HAYAT VE İNSAN (BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ)
Her gün, hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız ve hakkımız var.
Ömür dediğiniz ne ki? Göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidiyor.
"Bir varmış, bir yokmuş" derdi annem. O bu lafı söylediğinden beri kendisi
dahil kaç sevdiğimi kaybettim. Kaç kişi bir vardı, şimdi bir yok...
Masallarda böyle başlar değil mi? Ama annemin söylediği bir masal başlangıcı
değildi. O bu sözü hayat ve insan için söylerdi. Aslına bakarsanız hayatta bir
masal zaten, onu masaldan ayıran tek özellik gerçek olması.
Çoğu zaman hayatın önemini, hastahane koridorlarında anlıyor insan.
Hep canımıza ve malımıza bir şey olmayacak gibi yaşıyoruz. En ufak şeyleri
dert edip, yaşamayı kendimize zehir ediyoruz. Ama o hastahane koridorlarındaki
ilaç kokusunu nefesimize çektiğimizde, işin aslının bu olmadığını görebiliyoruz.
Hele bir de "bir nefes" için mücadele eden insanları görünce, kendi kendimize
"her şey boş" diye söyleniyoruz. Hastahanenin kapısından çıkar çıkmaz ise
hemen unutuveriyoruz. Hatta pişkin bir tavırla cebimizden bir sigara çıkarıp,
bir gün bizimde o nefesi çok arayacağımıza aldırmadan, efkarla yakı veriyoruz.
Ah bir öğrenebilsek ayaklarımız üzerinde durmayı: Şunu unutmayalım ki,
karşımıza ne kadar dert ve acı çıkarsa çıksın, ne kadar çok düşersek düşelim,
yeniden kalkmayı bilmeliyiz. Kalkacağız ve çabalayacağız! Yoksa kendi
çıkmazlarımız da sürünür dururuz.
Ruh sağlığımız için;
Öylesine güçlü olmalıyız ki, hiç bir şey huzurumuzu bozamasın. Tabi ki iyi
bir iletişim için dostlarımıza da değerli oldukları duygusunu vermeliyiz.
Her zaman pozitif düşünmeliyiz.
Geçmişin hatalarını unutmalı veya onlardan yararlanmalıyız. Neşeli davranıp
herkese gülümseyerek, kuşkular karşısında düzeyli. Öfke karşısında olgun.
Korkular karşısında güçlü olmalıyız.
Bir bahar sabahında çıplak ayakla nemli çimlerde koşmayı hiç denediniz mi?
Ben yaptım. Size de denemenizi tavsiye ederim. Bakın ne kadar mutlu olacaksınız.
Mutluluk bazen sevdiğinizin gözlerindedir. Bazen de işte böyle uyuyan bir
toprak parçası üzerindedir.
Ailesi ve kendisini seven hiç kimsesi olmayan bir yetim kızla ilgili çok güzel
bir masal vardır:
" Küçük kız kendini çok ama çok üzgün ve yalnız hissettiği bir gün, çayırda
yürürken, bir çalıya küçük bir kelebeğin takıldığını görür. Kelebek kendini
kurtarmak için çabaladıkça, dikenler onun narin bedenini daha çok hırpalar.
Küçük yetim kız dikkatle kelebeği kurtarır.
Uçup gitmek yerine, kelebek güzel bir periye dönüşür. Kız gözlerine inanamaz.
Peri, kıza, "Senin eşsiz iyi kalpli davranışın için, sana bir dilek dileme hakkı
veriyorum." der.
Kız bir an düşünür, sonra "Mutlu olmak istiyorum." der.
Peri "Peki" der, ona doğru eğilir ve kulağına bir şey fısıldar. Sonra da ortadan
kaybolur. Kız büyüdüğü sürece, ondan daha mutlu kimse yoktur. Herkes ona
mutluluğunun sırrını sorar.
O ise gülümser ve "Sırrım, küçük bir kızken iyi kalpli bir periyi dinlemiş
olmamdır." der.
Yaşlanıp, ölüm döşeğine düştüğünde, komşuları etrafına toplanırlar.
Sırrının da onunla birlikte yitip gitmesinden korkmaktadırlar.
"Lütfen bize söyle" diye yalvarırlar.
"İyi peri sana ne dedi?"
Sevimli yaşlı kadın gülümser ve "Bana şöyle söyledi" der: "ne kadar güvende,
ne kadar yaşlı ya da genç, zengin ya da fakir olursa olsun herkesin sana
ihtiyacı var"
Hepimizin bir birimize ihtiyacımız var, eğer insan tek başına yaşayabilseydi.
Tanrı "Adem" için "Havvayı" yaratmazdı.
Mutsuzluğumuz dostlarımızı da mutsuz eder. Mutluluğumuz ise onları da
mutlu eder.
Bu dünyaya bir daha gelme şansımız yok. Bir varmış, bir yokmuş...
Dostça kalın, esen kalın.
Mehmet Fikret ÜNALAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.