SUSMAK YA DA KONUŞMAK
SUSMAK YA DA KONUŞMAK
Melek GÜRSES
Hani bazı insanlar vardır; sürekli konuşur, otobüste, yolda, araba kullanırken, hatta uyku halinde bile. Yanınıza otururlar ve dakikalarca, günlerce konuşurlar, ama biz sussunlar isteriz. Hani bazı insanlar da vardır ki ağzından cımbızla alırsın kelimeleri, bir nehir gibidirler, duru ve hoş. Onlar konuşsun isteriz, gürültü yapsınlar hayat penceremiz de, fakat onlarda inadına susarlar. Merak ederiz hakkımızda ne düşünüyor, ne hissediyor, bugün ne yedi, ne yaptı, kiminle konuştu, kime kızdı. Hani bazen dırdırcı deriz, en ürkek yanımıza dokunur konuşmaları eşimizin, sora bir an gelir ki, konuşsun isteriz “seni seviyorum” desin, “bana bak” ya da “affet” desin… Bir an öyle bir mim çekilir ki dudaklarımıza, ne desek suç sayılır, ne yapsak kabahatli çıkarız, kime dokunsak canı yanar, kimden kaçsak alınır…
Hani an gelir, yalnız kalırız, incinen yerlerimizi saracak bir kişi bile kalmaz, an gelir susarız, hâlbuki içimizden bağırmak gelir. Gökyüzü bile nazar eder bize, içimize oturur susuşlarımız. Ulu orta ne varsa dökmek isteriz, tüm çıplaklığıyla kirli çamaşırlarımızı, peki ne olur da canımız yanmasına rağmen susarız?
“Söz gümüş, sükût altın” demiş atalarımız, hayır, altın olmasın susmaların ne olursun, ses ver sevgili… Kır dök, bağır çağır, küfret ve bana konuş, bana seslen ve beni gör. Tüm kâinat sırlar içinde, kapalı kutu, susmasını istediklerimiz sussun, ama konuşmasını istediklerimiz neden susuyor? “Konuş ki seni göreyim” diyen düşünür ne güzel demiş. İncitenler, incinenler ve dahası haksız yere itham da bulunanlar sizler susun, sonsuza kadar…
“Susmak insanı ele vermeyen sadık bir arkadaştır” diyen Confucius, aslında nasıl da güzel açıklıyor susmanın nedenini, yanlış konuşursak nasıl geri alırız sözümüzü. Hata edersek nasıl affettiririz kendimizi, farklı noktalara çekilirse sözümüz nasıl düzeltiriz cümlelerimizi…