Sevgili Gün
Karakter atıp olduğumdan farklı görüntülerle karşınıza çıkarak "Sevgililer günü denilen gavûr âdetini memleketimize sokanın belası" nı okuyacak değilim.
Bu hususta insanımızı özgür bırakma taraftarıyım.
Bu mübarek gün vesilesiyle bir gün olsun yenge hanımı dövmeyeceği ihtimaliyle komşumuz pek muhterem "sosyal demokrat" lıktan bir kaç adım ilerde siyasi görüşleriyle her daim devrimci yanımızı kıprıştırp duran beyefendiyi anmadan geçemeyeceğim.
Bu arada "Sevgililer Günü " nden ziyade "Sevilenler Günü" olma özelliği ön plana çıkan bu mübarek gün vasıtasıyla kasalarını dolduran esnafımızın hala "işler kötü" diye ayyuka çıkan serzenişlerini anlamadığımı da itiraf etmeliyim.
Sevgililerin ekonomik durumuna göre ayarlama çektikleri "sevgi" göstergesinin de ne derece hakikati ifade ettiğini merak ediyorum.
"Sevgililer Günü" kutlamak adına eşine bir tek gülü aşağılayıcı, erkekliği deforme edici, gelenekleri yıkıcı, haysiyeti parçalayıcı, ayakkabı topuğunu eritici, perçemleri yağlayıcı bulan değerli muhafazakâr ve vatansever ve hatta ikisi bir arada veya üçü bir çorbada (vatansever-muhafazakâr-sosyalist) olma özelliğini hıfz eden değerli şahsiyetlerin yabancı bir bayana sarf ettikleri nezaket dolu, naif ve saygılı ifadelerle sunulan hediyeleri görseniz dudaklarınız eşek semerinden beter olur inanın.
Yıllar yılı bizi kaybetmemek ve cennete tıkmak adına “kültürleme” ye çalışan büyüklerimizin gayretleriyle “Elhamdülillah” eşlerine kaba davranan, sevgi dolu sözcükleri başkaları için depolayan, nezaketi ellere layık gören insanlar olup çıktık.
Eşlerimize, annelerimize münasip görmediğimiz güzel söz ve hediyeleri gözlerimiz fıldır fıldır döner vaziyette iken bir gün hayırlısıyla cem olabileceğimizi hayal ettiğimiz muhtemel
Dinimizin insanlara değil “Öküzlere” geldiğini zanneden bazı âlim ve kanaat önderleri sayesinde memleketimizin cefakâr kadınlarına bir kelime olsun “sevgi” den yana söz duyurmadan ahrete yolcu ederken, cenaze musallada gözler cemaatteki avratlarda pozisyonunda bekleyenler bilirim.
( Mehmet Dede, burada senden bahsetmiyorum vallahi de billahi de, bir başka amca vardı bizim köyde ondan bahsediyorum)
Bu topraklarda yaşayan “Mevlana” hazretlerinin oto kaportacısı olmadığına eminim.
Yunus Emre’nin kasap olmadığını biliyorum.
Öyleyse, arıza bizde.
Sadrettin-iKonevi, Hacı Beştaş-ı Veli,Pir Sultan Abdal,Ahi Evran,Şeyh Edı Bali,Aşık Veysel,Aşık Sümmani,Aşık Muhlis Akarsu ve binlerce ehl-i aşk bu topraklarda yetişti.
Biz bu memleketin yaşayan evlatları neden bu kadar uzak kaldık aslımızdan.
Neden ihanet ettik, neden inançlarımızı uzak tuttuk yaşantımızdan?
Hz. Aişe’ye “Seni kördüğüm gibi seviyorum” diyen bir Peygamberin ümmeti olmak bu kadar zor olabilir mi?
Eşine “Gözbebeğim” diyen Efendimizin söylediklerini de söylemek sünnet-i seniyye değil mi?
Eşi olmadan davet kabul etmeyen Hz Muhammed ‘i örnek almak gerekmez mi?
Kadın hakları konusunda “Allah^tan korkun” diyen bir Peygamberin ümmeti olduğumuzu ne çabuk unutmuşuz.
Eşiyle koşu yarışı yapıp geçilen yıllar sonra rövanşını alan bir Efendimiz var.
”Ahlakı en güzel olan eşine en iyi davranandır” dememiş gibi davranmak doğru mu?
Bir konuda haklı “Sevgililer Günü”ne karşı çıkanlar. Kapitalizmin tüketimi teşvik edici aldatmacası olduğu konusuna ben de katılıyorum.
Zaten “sevgili” olan bir gün anımsanmayı hak etmiyor ki.
Sevgili olan her an gönlümüzde, aklımızda, hayallerimizde, her an bizimledir.
Cismen uzak olduğu yerlerde onun manevi varlığı bizi tehlikelerden, tuzaklardan korur, koruması gerekir ki eğer yokluğu ihanete sebep oluyor ise zaten ortada bir sevgi yoktur ve dolayısıyla “sevgiliden” de “gününden” de bahsetmek aptallıktan ileri gitmez.
Biz ifrat ve tefrit arasında koşuşturup duran zavallılarız.
Ya gafletteyiz, ya hıyanette. Bir türlü orta yolu bulamıyoruz.
Ya tamamen unutuyoruz sevdiklerimizi, bizi sevenleri ya da abartıp b..kunu çıkartıyoruz.
Televizyon programlarında her lafının başında nedense “ş” harfini altındaki çıkıntıdan sebep zannedersem kullanmayan bayanların “askım” demesindeki yavanlık, hediye verilen araba kadar kıymetli olup olmadıklarını anlayamadığım eşlerin-sevgililerin durumunun ne kadar sıradan, seviyesiz ve sebepsiz olduğunu haykırmıyor mu sizce?
Sırf kapitalizme karşı duruş sergilemek maksadıyla “Sevgililer Günü” nü kutlamayı uygun bulmadığım gibi daima doğru olanı söylemek ve yazmak alışkanlığımız kaybolmaması için de eşimle “alış verişe “ gittiğimizi de itiraf etmeyi gerekli görüyorum.
Büyük bir alış veriş merkezinden biz de payımıza düşen (indirimli) ürünlerden aldık. Eşim beğenince dayanamadık, aldık, ne yalan söyleyeyim.
Ellerimde ağırlığı her on metrede katlandığını zannettiğim paketlerle birkaç saat dolandık durduk.
Eve geldiğimizde paketleri merak eden küçük oğlum( küçük daha on dokuz yaşında) paketleri merak edip açınca üç değişik renkteki nevresim takımları odanın ortasında açıldı.
“Kapitalizm sizi ihtiyaç vehmettiğiniz ürünlerle yakalamış bu sefer de “ dedi oğlum.
Haklı.
Çok haklı hem de.
Biz burnumuza dayatılan ve ihtiyacımız olduğunu zannettiğimiz mal ve hizmetlerin kölesiyiz.
Bir an olsun burnumuzdaki halkayı gevşetmek istesek, ya bir reklam, ya bir dizi, ya bir komşu yolumuza dikilip “ ama var ya o kadar ucuzlamış ki” diyerek zihnimizi iğfal ediyor ve bizi Kapitalizmin umumhanelerinin “Müslümanlar” kısmına atıyor.
Bu vazgeçemediğimiz alış ve veriş çılgınlığı içerisinde değerlendirilirken asla “inançlarımız” ve “değerlerimiz” dikkate alınmıyor.
Sadece kredi kartımızdaki limit bizim ne kadar kıymetli, yenilir yutulur bir varlık olduğumuza yetiyor.
Bir de vahşi Kapitalizmin ibadethaneleri olan AVM lerde “mescit” ler yapmışlar.
Yani sömürülürken, iliklerine kadar, gelecek yıllara sarkacak vaziyette köleleşirken “namazı geçirme” hiç olmazsa.
Bu hususta yazan değerli Mustafa Sakarya’nın ufkumu düzenleyen, düşüncelerimi titreten yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Hakikatten artık kendimizden uzaklaşıyor, yabancılaşıyoruz.
Onurlu yaşamak endişesi, özgür yaşamak gayreti içinde olan gençler de var muhakkak.
İnanıyorum ki çoğunluktadırlar.
Fazla uzatmak istemiyorum. Ayşe Şasa hanımefendinin bir sözü aklıma geliyor “Bir tek ot’a muhtaç olarak yaşayan insanı kim köleleştirebilir?” diye soruyor.
Dikkat ederseniz Kapitalizmin her unvanı bir yanımızı, iyi bir yönümüzü alıp götürüyor.
Ne komşuluk kaldı ne arkadaşlık, ne akrabalık ne yarenlik.
Artık sahici sevgilerimiz uçup kaçtığı yerde akbabalar tünedi.
Bakıp “o da rabbimin yarattığı bir kuş “ diyebilmek zavallılığımızdan, basiretsizliğimizden kaynaklanıyor.
Bir tek ot’a muhtaç olarak yaşamak isterdim, bir tek ot’un sahibine köle olarak.
Bizim her günümüz sevgilimizin.
Selam ve muhabbetle.
YORUMLAR
Kapitalizm miş yesinler be! cimrilikten ne yapacağınızı şaşırdınız.Gavur adeti,kapitalizm bilmem ne bir bahaneyle bir hayır işleyecektiniz .Zaten odun gibi adamların elinde gül komik oluyor.Halden anlayanın bir gülü yeter.Dili tatlı olana gül ne lazım.Odun ormanın tüm çiçeklerini getirse ne olur.Yine odun yine odun.O gülü vermeyi bile bilmezsiniz siz.Aha aldım al suya koy çok para verdim ha batırdın beni diyerek verirsiniz eminim ki.Tamam sevgililer günü olmasın sanki başka günler çok incesiniz, çok düşüncelisiniz.Beş liralık bir gülü almamak için padişah fermanı gibi yazı yazmışsın .:)))))
erolabi
Haklısınız.
Selam ile.
Sevgili Yazarım,
Yazınızı bir hür beyinden çıkmış, dersler içerir nitelikleriyle benimseyerek okudum.
Şu AVM denilen kapitalizm in ve kapitülasyonların uzantısı yerleri , okumayan , bilmeyen insanlara anlatmak ne kadar zor.
" Her şey elimin altında, üstelik dolaşırken zevk alıyorum " diyen zihniyet, yabancı markaların bizi nasıl yok ettiğini de anlayamıyor. Milyarlarca doları yurt dışına üfürük şeyler için yolluyoruz.
Köpeklerimizin , kedilerimizin mamalarına kadar, peynirim ize, balığımıza kadar , çiçeklerimiz tohumlarımız , her şey ama her şey dışarıdan. Küçük esnaf bitmiş, imalat sona ermiş ve yok yılbaşı, yok aybaşı , kırmızı don , sevgiliye gül.
Yahu adım adım yok edilerek , sadece para harcıyoruz , ihtiyacımız olmayan her şeye.
İnsaf be ,artık insaf.
Saygılarımla.
erolabi
Bu delilik Uzay Yolu virüsleri gibi görünmeden ve hızla çoğalıyor.
Selam ve muhabbetle...