boksör
Kadıköy’de bir barın aynasına düşen görüntüye baktı. Oradaydı. Kısa saçlarıyla, kartal burnuyla, göz çukurlarına şefkatle yerleştirilmiş hareketsiz iki yeşil gezegenle oradaydı. Gözünün altında hafif bir morluk vardı ve bar tezgahı üzerindeki elleri kırmızı ıstakozun parçaları gibi görünüyorlardı.
Bedri Yalçın, yirmialtı yaşındaydı. Seksenbeş kilo. Ve boksör olmaya çalışıyordu. Olunabilecek en yi şey değildi hayatta ancak bu yolu kendi seçmemişti. Kendini yolda bulmuştu. Tek isteği milli takıma girmekti. Başka ne yapıcaktı ki? Hiç iş deneyimi olmamıştı. Ellerine baktı. Bir piyanistin elleri kadar güzel görününen boksör ellerini inceledi. Ucuz biradan bir yudum aldı sonra.
Bedri Yalçın, kira günü gecikmişti, ödemesi gereken faturaları ve bir ay sonra çıkacağı maçı düşündü. Belki de gerçek bir iş bakmalıydı kendine. Sabah dokuz, akşam beş düzenli bir iş. Kansız bir iş. Ağrısız ve acısız bir iş. Bir yudum daha aldı bayat birasından. Sonra özgeçmişine ne yazacağını düşündü. Boksör. Onüç maç yaptı ve on nakavt, iki maçı puanla kazandı ve bir malubiyeti var. Bunları mı yazıcaktı? Oradaydı Bedri Yalçın, Kadıköy’de bir barın aynasında, üzerinde kalın siyah palto ve çıplak elleri bar tezgahı üzerinde bekliyordu. Sonra barın arka tarafında bir şey gördü. Kıvırcık siyah saçlı hoş bir kadının gözlerini. Üzerindeki beyaz hırkayı omuzlarından aşağı sıyırmış, ellerini havaya kaldırmış dans ediyordu kadın. Bedri’ye mi bakıyordu yoksa? Evet evet. Yanılmıyordu. Açık ve net kendisine bakıyordu genç kadın. Boksörlerin gözleri keskin olurdu, asla ıskalamazdı bakışları. Kadının çıplak omuzlarında, siyah askılı sutyen öyle güzel duruyordu ki… İstemeden gülümsedi Bedri. İşte o an bir adamla gözgöze geldi. Adam, kadının yanında oturuyordu. Hızla ayağa kalktı ve Bedri’ye doğru yürümeye başladı.
Bedri, sakinliğini koruyarak bekliyordu. Genç adam, Bedri’nin hemen yanında durdu. Elini Bedri’nin omzuna koydu: “Dostum, nereye bakıyorsun?”
“Hiçbir yere.”
“Öyle mi? Bizim masaya bakıyorsun gibi geldi bana.”
“Yanılıyorsun.”
Adamın, hemen arkasında ondan daha genç biri belirdi. İki kişi olmuşlardı birden. Bedri, önündeki biraya bakıyordu.
“Senin gibi tipleri iyi bilirim.” Dedi adam. “Bara gelir, insanların yanındaki kadınları dikizlersiniz. Sonra eve gidip otuzbir çekersiniz.”
“Bak dostum, bir yanlış anlama var. Lütfen sorun istemiyorum.” Dedi Bedri.
“Sorun ne demek? Sen mi sorun çıkarıcaksın? Kimsin lan sen?”
“Boksörüm.” Dedi Bedri.
“Çok korktum. Senin gibi bokları çok duydum. Her önüne gelen bir bok zaten bu ülkede.”
“Lütfen, beni rahat bırakın. Eğer bir yanlış anlaşılma olduysa, özür dilerim.”
“Bak bak… Boksörümüz tırstı. Özür diliyor şimdi de. Özür dilediğine göre gerçekten bir suç işlemiş olmalısın.”
Bedri, yanındaki adama baktı. Yetmişbeş kilo dedi içinden. Bir boksör için kilo tahmini hava tahmini gibi sıradan bir şeydi. Sonra adamın eline takıldı gözü. Adam, bira şişesini sımsıkı kavramıştı. Demek hamlesi bu şekilde olucaktı. Adamın arkasında duran tipe baktı. En çok seksen kilo çekerdi.
“Ne oldu? Tırstın mı?” dedi adam.
“Özür dilerim. Şimdi lütfen beni rahat bırakın.”
Bedri, karşı masadaki kadına baktı. Kadın olanları izliyordu.
“Aferim, adam ol.” Dedi genç adam Bedri’ye. Eliyle Bedri’nin omzunu sıvazladı. Sonra arkasını döndü ve yanındaki adama: “Gördün mü? Bu piçleri iyi tanırım, kalıp vardır ama ruh yoktur bunlarda.”
Bedri, adamın omzuna dokundu. Ve bir yıldırım düştü barın içine. Genç adam daha arkasını dönemeden yere düştü.
“Abiiii!” diye bir ses duyuldu barın içinde.
Sonra Bedri’ye saldırdı abi diyen genç adam. Bedri, adamın sağ omzunda bir hareket hissetti. Gelecek yumruk omuzdan belli ederdi kendini. Böylece gelecek yumruğun yönünü karşısındakinin omuz hareketiyle önceden tahmin ederdi boksörler. Ve aynı şekilde abisinin yanına düştü genç adam. Bedri, ayakta bekliyordu. İki kardeş hareketsiz yerde yatıyorlardı.
“Eğer gitmezsen polis çağırırım.” Dedi barmen, barın içinden. Bedri, barmene baktı. Sol yumruğu hala sıkıydı. Barmen bir adım uzaklaştı Bedri’den. Bedri, içkisini dikti, çıktı bardan.
Hava soğuktu, ve yağmur rendeliyordu. Paltosunun yakasını kaldırdı. Biraz önce devirdiği iki kardeşi düşündü. Anneleri görse ne kadar üzülürdü kimbilir? Bir boksör için çok yufka yüreklisin dedi içinden. Islak kaldırımda hızla yürümeye başladı. Uzaktan gelen siren seslerini duyuyordu. Sonra bir ses yetişti peşinden. Bir el omzuna dokundu. Hızla döndü ve sol direk çıkarmak için yumruğunu sıktı.
Barda gördüğü kıvırcık saçlı kadını hemen tanıdı.
“Ne istiyorsun?”
“Seni.” Dedi kadın. O gece için Bedri’nin hatırladığı son söz bunlar oldu.
Ertesi sabah uyandığında güneş tepedeydi. Başını yastıktan kaldırdı. Bir gürültü vardı. Mekanik bir şeyin sesi, bir şey deliniyor yada eziliyordu. “Sikiyim.” Dedi “Bu saatte kim ne yapıyor?” Çarşafı kaldırınca çıplak olduğunu farketti. Yataktan çıkıp şortunu giydi ve sesin geldiği yöne yürüdü.
Mutfaktan geliyordu gürültü. Bir süre kapıda durup mutfaktaki yabancıya baktı. Yabancı Bedri’yi görünce gülümsedi.
“Uyandın mı? Taze portakal suyu sıkıyorum. Gücünü kazanman için içmelisin.”
“Kimsin?”
“Şaka mı yapıyorsun?”
Kadının üzerinde mor bir külot ve yeşil askılı bir bluz vardı. Taş gibiydi vücudu.
“Bak güzelim, dün gece hatırladığım son şey iki kişiyi yere indirdiğim.”
“Doğru.” Dedi genç kadın. “Sonra sana geldik. Evde bir şişe viski vardı. Yarısını içtin.”
Bedri, mutfağa girdi ve kadına yaklaştı. Kadın mükemmel şekilde ortadan dilimlenmiş portakalları makineye bastırıyordu. Ezilen ve sıkılan portakaldan sarı güneş suyu bardağa dolmaya başladı.
“Biz, seninle yani, yaptık mı?”
Gülümsedi kadın. “Gerçekten hatırlamıyor musun?” Ve ardından öptü Bedri’yi yanağından. “Evet, birlikte olduk.”
Bedri, kafasını kaşıdı. “Korunduk mu peki?”
“Buna gerek kalmadı.”
“Anlamadım neden?”
“Çünkü arkamdan yaptın.”
“Öyle mi yaptım?”
“Evet.” Dedi kadın ve bir portakal daha ezdi makinada.
“Sonra da ben seni yaptım.”
“Ne dedin?”
“Seni becermemi istedin. Ben de seni becerdim.” Dedi kadın.
Bedri’nin gözleri açılmıştı. “Bak kızım. Böyle konularda şaka sevmem.”
“Tamam, tamam kızma. Şaka yapıyorum. Sen beni becerdin sadece tamam mı?”
Bedri, bir sandalye çekti ve oturdu. Kadına bakıyordu. Parmak ucunda portakalları ezerken mor külotuyla seksi görünüyordu. Sonra kadının adını hatırlamaya çalıştı. Hatırlayamayınca vazgeçti.
“İtiraz istemem. Bu portakal suyunu içiceksin. Yakında maçın var. Güçlenmelisin.” Dedi kadın. Gülümsedi Bedri. Günışığı mutfak penceresinden kıvrılarak geçiyor, yemek masası üzerine düşüyordu. Uzun zaman sonra ilk defa kendini iyi hissetti. Gülümsedi ve portakal suyunun hazırlanmasını beklerken tırnaklarıyla masadaki kirleri kazımaya başladı…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.