Ayrılık
Şehre düşmüş, kaldırımları, yolları, nehir kenarlarını, üzerlerinde yaşanmış anıları paramparça eden bir ateş gibi...
Ayrılık...
Ne sağanak yağmurlar dindirir bu ateşi ne de bembeyaz yağan karlar aydınlatır artık bu şehri...
Öyle kasvetin içine zincirlenir ki gözlerin, açmaya korkarsın.
Ölümü istersin başucunda dursun, ölmeyi beklersin.
Çünkü; ağırdır. Çünkü hüzün gülmekten ağırdır.
Çünkü bir yüz vardır, gitmekten uzaktır. Gitmiştir ama kalandır.
Yanıbaşında, her kabusun sonunda seni bekleyen, olmayan birinin mucizesidir bu aslında.
Herkesin telaşı senin yalnızlığın olur.
Öyle ki bir adım atacak yer bulamazsın.
O şen şakrak caddeler sanki bir sana ıssız.
O gün yemek pişmez evlerde.
O gün çocuğuna şeker alamaz baba.
O gün bir delikanlı gülümseyemez.
Ayrılık vardır. Gidenler, kalanlar. Ayrılık gömülmektir diri diri. Kiminin ayrılığı ölümdür.
O gün bomboş sokakta üç yaşlı göz, başları önde, elleri buruk...
Bir hanımefendi, kibar adımları. Gözünden yaş yağar sokağa.
Bir baba, sigarası dudağında. Dumanları savurur karanlığa.
Bir delikanlı yürür, uzaklarda bakışları. Sitem yollar bulutlara.
O gün o bomboş sokakta üç satır söz vardır.
"Ayrılık vardır. Gidenler kalanlar.
Ayrılık gömülmektir diri diri.
Kiminin ayrılığı ölümdür."
Ve benim ayrılığım, hayaletim...
Bir hayaletin neden konak yeriyim ki...
Tuzaklar kuruyorum, uzak dur zihnimden.
Çık rüyalarımdan. Al başını git, nereye gidersen...
Son bir şey de söylemeden,
İlkinde nasıl terketmeyi bildiysen,
İşte öyle git.
Bahattin BERKDİNÇ