Dilsiz Sarraf
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sarraflar iyi bilir mihenk taşını. Vurdun mu altın, gümüş mücevheratını çıkarıverir ortaya kalitesini. O zaman belli olur gerçeği, sahtesi, safı, çakması her neyse neysi. Kaliteli olan zaten konuşturmuş kalitesini, peki ya görünüşü hoş ama içi boş olan? İlgilenmez onla sarraf, teneke der atar. Düşündüm peki ya beni vursalardı mihenk taşına?
Duygularımı vuruyorum mihenk taşına, nedir bu gerçek mi sahte mi? Vurgun yemişçesine ölgün çıkıyor duygular. Titriyor elim, bağı çözülüyor dizimin. Biraz yalan katıyorum içine, biraz doğru, biraz eğri, biraz düzgün. Karmakarışık oluyor duygularım. Aşk siniyor mihenk taşına, ölüm siniyor, köşede duran dilenci siniyor, sevmediğim hayli hatırlılar siniyor; kahkaha, muhabbet, kıskançlık, diş bileyiş, kabus…. Neler sinmiyor ki taşa. Duygusuz bir canavar olmuşum bir bakmışım, bir bakmışım duygu seline batmışım. Dili yok, sözü yok mihenk taşının ama öyle bir sarrafa çattım ki “eyvah”tır halim.
Derken hayallerimi vuruyorum taşa. Öyle bir hayal ki ne elle tutulur ne gözle görülür. Kaf Dağı’nın ardındaki dört yapraklı yonca mübarek… Ne terazisi var ne çengeli; ne tartı, tutar bildiği. Derken kırıklıklarını ekliyorum üzerine. Ne de olsa hayaller kırıklıklarıyla meşhurdur. Biraz uçarılığı siniyor, biraz takvim tutmazlığı, biraz çocukluğu, olmazlığı, olsa da başka türlüsü, belki de hasret türkülüsü siniyor. Hayır, genç adam hayallerin gerçeği tutmuyor diyorum kendime ve saflığını korumuyor hayallerim ben büyüdükçe. Şimdi bilmem hayallerimin kırıklığına mı yanayım yoksa dilsiz sarrafın gösterdiklerine mi?
En çok da gönlüme güveniyorum. Vuruyorum gönlümü taşa. Gönül kırgınlıkları siniyor taşa, gönül koymalarım, gönül yangınlarım, gönülsüzlüğüm, gönül işim ve gönül derdim siniyor. Bize gönülden de ekmek çıkmıyor desene…
Yalnızlığı vuruyorum taşa. Başta o da saf çıkmıyor. Bir kere daha vuruyorum yine çıkmıyor. Bir kere daha derken saflaşıyor. Anlıyorum ki kimler geldi kimler geçtiyse yine yalnız değilmişim, zaman öyle bir götürmüş ki bendekileri işte o zaman ben de gitmişim. Öğrendim ki yalnızlık bir kerede değilmiş zaman gelirse her keredeymiş. Kaldırıp atasım var yalnızlığı da vurmuş olduk işte bir kere taşın gözüne.
Başımı vuruyorum taşlara. Yalan mı yoksa gerçek mi yaşadıklarımız? Ağrıtan taş değil ama hayli ağrıtmış hayat başımı. Bir o kadar yalan ve bir o kadar boş gösteriyor yaşadıklarımı. Duygular karışmış, hayaller sona ulaşmış, gönül yorgun ve yalnızlık yaklaşmış. Geri sarmak yok metrajı, film değil ki bu yaşadıklarımız.
Anladım ki bir fakir edebiyatıdır tutturmuş ölçüsünü gidiyorum. Belli ki iyi kıvırıyorum, nasıl kıvırmayayım sanki doğarken zengin mi dünyaya geldim. Velhasılı kelam yaşadım geçti, Allah bin bereket versinlik sürdüm ömrü. Hep iyi görünmüş gözüme de aslında hep eksik yanı var bir yerde. Neyse sözü fazla uzatmak iyi değil bunda böyle. Bir de onu vursak taşa ne çıkar ne…
İshak SAKA
YORUMLAR
Birde diyorlar ki göz kendini görmez.
Demek ki görmek istersek dağın arkasını dahi görebiliriz. Sürekli başkalarının hatalarını taşa vurunca, kendimiz yüklenmiş gidiyoruz tüm yanlışları. Ne güzel getirmişken mihenk taşını vurayım da deşilsin içimin yanlışları.
Öyle meşgul olayım ki kendi hatalarımla, başkalarını eleştirmeye vaktim kalmasın.
Altı çizilen ana fikir çok güzeldi. Tebrikler.
İshak Bey,
Yazınızın her satırında kendi duygularımı buldum.O kadar duygulandım ki, adeta gözlerm yaşardı. Ben de bugüne kadar olan yaşantımı vurdum mihenk taşına, hayal kırıklığı çıktı karşıma. Sizin gibi geleceğe bu hassas taşı vurmaya korkuyorum. Elinize sağlık.