- 527 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Korkma, Ebedî Varsın!
Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın! (Yunus Emre)
İnsanın içindeki sonsuzluk isteği insanlık tarihiyle başlar. Hz. Adem (as) Cennet’te yaşadığı halde, "Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?"(Taha Suresi, 120) diyerek vesvese verdiğinde şeytana aldanır. Allah; "Andolsun, biz bundan önce Adem’e ahid vermiştik, fakat o, unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık." (Taha Suresi, 115) buyurur. Hz. Adem (as)’ın, cennet’te rahat bir hayat süreceğini bildiği halde unutması ve şeytanın vaadine kanması bir zelledir. Bu olay insandaki ölümsüz kılınma arzusuna bir örnek olabilir.
"İnsanın fıtratında bekaya(kalıcılığa, sonsuzluğa) karşı gayet şedid(şiddetli) bir aşk var" der Bediüzzaman. İhtiyaçtan kaynaklanan isteme arzusunu yaratan Allah, insanın bekaya dair isteklerinden kaynaklanan duasını da kabul eder.
Bediüzzaman bu isteğin nasıl gerçekleşeceğinin çözümünü ise şöyle verir:
"Ey insanlar! Fâni, kısa, faidesiz ömrünüzü; bâki, uzun, faideli, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır(gereğidir), Bâki-i Hakikî’nin yoluna sarfediniz. Çünki Bâki’ye müteveccih(yönelik) olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur(yansımasını ortaya çıkarır)... Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız."
Allah rızası dairesinde hareket edildiğinde, ömrün dakikalarının seneler hükmüne geçeceğini söyler Bediüzzaman. Ve “insan fanidir. Fakat beka için halkedilmiş ve Bâki bir Zat’ın ayinesi olarak yaratılmıştır. Ebed yolunda Baki’ye müteveccih olabilmek için lisanımızın ‘Ya Baki Entel Baki’‘ dediği gibi kalbimizin, aklımızın ve bütün letaifimiz(duygularımız) de aynı şekilde olmalıdır." der.
İnsan, sonsuzluk için yaratılmıştır... Ya ölüm?
Ölüm tebdil-i mekândır. Yokluk değil, sadece dünya hayatından ayrılmadır, mekân değiştirmedir.
Bediüzzaman ölümü ise şöyle tarif eder:
"Mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekandır, bir tahvil-i vücuddur(vücut değiştirmedir), hayat-ı bakiyeye bir davettir, bir mebde’dir(başlangıçtır). Bir hayat-ı bakiyenin mukaddimesidir(sonsuz hayatın başlangıcıdır). Nasıl ki, hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdir ile, bir hikmet ve tedbir iledir. Çünkü en basit tabaka-i hayat olan hayat-ı nebatiyenin mevti tefessüh(bozulma) ile, çürümek ve dağılmakla görüldüğü halde, gayet muntazam bir muamele-i unsuriye(çeşitli işlemler) ve hikmetli bir teşekkülat-ı zerreviyeden(atomların şekillenmesinden) ibaret olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümün, sümbülün hayatıyla tezahür ediyor. Demek çekirdeğin mevti, sümbülün mebde-i hayatıdır(hayatının başlangıcıdır); belki ayn-ı hayatı(hayatın aynası) hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi hayat kadar mahluk ve muntazamdır."
Bir buğday tohumunun yere düşüp ıslanması, dışarıdan bakanların nazarında kokuşma ve çürüme olarak görülür. Oysa o tohumdan onlarca tohum veren sümbüller fışkırır. Yeni bir hayat tecelli eder. Hayat tabakasının en aşağısı olan bitkilerin hayatı ve ölümü bu kadar düzenli ise, hayat tabakasının en yücesi olan insan da ölümü ile elbette, yeraltına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, âlem-i berzahta bir hayat-ı bâkiye sümbülü verecektir.
Bediüzzaman’ın açıklamaları, ölümü korkutucu olmayan bir şekilde tasvir etmesi açısından da önemlidir. Çünkü; “ölüm ne bir fena(fanilik, gelip geçici olma hali), ne bir izmihlal(bozulup silinme), ne de bir kaybolup gitmedir. Sadece bir tahavvüldür(değişmedir)”, daha mükemmel bir âleme geçiştir.
Ölümle birlikte yok olma düşüncesi korkunç bir kâbus gibi insanın üzerine çöker, insanı mahveder. Allah’a iman etmeyen, yüz çeviren, dünyanın ve dünyaya dair her şeyin sonlu olduğuna ve ölüm ile birlikte ahirette yepyeni bir yaratılışla yaratılıp sonsuza dek yaşayacağı gerçeğine inanmak istemeyen insan, dehşetli bir bekleyiş içindedir. Böylesine bâtıl ve sapkın inanca sahip kişi, bu durumun farkında değilmiş gibi görünmek ister. Dünya hayatının amacının doya doya yaşamak olduğunu iddia eder. Yarını düşünmediğini, ‘Carpe Diem’ mantığıyla yalnızca anı yaşadığını söyler.
Ancak bu mantıktaki kişi –her ne kadar saklasa da- bilinçaltında bir “yok olma”nın korkusu taşır. Zaman ölümüne doğru akmakta, mutlak varlığına inandığı dünya hayatı, yavaş yavaş sona ermektedir. Ve yine kendi batıl inanışına göre ölümle birlikte ‘yok oluş’ gerçekleşecektir. Yok olma düşüncesi gerçek anlamda dehşete düşürücüdür. Ahiretten gaflette olan kişi bedensel olarak da çöküntüye uğrar. Bu sebeple ölüm düşüncesinden kaçınır, ölümden söz etmez.
Ahiret inancı ise insana zorluklara karşı dayanıklılık, güvenli ve mutmain bir ruh hali kazandırır. Ölümle birlikte karar kılacağı hayat sonsuzdur çünkü.
Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve ’(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır’. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (Ankebut Suresi, 64)
Ebedi ömrü insanın önündedir. O sonsuz hayatında göreceği rahat ve lezzet, ancak bu fânî ömründeki çalışmasına bağlıdır. İnsanın hakikî vazifesini ve saadetini de şöyle açıklar Bediüzzaman:
Bütün cihazatı(organları) ve bütün istidadatıyla(yetenekleriyle) o Bâki-i Sermedî’nin(ebedî olan Allah’ın) daire-i marziyatında(rızası dairesinde) esmasına yapışıp, ebed yolunda o Bâki’ye müteveccih olup(yönelip) gitmektir. Lisanı "Bâk’i kalan ancak Sensin, ey Bâkî" dediği gibi; kalbi, ruhu, aklı, bütün letaifi(duyguları); "Hüve-l Bâki(varlığının sonu olmayan O’dur), Hüve-l Ezeliyy-ül Ebedî(başlangıcı ve sonu olmayan O’dur), Hüve-s Sermedî(ebedî olan O’dur), Hüve-d Daim, Hüve-l Matlub(istenilen O’dur), Hüve-l Mahbub(sevilen O’dur), Hüve-l Maksud(kastedilen O’dur), Hüve-l Mabud(yalnızca Kendisine ibadet edilen O’dur)" demeli.
"Ömrün kisa ise; ebedî bir ömrün var, merak etme!.. Ebedî ve sermedî(sonsuz) olan bir cemâlin seyirci müştâkı(çok istekli) ve âyinedar(ayna tutan) âşıkı, elbette bâkî kalıp, ebede gidecektir."
Kimileri ise yazık ki; "dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır." (Rum Suresi, 7)
Fuat Türker
twitter.com/Fuat_Turker