Din ve Bilim Ekseninde Evrim Teorisi
Evrim teorisi ortaya atıldığı günden bugüne dini bağnazlık tarafından saldırı hedefi olagelmiştir. Kimileri bunu kara cahiliği nedeniyle yaparken, kimileri de bunu bilinçli, planlı ve amaçlı bir çaba haline getirmişlerdir. Kara cahilleri, cahillikleriyle başbaşa bırakıp; bilinçli, planlı ve sistematık bir biçimde evrim teorisine saldıran, ve sözde bunu "evrim teorisinin bilimsel olmadığını kanıtlamak"için yaptıklarını iddia eden dini bağnazların ve uşaklarının aslında bu saldırılarını hangi kaygılar ve amaçlar nedeniyle yaptıklarına bakalım.
Konunun anlaşılır olması için öncelikle, evreni incelerken ve anlamaya çalışırken başvurulan bilimsel yöntem ile dini bağnazların kullandığı tapınmacı yöntemin ne olduğunu görelim. Bilim, evrende-doğada olup bitenleri anlamaya ve açıklamaya yönelik zorlu ve sistematik bir faaliyettir. Güttüğü amaç evreni anlamak-tanımaktır, yöntemi ise nesnel verilere-gözlemlere dayalı deneyle kanıtlanabilir sonuçlar çıkarmak ve bunları insanlığın hizmetine sunmaktır. İnsani evrenin ve kendi kendinin efendisi yapmaktır.
Tek ’Tanrı’lı dinlerle birlikte dini gericilik, evren ve evrende varolan herşeyi fizik ötesi, yüce, kutsal, eşsiz, evveli, sonu olmayan, doğmayan, doğurmayan, yaratılmayan ama herşeyi yaratan, yoktan vareden ve yöneten, herşeye müktedir, görünmeyen ama herşeyi gören ve bilen bir "kutsal ilah" ve onun gönderdiği "peygamberler" ve "kutsal kitaplar" ile açıklıyor. Bunları en şaşmaz doğrular ve kanıtlar olarak kabulleniyor. Tüm izahlar bu kanıtlarla başlıyor ve bunlarla bitiyor. Bunun aksını düşünen, söyleyen veya iddia etmeye kalkışan günahkar, dinsiz, ’Allah’sız kabul ediliyor. Din ve devletin aynı yönetsel güçlerde merkezileştiği dönemlerde, bu duruma düşen insanlar dinden afaroz ediliyor ve cezalandırılıyordu.
Evren ve canlılarla ilgili sorular sorarken ve cevaplar verirken tek "Tanrı"lı dinlerin yöntemi, kasyıtsız şatsız iman ve tapınmadır. Amacı ise, uçsuz bucaksız evren, yakıcı ve yıkıcı doğal, siyasal-iktisadi olaylar karşısında kendini yanlız ve korunaksız hisseden kişi ve topluluklara ruhsal tatmin ve eşsiz, yüce bir gücün merhametine sığınmak, ona tapınarak rahatlama olanağı sağlamaktır. Yeni bir toplumsal ahlak kurallarıyla birlikte, evrene ve evren içindeki insanla ilgili sorulara tartışmasız ve şüphe götürmez kesin yanıtlar sunmaktır.
Dini gericiliğin dayandığı yöntem ve kavrayıştan dolayı,bilimsel bir çaba ve çalışma içinde olanlar, dinle ve onun evren hakkındaki görüş ve inanışlarıyla ters düşen veri ve sonuçlara ulaştıklarında bunu ya gizlemek zorundaydılar, yada büyük cezaları ve ölümü göze alarak bunları açıklayabilirlerdi. Bugün tarihsel ve bilimsel kaygı gütmeyen, bunlara değer vermeyen dini bağnazlar ve uşakları, tarihi ve canlı yaşamı istedikleri yerden başlatmakta, tarihsel ve bilimsel gelişmenin seyrini tersyüz etmeye, unutturmaya kalkışmakta, bilimsel çaba ve sonuçlarını fizik ötesi güçlere dayanarak çürütebileceklerini sanmaktalar...
Yeni yetme dini bağnazlar ve uşakları, dinle bilimin sadece "evrim teorisi" ile ters düştüğünü sanarak, yada böyle sanmak işlerine geldiğinden bilimle-ilimle uğraşmaya ne zamanı ne zemini olmayan büyük işçi-emekçi kitlelerine durumu böyle sunarak, kitleleri dine ve imana kazanmak, onları kulluk bilinciyle kuşatıp hallerine şükretmelerini sağlamak için büyük efor harcıyorlar. Onları da bu bağnzlıklarıyla başbaşa birakıp yakın tarihe kabaca bir göz atalım. Gerçekten dinle bilim sadece Darwin ve "evrim teorisi"nde mi karşı karşıya geldi?
Dinle Bilim Hep Çatıştı
İnsanın içinde yaşadığı dünya, canlılar ve evrenle ilgili kafa yorması, kendine sorular sorması ve cevaplar araması, insanın insan olmasıyla yaşıttır diyebiliriz.
Bilimin bilim olmadığı, bilimsel çalışma ve buluşların henüz gelişmediği dönemlerde insanlar ve topluluklar merak ve sorularını önce doğal varlıklarla (güneş, ateş, su, totem, tapınak vb.) sonraları ise doğaüstü-fizikötesi "göklerde ikamet eden Tanrı" ile açıklamaya başlarlar. Dünya, ay güneş ve evren bile o dönemler bugün olduğundan çok farklı kavranır. Dönemin tek tanrılı dinlerine ve kitaplarına göre, dünya düz durağan bir yüzeydeki dağlar, dereler, göller ve ovalardan ibaretti. Gökyüzü ise dünyamizi çevreleyen bir kubbeydi. "Tanrı" bu gökkubbenin merkezinden dünyamızı ve insanları gözetlemekte, onları denetlemekte öldükten sonra onları cezalandırmak veya ödüllendirmek üzere günah ve sevaplarını yazdırmaktaydı. Güneş, ay ve yıldızlar ise dünyamızı çepeçevre saran gökkubbede yanan irili ufaklı kandillerdi.
İşte bu gökkubbede ikamet eden "Tanrı" herşeyi ve insanın ilk atası
olan "Adem" ile "Havva"yı 6 günde yaratmıştı, 7. gün ise istirahate çekilmişti. Bu masalsı izah, tek tanrılı dinlerin ve kitapların, evren ve insanla ilgili ortak izahıdır. Tevrat, İncil ve Kuran bu konuda ortak açıklamayı yapıyor ama "Tanrı"nın istirahat ettiği gün konusunda farklılaşıyorlar. Biri bu 7. günün Cumartesi olduğunu yazarken, biri Pazar, biri de Cuma günü olduğunu belirtiyor. Her inanış grubu kendi toplumlarının istirahat gününü ve kutsal ibadet gününü o 7. güne göre düzenliyorlardı.
Evrenin tek tanrılı dinler tarafından yukarıdaki masalsı izahının bir masal kadar anlamlı olduğu gerçeğini kendisi de bir papaz olan Kopernik anlar. Uzayı inceleyen Kopernik, dünyanın ve diğer gezegenlerin güneş etrafında döndüklerini keşfeder. Ama bu büyük keşfini o güne kadar inandığı ve savunduğu dini görüşleriyle ters düştüğü ve kilisenin bu keşfinden dolayı kendisini cezalandırmasından korktuğu için uzun süre kimseye açıklayamaz.
"Yeni astronominin kurucusu kabul edilen Kopernik, ileri sürdüğü fikirleri ancak ömrünün sonlarında açıklayabilmiştir. Sebebleri ise kendisinin bunların doğru olduğuna tam emin olmaması ve kendisi papaz olduğu için kiliseden çekinmesi. O zamanki Hıristiyanlık inancına göre Peygamber İsa (a.s.) güneşe sabit durması için emir vermişti ve güneş de sabit durmaktaydı. Yine genel inanca göre dünya düz tepsi gibiydi. Aksini düşünenler ise cehennemlikti. Avrupa’nın on altıncı yüzyılda durumu buydu...
1530 yılında Kopernik fikirlerini özetleyen küçük bir eser yayınladı. 1540’da ise bütün fikirlerini içine alan kitabın basılması için müsaade çıkmıştı. Eserlerinde izah edilen konular; dünyanın yuvarlak ve hareket eden bir cisim olduğu, ekliptik sistemin tartışılması, güneşin görünen hareketi, ay’ın ve gezegenlerin incelenmesiydi. Astronom, doktor ve rahip olan Kopernik, Yunanlı astronom Batlamyus’un yanlış olan teorisini Avrupalılara anlatarak ilme hizmette bulunmuş, kara bulut gibi Avrupa’nın üzerindeki cehaletin aydınlanması için kapı aralamıştı. 1543 yılında öldü." tr.wikipedia.org/wiki/Mikolaj_Kopernik
Bilimle dinin dünya ve uzay-evren kavrayışı, izahı "Kopernik teorisiyle" birlikte bir daha ortaklaşmamak üzere karşı karşıya gelmiştir.
Görüşlerinden Dolayı Yakılan Militan Bir Bilim Adamı: Giordano Bruno
Evren konusunda "Kopernik teoerisini" savunan, Aristotelesçi kapalı evren görüşünden ilk sıyrılanlar arasında yer alan İtalyan filozof Bruno (1548-1600), evrenin sonsuzluğu fikrini ortaya attığı; evrende, dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu savunduğu için Engizisyon mahkemesinde yargılanır.
Kurulu düzeni ve dini bağnazlığı bilim karşısında savunma misyonu da üstlenen Engisizyon Mahkemesi’nin vahşi kuralları vardır. Bu mahkemede yargılanan mahkûm suçunu kabûl edene kadar işkence görür. Eğer suçunu kabul etmez ise işkencede ölür. Suç işlediğini kabul edip görüşlerinden vazgeçerse de müebet hapse mahküm edilir. Yani bu mahkemeye yolu düşen için iki yol vardır ya suçlu olduğunu kabul ederek ölünceye kadar hapis yatmak, yada bunu kabullenmeyip işkencede ölmek...
Bruno, işte bu mahkemede bu kurallar çerçevesinde yargılanır.
O’na, mahkeme tarafından "düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği" dayatılır. Bu dayatmaya boyun eymeyen Bruno’ya büyük işkenceler yapılır. İşkenceyle de sonuca ulaşamayan alçaklar, görüşlerinden taviz vermeyen Bruno’yu ölüm cezasına mahküm ederler.
"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinede hedef olarak yaşadım." Diyen Bruno, 1600 yılının Şubat ayında, Roma’da Campo dei Fiori meydanında bir kazığa bağlanarak diri diri yakılarak cezalandırılır.
İnsanın düşüncelerinden dolayı yargılanması, suçlanması, hapsedilmesi veya ölüme mahküm edilmesi günümüzde de süren bir Ezgizisyon geleneğidir.
Bir Bilim Savaşçısı: Galileo Galilei
Galileo, matamatiğe ilgi duyan ve bu konudaki çalışmaları sayesinde 1589’da Pisa’da profesörlük yapmaya başlayan bir bilim adamıdır. Bilimsel çalışmaları ve buluşlarıyla insanlığa ve toplumsal gelişmeye büyük katkılar sunmuştur.
Sarkacın, yüzen cisimlerin ve hareketin Aristo fiziğinden farklı bir düşünceyle matematiksel olarak ele alınması gerektiğine inanan Galileo, Pisa Kulesinden ağırlık düşürerek Aristo’nun yanlışlığını açıkça göstererek dikkatleri üzerine çeker. 1597’de pratikte çok faydası olan pusulayı ticari olarak piyasaya sunar. 1600 senesinden hemen sonra ilkel bir termometre, insan kalp atışının ölçümünde kullanılmak üzere bir sarkaç ve 1604’te serbest düşüşün matematik kanunlarını keşfeder.
1609’da Hollanda’da teleskopun bulunduğunu öğrenen Galileo, daha ileri bir alet yaparak bunu astronomi gözlemlerinde kullanır. 1610’ da aydaki dağlar, yıldız kümeleri ve Samanyolu üzerine ilk tespitlerini ve Jupiter’in dört uydusunun varlığını bildiren görüşlerini yayınlar. Kitabı çok ilgi uyandırır ve Galileo’nun Floransa’da saray matematikçisi olmasını sağlar.
1611’de Roma’ya giden Galileo oradaki Bilim Akademisi’ne üye seçilir. Floransa’ya dönüşünde hidrostatik üzerine pek çok profesörün itirazına sebep olan kitabı ile 1613’te güneş lekeleri üzerine yazdığı eserini yayınlar. Bu eserinde Kopernik sistemini açık bir şekilde müdafaa eder. İşte bu savunusundan dolayı papazların ağır saldırılarına uğrar. 1615’te bizzat Roma’ya giderek düşüncelerini savunur. 1616’da Papa Beşinci Paul tarafından Galileo’nun kitaplarını tetkik etmek için bir komisyon kurulur. Bu komisyon Galileo’nun kitaplarını yasaklamaz. Ama Galileo’nun "dünyanın döndüğü ve yuvarlak olduğu" iddiasından vazgeçmesini ister.
Dönemin dini gericileri Galileo’nun Kopernik teorisini destekliyerek ve "dünyanın döndüğünü ve yuvarlak olduğunu" savunarak, kendi inandıkları ve tapındıkları herşeyin anlamını yitirdiğini düşünmektedirler. Bu dini bağnazların mantık yürütmesine göre: "Dünya yuvarlaksa, gökkubbe yoksa, gokkubbenin merkezinde oturan ve heyrşeyi yaratan yöneten ’Tanrı’ da yok demektir! Galileo’nun bilim adına savundukları aslında ’Tanrı’nın inkarıdır ve dinsizliktir!"
Galileo bu bilim dışı yaklaşımlara ve "istek" adı altındaki tehditlere boyun eğmek yerine çalışmalarını sürdürmeyi tercih eder. Bu süreçte mikroskobu geliştirir. 1618 yılında üç kuyruklu yıldızın görülmesiyle birlikte kiliseyle yeniden münakaşaya girer. Arkadaşının Sekizinci Urban olarak Papa seçilmesinden cesaret alarn Galileo, yazdığı "İki Kainat Sistemi Üzerine Konuşmalar" adlı eserini 1632’de yayınlar. Bu kitapta yer alan görüşler papazların uyarısını dikkate almadığı, onların inançları, evrenle ilgili görüşleriyle ters düştüğü için Roma’daki Engizisyon (kiliseye bağlı mahkeme sistemi) mahkemesinde yargılanır.
1633 yılının 22 Haziran günü, Engizisyon mahkemesinde yargılanan Galileo Galilei’nin son sözleri merakla beklenir. Büyük buluş ve görüşlere imza atan bu bilim adamı ne yapacaktı? 1600 yılında yargılanan, işkencelerden geçirilen yine de teslim alınamıyan Bruno gibi, Galilei’de görüşlerinde ısrar edip işkenceyi ölümü mü göze alacaktı, yoksa görüşlerinden vaz mı gececekti? Yüzlerce izleyici ve jüri sıralarını dolduran onlarca din adamının ortasında, kendisini işkence ve ölüm ile bilimsel görüşlerinde ısrar ikilemi arasında sıkışmış hısseden 69 yaşındaki bilim adamı, Engizisyon mahkemesinde Bruno’nun gösterdiği militan tavrı gösteremez. Marakli izleyigiler ve dini bağnazlığın yargıçları karşısında ağzından şu sözler dökülür: "Ben, ’Güneş evrenin merkezindedir’ dediğim için yargılanıyorum ve bu tür aykırı görüşleri nefretle kınıyorum, lanetliyorum. Aynı zamanda Kutsal Katolik Kilisesi’ne yapılan tüm yanlışları da..."
Bu inkarcı ifadesiyle işkence, ve yakılarak ölmekten kurtulan Galileo’nun "İki Kainat Sistemi Üzerine Konuşmalar" adlı kitabı mehkeme tarafından yasaklanır ve kendisi de müebbet hapse mahkum edilir. Yetmiş yaşında hapsedilen Galileo’nun gözleri kör olur ve 1642 yılında hapiste ölür.
Ömrünü bilimsel çalışmaya ve buluşlara adayan, insanlığa birbirinden önemli buluşlar ve görüşler armağan eden bir bilim adamına dini bağnazlığın reva gördüğü; O’nu ömür boyu hapse mahküm etmektir! Bu tarihsel gerçekleri "el çabukluğu marifet" kurnazlığıyla yok sayan, günümüzün dini bağnazları ve uşakları hala aynı şu bildik nakaratı tekrarlamaya devam etmektedirler. "Din bilimle çelişmez! Aksine, tüm bilimsel çalışmaların kaynağı kutsal kitaptır!"
Günümüzde Bile Dini Bağnazlığın Saldırı Hedefi: Darwin ve Evrim Teorisi
Buraya kadar anlattıklarımla, dinle, bilimsel görüş ve buluşların çeliştiğini ve çatıştığını çok bilinen bir kaç örnekle göstermeye çalıştım. Ama bu çelişme ve çatışmaaların içinde birtanesi var ki, akıllara durgunluk veren cinstendir. Bu teorinin mücidi Darwin’dır ve teorisinin başına gelenler kendisinden önceki bilim adamlarıyla dini bağnazlık arasındaki tezatlık ve çatışmadan başka birşey değildir. Böyle olmasına rağmen günümüzün dini bağnazları ve uşakları bilerek bu gerçeği gizlemeyi ve çarpıtmayı tercih etmekteler. Sanki dinler ve kutsal kitaplarla ters düşen, çatışan görüşler ve buluşlar ileri süren salt Darwin’miş, salt onun "evrim teorisi"ymış gibi bir yaklaşım ve propaganda içerisindeler. Bu ikiyüzlülüğün nedenlerini yazı içinde ortaya koymaya çalışacağım.
Öncelikle, bilimin hizmetine sunduğu "evrim teorisi" ile yaşarken de, öldükten sonra da, günümüzde de dini bağnazlığın ve uşaklarının hayal dünyalarını yıkan, ezberlerini ve dengelerini bozan Darwin kimdir? Gericileri bu kadar uzun süre ve bu kadar çok öfkelendirecek ne yaptı? Kısaca ve genel hatlarıyla bunları bir görelim.
12 Şubat 1809’da İngiltere, Shrewsbury’de dünyaya gelen Charles Darwin’ın dedesi Erasmus Darwin bir şairdir ve evrim konusunda çalışmalar yapmıştır. Babası ise bir doktordur. "Shrewsburry School’da eğitimine başlayan Darwin’in de okulla arası, Einstein gibi pek iyi değildir. Öyle ki hocaları arasında ona aptal gözüyle bakanlar da vardır. Oysa bu başarısızlık, Darwinin okul müfredatıyla örtüşmeyen ilgi alanlarıyla ilgilidir."
Daha sonra baba mesleğini sürdürmek için tıp eğitimine başlayan Darwin, başarısızlık ve babasının ikna etmesi sonucunda Cambridge Üniversitesi’nde teoloji (’dinbilim’) öğrenimine başlar. Bu süreçte doğal tarihe karşı ilgisi gittikçe artan Darwin’in bu ilgisi ve dikkati adeta bir aşka dönüşür. Teoloji öğreniminin yanı sıra böcek toplama, koleksiyon oluşturma çalışmalarıyla bilim çevrelerinin ilgisini çeker.Botanik ve jeoloji derslerine de katılan Darwin, Edinburg’da, öğrenciler tarafından kurulan Plian Society’e üye olarak ilk kez maddeci bir toplulukta bilimsel tartışma içerisine girer. Burada botanik profesörü John Stevens Henslow ile arasında yakın bir dostluk kurulur.
Bu dostluk Darwin için bir dönüm noktası olur. Henslow’un desteğiyle, 1831’de beş yıl sürecek bilimsel bir araştırma gezisine çıkan Beagle adlı gemide Darwin de doğa bilimci olarak görev alır. Darwin, 5 yıl süren bu yolculuk boyunca dünyanın pek çok yerinden türlere ilişkin fosil ve örnekler toplar, gözlemlerde bulunur, notlar alır. "Özellikle Galapagos Adaları’ndaki dev kaplumbağalar ile kuşlar üzerindeki gözlemleri, canlıların arasındaki akrabalık ilişkilerinin kavramasında etkili olmuş ve birçok canlının aynı atadan gelip evrim geçirerek farklılaştığını keşfetmiştir."
Hal böyle olmasına rağmen, her türden bağnaz, Darwin, "evrim teorisi" ile sanki "sadece insanın evrime uğramış, farklılaşmış bir canlı" olduğunu keşfetmiş ve teorileştirmiş gibi bir yaklaşım sergilemekte, evrim teorisini böyle anlamakta ve anlatmaktadırlar. Yani bu kalpazanlar, evrim teorisini çarpıtmakta ısrar etmekte, bundan fayda ummaktadırlar. Darwin’i ve teorisini kendi uydurmaları, yakıştırmaları ile ’çürütmek’teler! Önce Darwin’in "insanin maymundan-gorilden dönüşerek insan olduğunu" söylediğini söyleyip, sonrada bunun mümkün olamayacağını kanıtlamaya kalkışıyorlar! Darwin’in neyi keşfettiğine, neyi teorileştirdiğine elbette ki birlikte bakacak ve göreceğiz. Ama peşinen belirtelim ki Darwin, dini bağnazların iddia ettiği gibi; "insanın maymundan veya gorilden evrimleştiğini asla söylememiştir. Söylediği ham kafaların anlayamacağı veya anlamak istemediği bir şeydir. "İnsan, goriller ile aynı ortak atadan evrimleşmiştir!" Darwin’in söylediği budur. Bu söylenen asla, "insanların maymun veya gorillerden evrimleştiği" anlamına gelmez.
(Devam edecek..)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.