- 1172 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Yer Demir Gök Bakır
Yer Demir Gök Bakır
“Yer demir gök bakır” çaresizliği anlatmak için söylenen bir söz! Yerden de gökten de fayda olmadığı durumu ifade etmek için…
Yer ve gök ilişkisi her dönem insanların ilgisini çekmiş. Gökte ne var, göktekiler yerdekilerden üstün mü? Yerdekileri göktekiler mi yönetir? Tanrı gökte mi? Melekler gökte mi? Cehennem yerin dibinde mi? Bu sualler her insanın aklına bir veya daha fazla gelmiştir. Kimi üzerinde durup ciddi meşgul olur, kimi de fazla önemsemez! Ama bu yer gök ilişkisi insana bir şekilde bulaşır…
Yer gök ilişkisi; dua ederken eller göğe açılır, vahiy gökten gelir, göğe yükselmek, göklere çıkarmak, yerin dibine sokmak şeklinde insan hayatını etkileyen sonuçlar doğurur! Gökten inenlerin yerdekileri aydınlattığı, ölenlerin ruhlarının göğe yükseldiği, Araf’ın gökte bir yerlerde olduğu, Levh-i Mahfuz’un gökte olduğu gibi inançlar insanların merakını göğe çeker!
Yer olumsuz, gök olumlu tesirleri temsil eder. Aşağı ve yukarı göreceli olsa da Dünya’daki insan için gök yukarıdır. Uzayda ise yukarı aşağı; doğu batı yoktur. Uzayda kütlesi olan her cisme inilir! Çünkü o cisme görecelidir inmek; Ay’a çıkmak Dünya’da iken söylenebilir, Ay yüzeyine gelince Ay’da inmek var. Yani Ay’a çıkılmaz inilir, Dünya’ya da öyle…
“Kara Delik” bir kütle çekimi! Delik diye tarif edilmesinin nedeni, çektiği cismi o kadar güçlü çeker ki cismin kütlesini tamamen emer, kendi kütlesine dahil eder. Hatta ışığı da emer! Işık geri yansımadığı için karadır. Bu nedenle ışık ve nur aynı değildir! Işığın dalga ve tanecik özelliğinde fiziksel bir tarafı var; nur ise kütle çekiminden belki etkilenmez! Belki diyorum çünkü nur ışık gibi fiziksel engellere takılmaz diye düşünürüm. Bilim adamlarından dinlediğim kadar yazdım bu konuda. Kaşıkta bir damla su düşünelim, bardağı da kara delik; kütlesi daha fazla olan bardaktaki su, damlayı çeker ve damla suya değdiğinde damlalığı kalmaz. Bardaktaki suya katılır. Yani yutulur! Ama asla yok olmaz. Fiziksel damla görünümünü yitirir. Kütlesi bardağın kütlesini bir damla artırır.
“Evvel ADEM yanıldı, uçmakta buğday yedi” Yunus Emre
Yanılmak, uçmak ve buğday yemek! Aynı satırda… Yukarda bahsi geçti uzayda bir cismin üzerinden her yer yukarı. Demek Adem yani insan, gözünü yukarı dikmiş, yanılmış ve buğday yemiş! Buğday sembol. Adem yanılgısından bir yanlış yapmış… Ademi yani insanı aldatan her ne ise insanın bulunduğu yere göre gökten gelmiş o yanıltıcı tesir! Buraya dikkat! “İstikbal Göklerdedir” Atatürk göklere dikkat çekmiş… Yani insanı yanıltıcı veya etkileyici hatta insanı esir eden etki gökten geliyor. Uydularla insan zihnini bloke etmekten tutun uydularla insanları vurmak hepsi bu kapsamda… Göklerde insanı yanıltacak olan başka neler olabilir? Göklerden insanlara fısıldanan şeylerin hepsinin istisnasız doğru olmama ihtimalini kim ciddi manada düşünme cesaretini gösterdi? Bunu ciddi olarak sorgulama zamanı geldi…
“BELKIS ile SÜLEYMAN aşka düştü bir zaman
İsteyip bulmadılar bu derdin dermanını
Gökteki HARUT MARUT, Aşk için indi yere
Zühre yüzün görünce unuttu rahmanını” Yunus Emre
Harut ve Marut kuranda geçer. kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#2:102 İnsanlara sihir öğrettiler.
“Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Halbuki o iki melek, "Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme" demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi.” Bakara ﴾102﴿
Madem sihir caiz değil, neden bu iki melek insanlara sihir öğretti. Sonuçları bilinirdi, neden izin verildi. Süleyman’ın Belkıs’ı aşk ile tesiri altına alması mı istendi. Süleyman’a yarayan bu ilim başkalarına neden yaramıyor? Süleyman’ın hükümranlığı neden bu kadar riskli şekilde desteklendi… Meleklerin insanlara (sihri cazip görüp küfre girmeme ihtarı) ve bu şartla bazı kişilere de sihir öğretmesine neden müsaade edildi? Bunları da düşünelim…
Zühre dişil sembol; demek aldanış Zühre’nin güzelliğinden kaynaklanmış…Günümüzde bu şekilde bir sihir kullanımı neden olmasın? Cinsel enerji üzerinden güç elde etmek, insanlara etki edip kontrol altına almak, hatta aldatmak mümkündür… Düşünelim…
Koca Yunus, verdin ilmi… Açtın zihnimizi. Uyandırdın bizi. Madem uyandırdın bizi o halde çaresini de söyle ki insanlar düştüğü kısır döngüden çıksın, ümitsizlikten kurtulsun!
“Bir sinek bir kartalı salladı urdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu” Yunus Emre
Teşekkür ederim Yunus.
Güçlüler, büyükler, egemenler; hafife aldıkları, tepeden baktıkları, aşağıladıkları, küçük gördükleri şeyler tarafından yıkılır! Buraya dikkat! Sineğin kartalı yere çalması mümkündür…
Son tahlilde; “İstikbal göklerdedir” Uçana dikkat! Göklerden her ne gelirse ona dikkat! Bilgi de olsa dikkat! Sihre dikkat! En önemlisi de kartalı yere seren sineğe dikkat! Yer demir gök bakır olsa ne yazar!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Ahmet Bektaş
Ahmet Bektaş
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. ﴾1-2﴿ Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).﴾3﴿” Asr Suresi;103
http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#103:1
Okunuşu; “Vel asr. İnnel insane le fi husr. İllellezıne amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakkı ve tevasav bis sabr.....”
Asr suresi beni çok etkiler; Melade “Ziyan” olarak verilmiş, surede “Husr” Hüsran olarak geçer. “Hüsran” ile “Ziyan” arasında ince bir ayrıntı var!
Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük;
Ziyan: isim Zarar
Hüsran: 1. isim Beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acı, batkı
2. Zarar, ziyan
Asr, asır şeklinde de yazılır; mealde “Zaman” denmiş; zaman ve asıra bakalım.
Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük;
Asır: 1. isim Yüzyıl; 2. Çağ
Zaman: 1. isim Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit; 2. Bu sürenin belirli bir parçası, vakit; 3. Belirlenmiş olan an; 4. Çağ, mevsim; 5. Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler, vakit; 6. Dönem, devir; 7. gök bilimi Olayların oluş ve akış sırasını belirleyen, düzenli ve dönemli gök olaylarını birim olarak kullanan sanal bir kavram; 8. dil bilgisi Fiillerin belirttikleri geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman, geniş zaman kavramı "Geldi, gelmiş, geliyor, gelecek, gelir."; 9. jeoloji Yer kabuğunun geçirdiği gelişimde belirlenen ve fosillere göre dörde ayrılan geniş evrelerden her biri.
Diğer bir durum; diziliş sırası 103, nüzûl sırası; 13 dür. Ben iniş sırasını daha fazla önemserim. Çünkü diziliş sonradan oldu; Hz.Peygamber döneminde kuran yaklaşık 23 yılda nazil oldu, vefatından hayli sonra nüzûl sırasına göre dizilmedi. Sebeplerine girmiyorum…
Bu surenin bendeki açılımını yazmak isterim.
Zamana (her döneme) dikkat çekilerek, insanın hüsranda (Beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acı, batkı) halinde olduğunu; Ancak iman edip, Salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye (emir değil) edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler; müstesna.
Demek bu hüsran hali her zaman var! Olacak da…
İman edenler; iman edip inancını tavsiye etmeli deniyor bu pratikte nasıl oluyor?
Sağa sola diklenmek, emirler yağdırmak veya insanları zorlamak, ayıplamak, Cehennem ile korkutmak, itaat etmeyeni dışlamak tavsiye midir?
Tavsiyede zorlayıcılık olmaz!
İnancını tavsiye ettikten sonra ne yapacak?
Salih amel işleyecek; bu da inandıklarını önce kendi içselleştirmesi ile olur. Yani inancını bizatihi kendi yaşayacak. İnanç bezirganlığı yapmayacak!
Ve sabrı tavsiye edecek!
Hüsran konusunu açmak isterim; Beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acı, batkı halini. Bu nasıl olur?
İman konusunda “Dil ile ikrar, kalp ile tasdik” var! İnsan inancını bilince çevirdiğinde; inançlar bilinç kazanacak. Hz Ali sözü olarak biliyorum; “Perde-i gaip açılsa yakinim ziyadeleşmez!” Dünya esfel, sefil boyut. Burada zaman mekan ve algıların izafiyeti perde oluyor insanın bilincine. Demek Ali, inandıklarını bilince çevirmiş ki perde açılsa imanında, bilincinde artma olmayacak. Perdeyi zaten açmış kendi aleminde… Hüsran şöyle olacak; inanç ekseninde kalanlar, inanç kavgalarıyla vakit harcayanlar bilinçlerini ihmal ederse perde açıldığında yani “Hesap günü” o gün Dünya’da da olur; farkındalık halidir aslında. Bu durumu yaşadığında hüsrana uğrar! Bu insanın bilincini açması açısından önemlidir. Evliya hikayelerinde sık rastlanır (tacı, tahtı bırakanlar olmuş) hüsran sonrası bilinç gelir!
Uyanışa vesiledir hüsran. “Ölmeden önce ölmek!” Ayet ve hadiste geçer! Çok geç olmadan uyanmak şeklinde alıyorum. Ölüm denen hal ruhun bedenden ayrılması; zat ise ismi “Hay” ile esmanın yansıması. Ruh ve beden ismi “Hay” ile canlanır ve kişinin zatını oluşturacak yaşamsal verileri evrene yayar. Bu kişinin zatıdır! Bilim adamları tüm yaşamsal verilerin evrene dalgalar halinde yayıldığını söyler. İnsanın ürettiği tüm yaşamsal veriler (ses, görüntü, düşünce) evrene yayılır, bu İsrafil’in “Sur” üflemesiyle toplandığında kişinin “Zat”ı oluşur. Oluşan bu zat kişiye göreceli iyi ise Cennet, kötü ise Cehennem olur. Toplanan zat verileri kişiye hüsran veya mutluluk verir!
Son tahlilde; zatımızı oluştururken esmayı yansıtırız. Bu yansıma bize göreceli olarak açığa çıkar! Evrende iyi / kötü olarak göreceli algılanan her şey Allah’ın izniyledir! Hayır da şer de Allah’tan ve her ikisi de esmanın yansımasıdır. Arı çiçek tercih eder, sinek gübre. Zat tercihe göreceli oluşur. “İnsan” yazılımına uygun tercihleri yaptığında hüsrana uğramaz! Ölmeden farkındalık edinmek gerek.
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
Öncelikle verdiğiniz doyurucu açıklamalarınızdan ötürü teşekkürlerimi iletirim.Yeni bir bilgi daha öğrendim. Kartalın yavrularından yumurtadan ilk çıkanın, diğer yavruları öldürmesi. Ben şuna şahit olmuştum.Evimizin çatısında leylek yuvası vardı.Kimileyin üç yavrusu olurdu yuvada. Daha sonraları
bir yavrunun aşağıya atıldığını görürdük. Anne leylek gagasıyla vura vura öldürürdü.Ben üçünü de besleyemeyeceği için mi öldürür,diye düşünürdüm.Sizinle tanışdığıma çok sevindim.. Benden de saygı ve selamlar....
Ahmet Bektaş
Sizi de uzun yorumla yordum ama
Yazıyı başka yerlerde yayınladım burada ana sayfada yazım olduğundan akşama eklerim.
Bir Sinek Bir Kartalı Salladı Vurdu Yere
“Bir sinek bir kartalı salladı urdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu” Yunus Emre
Yunus burada ne demek istemiş?
Birkaç açıdan bakmak istedim.
Avcı sohbetlerinde anlatılan palavraları bilirsiniz. “Meşelikte kocaman bir aslan gördüm” der biri. Diğeri; “Olmaz buralarda aslan yok”. “O zaman ayıydı” der palavracı. Diğeri “Hayır ayı da yok buralarda”. Bu sefer palavracı; “O halde meşelik neden kımıldadı?” Buna benziyor. Bir olayı nakledenler açısından, mesela tarihsel kahramanlıkları abartılı anlatırlar ya da ırksal veya dinsel konuları anlatanlar abartır! Bazen o kadar abartı olur ki Yunus’un dizelerindeki duruma benzer! Tozu görünce, kartalı da toz içinde görünce, sineği de üzerinde uçuyor görünce. Günümüzdeki abartılı anlatımlara işaret etmiş. Görünen her zaman hakikati tam karşılamaz. Meselenin başka boyutlar da vardır, gibi.
Yunus hiç bir şeyi boşa dememiş.
Bir başka açıda şöyle;
Kartallar diğer kuşlardan hem güçlü hem daha yüksekten uçarlar, gözleri keskin, gagaları yırtmaya müsait, pençeleri çengel, güçlü. Yumurtadan çıkan ilk yavru diğer yavruları öldürür, anne kartal bu katliama göz yumar. Egemenlerin kendi aralarındaki mücadelesine benzer. Kardeş katilidirler. Hanedanlık kavgalarını bilirsiniz; kardeşler birbirini çeşitli entrikalarla öldürür, öldürtür! Baba oğul arasında bile bu hanedanlık mücadelesi olur. Şehzadelerin katledilmesine bile müsaade edilir!
Birinci ve ikinci Dünya Savaşlarında egemenler birbiri ile kıyasıya savaştı aynı dine mensup olmaları ya da aynı coğrafi birlik içersinde olmaları, kardeş sayılmaları bile bu savaşlarına mani olmadı!
Kartal güçlü ve kartalla temsil edilen hava gücü! Egemenlerin hava üstünlüğü açık. Kartala karşı sinek hükmünde, diğer toplumların hava gücü. Kartalın yiyeceği sinek değil. Kartallar yırtıcı kuşlar ve sinek avlayamazlar. Sinek kartaldan küçük olsa da kartala av olmaz. Kartal bir şekilde ya hastalanır ya başka nedenle yere düşünce, toza bulanır, kokuşur, üzerine sinekler konar. Sineklerin üremesi kartala oranla çok çok yüksek. Nesil olarak evrimsel süreçte kartal nesline göre sinek neslinin ortadan kalkması tehlikesi yoktur.
Başka bakışla ileri egemen toplumlar kartal olsun, geri toplumlar da sinek. Tüm ileri toplumlar büyük imparatorluklar içlerinden parçalanarak yıkılır. Çapulculara yem olur. Sinekler sefil görünümlerine rağmen her yerdeler. İnsanların eline yüzüne konup rahatsız ederler, belediyeler sinek ilacı sıkar sokaklara çünkü ortamını bulunca istila ederler her yanı. Kartallarla mücadele diye bir durum yok aksine koruma altına alınıyorlar. Nesli tükenmesin diye.
Evrensel sistemde güçlülük boyuta izafi, sineğin cüssesine göre yaptığı işler kartalın cüssesine göre yaptıklarından fazla. Bu nedenle Dünya üzerindeki toplumsal kavgalara dikkat! Diktatörlerin demir yumruklarına rağmen sinek hükmünde gördüğü sefil halkları tarafından günümüzde (Dışarıdan verilen destekler, geri toplumların ileri toplumların güç mücadelesinde piyon olmaları ayrı bir konu) yıkılmaları güç konusundaki anlayışı adeta değiştiriyor. Şimdi yeni moda tabir “Sinek gibi çoğalmak!” Nitelik ikinci planda kalıyor, çok olmak birinci planda. Şöyle düşünülür; “Kartallar güçlü olsa da sinekler çok!” Hani Nasrettin Hoca fıkrası var; Hoca koyun sürülerinin geçtiği güzergaha çalı ekmiş, çalılar büyüdüğünde koyunlar oradan geçerken çalılara sürtünecek, üzerlerindeki yünler çalılara takılacak; Hoca onları toplayıp, pazarda satıp kazandığı para ile borcunu ödeyecek!
Güçlüler zaten birbirini yok etmek ister. Zayıflar bol bol üresinler ki güçlüler zayıf düşünce üzerlerine çullansınlar! Yani meydan sineklere kalsın!
Yunus’un alaylı mesajı güçlü olanın her durumda gücünün geçerli olmadığı ve çok olanın küçük de olsa büyüğü mağlup edebileceğine işaret.
Son tahlilde; palavracılık karın doyurmaz, çalılardan toplanan yünle borç ödenmez, sinek gibi çoğalmayla da kartal olunmaz!
Selametle,
Ahmet Bektaş
Değerli yazar merhaba ! Yazılarınızı dikkatle okudum.Bu yazınızda Yunus Emre'nin söylediği bir sinek kartalı salladı vurdu yere,yalan değil ben de görüm tozunu,dizelerinde anlatmak istediği şey şu mu ? Gökteki küçük de olsa daha mı güçlü ? Kartal da uçan bir yaratık ve de sinekten daha güçlü. Açıklık getirirseniz,sevinirim..Saygılarımla...