- 646 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YAZARLIĞIN ATÖLYESİ OLUR MU?
Zamanın önemli yazarlarının; gün olur içlerinden dünya edebiyatına damgasını vuracak yazarların çıkması ihtimalini ve yazmanın en sade ve sıradan bir bireyin gelişmesine yardımcı olması düşüncesiyle özellikle gençleri “yazmaya” teşvik ettikleri bilinir.
Bunun oldukça ilginç örneklerini öncelikle kendi topraklarımızda görmemiz olası elbette.
Ancak “yazarlığın” giderek ne denli ürkütücü ve düşündürücü boyutlara taşındığını da görmekteyiz maalesef.
Neredeyse günahlarını bile paraya tahvil etme arzusunu kendilerine “sanat” edinen insanların; “Turguetto” romanının tanıtımı vesilesi ile yıllar sonra doğduğu topraklara gelen İsviçreli Yazar Metin Arditi: “ Edebiyat bir keşiftir, bütün insanlarda insanı bulma sanatıdır” der.
***
Artık edebiyatçıların önemli bir kısmının atölyeleri var. "Yaratıcı Yazarlık Atölyeleri"
Bu atölyelerin işlevi, amacı, hacmi, duruşu nedir? Nasıl, hangi ihtiyaçların ürünüdürler? Tartışılmaya açık olan konular bunlar. Ama nedense tartışılmıyor. Herhal bir gün herkese lazım olur, bir gün herkesin yolu düşer iç güdüsü ile tartışılmıyor.
Özel dershaneler, özel hastaneler, özel üniversiteler derken şimdi bacasız sanayimizin önemli bir yerini tutmaya aday bu atölyeler, biraz daha reklam ve özendirmeye girişilirse yakında mantar gibi çoğalarak özel dershane kıvamına gelecekler.
Nasıl ki özel dershaneler eğitim sisteminin çökertilmesi ile ortaya çıkan boşluğa sermaye ayrılmasıyla ortaya çıktılarsa, şimdi bu atölyeler de bir bakıma edebiyat sisteminin çökmüş olmasından doğan boşluğu doldurmak üzere ilerliyorlar.
Üniversite hayalleri kuran gençlerin dershaneleri tıka basa doldurması gibi yazarlık hevesinde olanlar da bu atölyeleri dolduruyorlar.
Her şeyin alınıp satılabildiği bu dönemde edebi bilginin, eleştiri gücünün, algının da pazara çıkarılmasına şaşmamalı. Ama her şey kendi okulunda güzel! Üniversite için lise, yazarlık için okuma! Evet okuma! Yazar olmanın ilkokulu okumaktır!
İnsanlarda okuma alışkanlığını, okuma kültürünü neredeyse asgari ücrete denk gelecek kadar paralarını alıp kaydettiğiniz "yazarlık atölyeleri" nde kazandıramazsınız! Sağlam bir dünya görüşü kazandıramadığınız insanlara yazarlık öğretemezsiniz! Hevesli insanların bu güzel heveslerini para kazanmak için kullanmak ticaretin edebi yüzü değil midir?
Bu aynı zamanda usta-çırak ilişkilerinin yozlaşması anlamına da gelmektedir. Yakın edebiyat tarihimizin en güzel usta-çırak ilişkisi Nazım Hikmet’le Orhan Kemal arasındaki ilişkidir. Bursa Hapishanesi’nde başlayan bu ilişki hem bilimsel bir dünya görüşüne, hem de buradan kaynağını alan nitelikli bir edebiyat algısına dayalı bir ilişkidir. Dayanışmacıdır. Yönlendiricidir. Eleştiricidir.
Çıkarsızdır. Emeğe dayalıdır. Sevgiye dayalıdır. Düşünseldir. Estetiktir. Ve aynı zamanda karizmatiktir. Bu ilişki sayesinde Orhan Kemal şiirden öyküye yönelmiş ve edebiyatımızın o kilometre taşlarından olan eserlerini ortaya çıkarmıştır.
Şimdi buradan dönüp bir kısım önemli yazarımızın da varlık gösterdiği, çeşitli kurumsal kimliklere de kavuşturulmuş "yaratıcı yazarlık atölyeleri" ne bakmak gerekli. Bir kere buralarda usta çırak ilişkisi değil müşteri-hizmetli ilişkisi var.
Sonuçta para karşılığı alınan ve satılan bir hizmetten bahis ediyoruz. Nazım Hikmet Orhan Kemal’e kendisi gibi olmayı, yazmayı değil, kendi dilini yaratmayı, kendi üslubunu yaratmayı salık vermiştir ki biz bu gün Orhan Kemal’den karikatür Nazım şiirleri okumuyoruz. Ama bugün yapılan bu mudur?
Yazarlarımız asıl işi kendileri gibi yazmakta ve düşündürmekte ısrara vardırdılar. Yazar adayı ancak öyle olabilirse o yayınevlerinden, o dergilerden o internet sitelerinden yararlanma, oralarda görünme, ürünlerini yayınlama şansına kavuşabilecek bir haldeler. Yoksa nerelerle, kimlerle, nasıl ilişki kuracaklar?
Elbette çok genelleme yapmak doğru değil ama önemli bir kesimde işleri yürütme tarzı bu.
Bu durumda ortaya çıkan yozlaşma değil midir? Bu atölyeler yarın Kültür Bakanlığı’ndan resmi kimlik edinince hemen fiyat tarifesi de edinmeyecekler mi? Edinecekler.
Peki edebiyat bunu kaldırır mı? Resimde olabilir, plastik sanatların bazı dallarında olabilir ama edebiyatta olmaz. Edebiyatın bünyesi bunu kaldırmaz.
Mesele yalnızca bu atölyelerde para karşılığı kurslar düzenlenmesi değil. Para almadan yapılan kurslar da var mutlaka, ama sonuçta buralarda oluşturulan bağımlılık ilişkilerinin kendisi edebiyata zarar verecek düzeyde.
1950’lerin, önemli yazar kuşağından olan yazarlarımızın hangisi "yaratıcı yazarlık atölyeleri" nden çıkma? Hiç biri! Şu döneme kadar 90’lı yıllar dahil şu döneme kadar ne literatürde ne de pratikte yaratıcı yazarlık atölyeleri yoktu!
Şimdi birden bire keşfedildi ve pratiğe geçirildi. Eğer karşı durulmazsa giderek daha da gelişecek yaygınlaşacak ve özel dershanelerin hacmine kavuşacak bir potansiyele sahipler. Dilbilgisi kursları açabilirsiniz, Türkçe dersi kursları açabilirsiniz ama edebiyatın içinde "yaratıcı yazarlık atölyeleri" yok! Para karşılığı hiç yok!
Toplumsal duyarlılığı olan yazarlarımız seminerler düzenleyerek, yazar adaylarıyla birebir ilişkilenerek, çeşitli toplumcu kültür sanat edebiyat kurumlarında yer alarak edebiyatın genelleşme ihtiyacını ve yazar adaylarının yönlendirilme isteklerini karşılayabilirler.
Bunun dışındaki para-meta-para ilişkileri edebiyatın edebine ters ilişkiler.
(İzmir’den Bir Özgür Gelecek Okuru)
YORUMLAR
TÜLİN ÖZTUNÇ
Çıkarın olduğu yerde edebe yer yoktur. Bilirsiniz...
Selamlar.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Selam ve Esenlikler...