- 635 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Karanfilli Çay 4. Bölüm
Sinemaya filan gitmedim o gün. Adaya gittim. Bu mevsimde pek ortalarda görünmeyen faytonlardan birine bindim, rüzgarın yüzüme değmesini hissettim. Faytoncu atlara her kırbaç şaklattığında, içimdeki bir yeni yeri keşfettim.
Nereye doğru ilerlediğim öylesine belirsizdi ki, faytoncunun daha dolaşacak mıyız cümlesiyle kendime gelmişim. Ada ne kadar bir yer ki zaten? Vapur saatleri de düzensiz bu sıra. Dönmeliyim geriye diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Sonra Peksoyların malikanesinde aldım soluğu. Burası bizim ev. Hani şu alt komşularının yatak gıcırtılarına tahammül etmesi gereken ev ahalisinin yaşadığı hane.
Bir kaç yıl önceki nüfus sayımına göre ne arttık, ne azaldık. O yıl son nüfus sayımı bu demişlerdi. Gerçekten öyle de oldu. Şimdi her birimizin birer Tc kimlik numarası, Mernis adlı bir sistemde de kaydı mevcut. Peki ama nüfus artış veya azalışı ille de sayısal verilerle mi ortaya konulur? Örneğin kızlar büyüdükçe evimizden eksiliyorlar günbegün. Kocam neredeyse yok gibi. Bu evin tek yaşayanı ben olmuyor muyum o halde? Ne önemi var. Hepimiz sistemde kayıtlıyız, kocamla boşanmadık, nüfus bilgilerimizde bir değişiklik olmadı hala yani.
Büyük kızın dönem ödevi tamam. Empatiyi, sempatiyi, antipatiyi bir güzel anlatmış ilk göz ağrım. Fena da olmamış hani. Yazısı inci gibidir. Bu yönü bana benzemiş allahtan. Geriye kalan bütün özelliklerini babasından kopye etmişler adeta. Ağzını şapırdatışı bile tıpkısının aynısı.
Ortancam, içe dönüktür biraz. Ne ablası gibi yazabilir, ne kardeşi gibi konuşabilir. Nasıl akıtıyor içindeki zehri çözemedim doğrusu. Koynumda uyumaktan vazgeçemedi bir türlü. Geleceğin atom fizikçisi olacak bu kız. Öylesine ilgili ki fizik kitaplarıyla anlatamam.
Minik cadım tam bir baş belası. Doğduğundan beri hastalıktan kurtulamadı garibim. Yaşı büyüdükçe birbirine yeni marazlı arkadaşlıklar ekledi ki, hepsi içinden çıkılması zor muammalar gibiler. Sokulganlığı babasınadır daha çok. Tabi evde bulursa. Masal dinlemekten hoşlanır, fakat iki satır kitap okuduğunu görmedim aralıksız. Ödevlerini yaparken ya çişi gelir, ya karnı acıkır, daha da olmazsa düşüp şak diye bayılır.
Onlar için yaşıyorum diyorum bazan. Başka yaşama nedenim yok çünkü. Ay kırılırken geceleyin, güneş doğmazdan az önce yani dualarım da onlar için. Nakış nakış işliyorum üçünü de benliğime. Duyabilmeliyim seslerini, yüzlerini görebilmeliyim hep. Bana bağışlanmalılar ki, yaşamaktan muradımı alayım.
İtişmeler, gürültüler, kapı çarpılmaları. Banyo kuyruğunun sonunda yine benim uyuşuk kızım Seray var. En geriden gelen babamız Cahit, kalabalığı yarıp elindeki havlusu ile giriyor içeriye. Masanın üzerindeki tüm kahvaltılıklardan birar lokma alıp, dışarı atıyor kendisini. Gömleğini içine sok pantolonunun be Cahit. Hatırlatmama bile fırsat bırakmadan örtüyor dış kapıyı. Kaysı yumurta Serranın. Serap katı sever. Sery’ınsa yumurtaya allerjisi var yiyemez. Ama yumurtasını ötekilerle tokuşturabilsin diye, hep bir tane de onun için pişiririm.
İşte sabah oldu. Günaydın yeni gün, günaydın güneş yeniden. Sizleri çok seviyorum kızlar. Hem de çok. Güneşin parçalarısınız kırılgan, yakıcı, ışık yüklü...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.