YARDIM
Yardım etmek bizim ulusumuzun geleneğinde ve genlerinde vardır. Baştaki AKP hükümetinin siyasi görüşlerine katılmasak ta Gazze’ ye ilk yardımı gönderen yine bizim ülkemiz olmuştu. Hem de Ateş çemberi içinde.
Burada anlatacağımız yaşanmış öykü ise Gazze değil elbet. Yaşanmış ama bu günün insanları tarafından bilinmeyen KURTULUŞ GEMİSİ ve YARDIM konulu öykü.
Bu öykü kesinlikle kurgu değil. Tarih sayfasında yerini almıştır.
Yıl 1941 Eylülü. Avrupa da azgınlaşan Faşizm ilk önce Sovyetler birliğine Daha sonrada tüm Avrupa ya saldırıya geçer. Bu saldırıdan Yunanistan da payına düşeni alır. İlk önce İtalyan faşistleri Yunanistan’ a saldırır. Bu saldırıya yiğitçe direnen Yunan halkına karşı İtalyan’ lar Almanya’ yı da yardıma çağırarak, birlikte tüm Yunanistan’ı işgal ederler.
İşgal sonucu Yunanistan’da bir işgal hükümeti kurarlar. İşgal hükümetinin aldığı ilk kararlardan biride, tüm silolardaki yiyecek stoklarına el koymak olur. El konulan tüm yiyecek maddeleri trenlere yüklenerek önce Almanya’ ya sonrada Sovyet cephesindeki Alman ordularına gönderilir.
Bunun sonucu olarak Yunanistan da büyük bir yokluk ve kıtlık dönemi başlar. Tüm tarım alanlarını ve silolarını kaybeden Yunan halkı açlıkla boğuşmaya başlar.
Çocuklar ya aşırı zayıflıyor ya da açlıktan ölüyor. İşgali gerçekleştiren Almanya ve İtalyanların hışmından korkan dünya ülkeleri Yunanistan’a yardım etmeye cesaret edemez.
Bu duruma ancak genç Türkiye Cumhuriyeti hükümeti cesaret eder. Ve iktidardaki CHP hükümeti tüm ülkede bir yardım kampanyası başlatır. Kısa süre içinde de 50.000 tonluk gıda ve ilaç yardım malzemesi toplanır ya da planlanır. O yıllarda Türkiye’ de de çok ciddi bir yoksulluk ve kıtlık vardır. Buna rağmen bu yardım komşuya ulaştırılacaktır.
1941 Eylülün de toplanan bu yardımın komşu Yunanistan’a gönderilmesi o kadarda kolay değildir. Öncelikle bu yardımı götürebilmek için Alman ve İtalyan işgal kuvvetlerinin izni gereklidir.
.Diğer bir sorun o sıralarda Yunanistan da iki hükümet vardır. Esas ve yasal olan hükümet İngiltere’ ye kaçmış. Diğeri ise, işgal kuvvetlerinin kurdurduğu hükümet. Bunun ikisinin de onayı gereklidir. Fakat genç Türkiye Cumhuriyeti diplomasisi hem bu iki hükümetten hem de işgal kuvvetlerinden Almanya ve İtalyan’dan, ayrıca da müttefik devletlerden İngiltere ve Fransa’dan izin alır. Bu diplomasi mücadelesi o günkü genç Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin güç ve kararlılığını gösteriyor. Bu konu ile ilgilenenler o devletlerin arşivlerinden bu yazışmaları bulabilirler.
Elbette bizim arşivlerimizde de var.
Diğer bir konu ve hatta en önemli konu ise bu yardımın nasıl götürüleceğidir.
O yıllarda yani 1941 - 42 li yıllarda ne devletin nede özel sektörün elinde iki bin tonun üstünde yük taşıyabilme kapasitesine sahip gemi yoktur. Olanlarda uzun yola dayanabilecek güçte değildir.
Uzun araştırmaların sonunda ismini Kurtuluş savaşından alan KURTULUŞ isimli gemi bulunur ve hazırlanır.
Geminin her yerine, Alman savaş uçaklarının görebileceği şekilde Kızılay amblemleri yerleştirilir. Tüm bu yorucu hazırlıklardan sonra gemi hazır hale getirilir.
Gemi ilk seferinde İki bin tona yakın bir yükle yola çıkar. Fakat tüm Ege denizi mayınlarla doludur. Ayrıca tüm Ege, Alman ve İtalyan savaş gemilerinin kontrolündedir.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen yükünü alan yardım gemisi KURTULUŞ, Pire limanına ulaşmayı başarır.
Tüm Pire ve Atina halkı olayı günler öncesinden haber alıp bildikleri için, Pire limanına akın ederler. Ve KURTULUŞ adlı gemiyi alkışlarla selamlar.
Burada önemli bir noktayı vurgulamak gerekli, oda Türkiye ile Yunanistan arasındaki ölüm kalım savaşı olan Sakarya savaşının üzerinden henüz 19 yıl geçmiştir. Acılar hala tazedir.
Ama tüm bunlara rağmen hem bizim halkımız büyük bir yardım severlik göstermiştir, hem de Yunan halkı bu yardım severliği saygı ile kabul etmiştir. Bu nedenledir ki Pire limanına yanaşan Kurtuluş gemisini alkışlarla ve dostluk sloganları ile karşılamışlardır. Bu olay bu gün bile Yunan halkının belleklerindedir. Yaşlı Yunanlılar bunu biliyorlar. Neyse biz esas konumuza dönelim.
Kurtuluş gemisi yükü boşalttıktan sonra on altı kişilik mürettebatı ile geri dönüşe hazırlanır. Dönüş yolu için ayrılan 16 kişilik mürettebatın kumanyasından 8 kişinin kumanyası, açlıkla
Boğuşan Yunanlı çocuklara bırakılarak dönülür. Bu olayı bilen ve anlatan yaşlı Yunanlıların gözyaşlarını tutamadıklarına ben tanık oldum.
Kurtuluş gemisi ile 4 sefer yapılıyor. Fakat 4 cü seferde KURTULUŞ 7.140 ton (Yedi Bin Yüz Kırk ton ) yardım malzemesini Pire limanına ulaştırıyor. KURTULUŞ gemisi Yunanistan’da bir efsane oluyor. Mürettebatı da.
Ne yazık ki Kurtuluşun sonu trajik bir şekilde bitiyor. Beşinci seferine çıktığında Marmara denizinde büyük bir fırtına patlıyor.
İstanbul’dan yola çıkan gemiler düz bir rota ile Tekirdağ açıklarına kadar geliyor ve oradan 17 derecelik sola bir açı ile Marmara adasının 7 kilometre açığından geçerek Çanakkale boğazına direk giriş yapıyorlar.
Fakat fırtınaya yakalanan gemi gece karanlığı ve dev dalgalarla boğuşurken rotasını kaybediyor. Ve gemi Marmara adasının kuzey batısında bir kayalığa bindiriyor. Su almaya başlıyor. Gemi personeli sandalların yardımı ile bir kayalığa çıkıyorlar. Fakat kayalıklar o kadar dik ve keskin ki, çaresiz şafak vaktini bekliyorlar. Tan yeri ağarıp ortalık biraz aydınlanınca durumu görüyorlar. KURTULUŞ dev kayalıkların önünde yan yatmış olarak su almaya devam ediyor. Gemi personeli donmaktan ve can kaybı vermediklerine şükrederek teselli buluyorlar, KURTULUŞU terk ediyorlar.
Bu günde yardım gemisi KURTULUŞ un enkazı denizin yirmi metre altında huzur içinde deniz canlılarına ev sahipliği yapmaktadır.
Bu hazin olay tüm Yunanistan da duyuluyor. Ve Yunanlılar içinde efsane olan KURTULUŞ un batışı onları da derinden üzüyor. Tekrar ediyorum bu olay yaşamakta olan Yunanlılar tarafından biliniyor.
Yardıma gelince , Türkiye bu yardımların tamamını 1946 yılına kadar başka gemilerle Yunan halkına ulaştırıyor.Geri kalan yardımı götüren gemilerin isimleri TUNÇ ,KONYA ve AKSARAY dır .
Bu günler dede aynı trajediler yine yaşanmaktadır. Bu günde aynı aktörler sahnededir. Bu aktörler batının emperyalist devletleridir. Acıları çekenlerde yine mazlum halklardır.
SAMİ GÖK
2009/ İstanbul
YORUMLAR
Sami Gök
Acıları çekenlerde yine mazlum halklardır
..
MAZLUM VE EZİLEN HALKLAR ADINA TEŞEKKÜRLER...
Sami Gök
Temel çelişki emek-sermaye çelişkisi,baş çelişki ise emperyalizmle ezilen uluslar ve kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfı diye.Bu konuyu yıllarca en akademik düzeylerde tartıştık.
Bu günlere geldiğimizde ise emperyalizmin dünyayı yeniden paylaşmak için ortaya attığı bilimsel gelişmişliğide yedeğine alarak,küreselcilik ve liberalizmi savunan bazı sol kesimlerin de kafalarını karıştıran bir görüşü dünyaya dikte ettirmeye başladılar.Üstelikte bu ortaya atılan görüş yeni bir buluşmuş gibi piyasaya sürüldü,içinede bazı Marksist sözcükleri serpiştirerek daha etkin ve çekici hale getirdiler.Sovyetlerin olmaması emperyalizmin görüşlerinin hakim kılınmasını kolaylaştırdı.bana göre hala dünyamızdaki kutup yıldızı olan Fidel castro bu emperyalist propogandaya karşı direniyor ama karşısında orantısız bir güç var,yeterince dayanılamıyor.
Emperyalizm eskiden solun kullanmaya çalıştığı '' Ulusların kaderini tayin hakkını '' ki bunu ilk olarak ortaya atan Amerikan başkanı Lincolnd dür.Daha sonra lenin bu ilkeyi sosyalizm için ulusların kaderini tayin hakkını savunmuştur.Bu gün özellikle batı emperyalizmi dünyayı küçücük küçücük devletciklere bölerek yeni bir paylaşıma gitmektedir.19 cu yy sonunda dünyada 25 civarında devlet varken günümüzde 205 tanedir.21 yy sonunda hedeflenilen devlet sayısı 2500 dür.Yani Amerikan eyalet sistemini tüm dünyaya yayarak ve en başınada Amerikan tekellerini koyarak yeni bir dünya düzeni kurmak istiyor.Eğer ezilen dünya hakları bu gidişe dur demeyip te biribirini yemeye devam ederse akacak kanların hesabını bir düşünün.Zaten geçtiğimiz 20 yıl bunun işaretlerini vermektedir.O nedenle bence günümüzün temel çelişkisi olan emek-sermaye çelişkisi yine temel çelişkidir,fakat baş çelişkiye karşı mücadele etmek daha da önem kazanmıştır.Yazıyı kısa yazmaya çalıştığım için belki bazı kavramlar birbirine girmiş olabilir ama mümkün olduğunca kısa ve anlaşılır yazmaya çalıştım.Umarım bir yanlış anlamaya meydan vermemişimdir.Şiirlerim hakkında mesaj kısmından eleştirilerinizi bekliyorum.Yorum yazmak kültür fizik yapmak gibi bir şey,o nedenle oradan yazmazsanız sevinirim.