- 672 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
FRANSA DA BİZ TÜRK'LER
1.NESİL
Bu gün Fransa’da yaşayan biz Türk’ler,En az otuz beş kırk yıl olmuş birinci nesil olarak Fransa’ya geleli.Şöyle dönüp geriye baktımızda,bir insan ömrü gibi uzun yıllar geçmiş aradan.
Bu kırk yılı şöyle bir gözden geçirir isek, mazimizi bir an olsun hatırlamış oluruz. Bizler Türkiye’mizin ücra köşelerinden,kimimiz batısından,kimimiz doğusundan, kimimiz güneyinden kimimiz de kuzeyinden Fransa’ya işçi olarak geldik. Bir o kadardan fazlasıda diğer Avrupa devletlerinie işçi gitnmişti.
Hemen hemen bir çoğumuzun önemli bir işi yoktu. Elbette her kişi kendine has çalışması vardı. Fakat,devrin hızlı güclü gelmesine ayak uydurma imkanımız yoktu ve olmuyordu, sanıyorum olmayacaktı da. Bu yüzden hepimiz yeni imkanlar iyi olanaklar,daha yaşama katkılı işler peşindeydik.Zira acı olan taraf fakirlik yoksulluktu.Atalarımızın yokluk içinde geçen zamanları bize birer uyarı,birer ikaz gibi geliyordu.bu amaçla her zaman yeni ümitlerle yeni yeni işler atılımlar peşindeydik.
İşte Türkiye’de ki bizlerin imdadına, Avrupa devletlerinin Türkiye’den iş gücü için işçi istemesi bizlere yeni kapılar açmıştı, bu da bir şans olmalıydı. Bu açılan Avrupa da ki iş kapıları,bize daha fazla bir kazanç yapma imkanı verecek yeni olanaklar sağlıyacaktı .En azından yıl, on bir ay çalışma imkanımız olacaktı.Bu çalışma süresi içinde iyi kazanç sağladığımız gibi, para biriktirme olanağımız da artıyor olacaktı.
Bu kazanılan paralar sayesinde de insanlarımızda,daha refah bir yaşam yaşama fırsatı bulduğu gibi, daha fazla iş yapma,daha fazla yatırım yapma şansına sahip olacaklardı .Kısacası belkide yoksulluktan, fakirlikten de kurtulmuş olacaktık.
Her şeyden evvel bu olanağı elde etmek için,türlü çeşit sınav test ve imtihanlardan geçmek zorunda kalınılıyordu.İlk aklımıza gelen soru, kazana bilirmiyiz sorusu çıkıyordu karşımıza .Kazanamamamk ise en büyük korkumuzdu. Zira Avrupa,Türkiye’den işçi istiyordu ama, en iyi işçi en iyi iş bilir ,en sağlıklı ve genç insanlarımızı seçiyorlardı. Bu yüzden de işçi seçme ve alma konusunda çok dikkatli ve titiz davranıyorlardı..
İşçi isteyenler ne kadar fazla ise,buralara arzulu istekli Türk işçisi daha çok ve fazla idi.Bu yüzden her şey sıraya dökülmüştü.Bu sıra en az bir iki senede bir çıkıyordu. Bundan dolayı kaçırılan fırsatın telafisi zordu. Bu yüzden sırasını kaçırmamak isteyen insanlarımız çok mu çoktu. Öbür taraftan da sıkı kontroller denetimler imtihanlar sınavlar testler yanı sıra sağlık sıhhat kontrolleride sıkı ve peş peşe geliyordu.
Mesela,Türkiyede ben Ankara iş ve işçi bulma kurumuna yazıldıktan sonra iki sene sıra bekledim. Sıra çıktığında benimle beraber dört yüz kişinin Ankaraya çağrıldığını söylediler. Bu dört yüz kişinin içinden kırk kişi imtihanları kazanıp, İstanbula sevk edilmiş.Bunun üç kişisi yokmuş.Bu otuz yedi kişiden sadece bende içlerinde olmak üzere ancak sekiz kişiyi seçip almışlardı.Sıkı sağlık kontrollerinden ve çeşitli test ve imtihanlardan sonra.
Yani dört yüz kişiden sadece sekiz kişi alınmış ve Fransaya yollanmıştı.Kısacası Avrupa işçiliğini kazanmak bir nevi SIR’at köprüsünü canlı geçmeğe benziyordu.
İşte herkesin ümitlendiği bu Avrupa işçi pazarı devletlerin isteğine göre zamanla istekler durdurulmaya başlanmıştı. Fransa Türkiye arasında ki işçi isteği dokuz yüz yetmiş dört yılı sonlarına doğru sona ermişti.
Gelemeyenlerde bir dert, gelenlerde bin dert misali haller yaşanmaya başlamıştı. Gelmek isteyipte gelemeyenler Fransa isteklerin sona ermesinden dolayı,kaçak gelebilme durumunu seçip illede Avrupa da bir iş tutma arzusundalardı.Bundan da çok az kişi yararlanmışlardı..
Gelenlerin bir çoğu Türkiye de ki işine göre seçim yapmış,Fransaya gelmişlerdi.Fakat görünüre göre bir çoğu genede yetersiz olup burada ki çalışma koşullarında zorlanıyorlardı.Hatta aynı meslek adı altında gelmelerine rağmen iki devletin teknik durumunda Fransanın biraz daha teknikte ileri de olması,bu işçileri dahi mesleklerinde zorluyordu.
Burada işin asıl gerçek yönü dil bilmemezlik başta geliyordu.Hani bir değim vardır,”ağzınla kuş tutsan neye yarar” misali.Üstelik Fransa daki Türk işçisinin çok olduğu iş yerlerinde de,yabancı uyruklu, daha başka ülke işçilerin olması,bizim Türk işçilerinden çekinmeleri onlarda biz Türk işçilerine karşı başka tavır alıp gurup- laşıyorlardı.Sanıyorum bir guruplaşma iyi seçilir bir ayrımcılık yaşanıyordu.
Bu birinci nesillerin her türlü sorunları o kadar fazla idi ki,çok çalışıp çok yoruluyor yaşamlarına usançlık veriyordu.
Hani,ülküsü ayrı, dili ayrı,dini ayrı, gidişatı ayrı, adeti töresi bilinmeyen her şeyi hür görüp,çok şeylerden haberi olmayan bir toplumun içinde kala kalan Türk işçisinin özel sıkıntıları da ayrıca yük oluyordu kendilerine.
Başlıca sorunlar,elbette çalışmaktı.Ama yemek yapmak ,bulaşık yıkanmak ev işleri, çamaşır derdi temizlik,Üstelikte hasret özlem boyunlarını büküyordu.
Ayrıca yiyecek seçme sıkıntısı başka bir sorundu, ki bunların başında dinimizin gereği helal et helal yiyecekler seçip,daha sağlıklı yaşama olanağı idi.
İlk zamanlar bu arananlar hiç yoktu. Dinimiz gereği et kesimleri yoktu.Belli başlı İslamı kesim yapılmadığı gibi İslami yiyecek bulma olanağı bile yoktu. Fakat birinci nesilin aradığı bu yiyecekler,ancak kendi aralarında birleşerek tadarik edilmekle biraz olsun hafifletiliyordu zamanla.
İşte bu ağır çalışma yükü, sıkıcı hayat içerisinde yaşayan bu birinci nesil insanları, zamanla yeni çareler aramaya başladılar.Baktılar ki gurbetin acısı var, derdi var,yaşam koşulları beklendiği gibi değil ,üstelik arada hasret özlem,çoluk çocuk ayrılıkları derken,ilk çare bunları yanlarına getirip,hiç olmazsa olanaklar dahilinde yaşamlarını biraz düzenli hale getirmeyi amaçladılar.Zira burada ki bu kalış hiçte kısa olmayacak gibi görünüyordu.
Hani buraya gelmeden önce kazanmak yeterli olacağını sanırlarken,burada ki her türlü ezaya cefaya razılarken, zamanla burada çekile gelen ağır yaşam şartları mecburen onları bu yola girmeye razı etmişti.
Zira bazı işçi vatandaşların,Türkiye de kirada olduğu,bunların çocuklarının da bir nevi gurbetçi gibi olduğu biliniyordu. İşte iş böyle olunca işçi vatandaşlar ilk fırsatta çoluğunu çocuğunu getirmeye başladılar.Tabi Türkiye’den aile getirme ilk zamanlar hem Türkiye de hem de Fransa’da ki insanlarda bir yadırganma görülmüştü.Gene bir kısım getirip yaşamlarını buna göre ayarlamaya gitmişlerdi.
Bu aile birleşimi çok uzun süre ındırgalı bir şekilde devam etti.Getirenlerden çoğu”herkesin kendi görüşü veya aile görüşüne” göre değişik konumlar yüzünden getirmeyenler daha çoğunluktaydı.
Ama buraya gelinirken amaçlar gayeler düşünceler hep kazanç içindi. Fakat burada ki kazanç kadar hayat koşulları zorluklar içinde olduğu iyiden iyiye anlaşılmaya da başlanmıştı.
Durumlar “davulun sesi misali”pekte öyle tatlı değilmiş.üstelik zaman sanıldığı gibi kısa değildi.
İşte bu birinci nesilin bir çoğu Türkiye’ye geri döndü.Zira hallerinden anlaşıldığına göre kimileri burada aradığını bulamamıştı.
Gurbette her geçen gün, para kazanmaktan çok günlük yaşamın daha yorucu oluşu görülüyordu. Hemde zorluklar oldukca yoğundu,ne kadar hayat şartları iyi olsada işçi vatandaş burada kendini geçici görüdüğünden kazanıp dönmeyi amaçlıyordu.Bu yüzden olacak bir türlü içi ısınmıyordu burada kalmaya.Ama ne varki geri döndüğünde de yoksulluğun gene kapısında olduğunu seziyordu. İşte bu sıkıntıların acısını bedeni ile çekmeye razı oluyordu.Bu gün hala kalanları olmakta.
İşte bu koşullar altında ki son duruma göre en iyisi ailecek gelmeyi,ailesini Fransaya getirmeyi uygun görüyordu. Kendi rahatının huzurunun iyi olacağını umuyorlardı, Bu arzu ve emel içinde aile birleşimi çoğalmıştı.Zira burada çalışmakta olan her işçinin en büyük problemine son verme umuduydu bu birleşimler.Hemde çoğunluğuyla bir yönden başarılı da sayılırlardı.Zira yaşam yaprağının ilk başlarında ,iyi olduğu görülüyordu.Hiç olmazsa işçi vatandaş bekar hayatından kurtulmuş,ev işlerinden kurtulmuş,daha bilinçli bir yaşama başlamışlardı.
Ama kazın ayağı hiçte öyle değildi.Aile birleşiminin koşulları o ailenin fertlerinin duble katı kadar ağır ve yüklü idi ki,işçi vatandaşı bu kez diğer sorunlara gark olmuştu.
--Devamı "2"
YORUMLAR
Gurbette çalışmanın zorlukları dile gelmiş ,tebrik ederim saygılarımla.
Ahmet Tınmaz
Yorumunuz için teşekkür eder saygılarımı sunarım.İnşallah bu yazılarımın devamını da ilave etmeğe çalışacağım Selamlar..