- 1192 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kadın Hikayeleri
Kadın Hikayeleri
/1/
Bu hikayeleri yazmak boynumun borcu oldu.
Uzaktan öyle gelişigüzel nitelemeler yapmayacağım,
Genel ifadeleri süsleyip önünüze de sermeyeceğim,
Bizzat şahidi olduğum hayatları okuyacaksınız,
Eğer anlamak isterseniz anlayacaksınızda.
/
İsmi YILDIZ.
İsmini ancak bu şekilde yüceltebileceğim için ona Yıldız diyeceğim.
28 Yaşında. 12 yaşında bir oğul annesi.
12 yaşında oturmuş overlok makinesinin başına,
Okumak istermiş, hem istemiş de, babası inek parası biriktirebilmek için çalışmaya mecbur etmiş.
O günden beride makinenin bir parçası gibi çalışmakta.
O makineleri üreten mühendisler bile o derece hakim değildir ürettikleri makinelere,
Mekanik bir makinenin,biyolojik ana parçası gibi.
İki ayağı otomatik çalışırken, bir eli makinedeki parçayı kontrol ediyor, diğer eli yeni parçayı devamına yetiştiriyor.
Durmak duraksamak yok.
İp bunalıp kopmasa, yada başka bir teknik aksaklık olmasa durmayacak.
Kulaklık kulağında devamlı müzik dinliyor.
Müziğin akışında kendisini kaybetmeyi umuyor.
Ve bu sonu gelmez arayışın içerisinde kaybolmayı diliyor.
Neyi neden yaptığını anlamam çok sürmedi.
O kadar çok gülmesinden korktum.
Biliyorum ki, psikologlar ağlayan hastalarından daima umutludurlar.
Ama sebepsiz ve devamlı gülenler için yapabilecekleri bir şey olmadığına inanırlar.
Bunu ona söylediğimde, “haklısın” dedi.
5 intihar girişiminden başarısızlıkla çıkmış.
Devamlı kahrediyor, başaramıyorum diye üzülüyor.
En sonuncusunu iki ay evvel yaşamış, Manisa’ya sevketmişler.
Bir hafta yatırmış doktorlar.
“Nasihat ettiler aptallar, neler hissediyorsun? Diye sormadılar bile, dedi.
Kocasının yardım adına tek yaptığı molalarda telefonla arayıp konuşmak.
“Hala hayatta olup olmadığımı kontrol ediyor sersem” diyor.
-“Senin bu dönemde çalışman büyük hata “dedim.
“Evde kalıp dinlenmen gerek, sana iyi gelecek uğraşlar edinmelisin, belki daha başka çözümler araştırılmalı”
-“Evde kalırsam yeniden denerim” dedi.
Artık ağlayamadığını,
İçinde yaşayan hiçbirşey olmadığını, bu bedeninde yaşamaktan çok usandığını, çok yorulduğunu, anlattı kendince.
“Kahrolsun ölemiyorum” sabahları ilk bu cümleyle selamlıyor insanları.
Oğlu altını ıslatmaya başlamış yeniden.
"Çocuk doğduğuna pişman oldu" diyor.
Ömrünün aylarını üç paraya satıyor,
her ay eline komik bir para tutuşturan patrona gülümsemeyi ihmal etmiyor.
"Sigarayı seviyorum bir tek" diyor.
Bırak diyenlere, öldürecek kadar kinle bakıyor.
Ne zaman sigara içsem onada uzattım, gururla geri çevirdi önceleri.
Sonra, “en sevdiğim sigaradan içiyorsun” dedi.
-“Birlikte içelim o zaman, hatta istediğin zaman çantamdan alıp içebilirsin” dedim.
-“Cömertsin, belli ki sana cimrilik eden olmamış, paylaşan insanlar öyledir,
onunla bir şeyleri paylaşanlar ancak kendilerinde olanı başkalarıyla paylaşır” dedi.
Hiç düşünmemiştim bunu.
"Ben ahmağın biriyim, sen bakma bir şey biliyor göründüğüme,
Ama inatçı bir, sır tutan tarafım vardır, ne istiyorsan anlat dinlerim,
Faydam olsun isterim ama kendime bile faydam yok doğrusu.
Sen beterin beteriysen, bende biraz beter sayılırım, ama anlatmam seni.
Sadece eğer iznin olursa yazarım,ismini saklayarak.”
-“Yaz yazabilirsen, anlatamadıklarımı yazmayı başarabilecek misin?”
-“Başaramam. Ama orayada kendi duygularımı ve senin kıymetini ilave ederim başarabilirsem şayet”.
-“Ne kıymetim olacak, baksana hayatın şu ettiklerine, kıymetli bir tarafım kalmış mı ki?”
-“Olmaz olur mu?” dedim.
Laf kalabalığı ettiğim için sonradan üzüldüğüm aptalca cümleler kurdum.
Kimseye kendisinin inanmadığı bir şeyi kabullendiremeyeceğimi anladım bir kez daha. Ama denedim kendimce.
Hayatın hiçbir zorluğuna teğet bile geçmemiş rahat hayatları olan kadınlara imrenmekteydi.
Belki pek çoğumuzda öyleyizdir.
Cins ayırmadan baktığımızda bile öyle,
Herkes kendisinin elinde neler olduğundan önce,
kendince daha iyisine sahip olanların elindekilere bakmakta,
Ve böylece kendisinin olanın da kıymetini bilemeden sürükler gibi taşımakta hayatını.
Yirmibeşinci katta bir eviniz varsa onun duvarından içeriye bir kamyon girmesi ihtimali sıfırdır.
Yolda bulunmayan kimsenin kaza yapma ihtimali de yoktur.
Ve hayat da işte böyle bir şey belkide.
En büyük hasarı en fazla yolda olanlar almakta.
Suya sabuna dokunmamak bir seçenek değil.
İnsanın kendisi dışındaki birçok unsurlar seçmediği zorunlu yönlere kaydırabilmekte hayatın rotasını.
Yıldız işte onlardan birisi.
“başarabildiğim tek şey, köyden buraya taşınmak oldu” dedi.
Önceden birde köyden gelerek çalışmaktaymış ve neredeyse uyumaya zamanı kalmazmış.
-“İnsan neden intihar etmek ister?” dedim bir molada.
On dakikaya ve bir sigara içimi zamana ne kadar sığarsa anlattı.
-“Sen önce söyle bana insan neden yaşamayı ister” dedi.
Sesimi çıkaracak dermanım olsa ona yaşamın sevilecek taraflarından en az bir örnek vermek istedim.
Yalan değil, bulamadım.
Öyle bir örnek yoktu.
Hayata ancak tahammül edilirdi,benimde inandığım da ancak bu idi.
İçimden kendimi bile kandırmaya yetmeyecek bazı örnekler boy sırası ile geçti,
geçmedi değil.
Söyleyebilecek kadar derman bulamadım kendimde.
yalanlara artık kanmadığı belliydi.
Ki gerçekleşmeyecek her iyi dilek ve söz mutlak yalandı.
Hiç değilse söylememek insanca olurdu.
-“Hayatı seçmeyiz” dedi.
“Ölümü de seçmeyiz. Biz ne hissediyorsak onu isteriz. Olacağını da bilmeyiz. Ama isteriz. Ölmeyi istediğim kadar istemedim başka hiç bir şeyi.
Sonra ne olacağıda umurumda değil. Gideyim yeter.
Ben saksıya diktiğim çiçeği koparıp çöpe atamıyorum.
Allah beni yarattı madem, hiç inanmıyorum beni cehennemine atacağına.
Haa, bu dünyada yaşadıklarım cehennemde kaldığıma sayılsın. Olmaz mı?”
Bu soru çok ciddiydi, namaz kılmaya çalışan, dua ettiği görülmüş,
inşaallah, maşallah vs dilinin alışık olduğu kelimeleri kullanan birisiydim ona göre,
ve bu doğru yere sorulmuş bir soru olarak ona memnuniyet vermişti.
ciddiyetle vereceğim cevaba dikmişti gözlerini.
Duraksadım.
Gözlerime öyle derinden bakıyordu ki, ne duymak istediğini anlamak istiyordum.
Ona borçlu hissettim kendimi, onun kadar acı çekmemiş birisi olarak karşısında ezilmekteydim.
bütün samimiyeti ile inandığı bir şey vardı, yıkmak istemiyordum.
İnandığı en azından bir şey vardı,
En azından Bir Tek şey vardı elini uzattığı.
onu belli etmişti,
şimdi örselemeden, bunu nasıl iyi kullanarak kendisine fayda olarak döndürebilecektim?
Asırlar kadar uzun gelen birkaç saniye baktım bende gözlerine,
Gülümsedim bütün içtenliğimle,
yalan bile olsa, bilmediğim belki emin olamadığım bir yalan bile olsa,
onun duymaktan güç bulabileceği azıcık bile olsa içinde sevinç ve tutunma duygusu yeşertecek şey ne ise onu söyleyecektim.
Yalan bile olsa bunu yapacaktım.
Yaptım da.
O, bir yerlerde cehennem ve cennet adında iki tane yerin varlığına inanıyordu.
Bende eskiden öyle inanırdım. Artık bu konuya nasıl inanılması gerektiğini bilmiyorum doğrusu.
kendisini layık bulmadığı bir yerdi cennet, ama Rabbinin ona kıyamayarak yinede oraya koyacağına inanmaktaydı.
Çok yavaş konuştum. Çok ama çok yavaş.
-“sen şimdi diyorsun ya, ben elimle diktiğim çiçeği koparıp çöpe atamıyorum,
Rabbim beni cehenneme atar mı hiç?
Hah! Aynı dediğin gibi. Bende öyle inanıyorum işte.
Rabbimiz bize neden kıysın?
Biz hiç beğenilecek şeyler yapmamış olsak bile O bize kıymayacaktır eminim.
Çünkü biz O’nun nasıl olduğuna inanmışsak, aynı inandığımız gibi bize davranacak eminim.
Bizi yanıltacak olsaydı böyle inanmamızı sağlamazdı.
Hem sen seviyorsun Rabbimizi.
Bak işte hayattan bıkıyorsun ama, Rabbimizin bize nasıl davranacağını düşünmekten bıkmıyorsun.
Birtek bu bile bence çok güzel. Sencede öyle değil mi?”
-“Evet öyle. Sevmeseydim o istedi diye başımı örtmezdim.
Ben metropol kadınıyım. Spor giysileri ve süslenmeyi çok seviyorum ama hayatın o tarafına geçme şansım olmadığı için öyle görünmüyorum.
Öyle bile yaşayabilseydim yine örtünürdüm.”
-“Bu ne güzel bir şey. İnsan sadece sevdiği kimsenin dediklerine tabii olur.
Sevmediğin insanın sözüne kulak bile vermezsin ki.”
-“Evet öyle tabii. Bak işte böyle konuşunca daha çok sevdim galiba”
Karşılıklı gülümsedik.
İçimizdeki duygulara ağlamak bile kafi gelmezdi o başka.
Zaten artık ağlamak yetmez olduğundan mı bilmem unuttum ağlamayı.
Yada içim katılaşmaya başladı belkide.
Yada biriktirip biriktirip birgün öyle bir ağlayacağım ki, önüne hiçbirşey geçemeyecek bu selin belkide.
Düşünmek bedava. Zahiri saatlerini başka birisinin işi ve menfaati için kullanırken, içsel meşguliyetleri düşünmeleri devam edebilmekte insanın.
Bu müthiş önemli bir hediye.
Yine şükrettim buna.
İnsanların ne kadar tuhaf olabildikleri ayrı bir konu.
Kendi tuhaflıklarımızla meşgul olmak, genellemeler yapmaktan daha doğru.
Birisi bize kızar yada sitem eder,
o birisini çok önemseyen birileri de bu durumun devamında kendilerine görev icad edip selamımızı bile almazlar mesela.
Vurun abalıya. Aranan abalı bulundu nasılsa misali bir filimlik hikaye çıkar ortaya ondan sonra.
Ne acı bir şeydir insanın dramları olağan algılamaya başlaması.
Yıldız’la konuşmamızın ardından molayı geçirmişiz meğer, ustabaşı çok kızdı. Bana kızılmasına alışmaya başladığımı biliyorum da, Yıldız’a bu ağır geliyordu.
-“Sizin saatten haberiniz var mı?
Mola deyince anında uçuyorsunuz, geri dönmeye gelince uyuşuklaşıyorsunuz?”
-“Tam dediğin gibi değil o” dedim.
“Bazen yumduğun bir göz yerine sana birkaç göz bağışlanır bilesin.”
Anlamadı.
Ben ne demek istedim aslında bende anlamadım.
Kural ihlali affedilmiyor. Hemde hiç.
Orman kanunları dedikleri bu olsa gerek. Birisi ilk diş ısırığını atmışsa, diğerleri hızla ve hırsla saldırıya geçiyor.
Bu kıskançlık birkaç gün canımı acıttı.
Yıldız görünürde kimsenin umursamadığı birisiydi.
Benimle biraz konuşup yakınlaşması hazmedilmedi ama.
-“neden?”
Çünkü ilk günden beri onlardan değildim. Olamadım. Laubalilik yapamadılar,sınırları aşamadılar.
Bu ayrı bir mesele. Anlatmaya değmeyecek.
/
İşyerinden ayrıldım Pazartesi günü..o sabaha kadar kimse bilmedi bunu.
Evvelinde oradaki herkesin egosunu yükseltmek lazımdı.
(Ego tasavvufta savaşılıp mücadele edilecek bir şey olabilir.
Ama gerçek hayatta, heleki bazı şartlar altındaki insanlar için hayatta kalma aracı ve sebebi imiş meğer.)
Nasıl yapacağımıda çok düşünüp buldum ve uyguladım.
Cuma günü bana bir konum tesbit edildi ve kararlaştırıldı, yeni başladığım bir işti bu benim için ve deneme sürem bitmiş diğerlerine göre çok daha iyi bir statüde kullanılmam kararlaştırılmıştı.teklifi düşüneceğimi söyledim.
Cumartesi günü işyerinin temizlik ve düzen getirilmesi yeni haftaya sıfır bırakılması günü.
O gün üstüne üstlük ip artıklarının oraya kadar ulaşmasından dolayı tuvalet tıkanmıştı. Yetişecek işlerin son aşaması yoğunluk had safhada, herkes seferber.
-“Herkes bugün bütün temizlik işlerini bıraksın, onları ben yapayım, siz diğer işleri toparlayın” dedim.
İnanmadılar. İkna ettim.
Kendi üzerimde yeni bir denemede yapmak istiyordum.
“Bir insanın cebindeki paraya göre, üzerindeki elbiseye göre, yaptığı işe göre yürüyüşü değişiyorsa o insanda firavunluk kabiliyeti vardır”
Bunu yeni öğrenmiştim.
Kabiliyet skalasındaki yerimi öğrenecektim.
Cumartesi günü, çay demleme,misafirlere ve işçilere çay servisi yapma, bulaşıkları yıkama, yemek servisini toplama, köpeğin yemek kaplarını temizleme, çöp bidonlarını boşaltıp yıkama,en son olarak da tıkanan tuvaletin açılması işinde yardım etme.
Çok geniş bir alan olan üretim sahasının yerlerini süpürme vs.
Tüm işleri de yaptım.
Evde de bir sürü benzer işleri hepimiz yaparız.
Ama onbeş kişinin gözü üzerinde iken bunları yapmak bambaşka bir deneyimdi.
İlk onbeş dakika içimde öfke vardı. Kendime.
Ne hallere düşürmüştüm kendimi.
Sonra diğerlerinin kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlamanın gerekli olup olmadığına odaklandım kısa bir süre,
Ve dedim ki kendime
-“sen şimdi bunu seçerek yapmaktasın. gönüllü oldun, diledin.
Milyonlarca insan ise başka seçeneği olmadığı için yapmakta. Şimdi sendeki bu küstahlık mı? Kendini üstün görmek mi? Kibir mi?”
Hepsiydi belkide.
Ama hepsine de iyi ders verdim bence.
İnsanlar acıyarak baktı, bazısı küçümseyerek.
Yıldız yardım etmek istedi. : )
Ustabaşı daha fazla iş vermek için elinden geleni yapıyordu.
İşe başladığım ilk günlerde bana,
-“Sana baktıkça kendimi erkek gibi hissediyorum. Nasıl bu kadar incecik nazik olabiliyorsun” demişti ve hiç de gülmemişti.
Şimdi öylesine mutluydu ki, onu bu kadar mutlu ve gülerken görmek gözlerimi yaşartabilirdi.
Günün sonunda artık ismimin sonuna … “Hanım” eklemesi yapılmıyordu.
Biribirlerine olduğu gibi direk ismimle hitap etmeye başlamışlardı.
Biliyordum ki bu daha günlerce sürse işin cılkıda çıkmaya hazır bir durumdu.
Ama ben zaten bu son günü böyle bir denemeye tahsis etmiştim.
Üstelik de başarmıştım. Bence başardım.
Çünkü hiçbir şekilde alamayacağım bir ders verdim kendime.
Bunları burada yazmamın sebebi ise, herkese şirin görünmek değil.
Belki düşünülmemiş bir alana dikkat çekebilmek. Kendimce tabii.
Bir yolda yürüyorum, herkes gibi.
Bir çeşit ruhsal ve kişisel gelişimim için kendime hizmet etme çalışmaları yapıyorum. Herkes gibi.
Bazen başarılı oluyorum, bazen çok fena tökezliyorum. Herkes gibi.
En son tanıdığım bütün gözlerden düşmeyi de başardım işte.
Hiç derdim değil.
Birisi düştüğünde, ayaktakilerin boyu, kendilerine daha uzun görünüyormuş hayatta.
Ve bu herkesin çok hoşuna gidiyormuş.
Yakın çevremde olay oldu. Fısıltı ile son yediğim naneler insanlara ulaştıkça beni yeniden değerlendirmeye aldı herkes.
Aptaldım ve ben iflah olmazdım.
Ohh olsundu bana.
/
Pazartesi sabahı servise binmedim minibüsle gittim işe, ve dedim ki herkese;
-“Bana müsaade, hakkınızı helal edin ve ben ettim. Burada bulunduğum süre önemli kazanımlar edindim. Hepinize teşekkür ederim.”
Telefon numaramı bir tek Yıldız istedi.
Ona sadece sarıldım.
Geriye ise, daha yazılacak 12 kadın hikayesi kaldı.
/
Yazacağız sanırım. Acemice amatörce ama iyiniyet ve dilekler ile. Güzellik adına.
Herşey güzel olsun diye.
28 Ocak 2013/ öyle işte.
YORUMLAR
Yazar güzel yazıyor.
Konunun nabzını iyi tutmuş.
Diyalekler hayli akıcı ve konu vukufiyeti içinde oluşla giriştirilmiş.
Yazarın sorunları kendi boyutu içinde sıkıştırıp kendi boyutu içinde irdelemesindense, temayı biraz daha sosyo-toplumsal yapıya doğru genelleşmenin vurgusunda, pekiştirmeler yapabilir gibi bir okur isteği beyan edilebilir.
Yazarın kendi anlatımıyla ve kendi kalemiyle barışık olması yazıda ilk dikkatimi çeken husus oldu.
Mutlulukla...
külbahçesindetutsak
külbahçesindetutsak
İşte bu... Dilsel anlamda düzenlemeler yapılabilir ama salt amaç olarak düşünüldüğünde bile kendi diline sahip. Kadınların, kadın sorunlarına değinmesi, bağırması, savaşması lazım. Harikasın!
külbahçesindetutsak
İlgilendiğiniz ,destekleyici teşvik edici yorumlarla cesaret verdiğiniz için Kalbi teşekkürler ederim.
Saygılarımla.