- 1101 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
366 - Er REŞİD
Onur BİLGE
Yalnızlığın sessiz sesiyim. Ruhunun fısıltılarını sabitlemeye çalışan kimseli kimsesiz… Yıllarca dört duvar arasında güya korunmuş, dış dünyadan soyutlanmış ilk gençliğimi düşünüyorum. Zaman zaman içine düştüğüm çıkmazlarda kıvranışlarımı… Nereden gelip nereye gitmekte olduğumu…
Neydi İslamiyet? Teslimiyet neydi? Mümin, münafık… Amaç, sadece cehennemden kurtulabilmek miydi? Ya iki cihanda da tam anlamıyla mutlu olabilmenin yolu?
Bursa’nın soğuk ve esintili gecelerinden bir gece… Dilimde hece hece şiir, aklımda bir çetrefilli bilmece… Arapça mı, Farsça mı, Türkçe mi, nece?
Sözcükler savrulmaya başladı önce. Art arda kapılar aralandı… Kâğıt parçaları yazıldı, çizildi, karalandı… Dizeler döküldü beyazlıklara… Haydi, şimdi bu şiire bir başlık ara!
Tövbe ile sunulan nimettir, İslamiyet
Temelinde adalet, içtihat, kıyas ve nas
Aczini bilmesidir kulların, teslimiyet
Münafıkta ihanet, Mümin’de halis ihlâs
Korku yoktur onlara, ancak nârından halas…
Er Reşit… Rüşt, olgunluk ve kemâle ermek… Hadi ismine yakın, daha farklı bir isim… Doğru ve selamete erdiren yolu gösteren… Kimsenin yardımına ve yol göstermesine muhtaç olmaksızın kullarını irşat eden… Bütün işleri ezelde takdir ettiğine göre yürütüp, dosdoğru bir nizam ve hikmet üzere akıbetine ulaştıran, sonsuz ilim ve hikmetine göre her şeyi yerli yerine koyan, en doğru biçimde düzene sokan; hiçbir işi boş, faydasız olmayan, hiçbir takdirinde hikmetsizlik bulunmayan, hiçbir tedbirinde yanılmayan, kullarını hayırlı yollara irşat eden…
Zerrin Hanım’ı düşünüyorum sonra… Öylesine işkence gören, halinden asla şikâyetçi olmayan çile kadınını… Onca sıkıntı içinde gülümseyişini… Gözlerinin içindeki ışıltıyı… Yüzündeki can alıcı nuru… Mutluluğunun sebebini sorduğumda dura dura anlattıklarını… Şeraitten tarikata nasıl ulaştığının öyküsünü…
Kendi kendime mi konuşuyorum, Allah’ımla mı? İçimde biri var, o ben miyim? Bir ses, fısıl fısıl… Bir dertleşme, söyleşme, yakarış…
“Allah’ım! Her şeye rağmen emirlerini yerine getirmeye gayret ediyorum. Her sıkıntımda Sana sığınıyor, yalnız Senden yardım diliyorum. Beni doğru yola ilettin. O yol Seni bana çok sevdirdi. Sıkıntıları veren de Sensin, tahammülümü zorlayan da… Ben her an seninle olmak istiyorum. Çünkü Sen hep benimlesin.”
Kendi kendime mi cevap veriyorum? Birisi mi konuşuyor benimle? Yoksa şizofreni başlangıcı mı? Yok artık!.. O kadar da değil! Bir doluya bir boşa koyma gibi bir şey… Soran da benim, cevaplayan da… Olmıyamaz mı? Olabiler olabiler… Bal gibi de olabiler.
“Çocuklaşma! Kocaman kız oldun! Saçmalamayı bırak.”
“Nasıl mutlu olayım peki?”
“Taptuk’un kapısına yatma vaktim gelmedi mi? Yeryüzünde, O’na teslim olmadıkça rahat huzur bulamayacaksın... Deli deli fışkırdığında kaynaktan su, bir yol arar kendisine akmak için... Akıp da okyanus’a kavuşmak için... İncecik, cılız bir sızıntı şeklinde başlar yolculuğuna. Güçlendikçe aşındırır yerini... Yatak yapar kendisine. Gürül gürül akamaya başlar... Çağıl çağıl!.. Okyanusa kavuşana kadar depreşir durur dertleri... Sesi kesilmez... Ne zaman ki çağlayan halindeki son feryadıyla atar kendisini onun kollarına... Kalmaz şikâyet, yakınma... Çıkmaz, en küçük bir ses seda... Huzur denizidir o. Mutluluğun ta kendisidir! Duyuyor musun beni? Sen, akıl sahibisin. Hem akıl, hem de koca bir yürek, sevmeye programlı... O zaman?”
“Neler söylüyorsun sen? Anlayamıyorum.”
“Anlıyorsun anlıyorsun… Sen anlamazsın da kim anlar beni! Ben sana sadece küreğin ucuyla bir çizgi çizeceğim. Orada yol alacak sensin... Sadece kendin...”
“O yolu arıyorum. Mutluluğun yolunu… Doğru yolun ötesini… Ötelere gitmek istiyorum. Daha ötelere…”
“Yolu arzu ettiren de O’dur, bulduracak olan da… Kavuşma yakın! Az kaldı! İyice daraldı zaman...”
“Henüz tam anlamıyla hazır değilim ki!”
“Önemli değil. Amaç önemli… Niyet önemli… Allah yar ve yardımcın olsun! O, hepimizin gerçek sahibi. Umarım bir nebze huzur verebilmişimdir. Her zaman buralardayım. Konuş benimle.”
“Yoktan var ettiği maddeyi şekilleyerek bu muhteşem kâinatı yaratan Allah, beni de nutfeden alakaya, mudğaya geçirerek kemik haline getirdikten sonra gerekli organlarla donatarak ona et giydirdi, tenle ambalajlayarak yeryüzündeki en mükemmel varlık, yani insan haline getirdi. Nerden gelip nereye gittiğimi idrak etmeye çalışıyorum.”
“Yeryüzüne getiriliş nedenini mi merak ediyorsun?”
“Düşünüyorum, aklım duruyor!”
“Aklın durduğu yerde idrak etmen ve öteyi görebilmen için yol göstermiş, kitaplar indirerek, peygamberler göndererek irşat etmiş.”
“Onlar artık yok!”
“Onlar yok ama şubeleri var. Doğru yolda ilerlemek isteyenler için her yerde yardıma hazırlar.”
“Kimdir onlar? Nerdedir, kim bilir! Her insana nasip olur mu öyle birisini bulmak?”
“Allah, tekâmülü emreder. Rüşt, doğumdan ölüme kadar sürer. Allah’ın emriyle gelişen olaylar, akıllarını kullanabilenleri kemale erdirir. Onun için gerçekten isteyene bir mürşit bulmayı nasip eder.”
“Ben daha çok gencim. Olgunluk çağı kırk yaş, değil mi? Efendimizin Peygamberlik yaşı…”
“Efendimizin: “Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve Senin hoşnut olacağın sâlih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de sâlih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip Sana yöneldim. Ve ben gerçekten Müslümanlardanım.” demesi emredilmiş."
“Kırk yaş duası…”
“Öyle derler. Kur’an-ı Kerim gönderilmiş, sırât-ı müstakîmde yaşamamız, tüm kötülüklerden korunmamız için kurallara uymamız emredilmiş, engin bir sevgi ve merhametle sarmalanmışız. Allah, farkı fark edenleri rüşte erdirir. Yani sevgisine, itaate, tevekküle ve marifete... Riyadan soyutlayıp rızasına ulaştırır.”
“El Hadi ismine çok yakın ama onun uzantısı sanki…”
“El Hadi isminin tecellisi, İslam ile şereflenmemiş kişilerin emir ve yasaklara uyarak hidayete ermesidir. Er Reşid ismi ise hidayete erenlerin Allah’a daha yakın olabilmeleri için bir kâmil mürşide varmaları, tasavvufi yolda ilerlemeye başlamaları şeklinde tecelli eder.”
“Yani orada da bölük bölük olacağız… Kademe kademe…”
“Mahşer günü üçe ayrılacağız. Ashâbul Meymene, Ashabul Meşeme ve Es Sâbıkun olarak… Kitabı sağdan verilenler, soldan verilenler, iman ve fazilette öncü olanlar... Ashâbul Meymene; El Hâdi ismiyle hidayete ulaşan takva sahipleri olup, cennetliklerdir. Ashabul Meşeme; tövbe edemeden ölenler olup, cehennemliklerdir, cezalarını çektikten sonra kurtulacaklar, küfür içindeyken ölenler sonsuza kadar orada kalacaklar. Es Sâbıkun ise, Allah dostları tarafından irşat edilen, daha büyük ödüller alacak olan kimselerdir. Bildirildiğine göre, çoğu önceki ümmetlerden, azı da Muhammed ümmetinden olacaktır.”
“Efendimiz zamanında tasavvufi yol var mıydı?”
”Tasavvuf yolu hicretin beşinci yüzyılında ortaya çıkmıştır ama Mesci-i Nebevi’nin bitişiğindeki ashâb-ı sufle, mutasavvıf hayatı yaşamaktaydı.”
O kadar tasavvufi eser okursam, olacağı buydu! Kaderde kendi kendine konuşmak da varmış. Allah başka dert vermesin! Ya sıkıntılarım? Sabır, Sabır, Ya Sabır!
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 366
YORUMLAR
“O yolu arıyorum. Mutluluğun yolunu… Doğru yolun ötesini… Ötelere gitmek istiyorum. Daha ötelere…”
“Yolu arzu ettiren de O’dur, bulduracak olan da… Kavuşma yakın! Az kaldı! İyice daraldı zaman...”
“Henüz tam anlamıyla hazır değilim ki!”
HZ Musa bile hazır değildi, ta ki Hızır'ı buluncaya kadar ki, o işaret de bir emirleydi "Kullarımızdan bir kul Reşir iskelesinde seni bekliyor" emrini alana kadar, Ululazim bir peygamber olmasına rağmen Hz Musa'nın eksikleri vardı.
Reşit iskelesi, iki denizin birleştiği, "Rüşt'e, tam kemale ermenin " buluşma noktası. Zahir bilgilerin, batın deryasında kaybolup gittiği, Ruhun fena ve beka boyutlarını CEM ettiği yer.
İşte "doğru yolun" ötesine gitmek için demir alınan liman. Siz böyle bir gemiye binmeye hazır değilsiniz, fakat aradığınız şeyi de buradan başka yerde bulamazsınız, Kur-nı Kerim bize bunu haber veriyor, ancak bizler mucize beklediğimizden, hak ve hakikati görmemekikte, duymamazlıkta, anlamamzlıkta adeta inat ediyoruz.
Umut ediyor ve Cenabı Allah CC den diliyorum ki, o hepimizin can gözünü, bilincimizi ve idrakimizi, bu gerçeğe kaptmasın. Her zaman her yerde Hızır'ı hazır bulanlardan eylesin.
Amin. Sadgallahül Azim.