Aşk: Her Dilde Güzeldir
Evet, aşk her dilde güzeldir.
Benim dilimde de güzeldir aşk; senin ve onun dilinde de…
Ve aşk, her yüreğe yakışır.
Çünkü aşk, yüreğin kölesidir koşulsuz şartsız!
Çünkü aşk, yürekteki o güzel hissiyatın meyvesidir!
Ve yürekteki o hissiyat, yürek dilinden başka bir dili konuşmasını da bilmez, bilmemeli…
Lâkin o beyin var ya o beyin!
Hani o ideolojinin tutsağı olan “O” beyin…
İşte o beyin(ler)dir kör eden gözleri!
İşte o beyin(ler)dir aşkı öldürüp yürekleri susturan!
Ve işte o beyin(ler)dir değiştiren o kutsal aşkın dilini!
Lütfen inkâr etmeyelim!
İnkâr etmeyelim lütfen ayrı gayrı olduğumuzu ve az biraz yüzleşelim kendimizle; tarayalım yürek ve beyinlerimizi, sonra da karşılarına geçip oturalım ve seyre dalalım onları kulak kabarta kabarta bir güzel…
Evet, ayrı gayrıyız!
Ayrı gayrıyız ama bunu kendimize bile ispat etmekten korkuyoruz kimi zaman. Kimi zaman da başkalarına bunu yansıtmamak istiyoruz. Ve ardından koca koca insanlıklardan söz ediyoruz “bir güzel insan” edasıyla.
Sözgelimi kimi çıkar ve mecburiyetleri çıkarıp koyduğumuzu varsayalım bir kenara ve az biraz tepemizin attığını... Böylesi bir durumda halen geçerliliğini korur mu dersiniz “ayrı gayrı değiliz” sözlerimiz? Yani çıkmaz mı ortaya o beyinlerimizde kök salan din, dil ve ırka dair ayrı gayr’lılıklarımız? Ve ağzımızı açar açmaz başlamaz mıyız dine imana; soya sopa sövmelere?
Başlamaz olur muyuz hiç?
Başlarız, başlar! Hem de daniskasını…
Çünkü bizler de böyle görmüştük atalarımızdan zamanın birinde; tıpkı şimdiki zamanda olduğu gibi çocuklarımızın bizlerden gördüğü ve yarınlara taşıyacakları o çok kıymetlimiz olan ayrı gayr’lılıklarımızı…
Zamanın birinde…
Ah o “zamanın birinde” birilerinin birilerine ettiği zulümler!
Ah o “zamanın birinde” edilen hataların cezasını masumların boynuna ferman gibi asanlar!
Ah o “zamanın birinde” olanları tekrar edenler; bugünlere taşıyan ve yarınlara taşıyacak olanlar!
Bilmem ki size ne demeli…
Öyle böyle değil şu ayrı gayr’lılıklarımız ki, zehir zıkkım.
Hem bu öylesi bir zehir zıkkım ki, tek çatı altına bile sızıp paramparça etmiş aileleri; eşi eşe, çocuğu ana-babaya düşman etmiş.
Şimdi, yakın bir zamanda birebir şahit olduğum ve ayrıca da birkaç ay önce bir annenin hıçkırıklara boğulan sesinden dinleyerek şahit olduğum iki olaydan söz etmek istiyorum. Biri anasına benzemek istemeyen diğeri ise babasına benzemek istemeyen, kahramanları çocuk olan iki olaydan…
Önce anneden başlayayım anlatmaya:
Aşk bu ya, dinlememiş zamanın birinde ayrı gayr’lılıkları ve ne kadın erkeğe “Sen Türk’sün!” demiş ne de erkek kadına “Sen Kürt’sün!” demiş. Aileler de karşı çıkmayınca bu aşka, evlilikle neticelenmiş bu aşk. Ve mutlulukla geçen zaman içerisinde iki de çocukları olmuş bu mutlu çiftin. Lakin bu mutluluk mezara kadar değil, pazara kadar sürmüş ve “ben, sen, o…” diye diye bir gün ipler kopmuş. Mahkemede küçük kız anneye, büyük kız ise babaya verilmiş. Zaten anne istese de büyük kızın annesini kabul etmesi asla ve asla mümkün değilmiş.
Çünkü annesi…
Daha bir hıçkırıklara boğuluyordu kadın, evladının onu neden istemediğini anlatırken.
Onu anlamamak ve onunla ağlamamak mümkün değildi; çünkü bir evladın bir anneye “Sen benim annem değilsin! Pis bir Kürtsün sen! Benim annem olamazsın!” dediğini dinliyordum, yaralı bir annenin ağzından…
Ve on bir yaşındaki bir erkek çocuğunu anlatayım
Kara kaşlı, kara gözlü, yakışıklı bir erkek çocuğu…
Onun da anne babası birkaç yıl önce ayrılmış ve çocuk annesinin yanında kalmakta.
Geçenlerde hal hatır sormak için onlara uğradım. Kapıyı çocuk açtı. Yüzünde bir tuhaflık vardı ama bir an anlam verememiştim bu tuhaflığın ne olduğuna ta ki annesi durumu anlatana kadar…
Çocuk, annesinin evde olmadığı bir zamanda oturup cımbızla kaşını almıştı. İlk etapta annesiyle yaşadığı için ve baba figürünün ortada olmamasından dolayı “kadın olmaya mı özendi acaba?” diye geçirdim içimden. Ama sonra annesi anlatınca ve çocuk da bunu gülerek onaylayıp fikrini ortaya koyunca gerçeği anladım ve bir kez daha yüreğim sancıdı; bir kez daha sessiz çığlıklarımla isyan ettim ayrı gayr’lılıklarımıza.
Çocuk “Ben Kürtler gibi olmak istemiyorum! Onların kaşları kalın ve kara! İki kaşlarının ortasındaysa bir ton kıl var! Onun için cımbızla aldım kaşlarımı…”
İşte bu çocuk, Türk ve Kürt’ten olma bir çocuk!
İşte bu çocuk, suçsuz ve günahsız bir çocuk!
Ama bu çocuk, ektiğimizi biçen bir çocuk!
Ama bu çocuk, bizim eserimiz ve geleceğimiz…
Diyorum ki:
Birileri ‘Kürt halkını savunuyorum!’ derken, farkında değil verdiği zararın.
Birileri de ‘ Türk ırkını savunuyorum!’ derken farkında değil…
Ve diyorum ki:
Hadi gelin, her dilde güzelleştirelim aşkı!
Sevgide buluşalım;
Yürek yüreğe ve omuz omuza…
Saadet Ün - 19.02.2013
YORUMLAR
Sevgili saadet, aşk, her yürekte aşktır aslında. Her yürek aynı heyecanı duyar sevince, sevilince. Hepimiz Adem'in torunları olduğumuz halde, neden bu ayrılık gayrılık! Bu çocuklar kendiliğinden böyle konuşmazlar, konuşturulurlar bana göre. Hiçbir evlat annesi Kürt diye onu aşağılamaz. Aşağılanmamalı.
Güzel bir konuya temas etmişsin, yürekten büyük bir aşkla tebrik ederim seni:=))
sevgimle...