- 416 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düşünce devinimindeki Mutluluklar 10
Bunlar bire bir, Roma ve Yunan kültündeki mitrasizmde de (gizlici okültis öğretilerde de) vardı. Tüm insanlığın kurtuluşu için çarmıhta acı çeken bir İsa figürü; Roma gözünde; bir Mitra’dan, Ya da Sibel’den veyahutta, Meryem ana aşkı için kendisini hadım eden, Attis’ten daha dramatik değildir.
Bunlar ancak günümüzde o günün toplumlar arası kültür ve ittifak ilişkilerini bilmeyenler için, bir kutsiyet ve önem arz ederdi. Roma anlayışına göre şimdiki başbelası olan moneteizm Roma için ileride işe yarar bir araç oluşla, sonrada toplumlara din olacaktı. Roma karşı olduğu kurtuluşçu dini, büyük bir özveri ile yönetimin özeğine oturtacaktı.
Roma’nın kurucu felsefe siyaseti gereği Roma sınırları içindeki her dine tapmıştır. Ya da sınırları içindeki her dine müsamaha yapışla, uyruğundaki her din; İmparatorluğun dini gibi olmuştur.
Bu nedenle Roma, başlanışta Museviliğe, İseviliğe da karşı durmazdı. Bir dinin, başka dine olur tasallutunu da (Roma’nın deyimiyle dinsizliğini de) Roma hoş göremezdi! Ne var ki Roma’nın önünde de baş etmesi gereken bir tarihsellik vardı.
Dönem imparatorluklar dönemiydi. İmparatorluklar pek çok uyrukları ve sosyal kültürlü inançları içlerinde barındırıyorla kaynaşırdı. Her ne kadar yapı müsamaha da olsa, birinin dediği, birinin yaptığına uymuyordu. Roma toplumunun o günkü işleyişine de uymuyordu. Zaman zaten laikliği de ortaya koyamamıştı.
Öyle ise önlerinde imparatorluk ülküsüne uyan bir tek yol vardı. Roma yurttaşı olma uyrukluğu ve dinlerin senteziydi. İmparatorluk birlik istiyordu. Monoteizm de birlikçiydi. Paganizm müsamaha ve çoklu mantık oluşla, çok olumlu iken; imparatorluk birliğine göre de apse yapışla, çatışma ve ayrılıkları körüklenmesi demekti.
Her şeyin kesikli sürekli olması gibi o düzlemlere ilişkin ayrılıklarda sürekli olamazdı. Zaman, bir önceki düzlemlere ilişkin süre gelen müsamaha ve çok köklü düşünmenin karşısına, imparatorluklar gibi birlikçi olmanın devasa oluşumunu ortaya çıkarmıştı.
Zamanın eleği müsamaha ortamındaki, çelişme, ayrılık olan olumsuz yönleri ele alışla; daha belirleyici kıldı. Süreç seçme ayıklamasını, belirleyicilik doğrultusunda; hoşgörüce göstererek değil de, ayrılıkların birleşmesi yönünde seçmesini yapacaktı.
Yeni düzenli birlik içinde de eski tas, eski hamam olanın müsamaha edilişi ve ayrılıkçılığı da olamazdı. Müsamaha ve ayrılık olacaksa, yeni zemindeki yeni kabın rengine göre, hoşgörü ve ayrışmanın geliştiren özleri olmalıydı. Günümüz toplumsal çatışmalarının din ekseninde değil de, yeni zeminle yeni kabın, rengi olan emek ekseninde, olması gibi.
Roma, birlik diyen monocu yapıya karşı duramazdı. Yeni birlik fikri, bir önceki düzey ve düzlemdeki çoklu düşünmenin köküne darı ekecekti. Müsamahayı yok edecekti. Ama yepyeni bir düzey ve düzlem içinde bu düzey ve düzlem devinmesine bağlı oluşlarla, yeni müsamaha ve çoklu düşünmesinin de adımlarını atacaktı. Kısacası Roma iyi düşündüğünde Hiristiyanlığın nimetlrini devşirecekti.
Pagan totemizminin bin yıllardan beri ortaya koyduğu çoklu düşünme kazanımlarını, monoteizm de ortadan kaldıramazdı. Sadece düşünce sisteminin koordinatları ve referans devinim şekilleri değişişle pagan inançları yeni birlikçi din içinde; yorum, mezhep farkı ve yeni müsamaha şekli oluşla biçimlenip sürecektiler.
Ne var ki bu çoklu seslendirmenin adı Hiristiyani mezhepler oluşla, eski ve yeni renk tonu içinde girişir olacaktılar. İslam da bu gelişmeden nasibini alacaktı. İslam’ın bir fraksiyonu olan Şia, kendi üzerinden devinen mazdekilik, Babekilik gibi batini oluşumlarla değişip dönüşüp süren bir yapı olacaktı.
Roma, monoteizme ne kadar karşı olursa olsundu, zamanın eğim yönü, sizin öznel oluşunuzun dışında bir basıncı sizlere akıl edecekti. Pagan oluşum tarihsel görevini yapmış, şimdi sıra sürecin sisse ve sinsi gelişmesi olan birlikçiler ruhu yönünde baskın davranır olacaktı. Bu bir çevrim ve kaçınılmazlıktı.
Monoteizmin birlik ruhu, imparatorluğun oluşumuna hizmet ediyordu. İmparatorluklar da giderek teokratikleşerek, birlikçi dinler olan monoteizmi destekliyorlardı. Monoteizm bir tanrı yaratmışları içinde oluşla tüm insanların kardeşliğini öngörüyordu. İmparatorluklar da kardeş olmanın huzurunu istiyordu. İmparatorluğun birlik söyleminin sosyal anlayış ve inançtaki karşılığı aynı tanrı yaratısıydı.
Artık buyruk, 12 bin yıl öncesinden beri ola gelen çoklu ve farklı farklı totemler buyruğu değildi. Bir tek kaynaktan herkese aynı mesajla herkesin aynı eksene çevrimleşmesiydi. Bu çevrimleşmelerle yetkinleşen İmparatorluklar, bir süper nova parlaması ve patlaması gibi tarihi işlevini yapıp; tarih sahnesinde çekileceklerdi.
Nasıl süpernova patlamalı toz atıkları, evrende yenidünyaların ve organik hayatların ortaya konmaları oluşla neşvü nema oluyorlarsa; dağılan yok olan imparatorluklar da, yeryüzünde yeni çağın yepyeni ulus devletlerini, tarih sahnesine armağan edişle; tarihsel rollerini bitiriyordular.
Birde, bu konuda, şunu söylemekle konuyu noktalayacağım. Zulüm ve şiddet eylemine gark olan Hıristiyan ve Yahudiler, özgür düşünceden yanaydılar! Tabi ki bu, kendileri tehlikede olduğu sürece bu böyleydi. Hâlbuki moneteizm başkalarını, bir politeisti monoteist yapmak için, zırh giyip kılıç kuşanıp yağmalarken; öldürüp, yakıp yıkarken; başkalarının hiçte bile özgürlüğünden yana değildirler!
Yukarıdaki bir Davut şarkısını hatırlayın lütfen “Saul vurdu binleri; Davut öldürdü on binleri.” Yahudi ve Hıristiyanlar ya da monoteizm, özgürlüğü; kendileri için istiyorlardı.
Şimdide monoteist anlayışla politeist anlayışı basitçe bir kıyaslayalım. Politeizm, tam olgunlaşmamış Marduk, Aton gibi tekil tanrı anlayışlı oluşumlara doğru gidişlerinde iki tane zorunluluk belirmişti. Biri toplumsal ittifaklar içindeki etnik çatışmaların üstesinden gelebilmekti. Diğeri de, yeni oluşan ittafakı katılımlarla büyüyen yapı ile “ensi” yönetimli birlikler; site devletlerine doğru hiyerarşili bir egemenlik eşmelerin oluşumuydular. Süreç sürekli çatışa gelişe olgunlaşmayla “lugal” erkçi yönetiliş içine geldi.
Firavunların “Tek egemenlikli kral tanrı olmak” isteyişlerindeki yönelişler çok tanrılara ait görevlerin tekleşmesini de zorunlu kıldığı bilinmektedir. Sümere’rin Lugali, Mısırın Firavunlarıydı. İttifakın katılım içinde birçok etnikti totem atalar, ittifakın iç kurdu olmuştu. Yapıyı kemiriyordu. Bu öyle bin yıllar içinde halledilecek bir konu değildi. Ama süreçte yoluna devam ediyordu.
Marduk’un önce iki, üç; sonrada kademe kademe 50 tane tanrıya ait işi ve görevi üslenerek, tek tanrıya doğru evrilişini unutmayalım. Bu ne demekti? İttifak içine elli tane etnik yapı girmiş demekti. Her bir kol, her bir etnik hünerli üretici yapının temsili figürasyonuydu.
Kolun gövdesi ittifakı temsil eden birlik sembolizmiydi. Kollarda ittifak içindeki her bir totemi etnik yapının kendisi oluşla aynı birlikte aidiyetleşecek olan ilk örnek formlarıydılar. Her biri başka başka üretim yapışla etnik mensup erbapları totem yapılardı. Yani tek tanrı fikrine gelişte, çok köklü, çok yönlü bir olgunlaşma ve düşüncenin sistematik bir evrimdir bu olup bitenler.
Totem yapının özündeki anlayıştan birisi, totemin düzenleyen bir ilke olmasıdır. Her totemi etnik yapı üretim içinde bir üretim ünitesini becerip yapabiliyordular. Ya buğday üretiyorlar. Ya koyun besliyor olurlardı, vs. Bu işler totem öğretisi, totem düzenlemesi oluşla; totemdik kutsal gruplar mesleğiydi.
İşte sosyalbirlikçi yapılar, düzenleyen totem ilişkisi içinde ittifakı yapıya gelerek; karmaşık üretim ilişkili toplumsal olmanın, ilk adımını attılar. İttifak içinde, her bir totem; birbirine göre düzenleyen ilke olan ilahlardı. İlah, ittifakı yapı içinde kavranan bir totemi zemin alandılar. Yaratan tanrı ve kurtuluşçu din düşüncesi, bu kabil her bir aşamalardan sonra, adım adım gelişecekti. İşte Sümerde martu ya da Umar utu; Babilde Marduk’a geliş, bu aşamaların yavaş yavaş; belli belirsiz ete kemiğe bürünür biçimidirler.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.