- 728 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Karanfilli Çay 8. Bölüm
Cahit çok uğraşmıştı bu ikisini denk getirebilmek için. Başarmıştı da. Ailelerimizi kış soğuğunda düğün yapmaya ikna etmek epey zor olmuştu. Ama her şeye rağmen benim doğum günüm, evlilik yıl dönümümüzdü aynı zamanda artık.
Eski yaşın uğurlanma merasimi kısa sürer bende. Yeniye kucak açıveririm. Pasta kesip mum üflemek ritüeli kesinlikle bir ayrıntıdır bu yüzden. Asıl olan kızların yüzlerine bakıyorluktur. Onları yeniden ve yeni yaşımda da uzun uzun görebilmek isteğidir.
Cahit özel günlerimizi bir seferde aradan çıkartmak gayretinden olacak, hiç unutmaz bu günü. Hazırlıklı gelir eve. Çiçek yaptırır, ama her defasında bunu mezarlıktan çaldım esprisiyle sunumunu gerçekleştirir. Karnını doyurduktan sonra da dolaptan yıllanmış bir şarap çıkartıp kadehlerimize doldurur. Eğer adet görmüyor isem, sevişiriz. Fakat en özel günümüzde bile Cahit kendisini düşünmekten geri duramaz. Bir iki gel gitten sonra boşalır. Ben yine yarım kalırım.
Ağlamak, çözmeliydi çok şeyi. Başka işlere de yaramalıydı ağlamak. Örneğin kadınlığıma küsmemin önüne geçebilmeliydi. Rahatlatmalıydım benliğimi ağlarken. Ama ağlamak yalnızca makyajımı bozan bir su silsilesinin yüzüme akması hali şimdilerde. Uyuştuğumu hissediyorum.
Banyodaki o geceden sonra uzun uzun ağladım. Utanç duygusu sardı benliğimi. Kızken oranızla buranızla oynamayın derlerdi. Kanarsa evde kalırsınız. Kendimi bildim bileli kaçtım kendimden. Nedeni belki de bu öğretiydi. Kocanızla ilk kez yaşamalısınız bunu. Ayıp günah başka türlüsü. Hem hamile kalırsınız aman sakın.
Böyle ne korkunç hikayeler var bildiğim. Hafızamın derinliklerinde filan da değiller üstelik. Hep diriler. Bir keresinde tam dokunacakken kendime, haz duyma isteğim zirve yapmışken aklıma bu hikayelerden biri geldi. Kızın biri bisiklete binmiş, sonra kanamış orası. Orası işte. Bunu söylerken bile utanç duymayı öğrettiler bana anlayış lütfen. Bisiklet bile zararlı bir oyuncakmış. Kızlarla bu konularda konuşurken yani en azından konuşmayı denerken de hala beceremeyişim çocukluğumdan kalma bu hikayeler yüzünden galiba. Neyse o kız ve bisikleti yüzünden, kendime dokunmaktan vazgeçtim. Bazan tenime biri değince, ya da ben yorgana sarılıyken azıcık huylanınca kendimden nefret edişim de hep o hikayelerdendi.
Ayda yedi bin lira kazanıyorum, kendime ait bir yaşamım olabilir pekala, büyüdüm, kırkıma iki yıl kaldı, ben hala kızlarımla cinselliği konuşamıyorum. Bir kadının kızının ilk adet gördüğü günü kutlama havasına çevirdiğini okumuştum gazetede. Nasıl ki erkek çocuklar sünnet olduklarında düğün yapılıyorsa, kızlar da kadınlığa ilk adımlarını attıklarında bu yapılabilir deyip koyulmuştu işe. Kızının ilk adet gününü kutlamıştı, hem de basın yayın organlarının da nezaretinde.
Bu tonda bir çılgınlık şöyle dursun, Serap yani büyük kızım adet görmeye başladığını söylediğinde ona ilk ne anlatacağımı bilemedim ben. Sustum öylece.
İş yeri sakindi. Akşam olmuştu bile. Evdeki doğum günü partisi, kafamın içini oyan türlü başka düşünce, trafik korkusu, sanki herkesin beni kendimi okşarken gördüğü zannıyla yüzümü kimselere göstermeme isteği. Hepsi eşliğinde evime doğru yollandım.
Her şey düşündüğüm gibiydi. Cahit çiçek almıştı, fakat bu kez mezarlıktan çaldım esprisini yapmadı. Yüzü asıktı. İşler kötüydü biliyordum, bundan olmalıydı. Kızlar bıcır bıcır etrafımda kouşturuyorlar, doğum günümü öpücükler eşliğinde kutluyorlardı. Evlilik yıl dönümümüzü de tabi. Cahit çiçeğe ilave olarak bir de kitap almıştı. Ömer Özgünel’in başkasını seviyorum romanıydı bu kitap. Kitap alacak dünyadaki en son insandı Cahit. Nedenini çok geçmeden anladım. Bir mesajdı bu. Ama gayet akıllıcaydı da. Ona güçlük çıkarmadım. Boşandık. Birden, aniden, kocasının başkasını seviyorum dediği o kadındım ben de. Bir gün bunun olacağını biliyordum...
Not: bölümler halinde yazdığım bu öykünün bölümleri arasında kopukluklar olduğunu söyledi bir arkadaşım. Fikirlerine çok değer verdiğim bu arkadaşım gibi düşünüyor musunuz sizler de?
YORUMLAR
duygu asena buluşları.
kadının adı yok kitabı çok okunmuştu. ve bizde o tarzda yazılmış ilklerdendi. cesurca kaleme alınmıştı. sonra kendini tekrar etti asena. ama kadının adı yok, diyerek bir ilke imza attı.
kaleminiz sade ve akıcı. ancak bunun yanında yaratıcılık yoksa sonuç edebiyat olmuyor.
yine de okumak hoştu.
Fırat Avcı
son paragrafta ne yaptınız öyle. peşpeşe gelen onca olay. bence bir bölüm çıkmalıydı oradan. kopukluk değil sorun. öykü gayet güzel gidebilir. sadece es'ler eksik sanıyorum. yani yeri geldiğinde nefes almalı okur. ve düşünmeli, buna fırsat tanımalı yazar.
naçizane fikrimdi.
saygılar.
Fırat Avcı
Merhaba küçük ev, öncelikle böyle bir yazıyı kaleme aldığın için seni kutlarım. Yazıyı dışardan okuyordum ama alta iliştirdiğin notu görünce siteye girip görüşlerimi paylaşma isteği duydum.
Ben bu seriyi çok beğendim, kadınların çoğunun yaşayıp da dile getiremediği olayları cesurca anlatımınızı beğendim. Kalem açık.
Bölümler arası kopukluğa gelince, her bölüm diğer bölümün devamı olacak diye bir kural yok bence. En başından okuyan romanı pekala anlayabilir.
7. bölümden 8. bölüme geçerken "Cahit çok uğraşmıştı bu ikisini denk getirebilmek için." bu cümle ile başlamışsınız. Burada ne demek istediniz? O, ikisi kimdi? Burada bir kopukluk hissediyorum. Yoksa gayet güzel. O ikisi, dünürler miydi acaba? Kış günü düğün etmeye razı ettiğinize göre. Eğer öyleyse ki ben öyle anladım. O zaman bir kopukluk yok.
Yazmaya devam. Ben kaçırmadan okuyorum. Cesur bir kalemsiniz.
Bugün bu konuyla ilgili bir konuşma geçti arkadaşımla aramda, arkadaşım; bizler cinsellikte ve erkek arkadaş konusunda içimize kapanığız. Halbuki yabancılar böyle değil, bir kız erkek arkadaşına herkesin içinde sütyenin kopçasını taktırırken utandım, dedi.
Tebrikler küçük ev, devamını sabırsızlıkla bekliyorum.
sevgilerimle...
Fırat Avcı
Bir araya getirilen o ikisi, kadın karekterin doğum günü ile evlilik yıl dönümleri. Her ikisi de aynı güne denk getirilmiş, Cahit buna çabalamış. Yazının toplumdaki konuşulmayana değmesi ise, en büyük amacıydı zaten. Edebi bir metin olması benim gibi bir yazan, bir amatör tarafından kaleme alınan bu yazının, edebiyat çevrelerinde kayda değer bulunması beklediğim bir sonuç zaten değildi. Ama en azından, madem ki kalem tutup kağıt karalıyoruz, azıcık da söylenmemişi söyleyip yazalım gibi bir sonuçtan yola çıkarak bu yazı dizisini oluşturdum.
Aslında eksiltiyle çıktığım bu yoldan, epeyce birikim ve eleştiri biriktirerek geri döneceğim galiba. Bundan çok büyük keyif almış d urumdayım. Yazılara her yönüyle bakabilmek, onları okuyup üzerlerinde konuşabilmek istemek burada bulunuşumuzun en büyük gayesi değil mi zaten? Bir de devrik cümleler kurmak alışkanlığım var ki, kurtulmaya çabalıyorum. Kurtulmaya çabalıyorum demeyelim de, azaltmaya çabalıyorum diyelim. Çünkü her şeye rağmen devrik cümleler kurmayı seviyorum. İlginize, yazıyı irdeleyip pek çok farklı yönden bakışınıza teşekkürlerimle. Eksik olmayınız.