- 453 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İnancın Davası Olmaz
İnancın Davası Olmaz
İnanç, bilince hedef gösterir; bilinç oluşunca inanç kalkar bilinç başlar!
“İnanma Bil” yazımda bahsetmiştim.
İnanç ilk adımdır, neyi bileceğimizi bize bildirir. Bilmediğimizi öğrenmek için ilk adım inanmaktır. Define avcısı, toprağın altında hazine olduğuna inandığı için toprağı kazar! Kazıya başlamadan ki hali inanç, kazı sonucunda (Bulur ya da bulamaz) bu da bilinçtir. Yani kazıdan sonra hazinenin varlığı yokluğu konusunda bilince ulaşabilir. Öncesindeki inanç durumu kendine özeldir. Sonraki durumu ise topluma aktarabileceği bir bilinç durumudur. Yani insan bilmeden inancını (doğru yanlış) olarak topluma aktarması sadece danışma kapsamında olur. Bildikleri ise tavsiye kapsamında olabilir!
Güncel Türkçe Sözlük
İnanç: 1. isim Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma.
Bilinç: 1. isim İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur.
İnanç, çok zaman bilinç manasına kullanılır. Oysa inanılan şeyler bilinç haline ulaşmamışsa, taklittir. Bilinç oluşunca da iman yerini bilince bırakır. Misal; çocuğa şu kutuda şeker var derseniz, inanır ya da inanmaz; kutuyu açıp şekeri alıp tadınca bilir. Bilince de inancı bilince döner. Artık inanmaz çünkü bilir! Dil ile ikrar, kalp ile tasdik. Konusu…
İnancın davası olur mu?
İnancın davası olmaz! Bilincin bile davası olmaz! İnanç, tamamen soyut; bilinç ise kişisel eminlik halidir. Bu nedenle somut olarak davası yapılamaz! Yani kişi inandığı şeyi somut olarak ortaya koyabilirse bu onun kişisel bilinci olur. İnanç olmaktan zaten çıkar. Somut delillerle ortada olur ki bunun üzerinden ancak hak, hukuk davası olur! Misal; farenin fil olduğuna inanan kişi için inanç davası olmaz! Fareyi fil olarak ticari bir şekilde satar ise bunun sonucu açısından davası olur. O da inanç davası değil; hak, hukuk davasıdır. Yani ona kimse sen neden fareye fil olarak inanıyorsun demez. Sen neden fareyi fil diye satıyor, insanları aldatıyorsun denir! Yani inanç davası değil; hak, hukuk davasıdır bu durum! Başka örnek vermek isterim. Soruşturma yürüten cinayet müfettişi katil olduğuna inandığı bir zanlıyı sırf kendi inancından dolayı tutuklayamaz! Delil toplamak için bu inancı ona yol gösterir. Delil bulursa bu inancı bilinç olur. Bilinçli olarak da soruşturma davasına delil sunar. Demek ki inancını sunamıyor, bilincini sunabiliyor. Soyut olan inancı burada geçersiz bilinç ve somut delil gerek.
Geleneksel söylemlere bakın! Çok alim kişilerin kitaplarında binlercesinde “İnanç Davası” konusu geçer! Bu söylemlerin aslında somut anlamı yoktur. Soyut olarak inancın önemine ve inanç özgürlüğünün önemine işaret açısından söylenmiş! Günümüze kadar da abartılarla “İnanç Davası” kavramı gelmiş. Bu neyin davası! Herkes, her şeye inanabilir; düşünce özgürlüğü kapsamında bu zaten serbest. O halde “İnanç Davası” ne için var? İnanç, inanç olarak kaldığında zaten davası olamaz! Bilinç olunca da kişisel bir durum oluşturur. Diğer insanlarla arasında somut bir hak, hukuk doğurmuyor ise neye inanırsa inansın. Örnek: Bazı dinsel inanışlarda vardır. “Seçilmiş Irk” onlara itaat etmeyen isyankar sayılır. Eyvallah, bu şekilde inanabilirler; itaat istediklerinde çıkar sorun. Yani inanç inançlıktan çıkınca, eyleme dökülünce; hak ve hukuk açısından sorun çıkar! Bu zaten inanç davası olmaz! Yani inancı olan “Kendi ırkına itaat” konusunda kimseye dava açamaz! Bu şaklabanlıkların pek çoğu günümüzde işliyor. Adam şeyhinin “Mehdi, kurtarıcı” olduğuna inanmış, sağa sola emir yağdırıyor; itaat istiyor! Hadi oradan!
Son tahlilde; inancın da cılkını çıkarmak, inancı soyut alandan somut alana taşımakla oluyor. Zaten inanç, bireysel soyut olarak kalırsa; kurnazlar, diğer insanların potansiyelini somut olarak alamayacakları için iman konusunda “İman davası” diye bir şey öne sürüp kendi belirledikleri kutsal kişilere itaat isterler, diğer insanlardan! Bu istediklerini, alırlar mı, ne dersiniz? Bir şey alırlar da ne alırlar, onu bilemiyorum…
Selametle,
Ahmet Bektaş