- 733 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KIYI ŞEHİR
Kıyılarıma dalgalar geliyor, hırçın dalgalar… Büyük bir vuslat yaşamakta yıldızlar gecenin koynunda. Utanıyorum ayakkabısı eskimiş çocuklar gibi, ağlamaktan utanıyorum. Temenniler yağdırıyorum göklere kollarımı açıyorum da. Yağmur yağsa diyorum, yağmur yağsa. Gözyaşlarım karışsa da tuzlu sulara, fark etmese insanlar eğmesem mahzun bakışlarımı sokak taşlarına…
Duygularım alabora olup duruyor. Coşuyor denizle beraber, coştukça coşuyor. Dalgalar, yer, gök bir barışıp bir küsüyor…
Evlerin ışıkları sönüyor bir bir. Gözlerimde bitkin el ele hülyaları. Yüreğime akıyor kullanılmamış hayatlar seli. Bir ağaç kovuğuna sığınmışım. Kaçtığımı sanıyorum acılardan, beni herkesin gördüğü belli…
Bir sandal yapıp içine yerleştirdim bana dair ne varsa. Biz eremeyince seninle sonsuzluğa; yüzdürür dururdum onu ılık sularda. Bazen semanın ihtişamı yansırdı gökkuşağı umutlarıma. Şimdi sular soğuk, ağır hasarlar alıyor sandalım. Artık güç ona “umut” demek, yaş bir tahtadan farkı kalmamış ki yosunlar sardıkça…
Serin olur güz geceleri. Gerçekleşmeyen vuslatlara sarıl yorgan misali. Ağaçlar bile döküyor yapraklarını, üşüyorlar. Duyuyorum sert boralara çığlık çığlığa direnen sahipsiz yaprakların sesini. Bir fidan gördüm geçenlerde sırtı yıkık evin kenarında. Aşina geldi yaklaştım yanına. Kırmışlar dalını. Sonunda kırmışlar bak onu da ben gibi, yüreğim gibi, hülyalar gibi…
İnsanoğlu bu sahraları gül yaptı da yine yaranamadı dünyaya. Her şey eskiyor bak, her şey bitiyor sonunda. Bu dem duymuyor kimse kimsenin kelamlarını. Yaslanacak tek bir omuz arıyorsun da hiç kimse çıkmıyor karşına tekin olmayan sokaklar dışında…
Sorgusuz sualsiz uğurlanıyor yine kıyılarımdan sevgililer. Yük gemileri yakıyor ışıklarını karanlık uçlara. Kaç yüreği paramparça etmiş itinasız zırhlar. Zaman geldi, buraya da uğrayacaklar; savaş ve yine savaş için yanmış vücutlar. Ben de yolcu edeceğim belirsiz ufuklara yüreğimi sonu aşikâr.
Kaybetmek, o yakıcı darbe… Zamanla yaklaşmakta ocağı tütmeyen kıyı şehrime…
Biliyorum aniden gelecek bir humma gibi ucu karanlık hicran. Bir sabah yapraklarını çoktan savurmuş olacak yaşlı ceviz ağacı. Ve yağmurlar yağacak yaşları kurumamış kaldırımlarıma…
Deprem yakındır umutlarıma. Hem de en şiddetli olanından. Biliyorum son fay hattı benden geçiyor, yıkık kuruntular sarmış odamdan…
Ölmek neyse de yaşamak zor! Acı, umut, sevgi, yalnızlık… Bunca duyguyu bir yüreğe sığdırmak ve yaşamak; yaşamak bir askerin siperinde beklerken tüm film karelerinin gözlerinden geçtiği gibi ve beklemek ölümü sessizce. Direnebilmek “ne olacaksa olsun artık” derken bile…
Ölüm neyse de yaşamak zor!
Bir gün benim de odama sinecek sevap, günah ve bu yansıma dünyaya dair ne varsa… Bir gün duyulacak o iç ürperten uğultu kulaklarımda…
Ölmek! O da zor geldi şimdi düşüncelerime.
Anladım bu dünyada her şey kahır, her şey zor!
Aslı GÜREMEN
YORUMLAR
İnsanoğlu bu sahraları gül yaptı da yine yaranamadı dünyaya. Her şey eskiyor bak, her şey bitiyor sonunda. Bu dem duymuyor kimse kimsenin kelamlarını. Yaslanacak tek bir omuz arıyorsun da hiç kimse çıkmıyor karşına tekin olmayan sokaklar dışında…
Başı boş sokakların daha tekin olduğuna katılıyorum...soluksuz ve keyifle okunan yazı.
Yazarı kutluyorum.
Sevgiyle..