- 1601 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Anne ve Babaya Vefa...
Anne ve Babaya Vefa...
Bu gün günlerden Pazar…
Kış mevsiminde olmamıza rağmen, güneşli bir pazar sabahına tatlı bir telaş ile uyandık. Anne ve babamı ziyarete gidiyoruz. Çocuklarıma aile büyüklerimizin ziyaretinin önemini yerleştirmeye çalışıyorum.
‘’Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anaya babaya ihsanı (iyiliği ve güzel davranmayı) emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa erişirlerse, onlara “öf” (bile) deme! Onları azarlama ve onlara çok nazik (ve tatlı) söz söyle. ‘’ {Ayet-i Kerime: İsra 23.}
Çocukluğumda kışın biz de kalan rahmetli babaannemin hatıraları hayatımda tazecik duruyor; boş durmayı sevmeyişi ve hepimize rengârenk çoraplar örmesi, minicik köfteler hazırlaması, beli iki büklüm haliyle de olsa namazlarını geçirmeyişi, elinde tespihiyle uykuya dalışı, yalnızlığı sevmesi, az konuşması...
Babamın akşamları O’nun için özel çerezler getirdiğinde, yüzünde ki tatlı gülümsemeleri…
Annem ve babamın O’na hizmet ettikçe gözümde kat kat büyümeleri…
Şimdilerde; köklerinden kopanların, çocuklarının gözlerinde ki heybetleri, belki de bu yüzden gidiyor.
Ya rahmetli anneannemin hatıraları; yazları köy tatillerimiz de tarlada beraber çalışmamız, sonrasında yufka ekmek arası taze soğan ziyafetlerimiz... Çorba ve sulu köfteli bayram sabahlarımız! O demler de bayram sabahları yemekler yenilirdi. Kahvaltı kültürü henüz yoktu.
Çok çalışkandı. Boş oturduğunu nadir gördüm. İlkokul zamanlarımda tüm sınıf arkadaşlarımı köye, anneannemin yemeklerini yemeleri için götürdüğümü hayal ederdim...Çocuk ruhumun derinlikleri ...
Evi, köyün camisinin duvarına bitişikti. Belli ki o zamanlardan kalmış, ezanlar ve namazların ruhumuza işlenmesi…
Rahmetli Hüseyin dedemden tek hatıram ise evin önünde ona abdest suyu dökmemdi. Kollarını iyice ovalayarak yıkaması çok dikkatimi çekmiş olacak ki tek hatıra olarak o kalmış zihnimde…
Ben 10 yaşındayken kaybetmişiz!
Rahmetli Hasan dedemden ise hiçbir anım yok! Babam 15 yaşındayken vefat etmiş…
İstiyorum ki çocuklarım ve gelecek nesillerimiz de aile değerlerimize önem versinler.
Kızlar hazırlanıyor. Kimisi başörtü ütüleme derdinde, kimi çorap arama derdinde…
Evde genç kız çoğalınca annenin kendi eşyalarını bulması da iyice zorlaşıyor.
Bir zamanlar kızlarım büyüse de toka kutuları olsa diye hayal ederdim.
Odalarına süslü kutular almama rağmen ille de benim eşyalarımı kullanacaklar. Anne olmak böyle bir şey demek ki...
Dün geceden yaptığımız kumpiri de paketledik.
Kuşlar için hazırladığımız bayat ekmek ve kekleri de yanımıza alarak hepimiz hazırlandık yola koyulduk. Fırından taze ekmek ve simitlerimizi de aldık. Arabadaki sıcacık ekmeğin kokusu, sevgi dağıtıyor ruhlarımıza…
Çocukların babalarıyla muhabbeti gönlümüzü ısıtıyordu.
Yolda kuşların hediyelerini boş arsaya bıraktık.
Annemlerin evine geldik. Annemin o güzel yüzünü karşımızda görmek ilkbaharda açan papatya tarlasının sevinci gibiydi. On’u mutlu görmeyi çok seviyorum. On’u kaybetmeden, beraber zaman geçirmek, daha fazla güzel anı biriktirmek istiyorum. On’un bize karşı yaptığı hataları benim çocukken yaptıklarıma sayıyor, her defasında affediyorum.
Sofra hazırdı. Bir kaç eksik kalmıştı. Onları almaya mutfağa gittiğimizde; annemin bizler için hazırladığı böreği, pizzayı, açmayı ve sucuklu yumurtayı görünce çok şaşırdık. Çünkü uzun zamandır hamur işi yapamıyordu ve tarifleri iyice unutmuştu. Okuma yazması da olmadığı için yeni tarifleri öğrenemiyordu. Kendisini aşmış belli ki, benden ve komşulardan gördüğü tarifleri aklına yerleştirmişti.
İnsan istesin yeter ki başaramayacağı şey kalır mı? Canım anneciğim, yüreciğin sevgi ile dolu olunca cennet kokuları yayılıyor evin her bir köşesine…
O bir Anadolu annesiydi. Yeri geldiğinde disiplinli, yeri geldiğinde otoriter, yerince sevgi deposu, yerinde hatasını affettiren, yerinde küsmesini bilen, yerinde tüm elindekileri evladına dağıtan. Okuma yazması olmadığı halde dört evlat yetiştiren ve onları elinden geldiğince desteklemeye çalışan…
(Allahü teâlânın rızâsı, ana-babanın rızâsında, gadabı da, ana-babanın gadabındadır) {Hadis-i Şerif/ Tirmizî}
Annem abimleri ve kardeşimi de davet etmiş, onları da bekliyordu.
Abimin toplantısı, kardeşimin de misafirleri geleceği için sabah davete katılamadılar.
Babam uyuyordu. Son günlerde yaşadığı astım bronşit onu iyice güçten düşürmüştü.
Kaldırmaya çalıştığımda; uyumak istediğini, kahvaltısını yaptığını, ilaçlarını da aldığını söyledi.
Saçlarını okşadım. Bizler için yıllarca çalışan o kıymetli ellerini öptüm defalarca…
Sabahları erkenden işe gidişi, sırtında ağır eşyaları taşıyışını, akşam annem hastaysa mutfağa girip kuru fasulye ve çorba yapışı, işten yorgun gelse de evin tüm badana ve boya işlerini yapışı, tamir edilecek hiçbir eşya bırakmayışı, pazarları bizi pikniğe götürüp yeşille ve doğayla buluşturması, akşamları aile dostlarımıza ziyaretlere götürmesi, sanat müziğine düşkünlüğü, abimler işten biraz geç kalsa yağmur demeden Yayla durağında minibüs beklemesi, benim gelin geldiğim dairemin kapılarını boyaması, evime su bastığında halıları benden önce yıkatması ve şimdi ki oturduğum evi hediye etmesi…
Gözlerim buğulandı. Odadan dışarı kendimi zor attım.
Küçük kızım da bu sahneyi seyretti. Anne babaya vefayı seyrederek öğreniyordu.
Birlikte sevgi ve muhabbetle yemeklerimizi yedik.
Tabi ben salataya ağırlık verdim. Hafif yemek mideyi rahat tutuğu ve sünnet-i seniyyeye uyduğu için.
Yemekler harikaydı, sonrasında yemek duasını okuyup birlikte âmin dedik.
Kızlar mutfağı temizlemeye, bizler de sohbete koyulduk.
Annem geceden bize hazırlık yaptığı için uykusuz kalmış, uyumaya gitti.
Kızlar dışarı da dolaşmaya çıktı. Eşim işyerine gitti. Bende evi süpürge tuttum. İkindi namazında abimler de geldi birlikte güzel bir tatil günü yaşadık.
Ömür sayfamıza hoş bir anı yaprağı daha bırakmış olduk…
Anne-baba büyük bir ganimettir, nimettir. İnsanın yanında annesi, babası sağsa, yaşıyorsa, baş tacı etmeli, onun duasını kazanmalı ve cenneti o dualar bereketiyle elde etmiş olmalı!
Prof. Dr. M. Es’ad COŞAN (Rh.A)
Mihrican Ulupınar
[email protected]
03.02. 2013