- 1270 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Sergüzeşt Aşkın Haczi... deneme
Şimdiye kadar hangi sevdanın başrolünde oynadın ki, figüran olmak zoruna gidiyor gönül...!
Sevdayı bilir misin, tattın mı ki hiç?
Öyle bir şey ki, umutla başlar ama sonu hep hüsranla biter istisnasız. Yalnızlıkla başlar, hep yakındığın zifiri karanlık zindan sandığın yalnızlığa kendi yaktığın bir mum ışığı ile umudu tutuşturursun yüreğindeki. Derken umutlar yeşerir, bir değil binlerce umudun olur geleceğe dair. Bir fidan olarak filizlenip ormanlara dönüşür.
Sonra umutlar hayale iter ve hayaller körükler seni, bir balonu yükselten alev gibi yükseltir bulutların üstüne. Ama bilmelisin ki ne kadar yükselirsen düştüğünde o kadar acı çekersin. Yükseldikçe hayaller aşkı tetikler. Bir evredir bu, basamaklar basamakları takip eder.
Yaklaştıkça gardın düşer, artık yalnızlığın soğuk nefesi kalmamıştır ensende ve en masum halinle kapısına vardığın da sinsi bir karşılamanın ardından indirir acımasızca birbiri ardına yakıcı ve yıkıcı darbeleri Aşk. Önce hâkim olur bütün duyularına ve her şeyini elinden aldığı gün seni hasretin kollarına bırakıverir. Hasret ise Aşktan yanmış, kavrulmuş bedenini en yakın dostları çile ve pişmanlık yardımıyla yüreğine en çok hasar verecek şekilde dikenli tellerle sarıp sarmalayıp daha soğumadan hüzünlerin girdabına iter. Yorgun, biçare bedenin karşı koyamadığı gibi aklında salmıştır kendini, o yüzden akışına bırakmak kolay gelir ve sen de öyle yaparsın. Nafile girdapta en dipteki hüsrana çeker, eli kolu bağlı, pejmürde, perişan, biçare ve bitap varırsın son durağa.
En başa dönersin aslında, dibe vurduğunu sandığın yere. Zaten en dipteyken yükselmemiş miydin aşk katına. Aslında en dipte değilsindir, çünkü orası umutların bile olmadığı bir noktadır. Ki senin eteklerine umut bulaşmıştı ilk defasında ve içinde zerre kadar bile olsa umut hep kalacak demekti. Başladığın noktadasın artık, bu defa başladığın gibi dinç değil bitiksindir. Bir olarak başladığın yere sıfır olarak dönmüşsündür. Geçmişin muhasebesini yaparsın bir süre. Başlangıçta bir sen vardın, sonra umutların oldu, çoğaldın arttın, hayallerle zenginleştin, Aşka ulaştın. Hasretle tanışıp eksildin, bölündün. Son olarak bütün varlığın hüzünler tarafından haczedildi, canına bile ipotek konuldu ve şimdi pul kadar değersizsin, her gece düştüğün hüsran sokaklarında sabahlamak için köşe kapma telaşındasın...
En çok koyanda, karda yürüyüp ayak izi bırakmayanların, yüreğini ezip geçerken bıraktıkları sislerdir..
Seni hatırlatacak bir eser, bir iz, en azından bir söz bile sus olmak. Ya da bıraktığın izlerin bile armağan ettiklerin tarafından önemsenmemesi zoruna gidecek. Kısacası unutulacağını bilmen, unutamadıkların tarafından hatırlanmayacağının düşüncesi, yaşadığın dünyada gördüğün vefasızlıklar kemirecek duygularını. Umursama organını bağışlayacaksın vefasız âleme, çekip gitmene ramak kala.
Hani kar olsa eriyene kadar ayak izlerini taşır ya. İşte sen giderken kar bile kapatacak izlerini. Âlemde varlığına biçilen ömür köşeyi dönene kadar. Her daldığın sokağın sonunda nasıl izin yok ise, sonuna vardığında da başı aynı olacak. Ve o sokakların her birinde bir şeylerini yitireceksin, ya eriyip gidecek karla birlikte, ya da yeni kar defnedecek derinliklere…
Aşkta da aslında hayatta olduğu gibi her şey er ya da geç başladığı noktaya döner. Toprakta başlayan serüvenin insanı toprağa döndürdüğü gibi, aşk da başladığı yalnızlık noktasına döndürür. Hırsla başlanan maratonun aynı noktada yorgun bitmesi gibi, aşk da umutla başlanan yerde hüsranla biter.
Niteliği de yeteneği de yoktur. Öyle sandığın gibi engin bir deniz de değildir aslında. Yüzme bilen de bilmeyen de girer içinde ama ne var ki, istisnasız her giren düşüyor girdabın pençesine. Bünye işi de değil yürek işidir. Her bünye düşer bu tuzağa ama her yürek kaldıramaz. Zaten aşkın başkentidir yürek. Yürekten dilediği gibi yönetir insanı, ister savaşır hüzün, hasret, ayrılık ve diğer zalim düşmanlarıyla. İsterse de teslim edip vatanını çekip gider. Hoş savaştığı da pek görülmemiştir. Sen sadece kölesi olursun bir süre başkentine hükmeden hükümdarın
Açarsın kapılarını hoş safa geldiğini sandığına sonuna kadar yüreğinin. Her gelen gider oysa gideceği günü söylemeden. Konaklar, yol üstünde denk gelen bir handa duraklar gibi bir süre. Misafirperversindir ama hizmetinin bedeli ya bir nefeslik koku, ya aklını meşgul eden buğulu bir silüet ya da kulağında asılı kalan birkaç sözdür. Onu da giden, ayak izleri gibi farkında olmadan bırakır zaten. Hatıra diye saklarsın bir müddet, sonra zaman aşımına uğrar. Ve ayak izleri gibi, karda yürüyüp iz bırakmayanların ezip geçerken bıraktığı sisler kalır yüreğinde.
Ey belasına yandığım gönül, söyle bakalım hala başrol oynadığın filmde kendini figüran mı sanıyorsun? Bilmiyorsun ki film hep iki başrolle oynanır, figüran olmaz. oyna kimse bilmesin içindeki tek kişilik oyununu. Öyle ya da böyle bütün filmler gibi bu filmde bitecek değil mi. Başka filmler için umutlanma sakın, çünkü her filmin sonu yalnızlıktır. Hazırlığını yap daha fazla hırpalanmadan, değerini yitirmeden, yorulmadan ve kendi içindeki tek kişilik oyununun perdeleri inmeden başladığın noktaya yalnızlığına çekil.
12/02/2013 Erzincan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.