- 590 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİLİLER GÜNÜ ....
---------------Biliyorum üzdüm seni dün gece.Hatta ondan önceki gün,ve diğer önceki günler ve geceler.Ve aynı hızla devam edeceğim,seni kırmaya üzmeye...
Kırık kalbini onarıp onarıp bana yine sunacaksın...
Sinenin acıyla çatlayıp,ne kadar yapıştırsanda sabır zamkıyla,aralarından gözyaşları sızarak,’’elin mahkum’’
Çaresizliğine binlercesini ekleyerek yüzüme yine güleceksin,blirim sen insansın çünkü...
Ben zaten sadece,
’’sevgililer günü’’olduğu için getirdim bu çiçekleri...
Umma sakın adam oldum...
Ben adam olsam seni üzmezdim...
“Yaratılanı sevmeliyiz, yaratandan ötürü…”
Sevgililer günü neylesin bana,ibretle bakmaz isem şu Ehli Ukba ’ya...
“Vaktiyle bir derviş, bağlı olduğu yerin büyüğü tarafından bir berbere gönderilmiş. Dervişten, saçını dibinden kazıtması, sakal ve bıyığını ise olabildiğince kısaltması istenmiş. Tereddütsüz bir şekilde berber koltuğuna oturan derviş:
– Vur usturayı berber efendi!.. demiş.
Berber, dervişin saçlarını kazımaya başlamış. Derviş de o sıra, aynada kendini seyretmekteymiş. Başının sağ kısmı tamamen kazınmış. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girmiş içeri. Doğruca, dervişin yanına gidip başının kazınmış tarafına kuvvetli bir tokat atarak:
– Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım! diye kükremiş.
Dervişlik bu… Sövene dilsiz, vurana elsiz olmak gerek. Ses çıkarmayıp çaresiz, kalkmış oturduğu yerden. Berber, bu gariban müşterisine karşı mahcup olmakla beraber, kabadayının pervasızlığından da korkmuş. Ses çıkaramamış.
Kabadayı, koltuğa oturmuş… Berber, tıraşa başlamış; fakat küstah kabadayı, tıraş esnasında da boş durmamış… Sürekli aşağılayıp dervişi, alay etmiş: Kabak aşağı, kabak yukarı…
Nihayet tıraş bitmiş; kabadayı, dükkândan çıkmış. Henüz birkaç metre gitmişken, gemden boşanmış bir at arabası, yokuştan aşağı hızla kabadayının üzerine doğru gelmiş. Kabadayı, şaşkınlıkla yol ortasında kalakalmış.
Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir, ne yazık ki kabadayının karnına girivermiş. Kaşla göz arasında, babayiğit kabadayı oraya yığılıp kalmış. Ölmüş…
Herkes, bir anda olup biten olayın şaşkınlığı içindeymiş. Berber de şok olmuş: Bir manzaraya, bir dervişe bakıp ister istemez sormuş:
– Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş, mahzun ve düşünceli cevap vermiş:
– Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helâl etmiştim. Gel gör ki, kabağın bir de sahibi var. O gücenmiş olmalı!.. demiş.