ZİKİR ve ADABI
“Tez erişti seherler canların meclisine
Yürek hala yanıyor halde maşallah kaldı
Şifalar sundu zikir, bir garip dertlisine,
Unutuldu kelâmlar dilde bir ALLAH kaldı...”Yunus Karaçöp
Aziz kardeşim;
Her varlık ister istemez,
yaratılış gayesiyle orantılı zikir etmeye programlanmışken,
insanoğluna, sınırsız bir yelpazede,
dilediği sıfatta,
dilediği esmayı zikir yetkisi verilmiştir.
Kelimenin tam anlamıyla,
Cenâb-ı Hakk’a halife kılınmıştır.
Yani evrende,
belli sınırlar içinde kalmak şartıyla,
insanoğluna hüküm yetkisi verilmiştir.
Âdemoğlundan,
bu yetkiyi kullanırken beklenen,
hayatın bekasına,
adalete,
bütünlüğe halel getirmemesidir!
Çünkü yapacağı duanın, yani zikrinin,
sıfatullâh’ta (mutlaka) kabul edileceği bildirilmiştir.
Kuran-ı Kerim,
Yapacağımız zikrin nasıl olması gerektiğini,
bizzat Allah Teâlâ’nın kelamıyla apaçık belirtmiş,
tekilliği, tevhidi, mahlukatı korumamız istenmiştir.
Usulüne uygun zikrin yollarını kâmilen göstermiş,
düzenli zikri (az da olsa sürekliliği) tavsiye etmiş,
adil olmayı olmazsa olmaz kural olarak ortaya koymuştur.
Hem zikri yapanın bekası,
hem de sıfatullâh’ın,
yani tecelli mekânının haksızlığa maruz kalmaması için,
esmaullahtan,
Esma-i Hüsna’sının zikri önerilmiştir.
Esma-i Hüsna’dan murat;
Hayatın devamlılığına uygun isimlerin zikredilmesidir.
Yokluğa ve zulme, kahır ve gazaba neden olacak isimlerinden uzak durulmasıdır!
İsimler; anlamlarına göre tecelli edeceğinden, kahır ve gazabı, yıkım ve ölümü davet edecek isimlerin zikrinden uzak durulması farziyettir.
Bu nedenle; İslam’da beddua yasaklanmış,
“Mü’min ya hayır konuşsun yahut sussun” buyurulmuştur.
Özetle,
Anlamlarına göre,
olumsuz esmâların zikrinden uzak durulmalı,
hayata ve hidayete davet etmek dururken, ölümü davetin haksızlık olacağı
ve zikri yapanın sorumlu tutulacağı unutulmamalıdır...
hikmetullahta her türlü dua çıktığı merciye yani okuyana döner.
Bunu anlamı siz birisine veya bir eşyaya beddua ederseniz, o kötü duanız önce sizde tecelli eder, demektir. Yuvalarına ateş düşsün derseniz, yuvanıza ateş düşecek demektir.
Allah hidayet versin, akıl fikir versin derseniz, hidayet ve akıl önce sizde tecelli edecek, eğer hak ediyorsa dua yahut beddua karşı tarafta da tecelli edecektir. Eğer beddua ettiğiniz kisi masumsa veya kendini korursa zarar gören sadece siz olacaksınız demektir.
Allahın cezalandırmaya dönük esmaları ile hizmet etmek, hikmetullah ilmine sahip, kendisini yaptığı duanın tesirinden korunmayı bilen allah dostlarının görevidir. Allahın öyle kulları vardır ki aramızda, zamanı geldiği zaman azgınlık yapanlarla kâfirleri cezalandırmak üzere harekete geçer de dünya yalanının saçını sakalını yolarlar... Ekinleri ekilmemişe, yiğitleri doğmamışa, yaşamamışa döndürürler... Yani savaşı savaş ehline bırak, ille de bir öfke patlaması yapacaksan, allah mustahakını versin de. Ve ya hasbiyallah ve niğmel vekil, niğmel mevla ve niğmel nasiyr de.
Allah ism-i celâli,
her zaman ve her yerde,
herkes tarafından zikir edilebilecek bir esma değildir.
O isim bütün esmalarını camiğ olduğundan zikrinde,
Adabına riayet gerekir.
Arada bir hatırlamayı,dillendirmeyi kastetmedik tabii…
Düzenli zikirden bahsediyoruz.
Öyle insanlar var ki
günde binlerce kere Allah ism-i celâlini okuduğunu söylüyor.
Allah ism-i celâli,
“ayaklar hareket halindeyken zikir edilemez”.
Edilirse fayda yerine zarar hâsıl olur.
Yürüyen bir insan,
İçinde Allah ism-i celâli olan bir ayeti okuyamaz.
Okursa mesul olur.
Çünkü dünyada ve kendi nefsinde şiddet,
olumsuz her şey yani celâl tecelli eder,okuyan iptilaya uğrar.
Literatüre girmiş birçok zikir şekli,
Kur’an’ın özüne muhaliftir; ne yazık…
Subhanallah, elhamdülillah, hasbiyallah, maşaallah, barikallah, Şükürallah, rahmanallah, rahiymullah, inşaallah şafiallah gibi başka bir esma ile birlikte okunur... Eğer allah ı zikir etmek istiyorsan besmeleyi şerifeyi zikretmek akıllıca değil midir? Hikmetullahta tecelli en sondan başa doğrudur. Besmeleyi okursan önce rahiym esması tecelli eder. Ardından rahman tecelliye geçer, daha sonra da allah ismi celali tecelliye geçer. Rahim anne merhametini, rahman baba şefkatini temsil eder... Anne sütüyle merhametiyle, baba terbiyesi ve rızkıyla yetişkin olur, sonra allah la muhatap oluruz. Rüştümüzü ispatlayacak kadar cemal esmalarıyla zikir yapar, gözümüzü kalbimizi nurlandırdıktan sonra diğer kemal esmaları zikir edecek hale geliriz. Celal olanları zikretmek ise efendimize bile yasaklanmış. Sen kim oluyorsun da mümit esmasını, kahhar ismini zikrediyorsun. Kahır melekleri geldiği zaman nasıl tahammül edeceksin. Ölüm meleğini davet ettiğin zaman geri çevirecek gücün var mı? Sanırım mesele anlaşılmıştır...
Yazının sonuna cemal ve kemal esmalar ile zikredilmesi elzem bazı ayetleri yazacağız inşaallah.
Maalesef;
Kuran-ı Kerim;
“Göbekten aşağıda azalar hareket ederken OKUNMAZ!” hükmü
“Göbekten aşağıda tutulmaz!” şeklinde çarpıtılmıştır.
Tıpkı;
“Temiz olmayanlar bu kitaba yaklaşamazlar” hükmünün
“Abdestsiz Kur’an okunmaz” şeklinde çarpıtıldığı gibi…
Çarpıtmaların kasıtlı yapıldığı şüphe götürmez bir gerçektir…
Birincide yanlış zikirle şeytana fırsat tanınırken,
İkincide Kur’an-ı Kerim’in düzenli ve sürekli okunması önlenmiş
Ve hükümlerini hayatımıza taşımamız engellenmiştir…
Azizim;
Namazın adabı,
her konuda bize ibret olmalıdır.
Dikkat edilirse;
Namazda tekbir kulaklarda “Allah” ve “Ekber” sözleri getirilir,
uzun kıraatler ise sol el, sağ el tarafından sıkı sıkıya bağlıyken okunur.
Celâl esmaları,
hareketsiz durumlarda,
kıyam halindeyken
yahut vücudun baş bölgesinde okutulur.
Tekbir getirilir getirilmez, el bağlanır.
Rükûda,
kemal esması olan “El-Aziym” esması zikredilir.
Secdede ise ,
Sırf cemal olan “El-âlâ” ismini, subhane rabbiyel âlâ şeklinde rab ve âlâ isimlerini tespih ederiz.
Otururken bütün azalar sabittir.
Göz dahi hareket ettirilmez, secde noktasından ayrılmaz.
İhtiram ve dikkat, ciddiyet hat safhadadır.
Otururken;
Sağ ayak başparmağı dik olarak yere sabitlenirken,
Sol ayaküstüne oturulur.
Bütün bunların bir anlamı olduğunu açıklamak üzere;
Resulü Kibriya Efendimiz aleyhisselâm
“Namazda sol elinizi sağ elinizle bağlayın,
sol ayağınızın üstüne oturun ki, şeytan fırsat bulmasın” buyurmuştur.
Bu sırdan da anlayacağımız üzere vücudumuz bir hakikat kimyasıdır.
Sol yanımızla Allah tealanın celâlini,
Sağ yanımızla cemâlini temsil ederiz.
İslamda sol el ile iş yapmak en aza indirgenmiş, çoğunlukla sağ elin kullanılması istenmiştir.
Sol elle tespih çekmek, hikmet efali yapmak kesin olarak yasaklanmıştır.
“Kitabı sol tarafından verilenler, hüsrandadır” ayeti ile uyarılmışızdır.
El işte göz oynaşta zikir yapılamaz…
Özellikle; namaz dışında, toplu zikir olmadığı gibi sesli zikir de yasaktır, celalidir.
Bu gerçekler zikir ehlince çok iyi bilinmelidir.
Geçmiş günahlarımızdan ve halen içinde bulunduğumuz sıkıntılardan;
ARINMA DUASI.
Geçmişimizden kaynaklanan her ne olumsuzluk varsa tamamından kurtulmak, affedilmek, kutsanmak, arınmak için aşağıdaki dua tarif edildiği şekilde, en az kırk gün aralıksız her namazın ardından okunmalıdır… Sonra gelişme şartlarına riayet edilerek zikire devam edilmelidir. Eğitim gibi, önce anaokulu, sonra ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite eğitimi alınır, ardından doktora ya geçilir. İnsan eline geçen her kitabı okumaya kalkışmadığı gibi aklına gelen her zikri de yapmamalıdır.
Zikir sağ el şahadet parmağı ile tespih taneleri teker teker çekilerek yapılır. Eğer yanımızda tespih yoksa sağ el sağ diz üzerine konur, sağ el şahadet parmağı sürekli aşağı yukarı inip kalkarak hareket ederken, acele etmeden esmalar okunur.
Bu efâl (hareket), yalnız esmalar okumaya başlandığında başlar, iş bitinceye kadar da kesintisiz devam ettirilir.Şimdilerde zikirmatik diye bir aletle zikir yapılıyor...El başparmağı ile putona basılıyor..Bu doğru değildir..Tespihte üç parmak işe dahildir..el orta parmak,işaret parmağı ve başparmak ortak olarak harekete dahildir...İşaret parmağımız en faal parmaktır..Şehadet getirirken işaret parmağı ile fiil yapılır..Diğer parmaklar devre dışı yapılır ki kudret kalemi olduğuna atıf vardır..
Niyet;
Öncelikle niyet edilir...
Niyetsiz dua hedefsiz atılan ok gibidir.
Tavsiye edilen niyet şöyledir.
“ Rabbim, okuyacağım esmaların ve yapacağım efâllerin zatımda ve sıfatımda tecellisiyle, zatımı ve sıfatımı korumanı niyet ve talep ediyorum. Arş-ı âlâ’ndan, Mucip sıfatınla dua ve dileklerimi kabul buyur. Ya kerimallah ve ya rahiymallah ve muciyp.
İstimdat ya Resulullah, istimdat ya Habibullah, istimdat ehl-i beyt-i güzin, istimdat ashab-ı kiram ve’l istimdat cümle ruhaniyat...” dedikten sonra;
Dokuz kere istiğfar getirilir.
Tavsiye edilen istiğfar ise şu şekildedir...
’’Subhanallahu ve bi hamdihi subhanalahul azıym, estağfirullah’’
Dokuz kere salâvat getirilir.
Tavsiye edilen salâvatı şerife şu tertip ile olanıdır.
’’Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala âli seyyidina Muhammed.’’
veya
’’Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala âlihi ve sahbihi ecmaiyn’’
Ve bir kere euzü besmele çekildikten sonra dilediğin sayıda, zamanın el verdiğince ve kalp ile dil birliği sağlandığı süre;
“Ya latıfün ya latıyf. Bi lutfikel hafiyyü bil kudretilletiy isteveytü biha alel arş”
Veya
Ya kuddusün ya tahirun Ya latıfün ya latıyf.
Bi lutfikel hafiyyü bil kudretilletiy isteveytü biha alel arş ‘’ esma tertiplerinden biri okunur.
Tamamlamaya karar verildiğinde dokuz kere daha salâvat-ı şerife getirilir.
Zamanın yetersiz olduğunda zikir sayısı azaltılır, yeterli vaktin olduğunda artırılır, ancak her namazdan sonra en az dokuz kere zikredilmesi uygun olur.
Yani zikirde kopukluk, ara vermek olmamalıdır. İbadetin ve zikirin az bile olsa devamlı olanı makbuldür.
Umulur ki geçmişe dair her tür olumsuz tecelli varsa tamamının ifnası bu zikirle gerçekleşir. Tecrübe edilen ve sık müracaat edilen bir zikirdir. İstiğfar ve salâvatlar dışında kalan bu bölüm yürürken dahi okunabilir... Namazlarda düzenli okunduysa, istendiğinde namaz aralarında da bu bölüm okunabilir.
Bu zikiri samimi şekilde okuyup tecelli ettirenler, rüyalarında sağ önlerinden bir kitap yahut temiz sayfa veya eşya aldıklarını görürler.
’’Kitapları sağ önlerinden verilenler, kurtuluşa erenlerdir’’ayetinin muhatabı olurlar.
BU şekilde zikiri tamamlayan kardeşlerimiz, ihtiyaç halinde,
talep eden yakınlarına aynı zikiri aynı tertiplerle ve usullerle yapmak üzere verilebilirler.
Yani herkesin okuyabileceği bir cemâl duadır. İçinde celâl esması yoktur… Kalp gözünün açılmasına, okuyan kişinin âlemi melekût ile temasa geçip nur görmeye başlamasına vesile olur.
Bu arada zikire başlayan kardeşlerimiz, günde bir defa zikrini tamamladıktan sonra, aşağıda tarifi yapılan sağ devrini yaparlarsa yerde ve gökte negatif güçleri bağlamış, nefsanî ve şeytani baskılardan, düşmanlarından gelecek her türlü tehlikeden kendilerini korumuş olurlar...
Sağ devri hacıların Kâbe-i muazzamayı tavaf etmiş gibi fayda sağlar, sevap kazanırlar. Kâbe insan kalbini temsil eder. Sağ devri ile kişi kendi kalbi üzerinde tavaf yapmış, allahın celalini temsil eden sol yanımızı daire içine alarak bütün süfliyatı hapsetmiş, cemalullaha sığınmış olur...
Bu devir kesretle yapılmaz. Günde bir sabah bir akşam olmak üzere iki defa yapılması yeterlidir.
Daha fazlası ancak ileri derecede bir olumsuz tecelliden haberdar olunursa yapılır ki,
ihtilaçnamede hangi hallerde sağ devri ile savunma yapılacağı yazılıdır.
Aşağıda ihtilaç name de mümin kardeşlerimizin hizmetine sunulacaktır... Yüzyıllar boyu bu bilgiler halktan gizlenmiş veya kitaplara geçirilmediği için unutulmuş bu efaller ve ihtilaçname günümüz insanının içinde bulunduğu zorluklardan dolayı biiznillah yayınlanmasına müsaade edilmiştir.
Dünya döner, ay döner, güneş döner galaksiler döner, evren döner...
Allah’ın bir ismi “el devvar”dır. Yedi gökten biri dışında tamamı saat yönünün tersine yani soluna, yani sağ devri yaparak döner.
Bu dönüşe ilm-i ledün dilinde sağ devri denir. Bedenin sol yanını içeri alır, hapseder.
Sol Allah’ın celâl sıfatlarını, sağ Cemal’ini temsil eder. Celâl yıkıcı güç, cemâl yapıcı güç demektir. Ve evren düalite üzerine var edilmiştir. Varlık cemalden, yokluk celaldendir.
O nedenle Hz. Mevlana, “Yıldız adaları-galaksiler döner, yıldızlar döner, gezegenler döner, bunlarla beraber her şey döner ben neden dönmeyecekmişim dedi” semaya başladı. Ama kesrete gitti. Bir saat içinde binlerce kere döndü.Lakabı CELALEDDİN-dinin celalı oldu..Zamanı tarihte görülmemiş celali tecellilerle geçti.Moğollar dünyanın öbür ucundan islam toraklarına saldırdı,yakıp yıktılar.O zaman kadar biriktirilmiş ilmi eserleri yakarak imha ettiler..Kan döktüler,mal telef ettiler..Yaralarını sarmak asırlar aldı Halbuki korunmak için günde bir-iki keresi yeter.
Ehli (zamanın zat evliyası ) şartlarına uyarak üç kere de devir yapabilir.
Ancak üçten ziyadesi zarar-ı muciptir.
İşte o mucize dönüşün nasıl yapıldığına dair yazımız;
Tam da Kâbe’de hacıların yaptığı farz ibadet şekliyle;
SAĞ DEVRİ:
Sağ devri efâl sırrında en büyük korunma efâlidir... Her türlü tehlike anında yapıldığı gibi, günlük olaylarda olması muhtemel olumsuzluklardan da Allah’a sığınmaktır. Allah tealanın gazabından lutfuna sığınmaktır.
Ayet el Kürsî ile yapılan devire “devri âlâ” denir. Kişinin kendi kalbi etrafında tavaf etmesi demektir. Kâbe’nin tavafı ile eş anlamlıdır. Hz İbrahim Halilullah zamanından bu yana ehli tarafından bilinen bir ibadet şeklidir. Allah’ın celâl sıfatından, cemâl sıfatına sığınmak demektir.
Evrende her ne olursa Allah’ın sıfatlarının tecellisinden ibarettir. Gerek kaderin cilvesi, gerekse yine kader sırrının icabı olarak yaptığımız işlerin, söylediğimiz sözlerin sonucu olarak bize geri dönen olumsuz tecellilerin etkisinden korunmak üzere yapılır... Besmelenin fatihanın ve Ayet el Kürsî’nin koruyucu etkisine sığınmaktır. Cenabı Hakk’ın bir sıfatı diğer sıfatını izale eder. San’iğ kudret ezelde böyle hükmetmiş... Açlığı, nimeti izale eder; hastalığı, şifa sıfatı iyileştirir.
Geçmişte bilmeden veya irademizle hayır zannıyla yaptığımız efâl ve dualarımız hikmette belli işlemlerden geçtikten sonra beşeriyete intikal ile bize mükâfat veya ceza olarak döner. Ceza olarak dönenlerden Allah’ın af ve koruyuculuğuna sığınmak üzere bu sağ devri seçilmişler tarafından yapılagelmiştir.
Her ne hikmetse hep gizlenmiş. Bu zamanda Mü’min’lerin imdadına yetişmek üzere bildirilmesinde bir sakınca görülmemiş, beyanına Hakk Teâlâ izin vermiştir. Bu efâli düzenli olarak yapan bir Allah yolcusu hem içten hem dıştan gelen saldırılara karşı korunmuş olur. Ayetel Kürsi’de beş esma vardır. Bu beş esmadan biri şafiun esması biri hafizun esmasıdır. Bu devir ile allah tealaya müracaat eden kişi hasta ise şifa bulur, dertli ise deva bulur, süluku sırasında karşılaştığı engelleri kolay aşar. Kendisini emniyette hissedeceğinden Allah’a yolculukta cesareti artar. Şeytanın tuzaklarından, aklî yanılgılardan, vesveselerinden evhamlarından arınır. Hayırlı işlere yönelir, namaza, zikire iştiyak duyar, az alır.
Günde bir akşam bir sabah olmak üzere iki defa yapılır... Ehli ihtiyaç halinde daha fazla yapar, avam insanlar için iki defası yeterlidir.
Namaz kılanların herhangi bir vakit için bunu adet edinmesi ve her gün aynı vakitte yapması tavsiye edilir.
Sağ devri besmeleye ihtiyaca göre eklenen iki esma ile de okunur. Ancak bu esma bilgisi gerektirdiğinden eğitim gerektirir. En iyisi Ayet el Kürsî ile korunmaktır.
Her duada, ibadette olduğu gibi sağ devrinde de niyet etmek gerekir. Niyetsiz ibadet olmaz. Abdestsiz ibadet olmadığı gibi niyetsiz ibadet de olmaz. Niyetsiz ibadet hedefsiz ok gibidir, denilmiştir.
Bana bütün dualarımda şöyle niyet etmem emredildi:
“Allah’ım; okuyacağım esmâların ve yapacağım efâllerin sırrı mucibince (hikmeti mucibince) zatımı ve sıfatımı korumanı niyet ve talep ederim. Dostuma dost düşmanıma düşman, zaman içinde an serian ve gariben mucip sıfatınla Arşı alandan tecelli buyur, ya kerim ya rahiym ya muciyp” derim.
Sonra; “İstimdat ya Resulullah
İstimdat ya Habibullah,
İstimdat ehli beyti güzin,
İstimdat ashabı-ı kiram,
ve’l istimdat cümle ruhaniyât” diyerek de yardım dilerim.
Ve üç yahut dokuz kere salâvat-ı şerife getiririm.
“Allahumme salli âlâ seyyidina Muhammedîn ve âlâ âlihi ve sahbihi ecmain”
Veya
“Allahumme salli âlâ seyyidina Muhammedîn ve âlâ âli seyidine Muhammed”
Ellerini namazdaki gibi bağlar,
Bir Fatiha okur, ardından besmele çeker, Ayet’el Kürsî’yi bir defa okursun. Kırk beş derece, bir çeyrek daire soluna, ayaklarını yerden kaldırmadan, sağ ayağını ileri atarmış gibi sürükleyerek döner, sol ayağını yeni durumuna adapte eder, vücudun duruşunu düzeltirsin.
Yönün doğuya olur.
Yeniden aynı ayeti besmele ile birlikte okur, bir çeyrek daire dönüşle, yönün kuzeye gelir.
Yeniden aynı ayeti besmele ile birlikte okur, bir çeyrek daire dönersin, yüzün batıya dönmüş olur.
Yeniden okuyarak kıbleye dönersin ve devir tamamlanır.
Kendini ve sıfatını okuduğun esmâların (Ayet’el-Kürsi’nin beş esmasının) anlamıyla daireye aldın demektir.
Burada dilersen bir kere daha ayeti kebiri okur gökyüzüne nefes edersin.
Yeniden okur yere yönelerek üflersin.
Yeniden okur ve yutkunursun, yutarsın.
Böylece yedi yönden kendini korumuş olursun. Bu son üç okuyup üfleme işi her zaman şart değildir. Sıkıntı duyulduğunda yapılır.
Bir de depresyondayım, panikatak geçiriyorum diyenler bu yedi okumayı düzenli olarak mutlaka yapmalılar. Kendisinde büyü sihir nazar etkisi olduğundan şüphe edenler ile cin tasallutunda olanlar ayetel kürsiyi kopya kalemle bir kağıda yazarak damacana içine atarak kırk gün o sudan içmeli, her Cuma günü Cuma salası ile ezan arsında bir kova banyo suyuna bir bardak ilave ederek yıkanmalıdır.
Bu arada evin kapıları pencereleri halıları üzüm sirkesi ile sık sık silinmelidir. Kendisini nazar büyü vs.ile hasta hissedenler banyo sularına bir çay bardağı sirke ilave ederek yıkanmalılar. Sabahları bir kaşık sirkeyi bir bardak suyla seyrelterek içmek de şifa kaynağıdır.
Devir tamamlandıktan sonra eller yanlara bırakılır. Üç veya dokuz salâvat getirilerek devir den sol adımını ileri atarak çıkılır.
Bir kere de;
“Lâ ilahe illallahü vahdehu lâ şerikeleh lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve âlâ külli şey-ün kadir” okursun.
İşin tamam olur…
Daireden sol adımını ileriye, çizdiğin dairenin dışına atarak çıkarsın ki kendin sol ayakla temsil edildiğin için, dairede mahsur kalmamış olursun... Buna dikkat etmek şarttır. Aksi halde o dairede kendin dahi hapsolmuş olursun ki bu hikmette yasaktır; zarar görürsün. İptilaya uğrarsın. Bu yaptığın efâl ile hem kendini hem yakın çevreni, sevdiklerini, Mü’min’leri koruma altına aldın demektir. Tecellisi halinde seni üzecek her tecelli Allah’ın izniyle mahviyete gidecek, affedilecektir.
Sağ Devri bu demektir.
SOL DEVRİ
Soldan devire gelince;
Azizim;
Bilirsen, çok değerli bir bilgi aşağıya alınmıştır. Efendimizden sonra gelmiş geçmiş en büyük âlim, hikmet ilminin kâşifi zatın, el yazması eserinden tercüme edilen bilgi faydanıza sunulmuştur...
Eğer zat soldan devir eder ise semada ve yerde celâl kuvvet bulur.
Bu devir sadece zata mahsustur. Ki onda tevhit tecellisi, marifetullah bilgisi ve görev yetkisi mevcuttur. Bu efâl rahmeti davet eder. Avamın bu işte nasibi yoktur.
Bu demektir ki;
Hikmetullâh’ta semada ve arzda celâl kuvvet bulur, marifetullah’ın diğer bazı ilim ve efalleri de bu duruma eşlik ederse hava yükseklerde soğur, su buharı yoğunlaşmaya başlar semada bulutlar oluşur. Avamın bu işte nasibi yoktur. Nur-u tevhide mazhar olmuş, Zat evliyasına ait ilahi yetki ve tecellilerinden birisidir. Bu gerçekliğe tecrübelerimizle şahit olduk ki sol devrine ihtiyaç duyulmadan da rahmet alınması mümkündür... Bu konu başka bölümlerde derinliğine ehli için açıklanmıştır.
Bu devir, zat evliyası tarafından bile olsa günlük üç defadan ziyade yapılmaz... Şiddet oluşur, tebdil edilmesi çok güç olur. Beşer için bir defası bile, akıl edilemeyecek kadar zararlara sebep olur. Kişi her yönden savunmasız kalır. Yerlerde ve göklerde ne kadar cemâl kuvvet ve kudreti (hayırlı gelişme) varsa mahsur olur, bütün celâlî (olumsuz) güçler harekete geçer.
Celâlî güçler deyince her türlü olumsuzluklar akla gelmelidir.
Bu hareketle sağ ayak ve vücudun sağ tarafı tamamen devrin içinde mahsur kaldığından, yerlerde ve göklerde cemâlullah mahsur olur. Mahlûkatı koruyan melekî güçler esir alınmıştır. Bu efâl celâlin en muazzam kuvvetidir. Genelde hayatı cehenneme çevirir. O nedenle rahmet kapısı açıkken çok kazalar ve zararlar oluşur. Yeterli rahmet yağar yağmaz zat hemen cemalde efâlini yapar, sağ devriyle önceki tecelliyi karşılar.(yukarıda bahsettiğimiz gibi sol devrine girmeye asla ihtiyaç olmadığı yıllar yılı tecrübe edilmiştir. Ancak eserde böyle yazıldığı için bilgilendirmek amacıyla yazılmıştır. Asla sol devri ne zat evliyası ne de sıradan insanlar tarafından yapılmamalıdır. İnsan bilerek isteyerek kendisini ve yakın çevresini cehenneme atmamalıdır... İslamın bütün farzları ve diğer emirleri celali en aza indirip hayatı kolaylaştırmak üzerine bina edilmişken sol devriyle celal denizlerini (cehennemleri)coşturmanın âlemi yoktur.)
Sağ devri yapmak hayatı davet eder. Vücudun, aklın, ruhun ve nefsin kemali, sağ devri ile yerinde olur. Sol devir hemen her şeyi olumsuz etkileyerek âlemleri ifsat eder. Kişi enfüsünde sıkıntıya maruz kalırken diğer yandan sıfatların tamamında (afakta) olumsuzluklar, aksilikler peş peşe gelir. İnsanı her bakımdan darlığa düşürür. Malı mülkü elden çıkardığı gibi hayati tehlikeleri de beraberinde getirir.
Bu efali efendimiz s.a.v hayatında sadece bir defa tecrübe maksadıyla yapmıştır... Rahmet için bile bu efalin yapılmasına ihtiyaç yoktur. Bu efal ancak kuraklık halinde acilen rahmet alınmak için yapılabilir.
Bu sol devrinden kişilerin hayatı cehenneme döner. O nedenle ev içinde ve trafikte düzenli olarak sağ devrine uygun hareket edilmeli, sağ yanımızı içeriye alacak davranışlardan, kesinlikle kaçınmalıyız. Merdivenden inip çıkarken mecburi sol devri yapanların hemen bir hareketle sağdan devir pratik olarak yaparak solunu içeri almalıdır.
Şimdi konumuza dönerek yeniden tembih ediyoruz ki asla sol devrine girilmemeli.
Sıradan hareketlerimize dahi dikkat etmeliyiz. Yolculuklarımızda planlama yaparak sağdan gidip yine sağdan gelerek sol kolu içeri almalıyız.
Şeriatta farz ibadetlerin hikmetlerinden ibadet dışında da yaralanmak lazımdır.
Şöyle ki;
Namazda sağ el sol eli tutar. Buna günlük davranışlarımızda da uymalıyız. Aksini asla yapmamalıyız. Melekî âlemi kontrol eden bu efâl, celali melekleri efâlden mahrum eder ki zararları kişiye dokunmaz.
Namazda sol ayak üzerine oturulur,her daim böyle yapmalıyız..
Sağ ayakla yürüyüşümüze başlarız.
Hacılar sol kollarını içeri alarak tavaf yaparlar.
Kamet sağ el sağ kulağa götürülerek yapılır.
*Sol el sol yanakta tutulursa esef olur,
kişi sürekli kötümser senaryolar yazar.
Olaylara umutsuzluk penceresinden bakılır.
Namaz kılmak sanıldığından daha fazla hayırlı, sağlık afiyetimiz için faydalı bir ibadettir. İnsanın kurtuluşunun vesilesi olduğundan ilahi emirdir. Yoksa Allah’ın ilahlığını tatmin için değildir. Namaz cennete açılan kapı, Allah’a ulaştıran Miraç merdivenidir. Ve asla vakit aksamasına sebebiyet vermemek, kazaya bırakmamak gerekir.
Beş vaktin üstüne kuşluk ve gece namazları ile takviye bile gerektiren bir zincirleme yükselme aracıdır.
Sol el ceza meleklerine davetiye çıkarır; sağ el lütuf, kerem meleklerini harekete geçirir. O nedenle sağ yanına yatarken sağ el baş altına konulur öylece uyunur. Sol yanına yatılırken el yanağa asla konulmaz.
Fahri Âlem Efendimiz bunları bile ümmetine bildirmiş, işlerinizi sağ el ile yapın, sol el ile yiyip içmeyin buyurmuş, şeytan sol eli ile yer içer demiştir. Ama öğrenip uygulayacak akıl sahibi nerede…
Maalesef hayat bilgilerinden insanımız bî-haberdir. İlmihal bilgisi yetersiz veriliyor. İslam sağlıklı ve hür yaşamanın sistematiğini on dört asır önce gündeme yerleştirdiği halde zamanla birçok has bilgiye hurafe gözüyle bakılmış, hikmetleri üzerinde yeterince düşünülmemiştir.
İnsan vücudu yaratılırken hakikat kimyası ile donanmıştır.
Yerleri ve gökleri harekete geçirecek marifetullah insanın melekelerine yerleştirilmiş.
Ağzımızdan çıkan esmalarla vücudumuzdan meydana gelen hareketler hikmet efâllerini oluşturur.
O hareket ve sözler melekleri Hikmetullâh’ın san-i kudret iktizasınca göreve davet eder.
Başımıza gelenler hep kendi hareketlerimizin ve sözlerimizin zahire çıkan sonuçlarıdır.
Biz talep etmişizdir, Kudretullâh (mucip sıfatının gereği olarak) icabet etmiştir. “Siz talep edersiniz, biz icabet ederiz” ayetinin sonucudur...
Şu ayetlerin üzerinde biraz dikkatle düşünmek Allah tealanın göklerde, yarattıklarından uzaklarda olmadığını anlamamıza yardım edecektir inşaallah...
’’ Allah’la birlikte başka ilahlar( varmış gibi) a dua (İtaat) etme.
O’ndan başka ilah yoktur ille O vardır...
O’nun zatından gayri herşeyi (zihninden, kalbinden çıkar at ) yok bil.
Hüküm (sadece) O’nundur.
Varlık âleminde gördüğün herşey yaratıcının veçhinden (görüntüsünden-zahirinden) başka değildir...
(herşey ve hepiniz) O’na döndürüleceksiniz.
Gördüğün herşey yok (fani) olmaya mahkûmdur.
Kalıcı (baki olan) azamet ve ikram sahibi rabbinin vechi (yüzü-zahiri) dir. )
Sizi de fiillerinizi de yaratan biziz.’’Kasas 88-fetih 26,27
Kaderimizin büyük bir bölümü irademizle yahut istemeden yaptığımız efâllerimizle sözlerimizin(esmaların) tecellisinden ibarettir. Şer-i yasaklar ve emirleri anlayabileceğimiz kadar kolaylaştırarak, dünya ve ahirette huzurlu yaşamamız için düzenlenmiştir. Kuran-ı Kerimi biraz daha dikkatli okumak, doğru anlamak zorundayız. . Anne babamızı, cinsiyetimizi tayin edemeyiz ama iyilik ekerek iyilik biçebilir, hayır konuşup, hayırla karşılaşabiliriz.
İnsan ister ilahi yasalara inansın ister inanmasın her hareket ve sözüyle dua halindedir.
İnananların dua ve dilekleri nispeten düzenlidir, inanmayanlarınki ise daha düzensiz ama Hikmetullâh’ta hep geçerli (hareketler) dualardır.
Unutmayalım ki ya Allah’a tapınıp, emir ve yasaklarını yapıyoruzdur yahut şeytana tapınıp nefsimizin ve şeytanın emirlerini yerine getiriyoruzdur. Allahın emir ve yasakları cennetin yolu üzerindeki işaret taşları, şeytanın emir ve yasakları ise cehenneme giden yolun işaret taşları gibidir. Dileyen cennete dileyen cehenneme gitmekle ancak kendisine hizmet eder. Allah tealanın kimsenin ibadetine ihtiyacı yoktur. O cehennemin de sahibidir, cennetin de... Kullarına karşı adildir. Dileyeni cennete sevk eder, dileyeni cehenneme sevk eder. Tercih nefis sahiplerine aittir.
Namazın kazasının olmadığını, kaçan fırsatın ebediyen kaçtığını yıllardır dostlarımızla paylaşıyorum. İlk defa görüşümüzü destekleyen bir değerli görüş sahibinin kısa izahına rastladım.
Sayın Hayri Cara beyefendi bu meseleyi veciz bir anlatımla izah etmişler.
İşte o mükemmel anlatım;
’Salât Yönelişti değil mi? Evet!
Bu yönelişte göreceğimiz VECHULLAH tı değilmi? Evet!
Vechullah "her an YENİ bir şe’n de " değilmi? Evet!
Şimdi namazı borç olarak düşünmeden olaya bakarsak!
İkame olunmamış her salât geri gelmesi, telafisi imkânsız, kaçırılmış bir fırsat demektir! Çünki o an ki şe’n, şimdiki şe’n değil!
O görmen gereken, şimdiki görmen gereken değil!
Buna bir örnekte yeni doğan çocuklar!
Birbirlerine çok yakın, saniye farkıyla doğan bebeklerin beyin programları farklı olabiliyor! Farklı Burçların etkisi dolayısıyla...
Her an farklı fırsattır! Ya değerlendirirsin, ya kaçırırsın! Kaçan bir daha geri gelmez! Zira zaman geriye değil, ileriye dönük işlevdedir sürekli yeni bir şe’nde olarak!
Az da olsa, Neden”Salatın kazası olmaz!"sözünü açabildik mi acaba?
Bilemiyorum!
Cuma salâtı haftada bir gelen FIRSATTIR! Değerlendirmek nasibimiz ola!’
Kaza namazı olarak kıldıklarınız, nafile namaz yerine geçer, aziz okur. Geçen vakte ilaç olmaz, kaçırdıklarınızı size geri getiremez. Vaktinde kılamadığınız yahut kılmadığınız o namazın size kazandıracaklarını geri getiremediğiniz gibi kılmamaktan dolayı kaybettiklerimizi de yerine koyamaz.
Dün yapmadığınız işlerinizden dolayı kayıp kaçaklarınız nasıl giden fırsatlar olarak hanenize yazıldıysa kılmadığınız namazlarınızın kayıpları da asla geri gelmeyecek zarar ziyan hanenize eklenecektir. Selam ve dua ile.