- 1601 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
UMUDA YOLCULUK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
UMUDA YOLCULUK
-----Sıcak bir temmuz sabahı güneş tüm ihtişamıyla yeryüzüne gülümseyip,Tabiat anada uyanış tüm hızıyla sürerken Hafız Ahmet Efendi’nin evinde tatlı bir telaş yerini gergin bir bekleyişe bırakıyordu.
-----Hafız Ahmet Beyin eşi Suna Hanım doğum sancısı çekerken evdeki herkesi şaşkınlık ve sağa sola koşuşturma tedirgin etmişti. Herkesin yüzünde korku, sevinç birbirine karışmış,dua ederek bir an önce sağlıklı doğumun gerçekleşmesini diliyorlardı. Suna Hanım daha öncede üç defa annelik duygusunu tatmış olmanın bilinciyle daha temkinli ve sağduyulu hareket ediyordu.
-----Sonunda beklenen an geldi bir kız ve bir erkek olmak üzere ikiz doğum gerçekleşti. Durum derhal Hafız Ahmet Beye iletilince sevinç çığlığı içerisinde önce eşine mihnet duygusuyla teşekkür ettikten sonra kucağına verilen erkek çocuğun kulağına eğilerek ezan okuduktan sonra
-----Üç defa Mustafa,Mustafa,Mustafa!.... İsmin Mustafa, ömrün uzun, kaderin düzgün, Hakkın kulu olasın der,
-----Daha sonra aynı batında doğan kız çocuğunu kucağına alarak onun kulağına da ezan okuduktan sonra,
-----Üç defa Zehra,Zehra,Zehra!..İsmin Zehra. Resulullahın kızı gibi aziz ol kızım der kucağında huri kokusunu içerisine çekerek eşinin şefkatli kollarına bırakır.
Şükürler olsun sana alemlerin Rahmanı (cc)
Kereminle var ettin bedende iki canı
Dualarım sanadır sevindirdin kulunu
Öz nurundan gönderdin iki masum civanı.
-----Haftalar boyunca gelen eş dost ziyareti sonrasında haneye katılan iki misafirle günler su gibi akıp geçer.Hafız Ahmet Beyin ikiz doğan çocuklardan başka ; Mahmut adında bir oğlu Hatice ve Zeynep isminde de iki kızı vardır. Aile yeni doğumla birlikte, beş çocukla yedi kişiye ulaşmıştır.
------Hafız Ahmet Beyin ecdatları Osmanlı İmparatorluğu zamanında İmparatorluğun sınırları içerisinde bulunan Bulgaristan’ın Krumovgrad türkçesi ’Koşukavak’ kentine yaklaşık beş asır önce, Karaman’dan gelerek yerleşmişler,Osmanlı devleti dağılandan sonra balkan harbi sonrasında bağımsızlığını ilan eden bu devletlerin vatandaşı olarak kalmışlardır.
-----Köklü bir aileye sahip olan Hafız Ahmet Bey Bulgistan’da devlet memurudur. Kendisini her konuda yetiştirmiş faziletli bir beydir. Daha sekiz yaşında iken Kuran’ı hatim etmiş derin bir hafızdır. İş sonrası arta kalan zamanlarında Tasavvuf,dini, sosyal ve toplumsal konuları ele alarak şiirler yazan güçlü bir şair ve aynı zamanda akıcı hikayelerle kendisini ispatlamış sağlam bir yazardır.
-----Hafız Ahmet Efendi; Nazım Hikmet hayranıydı. Kütüphanesinde Nazım Hikmet ile Dünya klasiklerinin tüm seri kitapları mevcuttu. İyi bir okurdu, kendisine dostları tarafından kitap kurdu benzetmesi yapılmıştı.Her ay düzenli olarak baskıya çıkan yeni kitapları takip eder, en az iki tanesini kütüphanesine katardı. İş yerinden yorgun döndüğünde bile, koltuğuna kurulur, kahvesini yudumlarken aldığı kitapları hafta sürdürmeden bitirirdi. Kitapların sayfalarını özenle korur, raflara ciltleyerek yerleştirir, çocukları gibi görürdü.
-----Yıllar hızla akar. Hafız Ahmet Beyin çocukları serpilir, gelişir ilk, orta ve lise öğrenimlerini birbirleriyle yarış edercesine başarılı bir şekilde tamamlarlar. Dini eğitimlerini,ahlak ve görgü kurallarını bizzat kendisi verir. Donanımlı kişiliğini gerek kendi ailesi içerisinde aksettirerek, gerekse komşularına doğruluk ve faziletin önemini anlatarak örnek davranışından dolayı çevresince sevilen ve saygın bir kişilik olarak çevresinde itibarlı bir beyin olarak yerini alır.
-----Zehra kardeşlerinden daha istekli bir eğitim sürecinin içerisinde yer alır. Resme büyük merakı vardır. Babasının desteğiyle de resim sanatını en güzel şekilde icra eder.On bir yaşında iken açılan bir resim yarışmasında çizdiği resimle birincilik ödülünü almaya hak kazanır. Daha sonraki yıllarda Lise’deyken 1981 yılında Bulgaristan’da açılan ülke genelindeki resim yarışmasına iştirak eder birincilik ödülü almaya hak kazanır.
-----Zehra’da ki okuma hevesi bu yaşlarda alevlenir.Babasının kütüphanesinde bulunan dünya klasikleri serisini tamamıyla okur. Ortaokul’da okurken başarılı bir eğitim dönemi geçirdikten sonra, Teknik Ekonomik Ticaret lisesine kaydını yaptırır. Başarılı şekilde dört yıllık eğitimini başarılı şekilde tamamlar.Yüksek öğrenimde resme olan ilgisi, onun yollarını bağlayarak Resim Akademisini kazanmasını sağlar. Ama ne yazık ki ikiz kardeşi Mustafa’ya sunulan imkan ona verilmemektedir.
-----Tutucu bir ailede yetiştiğinden dolayı eğitim görmesine sıcak bakılmaz ama erkek kardeşi Mustafa, Eğitim Fakültesini kazandığında ona yeşil ışık yanar. Zehra’nın okuma hevesi ve gerçekleştiremediği rüyası ukde olarak belleğinde kızgın bir ok gibi işler. Yüksek öğrenim hakkını kazanmış olmasına rağmen aile tarafından onay çıkmadığından eğitimini noktalamak zorunda kalır. Yasaklar içerisinde geçer ömrünün tüm baharı’..
-----Dedikoduya malzeme olmamak uğruna eğitim yuvasına gidip gelirken, karakter ve kişiliğinden ödün vermeden gönül kapısını Hiçbir zaman aralamadan iletişimini seviyeli tutmayı başarır. Eğitimi boyunca hiç bir erkek arkadaşı olmamıştır. Bir kuğu misali başı önünde okuluna gidip eğitim sonrası hızlı adımlarla evinin yolunu tutar
-----Okul hayatını noktalayan Zehra; On dokuz yaşına girdiği sıralarda çevresi tarafından dikkat çekecek kadar serpildiğinden, terbiyesi ve hanımlığıyla gözlerden kaçmaz, yakın arkadaş ve ahbaplarının tavsiyesi üzerine kendisine talip olan Tarık Beyin ailesine,görücü usulle söz kesilir.Töre ve adet gereği aile kararına boynu kıldan ince olan Zehra, tek bir çift söz etmeden kaderine boyun eğmek zorunda kalır.
-----Zehra’yı üzen asıl konu eş, dost ve ahbaplarının katılımıyla düğünün yapılmayışıdır.Bulgaristan töresine göre düğün yapmazsanız, Türk usulü yapacağınız düğüne izin çıkmıyordu.Yasaklar ülkesinde yaşamak başkadır.Özgür değilsin.Kendi kültürünü yaşatamazsın buna asla izin vermezler.
-----Bu gibi kısıtlamalar sebebiyle Zehra aralarında kıyılan dini nikah sonrası ,düğünsüz çıkar baba evinden!..Bu tarifi edilmez bir duygu yıkımı,genç bir kızın hayallerinin çöküşüdür.Diğer kardeşleri görkemli düğünle evlilik kurarken Zehra’nın yaşadığı şanssızlık bugün dahi düşündüğünde, gözleri dolar geçmişin karanlık gizeminde kaybolur gider.Buruk bir şekilde baba, anne ve kardeşlerine sarılarak ondokuz yaşına kadar ayrılmadığı ailesinden koparak, 1985 yılında zorlu bir yaşam çizgisinin içerisinde yer alacağı mekana merhaba der. Rüyaları bitmiştir. İçinde büyüttüğü özlem yıllarca kanayacaktır.
Hayallerim son buldu düşlerimden uyandım
Saçımdaki tele sor her boyaya boyandım
Azmimle ayaktayım yıldırmadı hiç bir güç
Zorluklarla savaşıp kale olup dayandım.
-----Tarık Beyle verdikleri ortak kararla, aile bütçesine katkı sağlamak amacıyla bir hastanede iş bularak çalışmaya başlar. Evliliğinin ikinci yılı dolarken 1987 yılında nur topu gibi Murat isminde bir erkek çocuk dünyaya getirir. Murat altı ayına bastığı sıralarda Tarık Bey iş nedeniyle yurt dışına gitmek zorunda kaldığından evin tüm yükü omuzlarına biner. Zehra bütçeye katkı olsun diye girdiği hastanede çalışırken yavrusunu dört aylıkken Bulgaristan’da bir kreşe vererek iş çıkışı aylarca kreşle, işyeri ve evinin arasını mekik dokumak zorunda kalır.
-----Tarık Bey iş amaçlı gittiği yurt dışından bir süre sonra döner. Çalıştığı iş kolu dağınık bir sektör olduğundan zaman zaman il dışına giderek aylarca evden uzak kalması aile içerisinde sorunların yaşanmasına sebep olur. Zehra’nın çalışması nedeniyle ayrı kaldığı bebeğinin yanı sıra rutin işlerle de boğuşması eklenince ruhsal yorgunluğa ve mutsuzluğa kapılmasına enerjisinin hızla tükenerek kaygı ve endişeye kapılmasına neden olur.
----- Onca sorunun üstesinden gelmek için uğraş veren Zehra;Hiç beklemediği bir anda, kazara ikinci defa hamile kaldığında eşi Tarık Bey gene iş nedeniyle il dışına çıkmıştır. Zehra Hanım ailesinin fedakar katkılarıyla 1989 yılında Fırat ismini verdikleri bir çocuk daha dünyaya getirir.
-----Bu dönem Bulgaristan’da rejim değişiminin yarattığı yıkım,(1984-1989) yılları arasında belleklerden silinmez. Bulgaristan Türk’lerinin maruz kaldıkları acıları, baskı ve işkenceleri ancak yaşayan anlayabilir.
-----Türk isimlerinin Hristiyan isimleriyle değiştirilmesi, Bulgarlaştırma ideolojisi, Ardı ardına kesilmeyen evlere yapılan gece baskınları, ailede babaların ve erişkin erkek kardeşlerin götürülmesi, birçok öğretmen, aydın ve yazarların ve direnen kitlelerin Belene adasındaki kampa kapatılarak işkencelere maruz bırakılması, işkence sonucu ölenlerin cesetlerinin, domuzlara verilerek insanlık suçu işlenmesi tüm dünyanın gözü önünde ceyran etmektedir.
-----Durumu protesto ederek sokaklara taşan mağdurların, haklı davası uğruna yapılan yürüyüşlerde binlerce şehit vermesi, vefat edenlerin açılan toplu çukurlara tabutlarla gömülmesi, dini ibadetlerin ve Türk dilinin yasaklanması, yüksek öğrenim hakkının ellerinden alınması gibi saymakla bitmeyecek işkence ve dayatmalar yaşanmıştır. Bulgaristan Türkleri, hem de bütün dünyanın gözü önünde Türk oldukları için sayamayacağımız işkencelere maruz kalmışlardır.
-----1970-89 yıllarını kapsayan ikinci sosyalist dönem, Bulgaristan Türkleri açısından tam bir felaket dönemi olmuştur. Slav kültürüne sahip homojen bir Bulgaristan yaratmayı arzulayan faşist Bulgar yönetimi, bu planı önce teşvik ve psikolojik yöntemlerle denemiş; ancak bunun netice vermemesi üzerine kan ve katliamla gerçekleştirmeye çalışmıştır.
-----Bulgar hükumeti Bulgarlaştırma adı altında ülkede yaşayan 1,5 milyon Türk, pomak ve çingenelere karşı asimilasyon kampanyası başlatarak Ülke’de yaşayan Türk’lerin isimleri polis zoruyla Bulgar isimleriyle değiştirilmiştir.Değişikliğe karşı itiraz edenlerle, karşı çıkanlar kara listeye alınarak, Herhangi bir günün saatinde güvenlik güçleriyle sınırdışı yapılmışlardır.
-----Türkçe eğitim veren okullar, Üniversitedeki Türk filolojisi bölümleri, Türkçe gazeteler ve camiler devlet emriyle birer birer kapatıldı. Çocukların sünnet ettirilmesine yasak kondu. Çocuklar bu yasağa rağmen sünnet ettirilip ettirilmediğini kontrol edilmek için zorla sağlık merkezlerine gönderildi. Mezar taşlarının üzerindeki Türkçe isimler yüzünden mezarlar yıkıldı, talan edildi.
-----Türklerin Türk motifli giysiler giymeleri yasaklandı. Bu baskılara dayanamayıp protesto gösterileri yapan Türklerin üzerine askeri birliklerince ateş açıldı. Bulgarca isim almaya karşı çıkan Türkler Belene’ de ki toplama kampına gönderildi..
-----Ahmet Hafız Efendi de bu soykırımdan nasibini alanlardan birisi oldu. Vatan haini damgasıyla evi basılarak tüm eşyaları darmadağın edilip kütüphanesinde bulunan onlarca eser ateşe verilip kendisine bir ay içerisinde ülkeden çıkması için süre tanındı.
-----İlk sınır dışı edilenler arasında isim değişikliğine karşı çıktıkları gerekçesiyle Zehra ve Tarık Bey Orada bulunan eşya ve mal varlığını paraya çeviremeden, apar topar bir akşam yarın yola çıkacaksınız telkiniyle yerlerinden edilerek birisi iki yaşında, diğeri 40 günlük çocuğuyla birlikte, iki bavulla sınır dışı edilerek, İsveç’e sürülmek üzere yola çıkarılır. Beş gün süren zorlu yolculuk sonrası,Türkiye’nin sınır kapısını açarak sürülen Türklere kucak açması sonucunda
------Zehra ve ailesi, 16 Mayıs 1989 tarihinde Türkiye’ye giriş yaparak Egenin incisi İzmir’de,ilk etepta kiralık bir yer buluncaya kadar akrabalarının yanına yerleşerek hayatının geri kalan kısmını geçireceği bir dünyaya merhaba derler.
Aç kolunu ben geldim kucakla Anadolu
Yavrularım anlatsın beş günlük uzun yolu
Kurulan mahkemede Türk olmak tek suçumuz
Yuvamızdan kaldırdı zulmetti Bulgar kulu.
-----İzmir’e yerleşince henüz iş poroblemi de çözülmediğinden maddi sıkıntı içerisinde boğuşurken, Tarık Beyin Daha önce iltica ederek İzmir’de yerleşik yakın ailesinin devreye girerek, zengin bir aileye küçük oğlu Fırat’ı; bir ev ve Ege Üniversitesin de işe yerleştirmek karşılığında evlatlık verme isteği Zehra’ya iletilince daha acısını içerisine sindiremeyen anne, feryadı koparır yavrusundan onu kimsenin ayıramayacağını gerekirse aç kalır, kimseye kuzumu vermem diye haykırır.
-----Eşinin ailesi, Zehra’nın üzerine düşerler. İkna etmek için tüm girişim ve çabaları boşa gider. Anneyi hiç kimse yavrusundan koparamaz. Zehra Fırat’ını asla vermeyeceğini gerekirse ölümü bile göz önüne aldığını her seferinde tekrarlar.
-----Zehra’nın kendisini her konuda yetiştirmiş olması, üstün zeka ve yaratıcı özelliği,karakter ve dünyaya bakışı Tarık Bey’den daha pozitif olması, kayınvalide tarafından kıskanılarak, gelinini çekememe, irdeleme hastalığına kapılmasına neden olur.Tavır ve davranışlarında Zehra’ya karşı farklı duruşu gözlerden kaçmaz.
-----Tarık Beyin aile çevresi her şeyi maddi gören, paraya daha fazla değer veren,maddiyatı insan ve sevgiden üstün tutan yönleri ne yazık ki, Zehra’yı fazlasıyla üzmektedir.Zehra’nın oğlu Fırat’ı evlatlık vermemesi üzerine,Fırat’ı evlatlık olarak almak isteyen aile kapris yaparak,İşe yerleştirmede yardımcı olacak yakınlarını da devreye sokarak Zehra’nın iş başvurusunu engelletirler.
-----Buna derin üzüntü duyan Zehra psikoljik olarak rahatsızlanır.Duyduğu üzüntü o kadar derindir ki, hızla on kilo kaybederek sağlık sorunları yaşar.Buna karşın Tarık Bey oğlunu verme taraftarıdır. Eşini ikna etmek için her yolu dener.Eşine hitaben;
-----’Alışırız canım!.. Zaman her şeyin ilacı duygularınla hareket ediyorsun? Biraz fedakarlık yapmamız yeterli olacak,geleceğimiz senin inat etmeyerek vereceğin karara bağlı, bu her şeyin sonu değil!..Daha genciz gerekirse gene çocuk yaparız’ .
-----Diyerek telkinlerde bulunması üzerine,Zehra hiddettle;
-----Hadi git yoluna!.. Sen nasıl babasın? Evlat sevgisi ne kadar ucuz sende? Hiç mi yüreğin yok?Gerekirse iki çocuğumla hayatımın geri kalan evresini yokluk içerisinde yaşasam da sensizde geçiririm.Beni evladımdan ayırmak için sarfettiğin cümleyi duymamış olayım. Sana olan sevgim ve saygım azalıyor.Sesini kes? diyerek
------Tarık beyin daha ileri adım atmasını engeller.Tarık Beyin ruhsuzluğu dünya malı için evladından kopma isteği, Zehra’nın gözündeki her şeyi siler.
-----Hatta içlendiği zaman; İyi ki göç olayı yaşanmış Allahın takdirine boyun eğmek gerek bir sınavdan geçtik biz, bu sayede bende Eşimi ve eşimin ailesinin iç yüzünü görme fırsatı yakalamış oldum.Yoksa duygularımla hareket ederek asla yaşadklarıma muvaffak olamayacaktım.Diye serzenişlte bulunmaktadır.Ve derinlere dalarak sohbete şöyle devam eder;
-----Eş diğer yarındır. Sağlık da,darda, neşe de, ölüm de değil mi?
-----Elmanın bir yanında çürük çıktığında elmayı hepten mi atıyoruz.Çürükleri temizleme yolunu seçiyoruz değil mi? Diye sorduktan sonra,
-----Ben kadere inanan inançlı birisiyim.Allah öyle nasip etmiş der tevekkül gösteririm. Zorda kaçmanın kolaycılık olduğunu düşünen,sorumluluktan kaçmanın çözüm olmadığına inanan erdemli birisiyim.Hele de karar verdiğin, dünyaya getirdiğin kanına girdiğin çocuklarınsa onlar senin en kıymetli varlığın,Allahın hikmeti neyse o yaşanır.’ Diye içini dökmektedir.
------Üzerinden onca yıl geçsesine rağmen, bugün hala eşinin İzmir’e gelerek daha önceden yerleşen yakın ailesi, o gün çocuğu verseydin evin, harika bir işin ve mutlu bir geleceğin olacaktı hayıflanmasını sürdürmektedirler.Buna rağmen Zehra’nın yüreği o kadar temiz ki asla gönül koymuyor. Bazen üzülüyor onların adına, Hasta olduklarını düşünüyor, paragöz hallerinin içlerindeki insani duyguları nasıl öldürdüğünü gördükçe şükrediyor daima Rabbine!..Eşinin ve ailesinin pişmanlık içerisinde yaptıkları özürleri, bazen yaşadıklarını düşündüğünde görmezden gelerek iç dünyasında affetmediği anlarda, huzursuzluk duyduğu da oluyor.
-----Zehra’nın Türkiye’ye iltica etmesinden başlayan bir aylık dönem kabus gibi geçer.Ağlamaktan gözleri şişer.Gözçanakları mosmor olur.Bugün bile o günler aklına düştüğünde damlaların süzülüşüne engel olamamaktadır çok doludur.Asla kabullenemez.Ama acısını hissetmez, çünkü bedeni o acıyla yaşayarak tepki göstermemekte acıyla yoğrulmuş durumdadır. Bulgar Hükumetinin bir ay sonra baba ve kardeşlerini de sınırdışı etmesi sonucun da Zehra’ya, ailesinin kucak açması ve çocuğuna annesi Suna hanımın bakması var olan sıkıntısını ortadan kaldırır.
------Suna Hanımın torunlarına bakma isteği Zehra’yı kendi ayakları üzerinde durması için iş aramaya itmiştir.Tarık bey ise geldiği günden beri devamlı uyum sorunu yaşamaktadır. Alışkın olmadığı çevreyle kaynaşması ilk etapta çok zordur. İlk fırsatta yurt dışına çıkmayı hedefler önüne çıkan fırsatı değerlendirerek bir gece ansızın kaçar.
------Bu arada Bulgaristan’dan sınırdışı edilenlere üç ay sonra Türk Hükumetince kimlik dağıtımı başlar.En büyük sorun Tarık Beyin durumudur. Çünkü ilticadan bir aylık süreyi doldurmadan pasaportunu dahi alarak, ülkeyi kaçak terkettiğinden dolayı Nüfus idaresi tarafından kimlik verilmemektedir.Gerekçe olarak şahsın kendisinin iştirakiyle imza karşılığında verilmiş olması ayrıca kaçak olması,üstelik Ankara’dan kırmızı pasaportunu dahi alarak kaçak konumda olması bu haktan faydalanamayacağı yönünde görüş bildirilir.
------Zehra Hanım İskan Müdürlüğüne giderek bütün kapıla aşındırır. Ağlayarak;
------Efendim sorarım sizlere çocuklarım babasız mı büyüsünler? Devlet madem ki böyle bir hakkı bize tanımış vicdanen rahat olacaksanız vermeyin? Diye içini dökmesi üzerine;
------ İskan müdürü bile bu acılı annenin feryadına dayanamaz gözyaşlarına mani olamaz.
-----Eline bir not tutuşturarak Bornova nüfus idaresine yönlendirir.Eşinin kimliğini çetin bir uğraştan sonra alan Zehra çocuklarının babası olarak kayıtlara düşürür.
-----Bir ay sonra Hafız Ahmet beyde sınır dışı edilerek zorlu yolculuk sonrasında ailesiyle İzmir’e yerleşir. Küçük yaşlarda aldığı dini eğitime Diyanetçe el uzatılarak on yıl gibi bir süre imamlık yaparak dini hizmette bulunur. Ömrünün kalan on üç yılını İzmir’de tamamlayıp ani bir kalp krizi geçirerek, arkasında yaralı yürekler bırakarak Hakkın rahmetine kavuşur. Bu ailede ilk yıkımın verdiği üzüntünün tarifi yoktur.
-----Zehra’nın eşi kaçak olarak gittiği yurt dışından üç yıl sonra döner. Bu süre içerisinde Zehra iki çocuğunu annesine bırakarak günlük nafakasını kazanacağı bir iş bularak çalışmaya başlar. İzmir’de maddi sıkıntı içerisinde boğuşan ve uyum sürecini aşamayan Tarık Bey yurt dışına tekrar çıkış yaparak ikincisin de daha uzun bir süre kalarak altı yıl sonra dönüş yapar.
-----Zehra yaşam dolu hayata pozitif bakan erdemli bir şahsiyet, aynı zamanda dünyaya sevgi penceresinden gülümseyen, yaşadığı çevreye ve edindiği dostlarına sıkı sıkıya bağlı dopdolu bir hanımdır. Okuma hevesi; içerisinde kapatamadığı büyük bir boşluktur. Geldiği yılın ortalarında yüksek öğrenim için Dokuz Eylül Üniversitesine kaydını yaptırdığı halde kimse destek çıkmadığından, hatta kayın validesi bile bakmadığından dolayı okuma sevdasını ertelemek zorunda kalmıştır
----- Zehra eşinin kaçak yollardan Avustralya’ya çıkışında, onun yokluğunu doldurmuş ailenin hem anası hem babası olmuştur.Hayatın olanca yükünü sırtlanmış kimseye muhtaç olmadan ayaklarının üstünde durmayı başarmış olmasına rağmen, şansızlık yakasını bir türlü bırakmamıştır.
-----Zehra İzmir’de ilk olarak bir şirkette muhasebeci olarak çalışmaya başlar. Çalıştığı şirket maddi olanaksızlık ve kriz nedeniyle kapanır. Girdiği ikinci şirkette ise 2001 yılına kadar çalışır bu iş yeri de aynı gerekçeyle kapanınca bir süre işsiz kalır.
------Zehra Hanım, olanca şansızlığa rağmen umudunu yitirmeden, yeniden iş bularak sağlık ocağında işe başlar ne yazık ki aile hekimliğine geçiş, sağlık ocaklarının da sonunu getirdiğinden dolayı bu işten de eli boş döner. Aile hekimliği sistemi devreye girince, iş çalışma sistemindeki kökten değişiklik,Çalışma mesaisinin yarım güne çevrilmesi sayesinde, üç eleman birden çalıştırma uygulamasına geçilince, Kurumun çok eleman göstererek az ücret politikası, ele geçen meblağın günlük ihtiyaçları dahi karşılayacak durumda olmaması burdaki çalışanların işten ayrılmalarına zemin hazırlamıştır. Zehra Hanım da bundan nasibini alan hak mağdurlarındandır.Bunca yıl çalıştığı bu kurumdan 2012 yılının sonlarına doğru ayrılmak zorunda kalır.Üç iş yerinin de çeşitli nedenlerle kapanması Zehra’yı işsiz kalmak zorunda bırakmıştır.
-----Çalışmaya başladığı dönemlerde iki çocuğuna da ilkokulu bitirinceye kadar şu anda yetmiş altı yaşına giren annesi Suna hanım bakar. Hayat mücadelesinden asla yılmayan Zehra çocuklarına yumurta pişirmekten başlayarak kendilerini kimseye muhtaç olmadan ihtiyaçlarını halledecek alışkanlıkları tek tek kazandırarak her iki oğlunu da hayata hazırlar.Çocuklarının okul kayıtlarında, meslek seçimlerinde her daima yanlarında bir çınar gibi yükselmiştir.
-----Büyük oğlu Murat iki yıllık dokuz Eylül Otomasyon bölümünü bitirdikten sonra dört yıllık fakülteye kayıt yaptırıp eğitimini dondurarak şu anda Türk Silahlı Kuvvetlerinde vatani görevini yapmaktadır.
------Küçük oğlu Fırat ise Ege Üniversitesi Endüstriyel elektronik bölümünde eğitim görmektedir. Eşi Tarık Bey’se emekliye ayrılarak kendisinde tutku haline gelmiş balık tutma hastalığı yüzünden, boş zamanlarını arkadaş gurubuyla oltasını alarak denizden çıkan nimetle meşgaledir.
------Zehra hanım çalıştığı şirketlerin sigortalarını bir fiil yatırmamaları nedeniyle onca yıl çalışmasına rağmen emekliliğe hak edecek prim ve gün sayısına ulaşamamanın sıkıntısı içerisinde olup, eksik günlerini telafi peşinde koşmaktadır.
------İzmir’e olan sevdası bir başkadır bu gönül erbabının göç sonrası yerleştiği bu eşsiz kentte, unutulmaz eşsiz anıları bulunmaktadır. Asla umudunu yitirmemiş hayattan vazgeçmemiştir. Yaşama sıkı sıkıya tutunmuştur. İçerisinde ukde kalan okuma sevdası sönmemiştir. İzmir’i ilk göz ağrısı olarak görür. Doğup büyüdüğü Bulgaristan’a dönenlerin çoğu akın akın gittikleri halde Zehra Hanım gitmeyi aklının ucundan bile geçirmemiştir. İzmir’i başka bir tutkuyla sever.
-----Resim sanatını İzmir’e gelince yarım bırakmayıp bir dönem ilerleterek 1999-2000 ’li yıllarda birisi Fuar, diğeri Uğur Mumcu Kültür Merkezinde olmak üzere kapsamlı sergiler açar. Ama şu anda her şeyden soğumuş vaziyettedir. Kendisini kimselere açamaz kapalı bir kutu gibi yaşam merdiveninde durmadan yol kat eder.
-----Zehra Hanımın okuma isteğine nazaran eşi Tarık Bey oldukça uzaktır.Balık tutmayı, okumaya tercih eder. Zehra Hanım Klasik ve batı müziğini severek dinlemektedir. Zehra Hanımın müziğe olan tutkusu okul yıllarına dayanır. Mükemmel bir müzik kulağı vardır. Lise de okurken Org çalmıştır.Tyatroyu çok sevdiği halde zaman ayıramamanın yaşam savaşı içerisinde ikinci plana atttığı bu eksikliğin hep boşluğunu yaşamanın ıstırabını çekmektedir.
-----Dostlukta ihaneti görünce kırılgandır. Hayatında keşkeleri olmamıştır. Kadere inanır olacağı varmış oldu der geçiştirir. Arkadaşlarını çok sever benimser,aileden birisi gibi görür. Samimi ve duygu yüklüdür.
-----Zehra hanıma o yıllara özlem duyuyor musun? diye sorduğumda kendi ifadesiyle,
-----’Mutluyum bunu tarif edemem. Çünkü, yuvamı dengede tutmayı başardım.Rabbime binlerce şükür bana bu özgüveni ve sabrı verdi.Çok şeyi görmezden gelerek sineye çekerek başardım.Aile adına çocuklarım için düzenimi bozmadım.Kendim için hiç yaşamadım.İç huzurum beni mutlu kılıyor.Dedikten sonra, derin bir iç çekerek;
------Gönül sayfam asla olmadı.Yazılacak bir kelime dahi bulamazsınız.Hani buz kalıpları vardır ya kalıplaşmış ayzberg gibi kendimi ona benzetirim.Hata yaparım şüphesiyle hiç kimseyle dertleşmeyerek, sırrımı kimseye açamadım.Yaşadığım onca olumsuzluk, erkeklere olan güvensizliğimi beraberinde getirdi.Hep mesafe koyarak duvarlar ördüm karşı cinsten olan herkese.Dini yönden yetiştiğim ortam gereği manevi yönüm sağlam temellere oturduğundan olsa gerek hep kaçtım sosyallikten!..Der ve devam eder;
-----Her şeye sünger çektim.Her aile için bir kurban gerekse bende kendimi yavrularım uğruna kurban ettim. Yeniden dünyaya gelsem aynı merdiven basamaklarını kat etsem aynı yolu izlerdim. Asla kavgayı seçmedim.Hayatım boyunca kusurları büyütmeyerek insanları olduğu gibi kabul etmeyi öğrendim.Çocuklarımı da kendime benzeterek kin tutmamayı,sabırlı olmayı,denge sağlamayı,her konuda kararlı ve azimli olmayı gerektiğinde hayır demeleri, gerekiyorsa sözü dolaştırmadan söylemeyi öğrettim. ’Diye samimi ikrarını sürdürdü.
------Alemlerin Rabbine sığınanın mükafatını bulduğunu üstüne bastırarak söyleyen Zehra Hanım;’Allahıma sığındım.Bana başkasının varlığı önemli değildi.En büyük kudret sahibinden himmet ve huzur diledim.Beni dualar ayakda tuttu.Kendimi asla kabullenen, zavallı ve çaresiz hissetmedim. Yaratanın halefiyim diyerek dik durmayı yeğledim.Diyerek sohbetini noktaladı.
-----Babası Hafız Ahmet Efendi’nin genlerini taşıdığından olsa gerek kendisi bir hatip kadar bilgilidir. Dini konularda kendisini yetiştirdiği halde asla konuşmamayı tercih eder.
-----Onu hayata bağlayan en büyük bağ,en büyük sevgi, kardeş sevgisidir. Kendi deyimiyle
------’Atardamardır onlar benim için’!..’ Der...
-----Zehra Hanım aile bağları güçlü, dostluk yolunda bir güneş gibi parlar adeta. Babası Hafız Ahmet Efendi nin soy kütüklerini Bulgaristan’da iken kendileri daha küçükken araştırarak çizdiğini, silsileyi hane ecdatlarını sıralarken dördüncü göbek dedelerinin Sarı Mehmet olduğunu kanaat ettiklerinde hem fikirdir. Babasının araştırmasından naklettiğine göre sülalerine ’Ahmetoğulları’ denirmiş.Geriye dönük ecdat zincirleri Ahmet-Mehmet olarak dönerli takip etmiş.Dördünce göbekte soy ağacı ’Sarı Mehmet’e’ uzanır. Her yıl geleneksel hale gelen silsileyi aile toplanır, soyun kökleriyle kaynaşma yemeği verilerek tarifi mümkün olmayan bir duygu fırtınası yaşanması sağlanır.Güçlü bir tarih bilgisine sahip olan Zehra’da, babasının bıraktığı meşaleyi bugün ve yarın ilelebet taşıma azmi asla sönmeyecektir.Bu yola baş koymuştur adeta!..
-----Zehra erdem yüklü pozitif düşünen dopdolu bir kişiliktir. Sabır küpü derler ya hani; tezliği sevmez bir yapısı vardır. Kendisini üzüntüye kaptırdığı zaman hemen harekete geçmek gerekir. Onu kendisinden uzaklaştırmanın bir yolunu mutlaka bulmaz lazım yoksa, içten içe harap eder kendisini toparlanması bazen aylar alır. Düştüğü çıkmazın merdivenlerinde kendisini hapseder. İçine kapanma noktasına gelmeden duygu eksenini çözerek yakalamak gerekir.Müdahale gecikirse iş işten çoktan geçmiş olur. Başarısı gölgelenmeyip takdir edildiğinde coşkusu dağlar gibidir.İçindeki çocuk ruhu bastırılmayacak ölçüde hareketli ve masumanedir.Bedeni yorulsa da asla irtiva kaybetmez.Tavrından ve duruşundan ödün vermez.
-----Sevdiğine öyle bağlıdır ki, bir bedenin organları gibi sımsıkı sevgi yüklüdür.İçinden çıkılmaz onca felaketin içerisinde olsa dahi fedakarlıktan asla vazgeçmez.Yüzüstü bırakmayı aklının köşesinden bile geçirmez.Can dediği kardeş ve evlat bağıyla bağlı tüm kollarına bir çınar gibidir.Şefkat ve merhametli duygu yüklü bir hanımdır.Tek sıkıntısı kendisini yeterince anlatamaması ifade edememesidir.Yanlış anlaşılmakdan çekindiği için böyle bir duygu üçgeninde gelgitleri oynar.Son derece hassas ve kırılgan bir tarafı da vardır ki incinmekten korkar. Farkında olmadan imalı bir konuşmadan kendisine hisse çıkarır. Kuşkucu ruh halide aslında hiç sevmediği yönlerinden biri olmasına rağmen çok peşine düşmez .Tecelliyata sonsuz inanç sahibidir.
-----Sonbahara giren ömrünün doğrultusunda yol alan, ruhu ve kalbi temiz sevgiyle kainattaki tüm zerreye maşuk olan bu gönül insanı, dünde bıraktığı yaşanmış acı hikayesini yarınlara umut ekerek, her türlü zulmün karşısında susmayarak, bir çınar gibi aramızda yaşam sürmektedir. Kendisine ve sevdiklerine nice sağlık,mutluluk ve huzur dolu yarınlar diliyorum.
Zulmedenin kalbinde yoktur Allah korkusu
Bulutlar karardıkça çöker yağmurun pusu
Boyun eğmez cellata kahraman Türk ulusu
Medeniyet,çağdaşlık ,şeref bizim şan bizim
Anadolu Türk yurdu, bu aziz Vatan bizim.
SON
Umuda Yolculuk adlı öykü çalışmamı güne seçen seçki kuruluna sonsuz şükranlarımı sunuyorum.Ayrıca sayfama gelerek öyküyü okuyan tüm dostlarıma, yorum bırakan sanat dostlarıma selam ve sevgilerimi gönderiyorum varolun efendim.
YORUMLAR
NASIL BİR EMEK VE VEFA İLE KALEME ALMIŞSIN TOPRAĞIM!
Yüreğine sağlık.Göçün yaşadığı ve bulgar göçmenleri diye hatırlaadığımız o ilk grubun türkiyeye dolayısı ile İzmire geldikleri dönemde İzmir sağırlar okuluna yerleştirilmişlerdi ve bende aynı zamanda bir aylık "engelli çocukların eğitimleri" konulu bir seminer için o merkezde göçmen kardeşlerimizle bir arada kaldık.Yaşadıkları mahrumiyetin birebir şahidi oldum diyebilirim.
Kim bilir belki de Zehra Hanım da oradaydı .Hayat BAZEN ÖYLE SÜRPRİZLERLE DOLU Kİ!gÜNÜN NE GETİRECEĞİNİ BİLEMİYORSUNUZ.
SAĞOL TOPRAĞIM, BÜYÜK EMEK GEREKTİREN VE ANILARIMIZI TAZELEYEREK BİRLİK VE DİRENÇ RUHUMUZU YEŞERTEN ÇALIŞMAN İÇİN.
Kaybedilmiş topraklarımızın Milli hatıraları olan bu insanların,,Bulgaristan Komunizım döneminde ve öncesinde Türklere karşı girişilen eritme kampanyasının neticesinde Türk azınlık ağır insane hakları ihlallerine uğramış,,bundan da nasibini almış gerçek bir hayat yolunu, kaleme alan büyük Usta OzanMerdan ı kutluyorum,, saygılar
Zehra hanımın iç ve dış dünyasını harika bir dille ne güzel tasvir etmişsiniz.
Aslında buradaki Zehra hanım,içimizde anlaşılamayan duygulu içine kapanmış kadın tiplerinden
bir çoğundan birisi.
Her okuyan kadın içinde kendini bulur bence.
Çok uzun olmasına rağmen akıcı ve sade üslubuyla bir solukta okuttu.
Bütün Zehra ,Ayşe,Fatma vb.hanımlar adına teşekkür ediyor,
Takdirle yazınızı kutluyorum.
Sağ olun var olun.Sevgili Ozan Merdan.Selam saygılar.
Bir kadının anatomisini, içimizden bir kadını ne güzel anlatmışsın ozan kardeşim, şiirlerin gibi yazılarında okumaya değer.
Bazı insanlar almaktan çok vermeye meyilli olduklarından sevdalarını da içlerinde kimseye hissettirmeden yaşarlar. Hep veren olurlar. Tıpkı kahramanın Zehra Hanım gibi...
Tebrikler...