- 1830 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ebedi Sevgiliye Doğru/ Zikrullah
Ebedi Sevgiliye Doğru/ Zikrullah
İçi daraldı. Yüreğinde tarifi zor bir sıkıntı ve kasvet ruhunu kemiriyordu. Müzik setine sevdiği sanatçının CD sini yerleştirdi, dinlemeye başladı. Belki bu, ruhunu sakinleştirebilirdi…Olmadı…Hani ‘’müzik ruha gıdaydı’’ neden rahatlayamadı o zaman?
Televizyonun kumandasına elini attı. Kanalları gezmeye başladı; evlilik programları, dizi tekrarları, reklam filmleri… Yok, yok olmuyordu, iyice içine sıkıntı bastı...Mutfağa yöneldi, dolabın kapağını açtı. Canı ne istediyse atıştırdı. Ruhunun ağırlığı yetmezmiş gibi şimdi de midesinden şikâyetleri başladı.Kendini dışarıya attı, biraz evin ortamından uzaklaşması iyi gelirdi belki.Tatil neydi? Tv, müzik, eğlence, deniz, istediği kadar yemek…
Neşeli olması gerekmez miydi?Peki, neydi On’un ruhunu kafeste tutan, daraltan?
Sahilde sıcak kumların üzerinde dolaşırken, dalgaların hoş ahengi, müjdeli bir haber verecekmişçesine ayaklarını okşayıp gidiyordu. Çok kalabalıktı. Çocukların kumlardan kale yapışlarını, denize girenleri, güneşlenenleri seyretti biraz…Sahi huzur, mutluluk neydi?Mutluluk bunlardan mı ibaretti?Telefonun sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Yazlık komşularından en samimi arkadaşı Sevde idi arayan…
’’Safiyeciğim bana kahveye gelir misin? Arkadaşlar da burada, sensiz içmek istemedik.’’
Düşündü, bu teklif cazip gelmişti. Biraz olsun değişiklik iyi gelebilirdi.Sevde maneviyatı güçlü bir kadındı. Dinin gereklerini elinden geldiğince uygulamaya çalışırdı. Denize girmezdi. Ne zaman karşılaşsalar elinde tespihi dikkatini çekerdi. Ne vardı o tespihte, ne buluyordu ki?..[ /italik Kendisi cep telefonu, bilgisayar tuşları, televizyon kumandası ile meşgul olmaktan tespihe ayıracak vakti yoktu. Hoş, tespihle dostluğu da yoktu!
Sevde’nin dairesinin kapısına geldi, ziline bastı. Arkadaşı her zaman ki gibi On’u gülen yüzüyle karşılamıştı:
‘’Hoş geldin Safiye kardeşim. Davetimi kırmadığın için teşekkür ediyorum.’’
‘’Hoş bulduk Sevde’ciğim, rica ederim aksine unutmadığın, beni de bu muhabbete davet ettiğin için asıl ben teşekkür ederim.’’
Odada diğer bloktan arkadaşlar da vardı. Sevde’ nin evinde her zaman tatlı bir huzur esintisi, insanı sakinleştiriyordu. Hele böyle ruhani sancılar yaşadığı demlerde, kendi evinde, duvarlar üstüne üstüne gelecekmiş gibi olurdu. Sevde’nin evinde ise duvarlar genişledikçe genişliyordu. Duvarda hat ve ebru tabloları vardı. Yazlık olmasına rağmen pek de mütevazi sayılamayacak büyüklükte bir de kitaplığı vardı. Evin her tarafında çeşit çeşit canlı çiçekler vardı. Köşede ki gülkurusu renginde saten örtülü yuvarlak masa üstünde rengârenk menekşeler vardı. Beyaz, mor, pembe ve ebruli açmışlardı. Gözlerini onların güzelliğinden alamadı. Canlı çiçek ruhuna hayat enerjisi aşılıyordu. Menekşelerin yanında ki koltuk boştu. Oraya geçip yerleşti. Bu eve güneş daha bir başka doğmuş gibiydi…
Sevde misafirlerine gül suyu ikram etti.Safiye eline dökülen bu kokunun ruhunu sarmaya başladığnı hissetti...Kahvelerde gelmişti. Uzun gümüş tepsi içinde, narin iğne oyası örtünün üzerinde, tabaklarında birer gül yaprağı ile süslü fincanlar hazırlanmış, yanında ki gül lokumu servisi de gözü dolduruyordu. Besmele yazılı bardağında ki sudan bir yudum aldı.Dikkatini çekti; Sevde gülkurusu tespihini yine bileğine dolamıştı. Sanki hatırlamak istenilen şeyler için parmağa bağlanan kurdeleler gibiydi.…
Hoş muhabbetler ile hal hatır soruluyor hasbi hal ediliyordu.Muhabbet sırası Safiye’ye geldi;O’da ‘’uzun uzun ruhunun sıkıntısından bahsetti ne yapsa geçiremediğini’’söyledi.
Sevde:
‘’O zaman bu güzel muhabbet ortamını daha da güzel hale getirelim, manen de doyalım. İzniniz olursa size kısa bir sohbet vermek isterim’’ dedi.
Arkadaşlarının gözlerinin içi gülmeye başlamıştı. Zaten bu günkü dost ziyaretlerinin gizli niyeti Sevde’nin ‘’Ruhlara huzur aşılayan dini sohbetleriydi.’’ Memnun olacaklarını belirttiler.Safiye her ne kadar çok istemese de razı oldu. Dini konular pek de hoşuna gitmiyor, içi sıkılıyordu. Çözümün daha çok meditasyon, yoga gibi şeylerde olacağını tahmin ediyordu. Öyle ya son zamanlarda sözde ruhu rahatlatacak uzak doğudan yeni bilgiler çokça çıkmaya başlamıştı. Hatta bunu kazanç vasıtası haline getirenler de bir hayli fazlaydı. Galiba tüm dünyaya bu felsefelerin bu kadar yayılması, maddi ferahlıkların artmasıyla birlikte ruhsal sıkıntıların da katmerleşerek çoğalmasıydı.
Sevde:
Kıymetli kardeşlerim Muhabbet soframızın konusu; Çağımızın hastalığı ruhsal sıkıntıların ilacı olan ‘’Zikrullah’’ olsun.’
Canım kardeşlerim önce ‘’Zikrin tarifini’’ yapalım.Zikir; Allah’ı (Celle Celalühü) anmak üzere söylenilmesi ve yapılması tavsiye edilen, sözlü ve ameli eylemleri kapsayan davranışların tümü diye tanımlanmaktadır. Zikir, insana sevap kazandıran her türlü amelin genel adıdır. Çünkü "Zikir", Allah’a (Celle Celalühü) itaattir.
Alemlerin Halikı (Celle Celalühü) Kur’an-ı Kerimde buyurur ki:
Bismillahir-Rahmanir-Rahim
‘’Ey iman edenler! Allah’ı çok anın (zikredin). ‘’1
“Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim.”2
“Andolsun ki bana o (Kur’an) gelmişken, beni zikirden (Allah’ı anmaktan ve Kur’an’dan) o saptırdı. Zaten şeytan, (darlıkta) insanı yalnız ve yardımcısız bırakandır.” 3
Cenab-ı Hakk (Celle Celalühü) Hz.leri’nin zikir ile meşgul olana bahşettiği güzellikleri Kudsi Hadis’te görelim: “Ey Ademoğulları! Eğer tamamen başkalarından ayrılıp benim ibadetimle meşgul olsanız, size öyle gönül tokluğu veririm ki, yoksulluk asla size yol bulamaz. Şayet bana ibadetten vazgeçer de halk ile meşgul olursanız, kalbinizi dünyalık ile doldurur ve fakat size yoksulluk kapılarını açarım da bir vakit ihtiyaçtan kurtulamazsınız.”4
Bir başkasında ise: “Ey dünya! Bana hizmet edene sen de hizmet eyle. Sana hizmet edeni de bir köle gibi kullan.”5
Yine buyurur ki: “Bir kimse benden bir şey istemek için benim zikrimle meşgul olursa, Ben ona isteyenlerin istediklerinden daha üstününü veririm.”6
Zikir çeşitleri nelerdir?
1- Dil ile zikir: Allah’ı (Celle Celalühü) isimleriyle anmak, hamd etmek, tespih etmek, Kur’an okumak, Kur’an-ı dinlemek ve dua etmektir. Dil ile yapılan zikir, kalbi zikre yol açmalıdır.
2- Kalb ile zikir: Kalbi zikir, bedenin zikrine yani ameli zikre zemin hazırlamalıdır. Ameli zikirden kastımız, Allah’ın (Celle Celalühü) yapmamızı istediği kulluk vazifeleri, bir başka ifadeyle ibadetlerdir.
Kalb ile zikir, Allah’ı (Celle Celalühü) gönülden anmaktır. Bu da üç çeşittir:
a- Allah’ın varlığına delalet eden delilleri düşünmek, O’nun isim ve sıfatlarını tefekkür etmektir. Allah’ın (Celle Celalühü) varlığına delalet eden deliller, başta Kur’an ayetleri ve kâinattır. Kuran’da ve kâinatta yer alan ayetlerin tümünde, Yüce Yaratıcıya götüren, O’nun varlık ve birliğini haykıran, kuvvet ve kudretini gözler önüne seren sayısız alamet ve deliller mevcuttur.
b- İlahi hükümleri yani Allah’ın (Celle Celalühü) emir ve yasaklarını ve kulluk görevlerimizi ve bunlarla ilgili delilleri düşünmek. Yani bir gönül ve vicdan muhasebesi yapmak gerekir. Ne ile mükellefim, neyi ne kadar yapmam gerekir? İlahi teklifler benim için ne ifade ediyor? Sorularının cevaplarına kafa yormak…
c- Benliğimizdeki ve evrendeki varlıkları ve bunların sırlarını tefekkür ederek, her zerrenin, "yücelikler Alemi”ne ve Allah’ı (Celle Celalühü) gereği gibi bilmeye götüren birer ayna olduğunu görmek, idrak etmektir. Böyle bir zikirden alınacak zevkin bir göz açıp kapamak kadar olan zamanı bile cihanlar değer. İşte bu noktada insan kendinden ve âlemden geçer.
3- Bedeni zikir: Vücudumuzdaki bütün organların, sorumlu oldukları vazife ile meşgul ve yasaklandıkları şeylerden de kaçınmalarıdır4. Bu noktada hem Allah (Celle Celalühü) ile ve hem de insanlarla olan muamelemizin dürüst ve samimi olması gerekir. Dolayısıyla yaptığımız her işi, ibadet şuuru içerisinde yapmalı ve aksi durumda hesaba çekileceğimiz endişesini taşımalıyız.Zikirde dışımız İslam olduğu gibi içimizde İslam olur. Nasıl derseniz; zikirler bir nevi ilaç gibidir, kalp hastalıklarımızı tedavi eder. Kalpten gam, gussa ve kederlerimiz gider. Gafletten uyandırır.
Bizim çaydanlık çok kararmıştı. Malum çay içmeyi ailece çok seviyoruz. Kızım geçenlerde ocakta unutmuş, birde altının yanması eklenince ‘’artık cilacıya gönderme vakti geldi’’ dedim. Akşam eşim çaydanlığımızı getirdiğinde, sanki fabrikadan yeni alınmış gibi olmuştu. Kızım da bize güzel bir çay demlemiş ‘’Anne ayna gibi olmuş, kendimi seyrediyorum.’’ dedi. O bunları söylerken ben kalbimizi tefekkür ettim. Bu günkü sohbette bunu anlatacağımı bile bilmiyordum…Bunun gibi değerli kardeşlerim, zikrullah da kalbimize cila verir, pasını giderir. Tecelligâha ayna olur.
Balık suya nasıl muhtaçsa kalp de zikre muhtaçtır. Katı kalbi yumuşatır.
Kalp nur ister zikir nurdur. Elektrikler kesilince yana yana ışık ararız. Hayat durur sanki… Kalplerde bazen karanlıkta kalır, ışığı, nuru biter. Yeniden dolmalı ve şarj olmalıyız cep telefonu misali… Alfa boyutunu ihmal edersek, beta boyutunda verecek enerjimiz kalmaz. Semazenler sağ ellerini kaldırıp sol ellerini daldırarak ne anlatmak istiyor olabilirler hiç düşündük mü?...
Zikrullah Kalbe şifadır, ferahlık verir. Kalbi ve yüzü nurlandırır, parlaklık kazandırır. Zikreden güzelleşir, heybet gelir…Zikrullah meclislerini melekler tavaf eder. Zikir için toplananların günahları affedilir ve sevaplara çevrilir. Tövbesini bol yapar. Cemiyete faydalı insan olur. Hata ve günahları gider. Zikir meclisi meleklerin meclisidir.
Rızkı bol olur. Tefekkür ve murakabesi güçlenir. Muhabbet arttığı için kul ile Allah arasındaki korku ve uzaklık gider.
Rahat zamanında bol zikir çekene, darlık ve hastalığında meleklerin yardımı çok olur. Cehennem azabından kurtarır. Cehenneme settir, duadır, perdedir.Dilden boş ve günah sözler uzak olur. Felaketten korur.
Zakir said, mutlu olur. Zakir ağlarsa arşın gölgesinde olur.
İbadetlerin en kolayıdır. Zikrullah Allah’ın rahmet kapılarını açar. Zerrelerin dahi Allah der coşar. Zikrullah bakidir. Cennete kadar seninledir. Allah kendisini zikredenlerle beraberdir.
Zikrullah irfan ağacıdır, meyvelerinden bol ye. Velilik yolunun başıdır.
Zikrin mükâfatı bizzat Allahü Teala H.z leridir. Cemalullah’ a ermektir.
Allah rızası içindir. Zikrin manası, anmaktır. Allah’ı unutmamaktır.
Marifet kazanmanın yolu dünya meşguliyetlerinden ve dünya sevgilerinden kalbi temizlemek ve Allah (Celle Celalühü) doğru yönelmek üzere; zikir, tefekkür ve kalpten Allah dışında her şeyin sevgisini çıkarmak, gayrisinden kâmilen kopmaktır.
Hazır konumuz zikir olmuşken, iki tane de ilahi ile sohbetimize Aşk ekleyelim. Gönüllerimizi uyandıralım. Âşık derviş Yunus Emre’nin gönlünden dökülen ilahimizle başlayalım.
Bana Seni Gerek Seni
Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni/ Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim/Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni
Aşkın aşıkları öldürür, aşk denizine daldırır/Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem/Sensin dün ü gün endişem, bana seni gerek seni
Sofilere sohbet gerek, Ahilere Ahret gerek/Mecnunlara Leyli gerek, bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler, külüm göke savuralar/Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni
Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri/İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni
Yunus’dürür benim adım, gün geçtikçe artar odum/İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni
Her dinleyişimde gönlümde ayrı bir kapı açan çok sevdiğim bir ilahiyi de okuyayım.
Cemalullah
Cennet-i âlâda 4 ırmak akar/ Huriler pencelerinden bakar
Tuba ağacı dallarını sarkar/ Cennet değil Cemalullah isterim
Kevser havuzundan bir kâse içen/Mest olur susamaz o ebediyen
Nur içinde olur tevhid getiren/ Cennet değil Cemalullah ister
Rasulallah Kevser başında bekler/Elinde yakut, altından kâseler
Saf inci mercan yorgan döşekler/Cennet değil Cemaullah isterim
Akıllardan geçmez, hiç hayale gelmez/ Dört mevsim vardır orda kış gelmez
Ne dilersen ye iç bitmez tükenmez/ Cennet değil Cemaullah isterim
Gezersin Firdevs Burak üstünde/ Gam kederden uzak sefa içinde
Billurdan şeffaf bir hulle üstünde/Cennet değil Cemalullah isterim
Kevser havuzundan bir kâse içen/ Mest olur susamaz o ebediyen
Nur içinde olur tevhid getiren/ Cennet değil Cemalullah isterim
Ruhların neşesinden gözlerden inci taneleri gibi yaşlar damlamaya başlamıştı.Sevde sohbete devam etti:
Değerli kardeşlerim bizim ruhumuzun ilaçları; Kuran-ı Kerimde, Hadis-i Şeriflerde, Ehl-i beytte, Sahabe-i Kiram’da , Aşık-ı sadıklarda, Tasavvuf büyüklerimizin hayatlarında, Yunus Emre’de, Veysel Karani’de (k.s.), Rabiatül Adeviye’de (k.s.)İmam-ı Gazali’de (r.a.), Muhammed Bahaaddin Nakşibendi’de (k.s.)Ahmet Rufai’de (k.s.)Abdulkadir’i Geylani’de (k.s.)İmam-ı Rabbani’(k.s.) de gizlidir. Allah dostlarının hayatlarını okuduğumuzda, büyüklerimizin bize verecek hal diliyle nice hediyeleri vardır. İlacı yanlış yerde ararsak bulmamız zorlaşır, bulduklarımızda bize aksi tesir yapar.Her zikir bir gönül hastalığımıza dermandır.Her ‘’Estağfirullah’’ tespihi bir günahımızı siler, gönül aynamız temizlenir.Her ’Lâ ilâhe illâllah’ zikri sevgilerimizi dengeler sevgide en zirveye Allah sevgisini yerleştirir. Gönlümüzdeki putlar devrilir.Değerli kardeşlerim Her ‘’Allah’’ zikri bizi Mevlâmıza daha çok yaklaştırır. Bizler Allah dedikçe sıbgatullah oluruz, onun aşkına boyanırız. Bizi gören Allah’ı hatırlar. Allah isminde ateş vardır şeytanı yakar. Allah ismi tüm Esmayı içine alan eşsiz bir hazine değerindedir. Allah kendisini zikreden, anan kullarından razı olur. Allah kendi sevgisini, zikreden kulunun kalbine yerleştirir. Seven sevdiğini andıkça nasıl aşkı ve sevgisi artıyorsa, kul da Allah’ı andıkça, sevgi ve muhabbeti artar. Allah’a yakin olma sırrına erer.
Kays Leyla’ da kendini öyle kaybetmişti ki Mecnun oldu, adını sorduklarında da Leyla demişti. Her yerde Leyla’yı görüyordu. Baktığı her şey O’na Leyla’sını hatırlatıyordu. Tasavvufta Hayret makamı vardır. Âşık derviş ruhu yüceldikçe hayret makamına nail olur ve baktığı her şeyde Mevlâsını görür. Dünya On’un için bir sergi sarayıdır. Sani olan Mevlâsının eserlerini gördükçe Mevlâsına hayranlığı artar. Resme takılmaz, Ressamla yakınlaşır. Mecazı aşktan sıyrılır, İlahiaşk’a yol alır.
Her ’Salâvat’ çekişimizde Peygamberimiz H.z Muhammed’e (s.a.v) daha çok yaklaşırız, O’nun bizi tanımasına vesile oluruz.Diğer zikirlerinde manevi faydalarını sizler araştırıp bulabilirsiniz. Her derdin dermanı vardır.
Aramasını bilmek lazım…
Değerli kardeşlerim, Peygamber efendimiz (s.a.v) ve diğer Peygamberlere (a.s), Sahabe-i kiram’a (r.a.), Şehitlere, Şühedaya, Allah dostları Erenlere, Evliyalara; üç ihlâs, bir Fatiha okuyup hediye edelim manen feyizlerinden istifade edelim inşaallah.
Sizleri daha fazla yormak istemiyorum, sohbetimiz tadında kalsın istiyorum. Sohbetimizi kıymetli ve değerli bir Hocaefendinin sözleriyle bitirelim, sohbetin makbulü az ve öz olandır.’Mâlûm oldugu üzre zikir dinin diregi, Allah Celle Celalühû’nün net ve kesin emridir; Kur’an-i Kerim’de, hadis-i seriflerde bu konuda pek çok bilgi mevcuttur, onu ancak kâfirler inkâr eder; onu az yapmak bile münafiklik alametidir. Zikir kalbin sifasi, dervisin gidasi, âsik-i sâdikin safâsidir. Kul Allah’i zikredince Allah da onu zikreder --bu ne büyük seref!..
Zikir her yerde, her anda, herkesin en kolaylikla yapabilecegi, ama sevabi en büyük olan, en devamli ibadettir.’7
Mevlamız ümmeti Muhammed’e umumen rahmet eylesin, dünyanın ve ahiretin bildiğimiz bilmediğimiz her çeşit hayırlarına cümlemizi erdirsin. Dünyanın ve ahiretin bildiğimiz bilmediğimiz her türlü şerrinden zararından tehlikesinden, kötülüğünden bizleri hıfzu himayesinde daim eylesin.
İman-ı kamil ile ahirete göçüp huzur-u izzetine sevdiği razı olduğu bir kul olarak varmayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin.
Amin, diyerek sohbetten hasıl olan feyz-i ilahiyi yüzlerine sürdüler.
Sevde anlattıkça Safiye, içinin ferahladığını hissetti. Özüne döndüğünü, asıl ilacın kendi öz kültüründe, atalarında bulunduğunu anladı. Uzakdoğu ya da batı kültüründe değil, İslam’ın hakiki yaşanmasındaydı tüm ‘’Huzurun sırrı’’...
Sevde’nin her zaman kullandığı bir cümleyi şimdi daha iyi kavrıyordu. Her sıkıntı bir okuldur. Sabah sıkılmasaydı bu gün bu güzelliğin kıymetini bilemeyecekti. Öyle ya, tok olan ne anlar dı açların halinden. Ruhu aç olan bilirdi sohbetlerin kıymetini…
Ruhunu gönül kafesinde daraltan kimdi?
Buraya kendisi mi gelmişti?
Belki de yaptığı bir hayır mı, Mevlâsının hoşuna gitmiş, kendisine giden yolu O’na , kolaylaştırmıştı?..
Ya da kabul olunmuş bir duaydı, O’nu buraya getiren?
Arayan mıydı yoksa aranılan mı?..
Safiye ve diğer arkadaşlar Sevde’ ye teşekkürlerini ve dualarını bildirdiler.
Bu günden itibaren günlük yaşantılarına; ‘’Estağfirullah, La ilahe illallah, Allah, Salavat, Sübhanallahi ve bihamdihi, İhlası şerif’’ gibi nice zikirlerin faziletini araştırıp günlük belirli miktarlarda çekeceklerini sözleştiler.
Başarabilmek için de tv, pc, telefon v.s. gibi zaman hırsızlarından değerli anlarını geri almanın tam zamanıydı...
Ahirette kaç dizi seyrettin?
Kaç yarışma programına katıldın?
Diye sormayacaklardı… Aksine zikirsiz geçirdikleri her nefesin nedametini, pişmanlığını yaşayacaklardı.
Şimdi taşlar yerine oturmuştu. Sevde tesbihini sevmekte çok haklıydı…
Kaynak
1.(Ahzab 41)
2.3.(Furkan suresi 28.29.)
4.Allahı niçin anıyoruz?
5.Allahı niçin anıyoruz?
6.Allahı niçin anıyoruz?
7.Prof. Dr. Mahmut Esad Coşan (k.s.)
Mihrican Ulupınar
[email protected]
06:17
06.02.13
Kategorisi: Hikaye