KEŞKE DİYORUM...
Keşke diyorum;
Bir yağmur gibi tazelenebilse ömrüm. Buharlaşabilirmiyim acaba yeryüzünden. Kim bilir nasırlaşan acılarımda son bulurdu o zaman. Anladım artık: gökyüzüne dalıp, yıldızlar arasında kaybolmanın bir anlamı olmyacak bundan sonra. Ve hiç kimse anlamayacak suskunluğumu, bakışlarımın yalnız kalmışlığını, boş bırakılmışlığını ellerimin. Her sabah güneşe merhaba deyişlerim, bir yıkılmışlık olacak gün batımlarında. Binbir umutla düşemeyeceğim yollara ve aldırmadan yürüyeceğim artık yarın denilen, hiç gelmeyecek geleceğe. Hiç anlayamadığım bir taşın, bir ağacın suskunkuğunu ve kayıtsızlığını daha iyi anlıyorum yaşadıkça! Ve bir taş olabilmek için o kadar geçki artık! Sen: Bir yaşanmamışlığın içinde hayat verdiğim umut dolu bir güzelliktin.Hadi durma al o güzellikleri, umutları savur yaşanmamışlığın, yarımkalmışlığın cehennemine. Gözyaşlarımın coşkunluğu korkutmasınlar seni. Farzetki gözyaşlarım hiç ummadığın bir anda sana sunduğum değersiz bir hediyeydi. Öyle fazret ve rahatla, gülümse boşvermişliğinle.
Keşke yeni bir dünya çizebilsem, yeni bir coğrafya, yeni bir iklim... Biliyorum bu da olmayacak. Ve hep keşkelerde kalacak özlemlerim ve sen. Belki kanatlarım olmalıydı. Seni hatırladıkça, gördükçe kaçabileceğim, kanat çırpabileceğim kanatlarım.
Keşke bir boşluk kadar karanlık ve anlamsız kılabilsem seni ve en şiddetli depremleri düşürebilsem gönlüme. Ama olmuyor işte.
Nasıl güneş her sabah cömertçe doğuyorsa yeryüzüne, ben de seni öyle buluyorum ağlamaya hazır gözlerimin anlık tebessümlerinde ve bir çocucuğun kirlenmemiş masmavi düşlerinde. Asilsin gönlümde bir köylünün toprağa hayat verişi gibi.Ama artık gücüm kalmadı. Böyle büyük ve yoğun sevgiyi artık tek başıma taşımak çok ağır geliyor. Ölüyorum yavaş yavaş. Her şey anlamını yitirirken, eriyip biterken her şey çaresizliğimi ve umutsuzluğumu daha iyi anlıyorum. Ne bir gülümseme ne de bir sevinç var yüzümde. Her şey kocaman kocaman, anlamsız, sonsuz bir boşluk. Seni değil kendimi gömüyorum karanlıklara. Sen hep yaşamalı ve gülmelisin. Beni boşver. Belki bir otobüs yolculuğunun hüzünlü girdabında, belki meçhule doğru giden küf kokulu bir tren vagonunda ya da kimsenin bilmediği hiçbir yerde akar giderim bir bilinmeyene. Giderken yanıma acılarımı ve artık hiç bir işe yaramayacak umutlarımı alıyorum. Sana en güzel mavilerle dolu şiirlerimi, gökyüzünü, anlık bir tebessümde yarım kalan ve ağlamayı artık beceremeyen gözlerimi ve seni bütün kötülüklerden arındırarak sana hayat veren kalbimi bırakıyorum.İster sev, ister savur uzaklara. Gideceğim yerde bunlara ihtiyacım olmayacak... Sevmek, umudetmek ve gülümsemek artık geçmiş zamanlarda kaybolmuş hiç anlatılmayacak bir hikaye ve adını duydukça sadece bir anlık duraksayacağım bir sızı olacaklar. sen ise seni yine aptalca sevdiğimi hayal et ve gururlan boşvermişliğinle, öldürmüşlüğünle bir yüreği.
Sana kızmak mı, nefret etmek mi senden. Belki şu an en çok bunu istemeliyim. Ama kıyamıyorum. Hayat verdiğim bir şeyi nasıl yokedebilirim. Ellerim yanar yoksa. Unutmaki senin hakkını ikinci kez bir ömrüm olsa yine ödeyemem. Sevmeyi, umudetmeyi, ağlamayı ve tüm güzellikler adına ne varsa sen verdin bana. Oysa ben hiç bir şey yapamadım bu cömertliğine (!) karşı. Yalnızca ağladım. Üzgünüm bağışla beni. Sana veda etmiyorum. Biliyorum gideceğim yerlerde benden önce sen yine orada olacaksın. Tıpkı dünkü gibi...
PİPARES