knut hamsun haklıymış...
Knut Hamsun haklıymış. “Açlık” kitabını okuduğumda onüç yaşındaydım. Ve o zaman hiçbir şey anlamamıştım. Şimdi çok iyi anlıyorum.
Eskişehir’de bir barın teras katında içiyordum. İşten yarım saat önce çıkmıştım. Ve çıkar çıkmaz yine titreme nöbeti başlamıştı. Ayak parmaklarım uyuşmuş, ellerim, ruhum uyuşmuş, ancak hala titriyordum. Kalın paltoma ikinci bir ten gibi sıkı sarıldım ve doktorlar caddesi boyunca yürüyüp bara geldim.
O sabah evden çıktığımda cebimde tam birbuçuk lira vardı. İşverenim, yol parası yada yemek vermiyordu. Ve öğle yemeğinin kesinlikle ofiste yenmesi konusunda uyarılmıştım. “Siktir ordan! Çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı öğle tatili konusunda senin gibi düşünmüyor.” Demek geldi içimden. Diğer çalışanlara baktım, kabullenmişlerdi bir şekilde. Ve ardından takvim yaprağına takıldı gözüm. Kira günü bir hafta gecikmişti. “Peki,” dedim. “Çıkmam…”
Knut Hamsun çok haklıymış. Eskişehir’de bir barın teras katında ailemin gönderdiği parayla satın aldığım rakıyı utanarak içerken Knut Hamsun’u düşünüyordum, neden karşımda oturan kadını değil, neden köşede ayakta bekleyen kızıl saçlı hatunu değil de Knut Hamsun’u?
Knut Hamsun, çok ama çok haklıymış. Barda çalışanlar beni tanıyor, şimdilik. Yayımlanmış birkaç öyküm olduğunu biliyorlar. Rakıyı tek istediğim halde duble veriyorlar. Bazen yanına ikram olarak küçük peynir tabağı koydukları oluyor.
Neyse, bugün patron yanıma geldi ve şöyle dedi: “Çok sessizsin. Biraz daha canlı olmalısın.” Yanaklarından iki elimle tutup ağzını ayırmak istedim. Ne sanıyordu? Genelev miydi burası? Bir insan çalışırken ancak kasaptaki et kadar canlı görünebilir. Sonra masadaki takvime kaydı gözüm. Kira günü hala bir hafta gecikmişti. Ben de gülümser gibi yaptım patrona. Biraz daha canlı görünmeye çalışmak için yalanın vücudumu şekillendirmesine izin vererek bekledim.
Knut Hamsun fena halde haklıymış. Şimdi oturmuş burada içiyorum, Eskişehir’de bir barda ve Knut Hamsun’u düşünüyorum. O ne yapardı yerimde olsaydı? Basıp gider miydi? İşi bırakır mıydı? Saatin kaç olduğunu öğrenebilmek için alt dairede bulunan saati duymak adına kulağını döşemeye dayayıp dakikalarca bekleyen Knut Hamsun, yerimde olsa ne yapardı?
Bir duble daha söylemeye fırsat kalmadan kadehi dolduruyor barmen. Fazladan veriyor içkiyi. Yoksa seviyorlar mı beni?
Ocak ayında buradayım, Eskişehir’de bir barda, oturmuş Knut Hamsun’u düşünüyorum. Kadınlar nerede? Ne kadını? Karnın aç senin. Sabahtan bu yana bir şey yemedin…
Yanımda oturan şişkonun verdiği siparişi görünce açlığı daha çok hatırlıyorum. İki parmak kalınlığında az pişmiş bir et var tabağın içinde ve etrafına bırakılmış havuçlar, brokoli… Ayrıca uzun bir servis tabağında asker nizamı içinde sigara börekleri… Bir kase dolusu baharat… Yanında bira. Kim bu adam? Ne iş yapıyor? Benden daha iyi yiyecekler satın alacak kadar neyi biliyor? Bir öykü yazabilir mi? Ancak eti kesmeyi çok iyi biliyor…
Tanrım, bir aileyi doyuracak yiyecek vardı o tabağın içinde. Hemen bir karış yanımda, bar tezgahı üzerine dizilmişlerdi. Adam, eti kesip iştahlı bir şekilde yemeye başlayınca ağzımda bir hareket hissettim. Kadehe su koymadım bu kez. Çünkü ağzım yeterince sulanmıştı. Rakıyı sek içiyordum ve durumu eşitliyordu.
On dakika sonra, tabakta sadece brokoli kalmıştı. O brokolileri yiyebilirdim o
an. Sonra birden nefret ettim kendimden. Brokoliden, ve herşeyden. Ne düşünüyordum ki? Cebinde üç kuruş parayla buraya gelirsen şikayet etmeye hakkın yok! Evinde otur o zaman!’ Özgür bir ülke burası. Parası olan istediği herşeyi satın alır ve yer. Açlık tarih boyunca insanın yanı başındaydı. Bugün aç yarın tok olabilirsin.
Birden doyduğumu hissettim. Ağzıma bir sigara soktum ve tok görünerek sigaramı yakmak için balkona çıktım. Ertesi gün pazardı. Birileri rahat yataklarında uyurken ben çalışmak zorundaydım. Rüzgar sigaramdan otlanırken güzel bir kadın balkona çıktı. Kısa bir etek giymişti. Kadına baktım, gülümsedi…