- 751 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PAMUK NİNE
Geçmişten çok geleceği düşünmeliyiz, çünkü bundan sonra orada yaşayacağız. -Thomas Browne
Onu, bir sabah balkonunda uyurken yakalamıştı gözlerim. Sevecen bakışlarımla bir süre izledim onu. Alt kat komşumuzdu. Pamuk gibi -ak mı ak- saçları vardı. İkindi güneşi balkonuna düşmüştü. Mavi gülüşlere neden olan gözleri sıkıca kapanmıştı. Güzel gülüşü ile her insanın gönlünü fethetmişti. Biz ona “Pamuk Nine” adını vermiştik. Ne zaman balkonunun önünden geçmiş olsam mutlak seslenirdi. Hemen içeri geçip, elinde kristal şekerlikle dönerdi. Akide şekerleriyle tatlandırırdı damaklarımızı. Pamuk ninemizin sohbetine de doyulmazdı. Renkli anılarıyla, neşeli, hayat dolu bir kadındı.
O gün nedense, her zamanki gülüşü yoktu yüzünde. Sanki zorunlu gülümsemekteydi. Hafif burukça, -yüz mimiği- ifadesi gözümüzden kaçmamıştı. Nedenini sormadan edememiştim.
-Bana bir dokun bin ah işit evladım. Havalardan mı neden ameliyat olduğum yerim çok sancıyor, dedi.
Pamuk Nine, tam on iki kez ameliyat olduğunu anlatıp bizi şaşırtmıştı.
-On iki ameliyat oldum ve tam 10 adet ilaç içiyorum, her gün. Torunların mutluluklarını bozmamak için hastalıklarımla barış içinde oluyorum.
Şirin gülüşü, yüzüne yerleşince bana da bulaşmıştı neşesi.
– Bunu nasıl başarıyorsunuz Pamuk Nine? Bir yeri ağrıyınca insan gülemez ki! Hiç hastalıkla barış olur mu?
Bana çok manidar bir yanıt vermişti.
-Yaşamda herkes kendi adına bir savaş vermektedir zaten, sen yalın, yüksüz yaşa ki, paylaş elinde ne varsa sevdiklerinle.
-Bunu başarabilene aşk olsun be Pamuk Nimem…
-Başarmak zor değil kızım. Mesela ben üç aylık maaşımı aldığım gün, dağıtıyorum torunlarıma.
Hiç beklemediğim bir yanıttı bu. Nedenini sorma gereğini duyumsadım:
-Pamuk Nine, sen üç aylık maaşını dağıttığın an zorlanmıyor musun? Neyle geçiniyorsun üç ay?
Bir anda ışıdı yüzü. Aydınlık bir sevinç yansımıştı yüzüne. Sorduğum soruyu hemen yanıtladı:
– Sen, yeter ki hayatı sevgiyle, yürekten kucakla. Hayat da seni yalnız bırakmaz, cömertçe sarar, kucaklar seni. Bırakırsan kendini zamana, güzel bir an sunar sana. Vıdı vıdı ile ömür tüketirsen, “neden, niçinleri?” sorgularsan sürekli, kendinle –barış- içinde değil –kavgalı- olursun.
Bu kez ben, dayanamadım sözünü kestim:
-Bu o kadar da kolay değil Pamuk Nine, parasız yaşam da olmuyor. Bir de hastalıklar işin KDV’si, gülemiyorsun ki, hayata.
Ayağa kalkmış ve ameliyat yerlerini işaret etmişti:
-Bak bana, tam tamına- on iki kez- ölümden döndüm. Çok ağrım vardı, ilaç aldım az önce; ağrım geçecek; sen hiç tasalanma kızım. Ve ben yine o eski neşeme kavuşacağım. Ağrılarım yüzünden neden yakınlarımda ki kişileri üzeyim? Biliyorum ki yakında öleceğim. Hayat çok kısa. En güzel şekilde değerlendirmek gerekir, kalan kısacık süremizi. Öyle değil mi?
–
Pamuk Nine ile aramda geçen bu konuşmaları anımsayınca, onun uykuda değil de edebi uykusuna çekildiğini düşünüp bir anda paniklemiştim. Telaşla seslendim:
-Pamuk Nine, Pamuk Nine..!
İkinci seslenişimde gözlerini açtı. Gülümseme yayıldı, beyaz pembe yüzüne.
-Ah, sen miydin kızım, dalmışım!
Yaşlı kadını şekerlemesinden mahrum etmiştim. Onu uyandırdığım için kendime hafiften kızdım da…
-Pamuk Ninem ya, uyandırdım özür dilerim. Hatırını sormak istedim, bugün görmedim de seni…
Yaşlı kadın nezaketini ve mutlu gülüşünü yine korumuştu. Ani gelişen durumlara uyumla eşlik ediyor ve sinirlenmiyordu. Peki, bunu nasıl başarıyordu?
Yine elinde şekerlik, yine tatlı bir sohbet başlayacaktı az sonra.
-Pamuk Nine, bize mutluluk sırrını söylesene.
– Hadi gelin şöyle oturun size bir hikâye anlatacağım.
Fındıklı akide şekerini ağzımızın içinde hoş bir rahiya ile eritirken, onu ilgiyle dinlemeye koyuldum.
” Vakti zamanında yalnız yaşayan bir kadın varmış. Her sabah yüzünü yıkar sonrada eline tarak alır saçını tararmış. Bir sabah bakmış ki başında sadece -üç tane- saç teli görmüş.
‘Hımm, bugün saçımı örgü öreyim’ demiş ve örmüş. O günü hoş geçirmiş.
Ertesi gün yine aynı şekilde aynanın karşısına geçtiğinde bakmış ki başında iki tel saç kalmış.
‘Hımm, bugün saçımı ikiye ayıracağım” demiş. O günün keyfini çıkartmış, yine hoş geçirmiş.
Bir sonraki gün yine aynanın karşısına vardığında “tek tel” saçı görünce;
‘Hımm, bugün atkuyruğu yaparım bende’ demiş ve o günü de harika geçirmiş.
Ama ertesi gün aynanın karşısında başında hiç bir saç telinin olmadığını görünce gülmüş kahkahalarla…
‘Amannn ne güzelll, artık tarama derdim olmayacak…”
Yaşlı kadına hayranlığımız gün geçtikçe daha da büyümekteydi.
-Ağzına sağlık Pamuk Ninem, meğer sende ne gün görmemiş hikâyeler varmış!
-Şimdi beni anladınız mı, güzel çocuğum? Her üç aylık maaşımı aldığımda, torunlarıma dağıtıyorum, onların benden fazla ihtiyaçları var, okuyorlar. Bende böylece o ağır yükten kurtulmuş oluyorum. Sizin anlayacağınız, hafifliyorum. Para sesi güzeldir, ama cepte, gönülde ağırlık verir. Çocuklar nasıl olsa bana bir tabak sıcak çorba önüme koyuyor. Karnım doyuyor. Hatta bana lap top bile aldılar.
Pamuk Nine’nin enerjisine hayran kalmıştım. Birlikte gülmeye başladık. Özellikle bilgisayarla oyalanmasına şaşırmıştım.
-Bilgisayar mı, aldılar? Yazı mı yazıyorsun Pamuk Nine?
-Evet, hani, şu televizyona benzeyen alet var ya canım, işte onu aldılar bana.
-Ala ala, iyisin be P.Nine… Peki, bilgisayarda neler yapıyorsun?
-Face book’a üye etti torunlarım. Arkadaşlarım bile oldu. Hem de yüzlerce… Bir görsen sen beni!. Onlarla sohbet edip, okey bile oynuyorum.
-Komşulara gitmiyor musun Pamuk Nine?
-Eskisi gibi artık apartmanda komşuluk yok ki. Hem, yaşıtlarım kara toprak altında. Bende eskisi gibi dışarıya çıkamıyorum. Çıktığımda ya üşütüp hasta oluyorum, ya da yolumu yönümü şaşırıyorum kızım.
Onu anlayabiliyordum. Konuşmasını kesmeden dinlemeye başladım. Öyle şirindi ki…
-Biliyor musun kızım? Facebook’da bana yaşımı sorduklarında, -80′i aşacağım bir ay sonra-diye yazıyorum. Onlar, önce inanmamışlardı. Torunuma söyledim. Kamera aldılar. Ancak kamerada beni canlı gördüklerinde inandılar, yaşımın 80 olduğuna kani oldular. Şimdi onlar da alıştılar ve bana “Pamuk Nine” diyorlar.
*
Gün İda’nın batısında kızıl eteklerini toplarken hastanenin penceresinden doğanın bu muhteşem değişimiyle gözlerim boyanıyordu. Havada birkaç ak martı kanat çırpıyor, gök maviliğinden soyunuyordu. Bu sırada kapı açıldı, içeri giren servis hemşiresi, elinde içi ilaç çekilmiş enjektörün havasını boşaltıp,
-Uzanır mısınız, kalçanızı da açın, dediğinde içim bir tuhaf olmuştu.
‘Acaba şu anda benim yerimde -Pamuk Nine- olsaydı, iğne olmaktan kaçar mıydı?’ sorusunu kendime sormuştum ki, hemşire ” geçmiş olsun bu son iğnenizdi, yarın taburcu oluyorsunuz, gözünüz aydın,”demesi bir olmuştu.
Yüksek sesle, “Yaşa sen e mi Pamuk Ninem..!” demiştim.
Hemşire büyük bir şaşkınlıkla,
-Pamuk Nine mi? O da kim?
Emine PİŞİREN-Edremit Körfezi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.