Roman Arası Çay Molası
Salaklar ve en beceriksiz girişimler dünyasında yörüngesini kaybetmiş uyduların her an yeryüzünü darmadağın edebilme ihtimalleriyle açıyordum gözlerimi. Bir yanda boşa çıkmış çabalar diğer yanda göz pınarları kurumuş cehennem zebanileri. Sessiz yakarışlara karşı muğlak tepkiler veren Tanrım, her defasında daha da uzaklaşıyordu.
Uzun lafın kısası ya kıyameti yaşıyordum ya da buhranlarımın çemberinde iğnesini her an kendisine batıracak dengesiz akreptim. Ya da yine bir uykudan uyanıp kıçımdaki pirelere aldırış etmeden ceketimi giyip atlayacaktım yürüyen et keşmekeşinin tam ortasına.
Yazmak her zaman zordur. Saatlerini verdiğin teksir kağıtlarının toplamı dile vurulduğunda on dakika bile sürmez. ya da bu kadar akıcı yazmamalı hiç kimse. Ve sen, yanı başımda mışıl mışıl uyuyan güzellik. Tüm dünya cennet güzelliğinde olsa yine yetmez. Ya güzel olmasın dünya cenneti, ya da hiçbir şey yarışmasın senin güzelliğinle. Böyle iyi, aferin Tanrı’ya.
Anlam zincirinin tutturalamadığı paragraflar iyidir. Şiirler de. Ama hiçbir şiir paragraf kadar alamaz aklımı başımdan. Astral seyahatler iki paragraf arası kadardır bana. Ruhumun karmaşıklığını, düğümünü ancak bunlar çözer. Lanet bir kıyamet ile uyuyan cennetim arasıdır öfkem. Beynimin bulanıklığı da.
Bırakın şiirlerin olsun kafiyeler, bana yeter saçlarının ahengi. Uçurum kenarında itilmeyi bekleyen saçma sapan çiçektik, karıncaydık vs. Böyle dursun dünya, yaşamaya değer ne varsa sonsuza kadar böyle kalsın. Tutmuyor kelimelerim noktayı virgülü. Soru işaretleri de.
Neyse, yine anlaşılmazı oynadık bu gece de.
Bu da son satırlarım olsun. Darısı topa tüfeğe...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.