- 1202 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ebedi Sevgiliye Doğru/ Kuran-ı Kerim’in Kapısında
Ebedi Sevgiliye Doğru/ Kuran-ı Kerim’in Kapısında
“Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.” 1
Gençliğinin en çalkantılı zamanıydı. Yaşı 16 olmuştu.
Namazını kılıyordu. Tesettüre gireli de neredeyse bir yıl olmuştu. Kaza Namazlarına bile başlamıştı. Bir eksiği vardı, Kur’an-ı Kerim okumasını bilmiyordu. Yazları Cami’lerde başlayan Kur’an’ı Kerim kurslarına katılıyor, tam Kur’an-ı Kerim’ e geçecekken okullar açılıyordu. Ertesi yaza tüm harfleri unutuyor, bu eksikliğini kendine yediremiyordu. Katıldığı Kur’an’ı Kerim toplantılarında Yasin cüzünü eline alıyor, biliyormuş gibi sözde takip ediyordu.
Evet yaptığı doğru bir şey değildi; utanıyordu! Hem insanlardan, hem de Mevlasından…
Hoca kazara deseydi ki ‘’Haydi sen de oku!’’ kalbi yerinden fırlayacakmışcasına heyecanlanıyor ‘’Hocam toplumda okuyamıyorum’’ diye geçiştiriyordu.
Utanıyordu Mevlasından; nasıl olurdu da başı kapalı, namazını kılan Müslüman bir genç kız Kur’an’ı Kerim okumayı bilmezdi?
Kitap okumak O’nun tutkusu gibiydi; roman, hikaye, macera… Okuldan, komşulardan, bulabildiği her imkanı kullanıyor bilgi dağarcığını genişletiyordu.
Bir tek kitabı okumayı bilmiyordu!…
Okuduğu tüm kitaplar O’nun boşluğunu bir nebzecik bile olsa dolduramıyordu. Öyle büyük bir boşluk vardı ki tarifi mümkün değil…
Sanki O’nu bir öğrense;, hayatına başka bir anlam gelecek, bir çok hayırlara vesile olacaktı.
Bilmiyordu işte!..
Bilmiyordu!..
Kendisine bile itirafta zorlandığı bir eksiklikti bu…
Okuyabilenleri hürmetle seyrediyordu. Ne kadar özel insanlardı. Kur’an’ı Kerim okuyorlardı. Mevlaları ile konuşabiliyorlardı. O’nun {C.C} mektubunu okuyor ve mesajlarını anlıyorlardı.
İlk talibi onu nergis buketleriyle görmeye gelmiş, görücü usulünün tüm formaliteleri yerine getirilmişti. Sıra tarafların bir biri hakkında ki görüşlerini söylemelerine kalmıştı. Kendi düşüncesini sonra söylecekti. Talibi ile arasında 10 yaş vardı. Şimdilik evliliğe de hazır değildi. Araya giren sevdiği komşuları için nezaketen görüştü. Ve beklenen geri bildirim gelmişti:
Talibin ilk sorduğu soru:
’’ Kur’an Kerim’i hatmetmiş mi?’’
Beyninden vurulmuşa döndü!.. En zayıf duygularından vuruldu!…
Bir çok konuda yaşıtlarından daha olgun, eğitimli, kültürlü, becerikli, maddi durumları iyi, maneviyatı da düzgün bir genç kızdı. Bu yaşta ki bir genç kız da bundan daha iyisini bu devirde bulmak zordu. Lakin öyle olmamıştı, eksiği vardı işte!…
’’ Kur’an Kerim’i hatmetmek ne ki? Daha harfleri bile tam tanımıyordu…
Nefsi öfkelendi, kabullenemedi!
Vicdanı ise öyle demiyordu ‘’SUS’’ diyordu ‘’SUS.’’
Vicdanı haklıydı, bu ilahi bir ikazmıydı?
Zamanı gelmişti. Öğrenmesi lazımdı, hem de acilen…
Talibini bazı sebeplerden reddetti.
Ama hedefine de ’’ Kur’an Kerim’i öğrenmeyi’ iyice yerleştirdi.
Hayatımıza giren herkes bir şeylere vesile değil miydi?
Genç kızlığının en hassas, narin zamanlarında karşı cinsten böyle bir ikaz O’nu kendine getirdi. Rotasını düzeltti. Sebeplerin arkasında ki müsebbip kimdi? Yaradan mesajlarını yarattığı eserleriyle duyuruyordu. Sebeplere takılan hakikati göremiyordu.
Bir kaç ufak eğitim denemelerine başladı, yine dünya engellerine takılarak yarım kaldı.
Yılmayacaktı! İlla öğrenecekti…
Artık evlilik tercihinde ki amacı; Dinini daha iyi yaşamaktı.
Diğer gelen taliplerini buna göre değerlendirdi. Her namazının arkasından’’ Allah’ ım hakkımda hayırlı olacak eşi nasip et, hayırsız olanları benden uzaklaştır!’’ diye ekledi. Mevlasına tevekkül etti. Dinine engel gördüklerinden uzaklaştı.
Yaş 18 olmuştu…
Şimdi ki eşi, istemeye geldiğinde ilk sorusu: ‘’Tesettürüme müdahale edecek misiniz?’ Sorusuydu.
Çünkü biliyordu ki tesettürüne karışmayan, diğer maneviyatına da karışmazdı.
Olumlu sonuç alınca, başka denksiz durumlara takılmadı.
Eşinin; mesleği, eğitimi, maddiyatı yoktu, manevi bilgisi eksikti ve arkasında desteği de yoktu, ailesi yeni bir iflas sıkıntısından çıkmışlar evlendirecek durumda değildiler. Hepsini de görmezden geldi. Beraber bu engelleri aşabilirlerdi. Nişanlandılar. Bu süreçte bol bol iman, namaz sohbetleri yaptılar.
Düğün günü nişanlısı O’na, en değerli hediyeyi verdi.’’ Eşi namaz kılıyordu!’’…
Sohbetler meyve vermeye başlamıştı. Düğünleri ilahi yardımlarla Cami’de oluyordu. İkisi de düğün günlerinde abdest ve namazlarını ihmal etmediler. İçki, eğlence, günah, haram karışmayan dualar ile başlayan bir evlilik olacaktı. ‘’Hayırlı bir başlangıç’’ diye düşündü ve Mevlasına şükretti.
Düğünden sonra evinin yakınlarında bir ’’ Kur’an-ı Kerim kursu araştırdı. O devirlerde ’’ Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek pek kolay değildi. Sayılı yerlerde eğitime izin verilirdi. Birkaç blok ötede bir dairede ’’ Kur’an-ı Kerim öğretildiğini öğrendi ve ona katılmaya başladı.
Büyük bir ciddiyetle derslerine çalıştı. Kısa zamanda ’’ Kur’an-ı Kerim’i okumayı öğrendi.
2. yıl başka bir eve taşındılar, yine kurs araştırdı. Bu sefer ki 25 dakikalık yürüyüş mesafesindeydi. Mevlası kendisi gibi ilim aşığı bir yoldaşta nasip etmişti, birlikte kursa devam etmeye başladılar.
Hocasını gördüğü ilk anda O’nun; efendi duruşu, vakarı, ciddiyeti, mütebessim çehresi, sözüne sadakati ve nur yüzüne hayran kaldı. Hocasının zahiri ilimler yanında haliyle de örnek bir Müslüman Hanım olması, ihtiyacı olan bir ilahi yardımdı. Aralarında sadece 4 yaş vardı. Gönlü ise ruhen çok uzun bir yaş farkını fısıldıyordu. 5 yıl yatılı kursta eğitim alan Hocasının önünde diz çökmek nimetlerin en büyüğüydü. İlk derste Hocası onun Fatiha tilavetini dinledi. ’Henüz ham olduğunu, yeniden Elif Ba’ ya geçmeleri gerektiğini’ söyledi. Gururla taşıdığı ’’ Kur’an-ı Kerim’inden yine bir müddet uzak kalacaktı, kabul etti. Demek ki henüz vuslat saati gelmemişti.
Kur’an-ı Kerim dersi ile birlikte; Arapça, Siyer, Hadis, Ezber, İlmihal dersleri de almaya başladı.
Her sabah erkenden kalkıyor; eşini işe gönderiyor, kendisi kursun yolunu tutuyordu. Saat 2’ de eve dönüyor; ev işlerini, yemeğini yapıyor, derslerini de büyük bir özenle çalışıyordu. Eşi işten gelmeden, hepsini yetiştiriyordu. Arada bir yemek ihmali olduğunda eşi, ders notları arkasına şöyle bir ikazı da geciktirmiyordu’’ Yemeğini yap da git! ‘’ Şimdilerde tatlı bir hatıra olarak andıkları bir ikazdı bu…
Kur’an-ı Kerim’e geçtiği gün büyük bir sevinç yaşadı. Arkadaşlarına elmalı pasta pişirdi, ikram etti. Kur’an Kerim’e geçenlerin tatlı ikram etmesini Hocası söylemişti. Allah bilir hikmeti neydi?
Sonrası ne mi oldu?
Sayısız talebeler yetiştirdi.
Sayısız hatimler indirdi.
Sayısız hatimlere vesile oldu.
Evlatlarının hamileliğin de bol bol ’’ Kur’an-ı Kerim tilaveti ile On’ların ruhlarının, doğmadan ’’ Kur’an Kerim’e aşık olmasına vesile oldu.
En önemli kazancı da manevi yolculuğunda ’’ Kur’an Kerim kapısından; Allah yolunda dostluk, ihvan, tasavvuf, manevi ilimler deryasına dalmak’’ olmuştu.
Kur’an-ı Kerim nice sırlı güzelliklerin kapısıydı.
Yeter ki ‘’Sen de bu kapıya gel! Bilemezsin seni, ne ilahi sürprizler bekliyor.
‘’Başlamak bitirmenin yarısıdır’’ derler. Niyet et, gayret et, sabret, başarının mutluluğunu yaşa!
Sevgi ve muhabbetlerimle.
1.(Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 21)
Mihrican Ulupınar
[email protected]
01.02.13 04:10
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.