- 933 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İstanbul'da bir Fasıl Akşamı
İSTANBUL’DA BİR FASIL AKŞAMI,
"Hoca Cahit Gözkan’ın, ev fasıllarından bir hatıratdır."
Hoca Cahit Gözkan’ın musiki hayatına en önemli hizmetlerinden birisi, 1940 yılında vefat eden Hocası Ahmet Mükerrem Akıncı’ya tevarüssen evini açarak devam ettirdiği haftalık, “geleneksel konak fasılları”dır. Ki; Bu fasıllar 1999 yılında Hoca’nın vefatına kadar, yaklaşık altmış sene sürmüştür.
Hoca Cahit Gözkan’ın evindeki Fasıl; Fatih Cerrahpaşa’ da ki ikametlerinden sonra, Kadıköy Çiftehavuzlar’ da önündeki çamları Bozkurt sokağına eğilmiş bahçeli müstakil evin, duvarları tamamen nadide hat levhaları ile bezenmiş ve sadece musiki ile ibadete tahsis edilmiş odasında yapılır, çoğu zamanda bu emsali az bulunur hat koleksiyonundaki mısralar, beyitler, kelamı kibarlar, hadisler, ayetler, musiki arasında yapılan sohbetlere de bahis açardı.
Sazendeler toplandığında musiki, Tanburi Cemil Bey’ in Mahur Peşrevi’nin coşkusu ile başlar, saz semaileri ile devam eden ilk bölümde sazlar ısınır, akortların oturması beklenirdi. İlk bölümdeki saz eserlerinden sonra, Riyaseti Cumhur Fasıl Heyetinde idarecilik ve Atatürk’ün özel meclislerinde hanendelik yapmış olan, Ferit Tan, hazırladığı bir takım faslı icra etmek için tarihi defiyle ortaya çıkar, hemen her toplantıda hazır bulunan, Safiye Ayla, Semahat Özdenses, Fahriye Caner, Mualla ve Ayten Hanımlar... gibi eski ama her biri zirve olmuş sesleri etrafına alarak adeta tarihi bir koro oluşturur ve ilerlemiş yaşına rağmen gür ve diyaframını rahat kullandığı düz ve uzun sesiyle, Kasımpaşa’ da ki gençlik meşklerinde yaşadığı mestanelikle hanendeleri ve sazendeleri peşinde sürükler, ama mutlaka her defasında “sandıktan çıkardığı” birkaç sürpriz eserle faslın gidişatını dalgalandırmaktan küçük keyifler alırdı.
İşte böyle anlarda faslı yandaki küçük odadan, locada dinler gibi takip eden yine eskilerden kalma zevat arasında bir fısıldaşma yaşanır, hazurun içindeki Yesari Asım, Özbekler Tekkesinden artakalan Şeyh Baba’ ya “ bakın fasıl sallandı ama, şimdi Cahit Bey’ in mızrabı daha kuvvetle duyulacak ve sendeleyen sazendeyi peşine takıp kurtaracak” dediği duyulur ve dediği gibi de olurdu. Zira Cahit Hoca kısa ve avucunun içinde sıkıca kavradığı mızrabı ile udun tellerini adeta ahenkle kamçılar, çıkardığı yuvarlak seslerle, perdeler tam net olarak duyulur, esasta mülayim bir kaynaştırıcı ensturman olan ud, Hoca’ nın elinde bir şef saz baskınlığında, saz heyetini yönetirdi.
Bazen de, Hoca Ahmet Mükerrem Akıncı’ nın eski talebelerinden musikide biraz fazla tutucu olan Hafız Abi; “Ferit Bey’ in üslubu Hocamınkine benzemiyor”, aman kulağımdaki bozulmasın diye biraz uzaklaşıp, mutfakta çayı demleyen Barut Tevfik namıyla maruf, Başsavcı Tevfik Barut’ un yanına giderdi.
Dışarıda bu kritikler yapılırken fasıl odasında ahenk ve konsantrasyon artar makam ve usul tam kıvam bulur, sıra ara taksimine gelince önce misafir olan üstatlara teklif edilir, toplantıların müdavimlerinden Niyazi Sayın, İhsan Özgen, Erol Deran, Fahrettin Çimenli, Ş.Ünal Ensari gibi sazlarının ustaları, “musikide geldikleri merhaleleri Hoca’ya anlattıkları” özlü, esaslı taksimler yaparlar, bu sırada nefesler tutulur, musiki lisanıyla halleşilir idi.
Birinci bölümden sonra çaylar içilir, ev sahibesi Cahit hocanın Muhterem eşi Muazzez Hanımın ikrarımı, genç müdavimlerin servisi ile ağızlar tatlanır, sohbet koyulaşır, hasretler giderilir, yarenlik edilir ve sıra ikinci bölüme gelir.
Bu defa, gençler korosu kurulur, Haki Numanoğlu veya Adnan Mungan ortaya çıkar, yanlarında da Münip Utandı, Sedat Başar, Cahit Hocanın Kızları Sabahat ve Melahat Hanımlar başta olmak üzere, bütün misafirlerin iştirak ettiği başka bir klasik koro kurulur, bir başka makam tutturulur, fasıl coştukça coşar, bazen sololarla , bazen taksimlerle dinlenilir, saatler ilerleyip, istenilmeyen zamanın gelmesinin tek tesellisi ise haftaya tekrar buluşma anonsu olurdu.
Biz de bu fasıl ve meşklerden sonra, adeta ayaklarımız yerden kesilmiş gibi ser mest olur, bir zaman kendimize gelemezdik.
Cemil ALTINBİLEK - yayımlanmıştır.