- 700 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Abdullah Soy ile röportaj
Umutcan Umut,Bize kısaca kendinizi tanıtırmısınız bugüne kadar nerelerde okudunuz ve ne işler yaptınız
Abdullah Soy, Annemin tabiri ile pancar teklemeleri zamanında, yani 10 Nisan 1963 yılında Tokat’ın güzel ve şirin ilçesi olan Pazar’da, dünyaya gelmişim, ben çiftçilikle uğraşan 5 çocuklu bir ailenin tek erkek evladıyım. Çocukluğum ve Lise tahsilime kadar olan yaşantım pazarda geçti. Her çiftci çocuğu gibi bende, okuldan arta kalan zamanlarda ve tatillerde aileme işlerinde yardım etmekle geçti. Bu yardım; okul öncesi ve ilkokul yıllarında hayvanlarımızı otlatmakla, Ortaokulla birlikte doğrudan tarla işlerinde çalışmak şeklinde oldu. Yani çocukluğum ve gençlik yıllarım, ailemin iş alanı olan hayvancılık ve tarla işlerinde çalışırken aynı zamanda eğitimimi de sürdürmek mecburiyeti ile geçti.
Liseyi Pazar’da 1980 yılında bitirdikten sonra Cumhuriyet Üniversitesine bağlı olarak Tokat’ta kurulan Tokat Meslek Yüksek okulu Elektrik bölümüne girerek 1983 yılında buradan mezun oldum. 1984 yılında Üniversite sınavlarına girerek Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi “İKTİSAT” bölümünü kazandım. Bu Fakültenin Ankara’da olması memleketim olan Tokat’tan eğitim amaçlı da olsa ilk defa ayrılarak Büyükşehir yaşantısına bu yılda başladım.
Fakülteye kaydımı yaptırdıktan sonra Ankara’da mevcut ekonomik imkanlarla kalacak yer bulmak, yaşamını sürdürmek, iaşemizi temin etmenin o kadar da kolay olmadığı gerçeği ile karşılaşmak mecburiyetinde kaldım. Dar gelirli ailenin mensubu olmamız nedeni ile Ankara’da barınmak bizim gibi bir ailenin ekonomik imkanlarının çok daha yukarılarında külfet getirmekte idi. Çünkü; İkinci Üniversitem olması ve daha önce yüksek okul bitirmem nedeniyle Kredi Yurtlara bağlı herhangi bir yurda yerleşememiştim. İlk sene sınav zamanlarında Ankara ya gelerek bazen akraba yanında bazen ucuz otellerde kalarak Ankara da ilk eğitim yılımı zar zor da olsa tamamlayabildim. Tabiî ki bu şekilde derslere girmeden sadece sınavlara girerek durumu kurtarmaya çalışmak toplam ders sayısının yarısından fazlasının zayıf olması neticesi beraberinde getirdi. Bu işin böyle olmayacağını kendime daimi bir kalacak yer bularak eğitimime devam etmem gerektiği kanaatine vararak Üniversiteden arkadaşım Ali Çakırla Cebeci semtinde Siyasal Bilgiler Fakültesinin karşısında bulunan bir binada çatı arasından çevrilme öğrenci evi tuttum. Burasının çatı arası olması bizi evde olduğumuz zaman ayakta dimdik duramıyorduk çünkü dik durmaya çalıştığımız zaman kafamız tavana değiyordu. Bu şartlarda eğitimime devam ederken 1986 yılında PTT nin açmış olduğu sınava girerek PTT Ankara Baş Müdürlüğünün 1986 yılında açmış olduğu sınavı kazanarak 25-02-1987 günü Ankara Yenişehir Telefon Müdürlüğünde Tekniker olarak işe başladım. Eğitimle birlikte iş hayatımı da devam ettirerek 1990 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden mezun oldum. Aynı zamanda 1989 yılında evlenerek Eşim Leyla ile hayatımı birleştirdim. 1990 yılında kızım Fatma Sıla, 1991 yılında oğlum Furkan dünyaya geldiler. Bu arada eğitim hayatıma devam ederek 1993 yılında girdiğim Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünü,” Türk Telekom Çalışanlarına Ergonomik Yaklaşım” adlı Yüksek Lisan Tezi ile Yüksek Lisansımı 1996 yılında tamamladım.
Tokat Milletvekili Sn Ali Şevki Erek’in Ulaştırma bakanlığı yaptığı dönemde kadrom Türk Telekom uhdesinde tutularak, Ulaştırma Bakanlığına Geçici görevli olarak tayin edildim.1995 – 2000 yılları arasında, Bakan danışmanlığı, Özel Kalem Büro Müdürlüğü görevlerini yürüttüm. Türk Telekom, özelleştirme sürecinin hızlanması nedeniyle, Bakanlıklar emrindeki personelini çekme kararı alması üzerine, 2001 yılında Türk Telekom Ankara – Oğulbey Depo Müdürlüğü görevine atandım.
2003 yılında Depo Müdürlüklerinin kapatılması kararına istinaden makara(Merkez Müdürlüğü) alındım.2004 yılında Türk Telekom Malzeme Dairesi Başkanlığı 4. Satınalma Müdürlüğüne atandım.
2007 yılında Türk Telekom’un grup şirketlerinden ASSİSTT Rehberlik ve Müşteri Hizmetleri A.Ş’nin kurucu ekibinde bulunarak bu şirkette 2009 yılına kadar vekaleten Genel Müdür Yardımcılığı görevini yürüttüm.
2009 yılında Özelleştirme Kanununu gereğince, Kamu Personeli niteliğindeki Türk Telekom çalışanlarının Kamu Kurumlarına naklinin yapılması gerektiğinden, Milli Eğitim Bakanlığına Araştırmacı ünvanı ile nakledildim.
Halen Milli Eğitim Bakanlığı’nda Araştırmacı ünvanı ile görev yapıyorum.
Türkiye de kamu Çalışanlarının haklarının ve sendikalar kanununun çıkarılmasında önemli çaba ve gayretleri olan Bağımsız Sendikalar Konfederasyonu Genel başkanı Sn Resul Akay’ın teklifi ile Bağımsız Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri Kamu Görevlileri Sendikasının kurucuları arasında yer alarak kuruluş aşamasında aynı sendikanın Genel Mali Sekreterliğine 2012 yılında yapılan İlk Olağan Genel Kurulunda Genel başkanlığına seçildim.
Umutcan Umut, Bağımsuz eğitim sendikasının temel ilkelerinden bahseder misıniz, bagımsızlık vurgusu sendikaninizin gelisimine ne etki edecek sizce ?
Abdullah Soy, Bu sorunuza cevap vermeden önce Türkiye’de ki memur sendikacılığının günümüzde görünümünü ve içerisinde bulunduğu çıkmazların bir fotoğrafını oraya koymak gerekmektedir. Şöyleki;
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Milli Eğitim sistemimiz, maalesef, her gelenin içine bir çomak sokup karıştırdığı, sorunları çözme yerine, sorunlar yumağı haline dönüştürülen bir sistem haline getirilmiştir. Milli Eğitim politikaları ve uygulamaları çoğunlukla siyasetin ve siyasi hesaplaşmaların odağına çekilerek, eğitim ve öğretim çalışanlarını bilhassa öğretmenlerimizi siyasi yaptırımların hedefi ve kurbanı konumuna getirip, öğretim kurumlarını siyasi arena, çalışanlarını da oynanan oyunun piyonu haline getirme amaç ve gayesinde olmuşlardır.
Sizlerin de bilindiği üzere, eğitim öğretim ve bilim hizmet kolunda bir çok sendika bulunmakta ve hepsi kendi İdeolojik görüş, düşünce ve kuruluş ilkelerine, tüzüklerine misyon ve vizyonlarına göre hizmet etmeye çalışmakta ve faaliyetlerine devam etmektedir. Bağımsız Eğitim Sendikasının dışında ki diğer sendikaların, neredeyse tamamı adeta siyasi partilerin eğitim teşkilatını oluşturmaktadırlar. Maalesef öğretmenlerimiz ve diğer eğitim çalışanları da siyasi görüşüne uygun sendikanın üyeliğine girmekte sözüm ona bu şekilde sendikacılık yaparak, hak ve emek mücadelesi içerisinde olduklarını zannetmektedirler..?
Hal böyle olunca; bu tür sendikalar siyasi eğilimlerinin vermiş olduğu tazyik ile, eğitim ve öğretim çalışanları üzerinde çalışma koşullarının zorlukları yetmiyormuş gibi bir de meslektaşlarının baskılarına ve yıldırmalarına maruz kalabilmektedirler.
Bu durum çalışma barışının ve ortamlarının bozulmasına neden olmakta, çalışanın ekonomik şartlarını iyileştirmek yerine daha da kötüleşmesine yani eğitimcinin, öğretmenin ve üniversite çalışanlarının tamamen aleyhine bir durum teşkil etmektedir. Memurun zorla elde ettiği ayrıca sendikal hak, memura zulüm eden yapıya dönüşmektedir.
Bağımsız Eğitim Sendikasının kurulmasına vesile olan da resmini çizmeye çalıştığımız Türkiyede ki sendikal yapılanma şeklinin çarpıklığını ortaya koyabilmek ve memurun tamamen aleyhine olan bu çarpık yapılanmanın çarpıklığını giderebilme arzusundan kaynaklanmıştır.
Böyle bir sendikacılık anlayışı Gelişmiş batı ülkelerinde rastlamanız mümkün değildir. Bu çarpık yapının özellikle de eğitim çalışanları üzerinde nasıl aleyhte durum teşkil ettiğini biraz daha açarak cevaplandırmaya çalışalım. Bağımsız Eğitim- Sen’in dışında sendikaların neredeyse tamamı Siyasi partilerin uzantısı konumunda ki sendikalardır ifadesini kullandık bunu görebilmek için dahi olmaya gerek yok, herkes bunu biliyor. A partisinin sendikasını x sendikası, B partisininkini Y sendikası, C sendikasının kini de Z sendikası oluşturuyor. Bu durumda A partisi İktidara geldiğinde X sendikası, devlet dairelerinin tozunu atıyor başta B ve C partisinin sendikası olan Y ve Z sendikasına üye olan üyeleri tehdite başlıyor. Yıldırma ve düşman tavırları alabildiğine devam ediyor. Bu diğer partiler iktidara geldiğinde tersine dönüyor ve bu kör döğüşü sürüp gidiyor.
Bu durum, okullarda, üniversiteler de ve yurtlar da ki huzurlu eğitim ve öğretim sürecinin bozulmasına neden olarak, başta öğretmenlerimiz olmak üzere bütün eğitim çalışanları hak etmedikleri uygulamalarla karşı karşıya kalmalarına sebebiyet vermektedirler. Çoğu zaman tayinleri çıkarılarak sürgün edilmekte, ders programlarında adalet ölçüleri hiçe sayılarak, idarenin çifte standardına maruz kalabilmektedirler.
Bu muamele geçmişte birçok meslektaşımızın başına geldi. Bugünde buna benzer olaylar öğretmenlerimizin ve eğitim çalışanlarının başına gelmeye devam etmektedir. Mevcut işini elinden alma, görev yeri değişikliği, tenzili rütbe ve tayinin başka il ve ilçelere çıkarılması gibi mesleklerini icra noktasında büyük sıkıntılara düşürülmeleri kasti olarak gerçekleştirilmiştir.
Bizler, Bağımsız Eğitim Sendikası olarak; hiçbir eğitim çalışanının yukarıda bahsedilen siyasi muamelelere maruz kalmadan, huzurlu mutlu eğitim, ortamının yaratılmasından yana olup, sendikaların eğitim ve öğretimin huzuru noktasında önemli rolü olacağına inanmakta ve memur sendikacılığının sadece hak arama noktasında faaliyet içerisinde olması gerekliliğini savunmaktadır.
İşte Bağımsız Eğitim sendikasının varlık sebebinin ve ortaya çıkışının en önemli nedeni budur.
Gerçek sendikacılığın hiç kimseyi ötekileştirmeden, belden aşağı vurmadan üyemiz olsun olmasın herkese eşit mesafede durarak, tüm eğitim öğretim ve bilim hizmetleri kamu görevlilerini, bu ülkenin evlatlarının yetişmesin de büyük katkı ve emekleri olan kutsal görev yapan gönül erleri olarak görüyor, art niyet içerisinde olmayan tüm eğitim , öğretim ve bilim çalışanlarını, mensubu olduğumuz büyük bir ailenin ferdi olarak görüyor, her görevliye saygı ve sevgiyle bakıyor minnet ve şükran duyguları besliyoruz.
Bağımsız Eğitim Sendikası olarak hiçbir siyasi partinin hiçbir odağında, hiçbir görüşün arka ve ön bahçesi olmadan, sadece üyelerine hizmet etmek amacında olup, eğitim hizmetleri çalışanlarının toplumsal saygınlığının artırılması için, gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını, kamu çalışanlarının lehine sosyo ekonomik şartlarının olgunlaştırılmasını, mevzuatların günümüz şartlarına uygun olarak memurun ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenmesini ve değişen şartlar ışığında iyileştirilmesi ve geliştirilmesi yönünde çalışmayı, görüş ve öneride bulunmayı, amaçlamaktayız.
Umutcan Umut,
Yapıcı sendıkacılık vurguluyorsunuz yapıcı sendıkacılık nedır.?
Abdullah Soy, Sendikacılık çalışanın emeğinin karşılığını alabilme ve haklarının koruyabilme mücadelesini vermektir. Emek kutsaldır. Kutsal olarak görülen ve kutsal saydığımız değerlerin mücadelesini verirken insan onuruna yaraşır şekilde belden aşağı vurmadan mücadele etmek gerekmektedir. Bu insan olmanın gereğidir. Yani HAK ARARKEN HAKSIZLIK YAPILMAMAMLIDIR.
Sendikaların kuruluş amacı; faaliyet alanları ile ilgili olarak sosyal dayanışma sağlamak, temsilcisi oldukları kitlelerin sorunlarına çözüm bulmak, demokrasiye katkıda bulunmak ve toplumda adalet, eşitlik ve hukuk mekanizmasının daha iyi çalışması amacına hizmet etmek dışında amacı olmamamlıdır. Ülkemizde de sivil toplum kuruluşları ve sendikalar her geçen gün etkinliği artırarak gelişmiş batı ülkelerinde ki kadar olmasa da önemli ölçüde önemsenmekte ve birçok soysal, ekonomik, siyasi çalışmanın içinde yer alabilmektedirler. Sosyal ve ekonomik hayatın düzenlenmesine belirleyici ve lokomotif unsur olmaktadırlar. Buna verebileceğimiz örnek 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun bir çok engellemelere rağmen kanunlaşması ve memurun sendikal hakkını ülkemizde de elde etmiş olmasıdır.
Sendikaların yaygın olduğu ve kabul gördüğü ülkelerdeki çalışanların sorunları, problemleri çözümlerinin daha kolay olduğu, kurum ve kuruluşlar arasındaki ilişki ve münasebetlerinde daha medeni ve hoşgörülü bir şekilde yürüdüğü veya yürütüldüğü açıkca görülmektedir. Çünkü gelişmiş birçok ülkedeki sivil toplum örgütü yapılanmalarının temelinde demokrasinin daha iyi işlemesine katkıda bulunmak amacı öncelikli sırada yer almaktadır.
Sivil toplum örgütleri temsilcisi oldukları ve sendikalar mensubu olduğu kitleleri mutlaka iyi bir şekilde temsil edebilmenin yarışı ve heyecanı içerisinde olmalıdırlar.. Kendi kitlesinin gerek ekonomik gerekse sosyal haklar hususunda daha iyi haklara sahip olması için mücadele ederken bunu demokratik temayüller içinde yapmaya özen göstermek zorundadır. Bu olmadığı zaman çıkış noktası olan daha iyi demokrasi ve daha iyi özgürlük anlayışına aykırı davranılmış olacaktır ki bu durumda sendikaların samimiyetsizliğini ve amaçlarının dışında farklı niyetlerin peşinde olduklarını gösterecektir. Özellikle toplu eylemlerde özel mülkiyetin ve kamu malının korunması zarar verilmemesi gerekmektedir.
Sendikaların mücadele alanı ve mücadele şekli hak ve emek bu mücadelelerinin verilmesinde daha iyi nasıl temsilcilik yapabilirim anlayışı içerisinde yapmalıdırlar. Eğer bu mücadele sürekli diğerini kötüleme ya da kendinden olanı dahada güçlendirme ve ya bir takım yerler için liyakatsiz olsun benden olsun ,başkasının en liyakatlisindense benim en liyakatsizim daha değerlidir biçiminde olacaksa bunun ne demokrasi ile ne de kitlelere sunulan hakkınızı arayacağız sözü ile ilgisi olmayacaktır. Sendikal mücadelenin temelinde demokratik toplumun oluşturulması medeni olmanın ve hoşgörünün hakim olması mücadelesi yatmalıdır. Aksine bir mücadele sendikal tutum ilerde güçlü olan diğer kitleninde güçsüzleşenden intikam almaya çalışmasından öteye geçmeyecektir. Sendikaların nihai amacı bilinçili toplum, haklarının farkında olan birey, kendi haklarının dışında toplumun her katmanının sorunlarının farkında olan her ortamda bunları ifade edebilmesini başaran, kişisel olgunluğa erişmiş vatandaşlar olmalıdır.
Umutcan Umut, Kişisel gelişimi önemseyen sendıka olacagız ımajını asılamaktasınız kısısel gelısım sızce nedır sendıkalar neden buna onem vermelı.
Abdullah Soy, Bağımsız Eğitim Sendikası eğitim, öğretim ve bilim hizmetleri kolunda çalışanların hak ve emek mücadelesini vermektedir. Eğitimim ana nüvesi öğretmenler dir. Öğretmenlerin iyi bir öğretmen olup olmadığı öğretmenin almış olduğu eğitimin üzerine kendi çaba ve gayretiyle eklediği kişisel gelişim birikimleridir. İyi bir öğretmende olması gereken unsurlar nelerdir öncelikle onları sıralayalım ve kişisel gelişimle fertlerin elde ettikleri birikimlerin arasında nasıl bir parelel bağ olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
İyi bir öğretmen;
Çocuk ruhundan ve psikolojisinden anlamalı,
Her hareketiyle öğrencilere örnek olmalı,
Öğretimden çok eğitime yer vermeli, Etkileyici ve akıllı konuşmalı,
Etkileyici ve akılcı konuşmalı, Yazısı okunaklı olmalı,
Çağdaş, sosyal, güncel olmalı,
Öğretmeyi seven, öğrenmeyi sevdiren bir kişi olmalı,
Öğrencisiyle uyum içinde, tatlı sert olmalı,
Olaylara zaman zaman öğrenci gözüyle bakabilmeli,
Öğrencilere her zaman kendi çocuğuymuş gibi yaklaşabilmeli,
Öğrencilere önyargısız yaklaşabilmeli,
Yapmacık tavırlardan uzak, sevecen anlayışlı olmalı,
Öncelikle işini çok sevmeli, Öğrenci velileri ile iyi diyalog kurmalı,
Öğrenciler arasında her ne şekilde olursa olsun ayırım yapmadan eşit davranabilmeli,
Düşünce özgürlüğünden yana olmalı ama aynı zamanda disiplinli olmalı,
Öğretmenlik yaptığı okulun adını en iyi şekilde temsil edebilmeli, Dış görünüşe önem vermeli,
Öğrencilerini başkalarının yanında korumalı, onlara her zaman şefkatli davranabilmeli,
Ders dışında öğrencileriyle ilgilenmeli, Notu bir silah olarak kullanmamalı,
Öğrencilerinin kişiliklerine yönelik onur kırıcı sözler söylememeli, Her zaman güler yüzlü olabilmeli,
Sabırlı ve toleranslı olmalı, Bağırıp çağırmadan sorunları konuşarak halletmeli,
Öğrencilere ilk olarak doğruluğu ve dürüstlüğü öğretmeli,
Kendi şahsi olayları ile öğretmenliği ayırt edebilmeli, günlük hayattaki sıkıntılarını öğrencilerine yansıtmamalı.
Öğrencilerini başarılı olabileceğine inandırmalı ve güven duygusu verebilmeli, Öğrencilerini ders çalışmaya teşvik edici olmalı.
Şimdi yukarıda sıraladığımız özellikler çocuklarımızı okutan öğretmenler de bulunsa çocuklarımızı daha başarılı daha çalışkan daha donanımlı yetişmiş olmazmı? Buna kimse hayır diyemez.
Kişisel gelişim de insanların daha bilinçli daha donanımlı bir birey olmasını hedef alarak insanların eksiklerinin tamamlanmasına yönelik çalışma ve tekniklerin kullanıldığı uygulamalar bütünüdür.
Bir çok işte olduğu gibi sendikacılıkta da ana unsur insan ve yetkin, medeni ve farkındalığı olan insandır. Çünkü sendikacılık hak arama yeridir hakkını bilen insan yetişmiş kendi haklarını bilen insandır. Bu nedenle kişisel gelişimini tamamlamış insanlara hem sendikacılıkta hemde okullarımız da çok ihtiyaç bulunmaktadır. Zaten yukarıda saydığımız iyi bir öğretmen modeli elde edebilmek için kişisel gelişim tekniklerinden mutlaka istifade edilmeli, yoksa insan ben böyle olacağım demeyle kamil ve yetkin bir insan olamıyor. Kendi hayatımızdan ve çevremizden baktığımızda yukarıda bahsedilen öğretmenler kendini bir şekilde yetiştirmiş, okumuş, gayret etmiş, iyi çevrelerde yetişmiş tesadfi de olsa ,yani insanın cahilliklerinin ve eksikliklerinin törpülendiği yetişme ve öğrenim sürecinden geçtiklerini görebiliriz. Sendikamızda da imkanlar çerçevesinde kişisel gelişim tekniklerinin anlatıldığı eğitim vermeyi amaçlamaktayız. Yüklendiği misyon gereği eğitim camiasının ve çalışanlarının dertleri ile ilgilenmeyi kendisine görev edinmiş bir kuruluş olarak BAĞIMSIZ EĞİTİ-SEN kişisel gelişim tekniklerinin okullarımızda da ders olarak okutulmasını savunuyoruz.
Umutcan Umut,
Engellılerı seven sendıka olacagız demektesınız engellılere desteklerınız ne olacak
Abdullah Soy, Türkiye de nüfusun %13’ü civarında engelli vatandaşımız bulunmaktadır. Maalesef engellilerin arasında okuma yazma oranı çok düşük düzeyde olup, tamamına yakını işsiz başkalarına muhtaç bir şekilde yaşamaktadır. Bu tablo ülkemizin yüz karasıdır. Ülkeler “sosyal devlet” ibarelerini anayasalarına yazmayla sosyal devlet olmaz. Nereye ne yazarlarsa yazsınlar, Engellisine gerekli yardım ve desteği veremeyen ve onları sorunları ve kaderleri ile baş başa bırakan bir sosyal devlet olmasından asla bahsedemezsiniz.
Evet ülkemizde engelliler açısından tablo tam bir sosyal facia anlamına geliyor. Peki toplumun vicdanı ve sağduyusu iddiasında olan STK ları bu tablo karşısında nasıl bir tepki veriyor dersiniz? Bu soruya büsbütün olumsuz yanıt vermek olası olmasa da pek de içaçıcı ve çözümleyici yaklaşıldığı kanaatinde değilim. Ancak, yine de bu karanlık isyan tablosunda yanıp sönen umut ışıkları yok değil.
Engellilik son derece görece bir kavram olup, temeldeki en büyük sorun; Toplumun onları kabullenmemesinde yatmaktadır. Toplum olarak engellilerin toplumsal yaşama önyargısız ve eşit katılım haklarını sağladığımızda; Engellilerin diğer toplum bireyleri ile bedensel eşitsizlikleri ortadan kalkacak, dışlanmışlıkları önlenecektir.
Küreselleşen dünyamızda, teknolojik gelişmeler öyle bir noktaya gelmiştir ki bu çağda; artık, nerdeyse fiziki bedene bulunamayacak çarenin kalmadığı söylenebilir.
Yeterki ülkenin sevk ve idaresi ile görevli kişiler özürlüsünün, engellisinin ihtiyacını bilen sorumluluk sahibi bireyler olsunlar.
Yerel ve genel idarecilerin görevlerinin başında insanların mutlu yaşamaları için proje üretmek ve ürettikleri projeleri hayata geçirmek gelmeli. Eğer bir inşaat projesinde engellilere hitap etmeyenlere ruhsat vermişseniz, sokak ve caddeleriniz ortopedik, görme engellilere göre planlanmamışsa, mahkemelerde, emniyet teşkilatlarında sağır ve dilsizlerin anlaşılabileceği tercümanınız bulunmuyorsa, zihinsel engellilerin anne-babaları vefat ettiğinde bakacak kimseleri yoksa ve onların eğitimine, çalışmasına yönelik projeler geliştirilemiyorsa, işte engelli olan o insanlar değil, bunlara kulak asmayan, duymayan, çözümü üretmeyen sağır ve kör idarecilerdir. Ben asıl engelli onlardır diye düşünüyorum.
Ülkemiz de engelli olmayıp da beyinleri engelli olan kişilerin bakış açılarını değiştiremediğiniz zaman, engellilerin sorunları ile baş edebilme imkanımız ortadan kalkar.
Herşeye rağmen günümüzde toplumun engellilere bakış açısında, göreceli olarak olumlu sayılabilecek bir değişme olmuştur. Toplumlar; artık engellilere acımak, merhamet duygularıyla lütfen bakmak yerine onlara ve haklarına, saygı duymaları gerektiğini öğrenmiştir. Giderek çok daha fazla insan engellilerin de; sağlıklı insanlarla aynı ekonomik ve sosyal haklara sahip normal ve sıradan insanlar olduklarının farkına varmaktadır.
Çağdaş toplumlarda artık engellilerin korunması yerine toplumla bütünleşmelerinin sağlanması ilkesi hakim olmaya başlamıştır. Engelliler için ayrımsız, bütünleştirici ve engelsiz bir sistem yaratmak; ancak toplumun tümünü içine alan bir kurumsal yapının yaratılması ile mümkün olabilir. Bağımsız Eğitim Sen olarak. gerek devlet ve kamu kurumlarının, gerekse toplumsal insiyatif ve sivil toplum örgütlerinin “engelliler adına “ yaptıkları dağınık çalışmalarının ve gösterişli söylemlerinin toplum vicdanında kabul görmediğine,. Daha çarpıcı olanı bu şatafatlı gösterilerin, engellilerin bizzat kendilerine yardımcı olmadığı gibi engellilerin toplumsal duruşlarını kaybetmelerine neden olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, engelliler için bir şeyler yapılması gerekiyorsa bu çabanın bizzat engelliden başlaması gerektiğini düşünüyoruz. Günümüzde engellilere hizmet etmek için kurulan var oluş nedenleri “engellilere hizmet etmek” olan tüm kamu kurum ve kuruluşlarının görevlileri engelli haklarından yeterince bilgisi olmadıklarını düşünüyoruz.
Maalesef engelliler adına faaliyet gösterdiğini iddia eden birçok dernek, vakıf da kara düzen çalışma ve rand elde etme hırsının esiri oldukları kurulu amaçlarının dışında gayri ahlaki olarak engelliler üzerinden toplumun gösterdiği hassas duyguları da sömürmekle meşgul görünmektedirler.
Bağımsız Eğitim Sen olarak engelliler adına ortada dolaşanları bir tarafa iterek doğrudan engellinin kendisi ve ailesini kendi hakları konusunda bilinçlendirmesinin sağlanması gerekliliği inancındayız. Çevrelerindeki engeller olmasa engelliler de yaşamlarını bağımsız ve onurlu bir şekilde kimseye ihtiyaç duymadan yürütebileceklerdir.
Engellilerin tüm fiziki imkânsızlıklara ve toplum içinde karşılaştıkları son derece katı önyargı ve güç koşullara rağmen; onurlu bir şekilde var olma ve yaşama savaşı vermeleri çabalarının mutlaka toplumun öncelikle karar alma mercilerinde bulunanlar ve tüm kesimleri tarafından fark edilmesi, bu çabalara hak ettikleri değerin verilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir.Bağımsız Eğitim Sen olarak
Konuya bakış açımız; güç koşullar altında yaşayan engellilerin; sosyal, ekonomik ve yasal tedbirlerle korunması, engellilerin toplumun her üreten bireyi ile olabildiğince eşit şartlarda toplum içerisinde ve her düzeyde bütünleşmeleri ve katılımlarının önünü açacak imkanların, yaratılması gerekmektedir.
Umutcan Umut- Yapmak istedikleriniz ve kısa uzun vadeli hedellerınızı anlatır mısınız, baska neler anlatacaksınız?
Abdullah Soy, Türkiye de kamu çalışanlarının hak kayıplarını elde edebilmesi için öncelikle memurun bulunduğu kurumundaki bağının ve o kurumdaki yaptığı işin ne kadar önemli olduğunun farkında olması ile alakalıdr. Memur devletin vatandaş ile ilişkisini fiilen üstlenmiş kişi demektir. İşini yaparken taşıdığı yükün ve sorumluluğun bililncinde ve şuurunda olması gerekmektedir. Devlet şefkat sahibi, devlet güçlü, ne yapması gerektiğini bilen egemenliğini ve gücünü vatandaşları olan bireylerden alan bir müessesedir. Devleti temsil eden memurların da buna parelel hissiyatları olmak zorundadır. Aksi takdirde devletin zaifiyetleri doğar devlet sevk ve idaresinde büyük boşluklar ve aksamalar meydana gelir. Bu manada devletin varlığının alameti farikası olan memurunda maddi ve manevi olarak güçlü olması gerekmektedir.
Yarın endişesi taşımaması gerekmektedir. Bunu sağlamak için Sendikal mücadele içerisinde bulunurken de devletin menfaatlerini her zaman ön plana almak durumunda olmalıdır. Yani devleti siyasilerin hatalarından da korumak durumundadır. O nedenle memurun sendikası hakkın tartısını yapan en hassas terazi olmak zorundadır. Sendikacılığı tek taraflı olarak değil, masanın her iki tarafında olan konumunda yapılması gerekmektedir. İşte Bağımsız Eğitim-Sen’in haklarımızı elde etmedeki taşıdığı misyon budur. Bu güne kadar bu anlayış içerisinde olduk bundan sonrada anlayışımız hep böyle olacaktır.
Yani; memurun çıkarları optimum düzeyde savunulurken, memurun yaşam standardının yükseltilmesi için her türlü mücadeleyi verirken, devletine de hiçbir zaman zarar getirmeden mücadelesini sürdürecektir. Devletini siyasi davranışlı kişi kuruluşların pençesinden almak da en önemli görevlerimiz arasında olacaktır. Siyasi davranan devlet yöneticisi ehil değildir. Devlet yönetiminde siyasi davranıldığı zaman devlet yönetiminde zaifiyet oluşur. Devleti her daim güçlü, güvenilir ve ehil kılmak Bağımsız Eğitim Sen’in En önemli görevi ve en birincil sendikal anlayışıdır.
Bağımsız Eğitim Sendikası siyasi sendikacılığı şiddetle reddeder.
Çünkü;
Siyasi olmak taraf olmaktır.
Taraf olmak demek objektif bakıştan uzak olmak demektir.
Objektif olmamak haksızlık yapmaktır.
Haksızlık yapan,
Hakkı teslim edemez, emeğin değerini bilemez.
Doğruların olduğu, doğruların söylendiği, riyanın olmadığı sendika olmayı başarmak en büyük amacımız olup, sendikamızın yapacağı çalışmaları ve diğer hedeflerini ise şu şekilde sıralayabiliriz;
1 - Sadece ücret sendikacılığı değil hizmet sendikacılığı Yapmak,
2 - Başta öğretmenlerimiz olmak üzere, Eğitim ve öğretim ve bilim hizmet kolunda her kademede kamu görevlisi çalışanlarının toplum içerisinde ve kamuoyunda saygınlığını artırmak için çalışmalar yaparak ve yasal düzenlemelerin yapılması için çaba göstermek,
3 - Sorun üreten değil, çözüm üreten sendika olmak,
4- Sadece ben değil, tüm üyelerinin taleplerine cevap verecek şekilde çalışmalar yapmak,
5- Diyalog sendikacılığı yapmak herkesin sendikası olmak,
6 - Gündemi takıp eden Yenilikçi Bir sendika olmak,
7 - Ben ruhuna göre hareket eden değil biz ruhuna inanarak çalışmak,
8 - Yetkili olmayabilir, fakat etkili, sorumlu ve sorumluluklarını bilen sendikacılık yapmak,
9 - Üyelerin sorunları ile bire bir ilgilenmek ,
10 - Sadece üyelerin değil tüm çalışanların çıkarlarını gözetmek,
11 - Hukukun üstünlüğünü esas alan daha etkili bir sendikal örgüt inşa etmek içi çalışmak,
12 - Adil olmak ve haksızlıkların karşısında durmak
13 - Mazlumun yanında zalimin karşısında olmak,
14 - Yiğit,mert,dürüst ve vefalı olmak,
15 - Onurumuza ve geleceğimize fiyat biçtirmemek,
16 - Ne kimsenin Hakkını yemek,ne de kimseye üyemizin hakkını yedirmemek ,
17- Sosyal sorumluluk anlayışımız sadece üye değil darda ve zorda olan herkese
Kısacası; Hak odaklı bir sendikal politika yürütmek için Öğretmenler ile eğitim, öğretim ve bilim çalışanlarının haklarını arama noktasında evrensel hukuk ilkeleri ve uluslar arası standartlara uygun bir sendikacılık anlayışı ile tüm Türkiye’de sendikacılık faaliyetlerine ve teşkilat çalışmalarında bulunmak amaç ve gayesindeyiz.
Bize kendimizi ifade edebilme imkanı verdiğiniz için sizlere ve basın kuruluşunuza da teşekkür eder çalışmalarınız da başarılar dileriz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.