- 1702 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
'Genç Werther'in Istırapları' ve kimsesiz bir kalbin tarifsiz yalnızlığı...
’Genç Werther’in Istırapları’ ve kimsesiz bir kalbin tarifsiz yalnızlığı...
Alman edebiyatının dehası Goethe’nin, hep okumak isteyip de nedense okuyamadığım ölümsüz eseri ‘Genç Werther’in Istırapları’nı okumak daha 2 ay önce nasip oldu. Kitaba Çanakkale gezisi yolunda başlamış ve İstanbul’da bitirmiştim..Oldukça etkilendim Werther’in hayata bakışından,fikirlerinden,genç yaşına rağmen hayatı sorgulamalarından;karşılıksız sayılabilecek sevgisindeki sebatından,(her ne kadar sonunu getiremese de)sabrından ve acılara gösterdiği tahammülden..ve tabi ki en sonundaki hazin sonundan…
Hayat her insana farklı yollar,seçenekler sunuyor,farklı imtihanlardan geçiriyor..insan;yalnızlığa sığınmak isterken ve kaçarken her şeyden, çok daha farklı bir yalnızlığa sürüklenebiliyor,tahammülü mümkün olmayan acılar dehlizine savrulabiliyor ve bu acıların cenderesinde ruhunu kıvrandırabiliyor..yaşadığı ruh darlığından ve anlaşılamamamın verdiği kimsesizlikten kurtulmayı düşünürken,daha da çok kimsesizliğin koynuna sürüklenebiliyor..hayat,imtihan yeri işte…
Werther, kaçtıklarıyla yüzleşti..kaçtığı yerde buldu hayatının sevgilisini..nişanlı olduğunu bilmeden kapıldı Charlotte’un esrarlı güzelliğine..Charlotte’ta bu gizemli genç adama ilgisiz kalmadı..uzunca vakit geçirdiler..çok şey paylaştılar..Charlotte bir asilzadenin kızıydı..Werther de saygınlık uyandıran genç bir ressam..aynı zamanda Carlotte’un babası dahil birçok elit tabakadaki insanın saygınlığını kazanan bir insan..Charlotte ile o kadar ortak noktaları vardı ki..ruhları sevdi birbirlerini..beraberken tattılar gerçek mutluluğu..huzuru..en çok da Werther yaşadığı bu mutluluğu..onunla yaşadığı her anı ölümsüz kıldı..onsuz geçen her anı en ağır işkencelerden daha ağır yaşadı,daha ağır hissetti bedeninde..Werther en sonunda,her haliyle belli ettiği sevdasını dile de getirdi Charlotte’a,ancak onun dileği imkansızın dillendirilmesiydi..yüreği pare pare yansa da Charlotte; ruhuna dokunan bu adamı sevdiğini ne Werther’e ne de kendisine ifade edebildi…
Werther daha fazla dayanamadı bu acılara ve hayatına son verdi…
….
Goethe; 23-24 yaşlarındayken aynı adlı bir kızı sevip kavuşamayınca bu romanı kaleme almış..içindeki Charlotte aşkını öldürebilmenin yolunu; romanda,içindeki Werther’i öldürerek başarmış olsa gerek..Werther ölmeliydi ki Goethe hayatına devam edebilsin..Goethe bu ilk romanıyla bir nevi kendi kendine terapi yapmış..yoksa belki de hep takılı kalacaktı Werther gibi…
Goethe bunu başarmış olmalı ki 74 yaşındayken bile içindeki sevgi kıvılcımlarını kaybetmemiş,geçmişe takılıp kalmamış 17 yaşındaki bir kıza aşık olabilmiş ve evlilik teklif edebilmiş.. yani hayatı Werther gibi olmamış asla.. ama bu roman o dönem yüzlerce gence ‘Werther sendromu’ yaşatmış,hayatlarını söndürmüş..ne terapiymiş ama değil mi ?
Biz Werther’e dönelim..adı farklı olsa da benzer acıları yaşayan,duygularını şiire ya da romana dökemeyen belki onbinlerce insan var..elbet her şeyin bir sınırı olmak zorunda,elbet insanın her istediği olamaz hayatta..ancak insanları anlamayı denemek,duygularına üstten bakmamak da önemli…
Werther belki de hiç sevmemesi gereken birini sevdi..nişanlı olduğunu bilmeden..zannediyorum bilseydi yine sevecekti..eğer aynı frekansa sahip ruhlar bir de yan yana göz göze geliyorsa aradaki çekim kaçınılmaz olacaktır…
Romanı okurken,günümüzde rastlanılması neredeyse imkansız olan Werther’in gerçek bir sevdaya sahip oluşundan çok etkilenmiştim. Ve bu uğurda yaşadığı çaresizlik karşısında duyduğum üzüntüyle romanın yarısına varmadan yazmıştım ’Susuyorum..yüreğim yoruluyor’ şiirimi..ilhamımı oradan alsam da ben gerçek sevda ile sevda zannedilen aşk ihtiraslarını anlatmak istedim şiirimde..çünkü çok kazanovalar (her iki cinsiyetten de)var kendilerini Werther gibi tanıtan,piyasada gezen…
Kitabı her kalem ehlinin okumasını tavsiye ederek yazımı kitaptan alıntılarla sonlandırmak istiyorum :
...
…
Yaz ayları burada enfes oluyor.Genellikle Chorlette’un meyve ağaçları ile donanmış bahçesine gidiyorum.Ağaçlara tırmanıyor,uzun bir sopa ile en üstteki olgun armutları düşürüyorum.Chorlette,ağacın dibine düşen armutları toplıyor.
…
Chorlette konuşmasına devam etti:
Tamamen yok olmayacağız.Öldükten sonra yine yaşayacağız Werther.. peki aynı insanlarla tanışacak mıyız? Yine birbirimizi bulabilecek miyiz? Yine birbirimizle karşılaşıp önceden tanıdığımızı bilecek miyiz?Bu konuda sen ne düşünüyorsun?
Gözlerim ağlamaklı. Damla damla yaşlar süzülmek üzere yanaklarıma.Elimi uzattım :
Charlotte,dedim.Birbirimizi mutlaka yine göreceğiz,burada da öbür tarafta da…
…
Charlotte bir başkasını nasıl sevebilir? Anlamıyorum.Halbuki ben ona bütün benliğimle aşığım.Öyle aşığım ki gözüm başkasını görmüyor,hiçbir kadına bakmıyorum.Onun bir başkası tarafından sevilmesine isyan ediyorum.
…
Kendimde keşfedemediğim birçok kaabiliyet ve güç var.Fakat Charlotte’u düşünmek beni bitiriyor.O olmadığı zaman her şey benim için bir hiç oluyor.
…
Düşünsem de düşünmesem de her an kalbimdesiniz Chorlotte,ruhumdasınız.Bugün arabadan indiğiniz yerde oturdum saatlerce…
…
Sinsi bir hastalığın önlenemez bir şekilde her geçen gün ölüme yaklaştırdığı bahtsız birinden, hançerle işkencesine bir anda son vermesini isteyebilir misin? Gücünü tüketen hastalık, aynı zamanda ondan kurtulma cesaretinden de onu yoksun bırakmaz mı?
..
Ah bu boşluk! Göğsümün içinde, şurada hissettiğim bu korkunç boşluk! – Eğer Chorlette elini bir kez olsun, bir kez olsun bu boşluğa bastırabilse, bu boşluktan eser kalmaz diye düşünüyorum .
…
Allah biliyor ya, çoğu zaman bir daha uyanmama isteğiyle hatta umuduyla yatıyorum yatağıma; sabah gözlerimi açıpta güneşi gördüğümde içerliyorum.
…
Ah, keşke suçsuz biri olsaydım da suçu havaya, öbür insanlara ya da başarısız girişimlerime atabilseydim, o zaman bu isteksizliğimin dayanılmaz yükü yarı yarıya hafiflemiş olurdu.
…
Vay halime! Fazlasıyla hissediyorum ki, bütün suç yalnızca bende – hayır, suç değil bu – bütün mutlulukların kaynağı içimde gizliydi bir zamanlar, şimdi ise bütün kederimin kaynağı gizli içimde, işte o kadar.
…
Bir zamanlar duyumsamaların bolluğunda yüzen, adım başı bir cennetle karşılaşan, sevgisiyle bütün dünyayı kucaklayabilecek yüreği olan o kişi değil miyim ben artık?
…
Şimdi bu yürek ölü, içinden hiçbir coşku yükselmiyor artık, gözlerim kurudu ve insanı ferahlatan gözyaşlarıyla artık canlanmayan duygularım, korkuyla alnımın kırışmasına neden oluyor.
…
Çok acı çekiyorum; çünkü yaşamımın biricik coşkusunu, çevremde bana dünyalar yaratan o kutsal, o can veren gücü yitirdim; o güç yok oldu!
…
Penceremden uzaktaki tepelere bakınca sabah güneşinin sisleri deldiğini, uykulu yeşil çimenlerin üzerine ışık saçtığını, sevimli ırmağın yaprak dökmüş söğütlerin arasından kıvrıla kıvrıla bana doğru geldiğini görüyorum.
…
Fakat bu güzel tabiat cansız bir tablo gibi karşımda duruyor. Bütün güzellikler kalbimde bir damlacık bahtiyarlık uyandırıp beynime gönderemiyor.
…
Allah’ın huzurunda kurumuş bir çeşme, delik bir kova gibi duruyorum. Kaç defa kendimi yerlere atıp başının üstündeki göğün tunç gibi kaskatı durduğu ve toprakların susuzluktan çatladığı zamanlar yağmur isteyen bir çiftçi gibi Allah’a bana gözyaşı vermesi için yalvardım.
…
Fakat biliyorum ki Allah yağmurunu ve güneşini bizim bu öfkeli yalvarışlarımızla vermez. Ama şimdi, hatırladıkça içimi kemiren o eski günler neden öyle tatlıydı ? Allah’ın rahmetini sabırla beklediğim, bana verdiği sevinci içten ve minnet dolu bir kalple duyduğum için mi ?"
…
Akşam gün doğuşunu izlemeyi tasarlıyorum ve sabah yataktan kalkamıyorum ; gün boyunca ay ışığını bekliyorum, sonra da akşam odamdan çıkamıyorum. Ne uğruna uyandığımı,ne uğruna uykuya yattığımı bilmiyorum.
…
Ah, insan işte bu denli fani bir varlık,tam da var oluşundan hiçbir kuşku duymadığı, mevcudiyetini gerçekten duyumsattığı tek yerde,sevdiklerinin hatıralarında onların ruhlarında bile yitip yok olmaktadır,hem de o denli çabuk!
…
Insan hep ayni. Zamanının büyük bir kısmını ekmek parası kazanmak için çalışmakla geçiriyor ve geri kalan birazcık boş vakitleri de onları o kadar ürkütüyor ki, ondan kurtulmak için türlü çareler arıyorlar. Ah, insanın alın yazısı..
…
Aklımı ve yeteneklerimi beğeniyorum.. oysa her şeyin kaynağı yürektir: tüm gücün, tüm mutluluğun, tüm kederin. Benim bildiklerimi herkes bilebilir- ama yüreğimdir yalnızca bana ait olan.
…
...
…
Albert dostluğumuzun kıymetini bilemedim.Fakat beni affedeceğini biliyorum.Charlotte ile arana huzursuzluk getirdiğim için çok üzgünüm.Elveda dostum .Artık bu huzursuzluğa bir son vermeliyim.İnşaallah ölümümle huzur bulacaksınız. Albert meleğimi mutlu et.
…
Werther uşağıyla Albert’e içinde ‘Seyehate çıkmak istiyorum,tabancalarınızı vermeniz mümkün mü ?’ yazan bir not gönderdi.
…Werther’in uşağı gelince iyiden iyiye telaşlandı Charlotte.Uşak elindeki notu Albert’e uzattı.Albert sonra Charlotte’a dönerek, ‘Uşağa benim tabancalarımı verir misin ?’ dedi.
Charlotte şok olmuştu adeta,kalkmak istiyor ama o gücü bulamıyordu.Titreyen ellerliyle tabancaları aldı zaman sonra..tozunu sildi..içinde korku ve terddüt vardı.Bir kelime dahi etmeden silahları uşağa verdi.Kalbinden dehşet ve korku haberleri alıyordu.Kocasına gidip bir önceki gün Werther’le yaşadıkları; Werther’in konuşurken ani bir hareketle kendisinin istemediği anlık fiziksel teması,yani kendisini öpmesini ve sonrasında yaşadıkları şiddetli tartışmayı anlatmak istiyor,ama korkuyordu.Hele bütün bunları anlattıktan sonra Albert’i Werther’in evine götürmek mümkün değildi.
…
Uşak tabancaları Werther’e verdi.Tabancaları Charlotte’un verdiğini öğrenince mutluluğu daha da arttı.Yazmasına devam etti :
İntihar etmeden önce Charlotte’a yazdığı mektuptan:
Bu silahlar senin elinden geldi bana.Tozlarını almışsın.Senin ellerin değdiği için binlerce kez öptüm onları.Allah’ın takdirine bakar mısın?Seninle beni ayıracak silahları kendi ellerinle göndermişsin.Ellerin titriyormuş verdiğinde.Bir veda haberi bile göndermemişsin.Seni bana sonsuza kadar bağlayan o an yüzünden mi böyle oldu?Charlotte aradan binlerce yıl geçse de aşkımız bitmeyecek..
…
İçimdeki sukuneti hissediyorum.Ey Allah’ım sana ne kadar şükretsem azdır.Beni son dakikamda bile yürekli kılıyorsun.Gökyüzünde birbirinin ardından parlayan yıldızlar görüyorum.Siz daima parlayacaksınız,siz düşmeyeceksiniz.Büyük Ayı yıldızlarını daha çok seviyorum.Akşamları ,senin yanından ayrıldıktan sonra kapının önünden baktığımda karşımda hep bu yıldızları bulurdum ve onları derin bir huşuyla izlerdim hep.Kaç defa onlarla o zamanlar tattığım mutlulukları paylaştım.Bu parlak ışık kümesinden kendime kutsal bir anıt yaptım.
Ahh Charlotte! Bu dünyada seni bana hatırlatmayan ne var ki?Ne tarafa dönsem sen varsın.Dokunduğun küçük bir eşyayı bile bir çocuk gibi saklamışımdır.
Charlotte sana karakalem çizdiğim resmini bırakıyorum.Bu resmi sevgimizin hatırasına saygıyla saklayacağını biliyorum..ayrıca üzerine yüzlerce öpücük kondurmuşumdur.Eve her giriş ve çıkışımda bu resmi selamlardım.Babana birkaç satırla mektup yazdım.Bir planla kabrimin yerini ona çizdim.Mezarlıkta kırlara yakın köşede iki ıhlamur ağacı var ya onların altında yatmak istiyorum.Bunu babanın aramızdaki dostluğa binaen yapacağını düşünüyorum.Sen de rica edersen sevinirim.
…
Charlotte artık ne titriyorum ne de korkuyorum.Uyuşuk arzularımın hepsi ölümün çelikten duvarına çarptı.
...
…Ahhh Charlotte!Elbiselerimle gömülmek istiyorum.Senin ellerinle buluştu onlar.Benim için çok kutsallar.Bunu da babandan rica ediyorum.Seni ilk defa kardeşlerinin arasında gördüğüm zaman göğsündeki kırmızı kurdele var cebimde.Bu arada küçük kardeşlerini benim için öp.
Ahhh seni ilk tanıdığım günlerdeki bu yolun beni buralara kadar gtireceğini nereden bilebilirdim.Sakin ol lütfen,yalvarıyorm sana…tabancalar dolu..Kısmetimiz böyleymiş..Allah’a emenet ol Charlotte! Ah Charlotte!Ahh Charlotte!! Allah’aısmarladık…
…
Gece Charlotte kapının çaldığını duyunca bütün vücuduna bir titreme girdi.Kocasını uyandırdı.Werther’in uşağı olayı hıçkırarak anlattı.Charlotte kocasının ayaklarının dibine düştü bayıldı…
…
Charlotte hala baygın vaziyetteydi.Kocası Albert büyük üzüntü içerisindeydi.Charlotte’un bütün kardeşleri ve babası da Werther’in başına koşmuşlardı.İhtiyar Vali ölmek üzere olan Werther’e sarıldı.Werther’i en çok seven kardeşlerden en büyüğü Werther’in üzerine kapandı,can verinceye kadar ayrılmadı.Ancak ölünce ayırabildiler çocuğu.
İnce ruhlu adam öğle sıralarında hayata veda etti.Dünyanın acılarını geride bıraktı.Vali aldığı önlemlerle olayın duyulmasını englledi.Genç adamın ölümü hakkında kimse sağda solda konuşmadı.
Vali,Werther’i istediği yere gömdürdü.Albert cenazede bulunamadı,Charlotte’un hayati tehlikesi devam ettiği için onu yalnız bırakamadı.
........................................................................
...............................mürsel emre doğan..17 Temmuz 2012
Ve Şiir...
SUSUYORUM..YÜREĞİM YORULUYOR
Solmuş bir yaprak daha düşer yamaçlarıma,
Çektiğim binlerce âh hiçbir fayda vermedi.
Merhamet eli değse örtülmez suçlarıma,
Sessizce döküldüm de bunu kimse görmedi.
Hep girdaplar içinde yaşıyorum hayatı,
Ruhumda fırtınalar,depremler oynaşıyor.
Yüzümde raksediyor tebessümün miadı,
Gönlüm yüce dağlardan,vadilerden aşıyor.
Döner durur zihnimde, sorular ardı sıra.
Hayat dediğimiz şey,hırslara mı tutsaktır?
Ne kadar da duyarsız kalmışız yaralara!
Bencillik bir köşede yapayalnız kalmaktır!
Werther’in acısına vakıf olmak isterdim.
Gözlerde mahkum kalıp dile gelmeyenlere.
Belki siyah bir göze ben de sefer eylerdim!
O zaman şaşırmazdım her saat ölenlere!
Kaygısız yaşamaya alışmışız bir kere!
Karşılıksız sevmeyi nerden bileceğiz ki!
Sevgi verilir mi hiç bizi sevmeyenlere(!)
Neden gözyaşımızı boşa sileceğiz ki!
Kalbe kurulur olmuş; aylık,yıllık odalar!
Aşk ihtiraslarıyla kirlenmiş benliğimiz.
Menfaatin esiri artık bütün sevdalar!
En çok kendimizmişiz aslında sevdiğimiz.
Sevda;önce sen varsın ben de seninle varım,
Aldığım her nefeste aklımdasın demektir.
Varlığın yeter bana,ben onla bahtiyarım.
Sevda,bir ömür boyu saklımdasın demektir.
Şimdi rüzgarda bile kırılıyor dallarım,
Üşüyorum her sahte gülüşün soğuğunda!
Yalancı bakışlarla kesişmesin yollarım,
Kalmayayım riyanın kahreden tuzağında!
Söze öz düşsün hazan soluyorum ben yine.
İfadesiz duygular kalemle savruluyor.
Herkes duraksız devam ediyor bildiğine,
Susuyorum..bu sefer yüreğim yoruluyor !…
...................................................mürsel emre doğan, Mayıs 2012..İstanbul...
YORUMLAR
Kitaptan nasıl etkilendiğini dile getirdiğin ve kitaptan bazı bölümleri paylaştığın için teşekkürler.
Şunu da göz önünde tutmak gerek. Hani bir dönem Türk filmleri furyası diye tabir edilen zengin kız fakir oğlan konuları bu romanların etkisiyle sinemaya geçmiş. Önce yabancı sinemalarda başlıyor bu yolculuk ve konu çok tutulduğu için, rağbet gördüğü için tekrarlanıyor.
Benzer konularda Türk romancıları da yazmaya başlıyor daha sonra.
Roman yazmak müthiş bir şey. Yazar yazdığı romandaki tüm karakterlerin hepsi. Hepsini de detaylandırıyor, yaşatıyor, konuşturuyor, güldürüyor, ağlatıyor vs. Yardımcı karakterler bile çok önemli. Yazdığı romandaki uşak da yazarın kendisi mesela. Yalnızca ana kahramanlar değil.
Fikrim doğru mu değil mi bilmem ama; yazar ya da şair, yaşamadan da karakterleri gerçekmiş gibi kurgulayıp ve karşıya gerçekten yaşanmış hissi verebiliyorsa, asıl başarı bu diyorum. Bildiğim kadarı ile ünlü birçok roman türü yazarı bunu başarıyor, geçimini bundan sağlıyor ve keyifli bir hayat sürebiliyor.
Güzel paylaşım için teşekkürler. Selamlarla
mürsel emre doğan
Tekrar teşekürler abla..selam ve dularımla...