Kelebeğin Umudu
Babası hastaneye yatırılınca, Ahmet de sahipsiz kaldı. İlk gününü, köyün toprak yollarında, arkadaşlarıyla oynayarak geçirdi. Karnı acıkınca Selim’in annesi ona da yufkadan bir dürüm yapıverdi. Güneş Kartepe’ nin ardına doğru kaydıkça, sürülerin çıngırak sesleri de adım adım köye ulaştı. Selim, keyifle bayıra doğru koştu. Ahmet de ardından koşturdu ilkin.
Her akşamın kızıllığında beraber koşarlardı bayıra.
“Kimin babası daha önce görünecek büyük çınarın oradan” diye de çekişirlerdi.
Selim keyifle bekliyordu babasını. Ahmet ise gelmeyeceğini bile bile aynı sabırsızlıkla ufka dikmişti gözlerini. Çok sürmedi, Selim’in “buba, buba” çığlıklarıyla çınara doğru yekinmesi. Babasına doğru koşarken Ahmet’in de yere indi gözleri. Küçük aklı anlamasa da içinden bir ses kulağına yalnızlığı fısıldıyordu sanki. Adını duyunca başını kaldırdı. Selim’in babası yanına çağırıyordu eliyle.
“Yok “diyecek oldu.
“Ben de babamı bekliyom” cümlesi çıkmadan, kapatıverdi dudaklarını. Sabahleyin babasını muhtar götürmüştü hastaneye. Babasının sürüsünü de Selim’in babası otlatmıştı. İsteksizce kalktı oturduğu yerden.
Selim, babasının beline dolamıştı kollarını. Ahmet de yorgun ayaklarını sürüyerek takıldı arkalarına. Çeşmenin orada evine dönecek oldu, içinde bilemediği bir korkuyla.
“Ya babam gelmediyse” diye bir ince sızı büyümeye başladı yüreğinde. Babasının nefesini duymazsa, karanlıkların sakladığı canavarlarla nasıl başa çıkabilirdi ki.
Musa emmi yine seslendi ardından.
“Ahmet nere gidiyon. Yok baban evde. Bizde kalacan bu gece.”
Mahsun yüzünden önce ayakları seviniverdi de bir koşuda yetişti Selim’lere. Sürüyü köy meydanına getirip sahiplerine teslim ederken zaman geçmesin istedi Ahmet. Babası gelirse, aha şu kahvenin önünde minibüsten iner de, Ahmet de koşa koşa babasına sarılır diye bekledi. Koyunlar ağıllara dağılıp da Kasabadan gelen son minibüs de motorunu susturunca babasının gelmeyeceğini anladı. Başı eğik, düştü Selim’le Musa emmi’nin ardına.
Evin önündeki bahçe girişine kapı niyetine konmuş, kırık dökük tahtadan perdeyi iki eliyle çekti Musa emmi. Çıkan seslere koşarak geldi Selimin anası, evin ardından;
“Oyy… yiğitlerim gelmiş” deyince kirli elleriyle ağzını kapatıp Ahmet de kıkırdayıverdi Selim’le beraber. Selim’in babası, değneğini duvara dayayıp ayakkabılarını çıkarırken;
“Haydi, ellerinizi yıkayın da girin içeri !” dediğinde, biraz ürktü Ahmet. Kendi babasını düşünüverdi yeniden. Hiç kızmazdı ya babası ona. Garipseyiverdi, Musa emmisini.
“Tamam buba” diye Selim musluğa koşunca Ahmet de seğirtiverdi ardından sırtında bir ürpertiyle.
Selim’in anasının sesini duydu, musluğun başında sırasını beklerken. Musa emmisine çıkışıyordu; “yetimin gönlü narin olur. O bize emanet” dedi en son Kıymet yengesi, sesini saklayarak çocuklardan.
“şimdilik” deyip de Musa emmi girince içeri, el yıkama sırası da kendine gelmişti. Evlerinde musluk yoktu. Babası dökerdi suyu eline. Kasabadan gelince, Ahmet de babasından musluk isteyecekti . “Bize de musluk yaptır” diye tutturacaktı. “Hem sen de yorulmazsın” diye beline sarılıp gönlünü de alacaktı
Ayakkabılarını eşikte çıkarıp da kapıyı iteleyince sıcacık yemek kokusu geldi burnuna. Sofraya otururken içine çekti karnını. Midesinden gelen sesleri duyup da ayıplamasınlar onu diye, biraz da sofraya uzak oturdu.
“Az daha yaklaş Ahmet’im. Kolun yetişmez sonra yemeğe” deyince Kıymet yengesi, az daha yaklaştı mis gibi sıcak çorbaya.
“Yaklaş Ahmet, nimeti dökersen, karışmam !” deyince kıpkırmızı kesildi Ahmet, kaş altından baktı Musa emmisine. Eğdi başını sofraya yüzünü saklarcasına.
Kıymet yengesi sırtını okşayıp kocasına çıkıştı; “yaklaştı işte çocuk, niye döksün nimeti”. İçi bir hoş oluverdi. Babasını düşündü yeniden. Yarına gelir miydi ki? Salih emminin kuzusunu kaybettiği gün, Musa emmiden yediği dayaktan beri korkardı Selim’in babasından.
Çok özledi babasını o gece .
Yemeğin ardından “yatın haydi !” deyince büzüşüverdi Ahmet. Gülsüm yengesi bir döşek de Ahmet için seriverdi, Selim’in döşeğinin yanına.
“Haydi oğlum gel” deyince nazlanmadan giriverdi yatağın içine, başını kaldırmadan.
Bir sigara yaktı Musa emmisi, divanın üstüne uzun oturup da. Ardından bir tane daha.
Akşamdan hamuru mayaladı Kıymet yenge, oflamalar arasında.
“Musaa” dedi sesini saklayarak;
“Ne olacak bu çocuğun hali ?”
“Ne varmış ya halinde; teyzesine götüreceğim yarın”
“Teyzesi ne yapacak? Başında ızbandut gibi herif”
“Ne yapacaksa yapacak ben ne bileyim, teyzesi değil mi elbette bakacak”
“Nasıl bakacak? O herif bunu görünce teyzesiyle kapının önüne kor, gör bak”
Bir nefes daha çekti Musa, kim bilir kaçıncı sigarasından. Sustu biraz gözleri dumana daldı. Kıymet az durup, elinin hamurunu sıyırdı; kocasına baktı.
“Biliyom” dedi Musa “senden iyi biliyom. Ama bizim karnımız zor doyuyor. Bir boğazı daha nasıl kaldıralım. De ki kaldırdık. Devlet koyar mı bizim elimize akrabası varken. Başka yolu yok Kıymet yarına götüreceğim. Mecbur.”
Başını yorganın altına biraz daha gömdü Ahmet. Yorgana sarıldıkçe üşüdü teni. Buz kesti elleri. Yoksa babası yarında mı gelmeyecekti. Bir ağırlık çöktü üstüne “Yok “dedi “babam gelecek, beni komaz başkalarının evine. Dudaklarını kıvırdı iki dişinin arasında. Küçük eli başının altında, yastığının altına saklanmıştı.
“ Şimdi karanlık ya" diye geçirdi içinden “evdedir belki de", içi rahatladı düşündüklerinden.
“Babam evdedir şimdi. Karanlıkta gelemez ya. Sabah erkenden giderim. Hava azıcık aydınlansa yeter, koşarım hemen. Babam merak etmiştir beni”
Yeniden içi burkuldu . Babasını evde yalnız hayal ettikçe içinde bir şeyler ezildi.
Karanlık canavarları babasından korkardı ama olsun babasını pencerenin önünde kendisini bekler hayal ettikçe sabırsızlandı.
“ sabah bir olsa” diye içinden geçirdi. Gözlerini sımsıkı yumdu. Uykusunda kendisine sesleniyordu babası. Sevgi dolu, özlemle karışık, kendisini çağırıyordu. Gözlerini açmaya çalıştı, ama görüyordu ya babasını. Rahatladı. Az sonra bir el dolandı saçlarında okşadı başını.
“Babamdır” dedi. Karanlığa rağmen gelmişti ya yanına, şimdi daha bir rahattı içi. Babasıyla uykuya daldı.
YORUMLAR
Elinize sağlık. Hikâye üzücü, ama anlatım da bir o kadar güzel.
Selâm ile.
reyya
Bir köy uzaklarda...
Küçük Ahmet'in babasını beklemesi hasretle...
Baştan sonala merak duygusu hikâyede...
Anlatımdaki yerel dilin ustaca yansıması...
Bir çocuğun babasına olan duyguların aktarımları...
Çaresizlik...
Kurgusuyla, duygusuyla, anlatımıyla, olay örgüsüyle gayet başarılı bir çalışma...
Teşekkürler...
(
:) e v g i l e r ...
(
.) a y g ı l ar ...
================================== e d i b / a h m e t
reyya
herzamanki gibi yine muhteşem içli güzel bir öyküydü yazan kaleminizi ruhunuzu kutlarım sevğilerimle