- 743 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Denememeler-5
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Avangart Sürmenaj
İstibdad harikası ülke. Umutlarıyla, gökte bulutlar ilerlerken bilmediğimiz şehirlere, nasıl da bize benziyorlar. Her varlık kendi bireyselliğin taşralısı. Zorunlu bir gidişat için, ötekilerin dışlanmasına maruz kalmak zorunda. Hiç kimse, ama hiç kimsenin herkes tarafından sevilememesinin sebeplerinden biri de bu. Eğer bir insan, kendisini sevdirmek için bir faaliyet içerisinde bulunuyorsa, zaten ibkasına mütabık gerçekten merdud olmuştur.
Bireyleşme, ihtilafa düşme midir? En çok kurgulanan soru bu olsa gerek modern telaşasında. Postu yüzülmüş, içten sıcacık tebessümleri kendine hasret bırakmış imitasyon hayal kuvvetlerinin postuyla insan olmaya çalışanların telaşasında.
Hiyerarşinin avangartı mı, yoksa gerçeğin ritimi daha lirizme yakın avangartı mı? Sanat adına, özellikle ’traditional option’ seçeneği daha makbul sayılıyor. Bunun haricinde devlet adına temsili avangartlar, ülkemizde ihanet. Pek çoğumuz boyun eğmesini istemediğimiz kahramanları öldürürüz bu sayede. Ancak kültür ve sanat dahilinde ilişki daha karmaşık.
Peki, avangartı yok sayan, kabul edilmiş sahte sanat normlarını yeniden yazma ya da söyleme isteğine karşın, neden bir uğultu ve ret olunuş var? Varlığın ibkâsına müdahele olduğu için mi? Ama düstur ’El Baki, Hüvel Baki!’
Kabul ediyorum ki yorucu ve artık bitkilerin istikakına tezahür edici bir kavram olgusu yerleşiyor ve çıkmıyor hayatlarımızdan. Bu varlığa dokunmadığımız müddetçe risk taşımayan bir hayat yaşayabiliriz. Metafizik ve Tarih... Özellikle şu iki bilimin ardında evrenle ilişkisini geçmiş insanlar için, hiç değilse birileri çarptırmadan hülasaya dokunamaz mı?
Sanat demiştik oysa değil mi? İnancı ve tarihi olmayan sanatkarın, sanatçılık hurefeliğinde ne gerek daha fazla incinmeye?
Beynimize ekilmiş kıllar hiçbir zaman kıstas olamaz. Birazcık verimli nefretliğiyle yüreğimizin çorak arazilerinde dolaşıp, mazinin tepelerinde gezinip, seyre dalmak lazım.
Hiç Cinayeti
Hiç, sadece bir hiç’iz. İz bıraktığımızı zannetmekle aldanma katsayımız artıyor. Muhafaza edilmemiş sevgilerimiz, egolarımızı narsist kişiliklerimizin arasında yaramaz bir çocuk gibi göstermeye çabalıyor. Nafile. Yutan yok, aldanan çok sadece.
Yutmak, en azından içine almayı, sahiplenme adına bir besin için dahi bir kaç saat müdddeti içeriyor. Ancak aldanmak böyle değil, çok ufak bir süs, insanı aldatabiliyor ve kanan, kandırılan insan hiçliğin gri perdeleri arkasında rengarenk varlık temaşasında azılı vahşetlerin sümenaltı edildiğini fark edemiyor.
Örneğin iki sevgili arasında geçen muhabbet de kıskançlık, hiçliği zedeleyen bir hadise olarak kaydediliyor. Nasıl mı? Erkek veya kadın fark etmez, kıskanıyor ve sahip çıktığı karşısındaki varlığın üzerine titriyor. En ufak dışarıdan gelen ilgi ve alaka, sevgiyi zedeliyor. Hiç yanına istediği kadar elif alsın, vav’ın çengellerinden kurtulamıyor. Sevgiyi dik tutan eğriliği kabul edemeyen erkek veya kadın, müsaade mikyasınca vav müddetine seyahat ediyor ama bu zaman müddetince kayboluşlar hiçe götürmüyor. Sahip çıktıkları varlığın öncelikle kendileri olması gerektiklerinin farkına varamamış zihinleri, bir başka varlığın hiçliğine talip oluyor. Böylece sonuçta bir hiç ortaya çıkıyor, ama insan kendi yoksunluğunu var edemediği müddetçe varlık içinde boş hissediyor kendini.
Peki, hiç boşluk değil midir? Manasızlık ya da yalnızlığın garabeti? Asla demek, hiç adına bir avangart hükmü doğrurur ki, sürmenajının izlerini yaşamalıyız. ’Hiç’iz!’ İstediği kadar erkek veya kadın kıskansın birbirini, eğer gerçek var yok ise evvelde, hiç olmak için sebepleride olmaz. Erkek ve kadın, hiç cinayetinin en güzel temsili olabilecekleri için, sevgilerine dair kıskançlık mefhumunu ele aldık. Eğer kıskançlığı gerektirecek bir sebep olmasa, hiçliğe dair cinayet yapılmaz ve sağ salim kıyıya ulaşılabilir. Ama kıskançlığın sebeplerini, anlama özürlüğüne ve varlık özlüğüne bağlarsak, o zaman sıradanlığı sağlayabiliriz. Bu da bizim için her gün yanından geçtiğimiz adliye salonlarında, azılı katillerin yargılandığı fikrini hiç hatırlamama lüksünü bize veren mükemmellik. Yani unutma! Hatırlamama, anımsamama artık!
Varlığın hiç olma ihtimalini kaybedeceğine, insanlar sevgilerine kıysın daha iyi. Çünkü sevginin sığdığı bardağı kırmak için insanlar ellerinden geleni yapmaktalar. Ne gerek var o zaman çeşitli prezantabl tahrip edici dayatmalara.
Katil olmak istemiyorsanız, yapmanız gereken tek şey biraz da olsa anımsamak.
Bırakın insanlar sizi kıskançlık çukurlarına itmek istesin, sizi dışlasın, hor görsün, anlamak istemesin veya yardım etmesin, küfretsin, hırpalasın.
Siz sadece anımsayın. Sevgiyi, gerçek sevgiyi, varlığınızın formülündeki Tanrı’yı ve O’nun size bahşettiği kendinizi, yani insanı sevebilmeyi.
Çabalayarak, didinerek, yırtınarak, uğraşarak değil, lisan-ı halin en üst mertebesinde, sevgiyle anımsayın hiç’liğinizi.
Güneş her gün ısıtırken dünyadaki milyarca insanı, öncelikle kendisine bu şansı veren Rabbine hamd ediyor ve seviyor kendisini. Kendi atomları içindeki enerjiyi seviyor. Kendini seven bir Güneş, bir gün ısıtacağı bir canlı kalmayacağı için kendi hiçliğine gömüleceğini bilirken, belki de henüz hiç kimseyi ısıtamamış, mutlu edememiş bizler, hangi hiçlik için sevmekten kaçıyoruz ve tükürüklerimizle memnun ettiğimiz dilimizle kıyıyoruz varlığa.
Birazcık olsun denemeli. Sevgiyi hatırlamalı.
Şimdinin Şikayeti
Kime şekva’n? Sen kimsin? Vird’in senin aczşyetin için yetmez mi? Zebun olan bir sen misin yoksa alemde?
İnanıyor musun? Öncellikle bunu sor kendine. İnanıyor musun? Seni şimdiye kadar hiç yolda koymamış birine inanabiliyor musun?
Muhtaç olmamak hoşuna gidecek zannediyorsun, yanılıyorsun. Muhtaçsın. Zengin veya fakir olman da bu muhtaçlığını değiştirmiyor. Delişmen bir arzudur senin muhtaçlığın. Ruh ile bedenin mürüvvetinde, bağlamın isbatıdır senin mkuhtaçlığın. Kasd’ın ne ki şekva ediyorsun halini? Seni gören sana yetmiyor mu ki ahbabların, dostların kaybolacak yüzlerini arıyorsun karşında?
Yaralarının kapanmamasından mı korkuyorsun? Ruhunun cüzzamlı yanını kapatacak merhemin, tebessümün nerede? Zor mu geliyor yaşamak?
Maksadın yaşamamaksa, ne duruyorsun, haydi son ver gerçek sandığın yaşama ve kaçmanın karşılığında, istediğini alıp alamayacağına daha erkenden cevabını bul.
Oysa çözdüğün bulmacanın cevabını arkada bulunca, nasıl da hazsızlık problemi yaşıyorsun. Hazmetmek zorunda kalıyorsun hazır bir varlığı.
Hamakat portakalını gözleriyle soyan şikayetperver insan. Izdıraplarına ekebileceğin ufak bir tebessüm seni karaya çıkarabilecekti belki de.
Hiç denemedin.
YORUMLAR
Yeni gördüm yazını ama okuyamadım bu saatte ağır gelir :)yarın gündüz gözüne kahvaltı sonrası çay keyfinde okuyayım yazarım...okurun kaçtır atladı yazılarını tatilden hep tatilden...
Ama tebrik edeyim güne gelmiş yazılar güne gelmiş şiirlerden daha kıymetli bende...az okuduğumdan sanırım...
Selam ile
Sabah gelince okumuştum güne düşen yazılarınızı.
Sabah mahmurluğu mu, ayılamamak mı bilmiyorum ama bir kaç defa daha okumak istedim.
Şuan akşam yorgunluğu ile bir daha okudum.
Doğru tespitler, tebrik edilesi...
Her zaman doyurucuydu yazdıklarınız,
Kutluyorum güne düşen kaleminizi, renginizi..
Selam ve Saygılarımla,