- 827 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgililer Günü Dedikleri...
Bugün 14 Şubat 2013. Bugün ve her on dört Şubat, dünyada ve ülkemizde “ Sevgililer Günü” olarak kutlanmaktadır.
Sevgililer Günü’ nün çıkış noktası wikipedia’ de şu sözlerle açıklanmaktadır:
“Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel gündür. Kökeni, Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda "Aziz Valentin Günü" (İngilizce: St. Valentine’s Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır.[1]
Günümüzde, bazı toplumlarda sevgililerin birbirine hediyeler aldığı, kartlar gönderdiği özel bir gün olarak devam etmektedir. Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir. Bunun yanı sıra hediye alımlarından kaynaklı piyasada satışlar artmaktadır.”
Yine aynı kaynaktan aldığımız bilgiler, Valentine hakkında şunları yazmaktadır:
“1908 tarihli Katolik Ansiklopedisi’ndeki eski şehitler listesinde, 14 Şubat gününe kayıtlı, inancı yüzünden öldürülmüş üç tane Aziz Valentine geçmektedir:
Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı tarihi dökümanlarda hiç geçmemektedir ve kimi tarihçilere göre sadece bir efsanedir. Valentine’nin onuruna kutlama günü, 14 Şubat 496 yılında Papa Gelasius tarafından ilan edilmiştir.
1969 yılında kilise takviminden Aziz Valentine gününü çıkarmıştır.”
Sevgililer Günü’ nün nasıl kutlandığına, bu günde nelerin yapılabileceğine dair de şu bilgileri vermekte wikipedia;
“Sevgililer günündeki en yaygın uygulama eşe ya da sevgiliye verilen karttır. Bu kartlara sevgi mesajları, aşk şiirleri vs. yazılır.
Özellikle batı medeniyetlerinde, sevgilisi olmayanlar hoşlandıkları kişilere kart gönderir. Alıcı kişi, içinde genellikle "Sevgilim olur musun?"[2] yazan bu imzasız kartın kimden geldiğini bulmaya çalışır.
Sevgililer gününde hemen herkes sevgililerine veya eşlerine bu günün ruhu ile bütünleşen, karşı tarafa sevgilerini anlatan hediyeler verir. Bu hediyelerin başında çiçekler ve çikolata gelir.
Sevgililer Gününü çiftler genellikle başbaşa geçirirler. Başbaşa gidilen romantik bir yemek ya da evde hazırlanan romantik bir sofra en yaygın kutlamalardandır.
Çiftler, Sevgililer Günü’nün gecesinin de özel olması için çaba gösterirler. Kimi çiftler, bu güne has, cinselliği ön plana çıkarıcı kıyafetler ve iç çamaşırları alırlar. En çok tercih edilen renk, tutkuyu sembolize eden kırmızıdır.
Bunların yanı sıra, Sevgililer Günü çok sayıda evlenme teklifinin de gerçekleştiği bir gündür.”
Vahşi Kapitalizmin dayattığı ve dişlileri arasında öğütüp aşındırdığı; samimiyetten uzak, yapmacıklı ve sadece maddiyatın ölçü alındığı laçka bir gösteriye dönüştürdüğü değerler zincirine, tertemiz ve iki kişi arasında kalması/yaşanması/paylaşılması gereken duygusal bağ da katıldı yazık ki!
Çılgın bir tüketim anlayışının hızlıca sürüklediği insanımız da bu çarkın içinde -kendi iradesiyle(!) - yerini aldı.
Elbette sadece ülkem insanı değil; fakat, sanki ülkem insanı bu tür özentilere daha fazla balıklama atlıyor gibime geldi!
Ticari bir sektör haline getirilen bu tür kişiye özel günleri özünden uzaklaştırarak yapay bir gösteri şölenine dönüştürmemeli, bu derece aşındırmamalı, masumiyetini örselememeliydik diye düşünüyorum! Belki bana katılmayacak belki de haksızlık ettiğimi yahut çağ dışı düşündüğümü söyleyebilirsiniz! Olabilir, saygı duyarım herkesin düşüncesine ancak; toplumsal ve insani değerlerde köksüz ve tersine dönüşümlere neden olan akıntıların, toplumu bu derece yapay ve derinliksiz, bu derece çılgın bir tüketim anlayışıyla kuşatmasına da göz yummamalı, kendimizi bu derece koyvermemeliyiz!
Bu günün “Sevgililer Günü” olarak kutlanması her ne kadar iyi niyetli bir gerekçeye dayandırılmış olsa da; tarihçiler, efsanevi bir söylem olabileceği ihtimalini göz önünde tutmaktadırlar.
Üstteki açıklamalardan anladığımız kadarıyla sadece savaş dolayısıyla evlenemeyen, bir araya gelemeyen, kısacası kavuşamayan sevenleri kavuşturma /evlendirme gibi ulvî bir görevi pekiştirme amacına yönelik gerçekleştirilmiş bir vefa, bir anma günü iken; üstelik, o günün koşullarıyla bugünün koşulları arasında dağlar kadar fark varken…
Mesela, evlenmek isteyenlere -yasalara aykırılık taşımadığı sürece- engel bir durum yoktur. Fakat olay böyle gelişmediği gibi, istismar edilerek asıl mânâsından uzaklaştırılmıştır. Böylesine masumane duygu ve düşüncelerle yapılmış bir eylemin sonucunun bugün bu derece büyük bir tüketim çılgınlığına, özentiye, laçkalık ve yapay duygu gösterilerine dönüştürüleceği düşünülemezdi elbette!
Öyle bir hal aldı ki; maddi güç ve bunun orantısız kullanılışıyla marka düşkünlüğü bırakınız büyükleri, gençleri hatta çocukları da olumsuz etkileriyle kuşatır oldu! -Gücü yeten /yetmeyen- insanlar üzerinde subjektif bir baskı oluşturarak, eşler ve/veya sevenler arasında bir değer ölçeği sayıldı sevgi adına!
Elbette bu özel günü dozunda ve samimiyetle kutlayana, kişiliği ve üstlendiği mes’uliyetler ile bütünlük oluşturana, sevgisini her koşulda ve beklentisiz ifade edenlere değil sözüm!
Kısacası; kaş yapayım derken göz çıkaran bu gibi daha nice yapay alışkanlıklara sürüklendikçe, sonradan bunun önünü almakta güçlük çekilebilir.
Yetiştirdiğimiz nesillere ve onların gelecekleri adına nasıl bir model olduğumuzu göz ardı etmemeliyiz! Emek verip üretmek ve bu üretileni belli bir kültür anlayışıyla tüketmek, miras gibi gelecek nesillere bırakılacak kültürel bir zenginlik, gelişime açık, kalıcı ve çoğaltıcı bir alışkanlıktır. Oysaki günümüzde emeksizce tüketen savurgan nesiller yetiştiriyoruz; en basit bir yokluk-yoksunlukta gemileri yakan, direnç göstermeyerek kolaya kaçabilen…
Bence insanımız biraz daha düşünürse, nasıl ve hangi tuzağın hırçın kıskacında sıkıştırıldığını da anlayacaktır!
Öyle bir kerteye gelindi ki; popüler kültürün savurduğu bireylerle toplum, değerler, siyaset nereye nasıl gidiyor; kimin umurunda!
Ben, her bir şeyi gereğinden fazla abarttığımızı; gerçeğinden, naiflikten, yalınlıktan, masumiyetten ve aslında KENDİMİZDEN / ÖZ’ den uzaklaştığımızı söylemek istiyorum sadece! Tabii, bu benim naçizane düşüncem!
Bu minicik yazıma “ŞAH HATAYİ” den mısralarla son veriyor, kutluyorum; çıkarsızca, sessizce ve derince seven yürekleri!
" Akıl beru gel beru
Gir gönüle nazar eyle
Görür göz işidir kulak
Söyler dile nazar eyle
Baştır gövdeyi götüren
Ayak menzile yetüren
Türlü maslahat bitüren
İki ele nazar eyle
Sofi isen alub satma
Helaline haram katma
Yolun eğrisine gitme ]
Doğru yola nazar eyle
İki elim kızılkanda
Çok günahlar vardır bende
Ya ilahi kerem sende
Düşkün kula nazar eyle
Hatai eydür ya gani
Veren Mevla alur canu
Evvel kendi kendin tanı
Sonra ele nazar eyle "
Refika Doğan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.