- 723 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayattın sırrı II (Gençliğin İyimserliği)
Gençliğin İyimserliği
Kararsızlığımın bedelini müdür yardımcısına derdi mi çat patla anlatmak olmuştu. Müdür yardımcısını ikna etme konusunda söylemem gerekenleri söylemiş, bakışlarımı yüzüne dikmiş ağzından çıkacak cevaba kilitlenmiştim. Kısa ama bana uzun gelen bekleyişin ardından tamam git, değişikliği yapacağım ifadeleri içime su serpmişti. Kapıya kadar gelirken karamsarlık ve iyimserlik arasında çok bocalamıştım. Ama şansımı denemeden de istediğimden vazgeçmek istemiyordum. Her zaman insan deneyecek, sonuca göre konuşmalı derdim. Denemeden vazgeçmek bana göre değildi. İşte denemiştim. Ve istediğim olmuştu. Sınıfım bir hafta sonra değişiyordu nihayetinde.
Aslında sözel dersleri sevmezdim. Şimdiye dekte sayısal derslerde başarılıydım. Lise ikiye kadar hep kendimi sayısalcı olarak görürdüm. Arkadaşlar kadar öğretmenlerimde sayısal alanda kalmamı istemişlerdi. Ama ben sayısal bölümün bana ait bir hedef olmadığı kanısına varmıştım. Sayısal tercih ilerde beni mutsuz edecekti. İçime doğmuştu bu his. Belki okumalarım beni farkında olmadan yönlendirmişti. Orta şu gerçek vardı ki bu değişim bir hevesin sonucu değildi. Kendime olan bir inancın sonucuydu.
Her işte başarılı olmak gerektiğini daha ilkokul sıralarda öğrendiğimi söylemiştim. Ama başarılı olmak kadar iyi kararlar kadar her duruma, şarta iyimser, belki de umutvar yaklaşması gerektiğini de biliyordum.
Yoksa hayatında dershane ne olduğunu bilmeyen, etüdün ne olduğunu bilmeyen, özel hocayla çalışmadan habersiz olan, odası olmayan, ders dışında kaynak kitabı olmayan ben nasıl bu kadar üstesinden gelebilirdim ki.
Hani odam yoktu dedim ya! Aslında sonrasında bir odam oldu. Komşu da bir inekti. Evet bir inekle komşuluk yapıyordum. Bir odayı inekle paylaşıyordum. Aramızda sadece bir kapı vardı. Öyle modern bir kapı değil. Tahta bir kapı o da inek dışarı çıkmasın diye göstermelik bir duruşu vardı.
Sevgili komşuya da ben bakıyordum. Suyunu, yemini ben verir. Pisliğini ben temizler, torbalara doldururdum. Hiç kapalı bir mekanda bir hayvanın pisliğinin kokusunu bilir misiniz? Ya çıkardığı sesler, gürültüler. Komşumun nezaketten hiç haberi yoktu. Zaten olmasını beklemediğim gibi durumu hiç önemsemiyordum. Durumu problem haline getirmiyordum. Yine de şanslıydım: bir odam vardı. Hiç yoktan var olanı değerlenmeyi severdim.
Şikayet etmek huyum değildi. Komşunun rahatsızlıklarına rağmen ders çalışıyor, kitaplarımı okuyordum. Ha sanmayın kaldığım döküntülü yer doğalgaz, odunlu, kömürlü, elektrikli soba vardı. Beni ısıtacak bir şey yoktu. Yatağıma oturur, battaniyeyle ısınmaya çalışarak, yarınlarıma yatırım yapmaya çalışırdım.
Karasal iklimin; sonbaharında, kışında çok üşürdüm. Titrerdim. Sarı bir lambanın altında gecenin ısısızlığında yalnız olmanın getirdiği tedirginlikleri; çalışarak, okuyarak ve düşünerek gidermeye çalışırdım.
Elbette çok korkuyordum. Gece ve yalnızlık kimi korkutmazdı ki. Her gürültüde yüreğim ağzıma gelirdi. Ama kimseye söyleyemezdim. Üşüdüğümü kimseye söyleyemediğim gibi. Yoksa bu köhne ve buzdolabına benzeyen yerden de olurdum. Durum kötü görünse de kabullenip, direnmeyi tercih ediyordum.
Her şeye rağmen yalnızdım. Kendimleydim. Ve bol bol çalışama fırsatım vardı. Komşum dışında da kimse beni rahatsız etmiyordu. Hem yağmuru izlemek, arada ıslanmakta zevk veriyordu. Doğayla bütünleşmek bana iyi geliyordu. Bedenim durumdan rahatsız olsa da ruhumdaki umut ve iyimserlik durumu kurtarıyordu.
Avutucu gibi gelse de beni durumda olanları düşününce, elimdekini kıymetini daha çok bilmem gerektiğini düşüyordum. Kendimi asla başkalarıyla kıyaslamadım ama durumu daha iyi olanlara da özenti ile bakmadım. İşte ondandır ne kendime ne çevreme isyan etmedim. Ondandır hep ilerledim. Gereksiz uğraşlarla vakit kaybetmedim.
Elimden geldikçe durumu daha iyiye taşımaya çalıştım. Zordur bunu diri tutmak ama insan kendine ve geleceğine inandı mı, arkası çorap söküğü gibi geliyordu. Zamanı zamanında kullanmak ve doğan fırsatları kaçırmadan yakalamak düşüncem olmasaydı belki sürekli kendimi diri tutamayacak, iyimser olamayacaktım.
Gençlik hep deli dolu olduğu söylenirdi, hep duyardım. Evet, belki yaştan kaynaklanan bir durumun doğal sonucu idi. Ama demek değildi ki, genç olmak gayesiz, amaçsız, hedefsiz olmak ve hovarda olmak. Ben kendime zaman ayırmaktan, dolayı çevremden hep şikayet aldım. Fazla gezemedim, pikniklere gidemedim, top oynayamadım belki şimdi dönük baktığımda ve şikâyet edenlerin keşkelleri kulağımda sürekli yankılarken, yaptığımın yerinde bir yaşayış olduğunu gösteriyor.
Elbette herkes gibi duygularımın ve düşüncelerimin karışık olduğu, gelgitlerin beni rahatsız zamanlarım oldu. Arzu ve isteklerin akılla çatıştığı, ne yapacağıma karar veremediğim anlarla çok boğuştum. Duygu ve akıl arasındaki savaşta arada kalmak istemediğim gibi tarafta tutmadım. İkisinin uyumlu bir ikili olması için çabaladım. Bazen duygular baskın geldi, bazen düşünceler baskın geldi. Ancak böyle inişli çıkışlı anlar karar vermemeyi, köşeme çeklip, hiçbir şey yapmamaya özen gösterdim. Acı tecrübeler göstermiş iç savaşta bir tarafta yer almak, genelde yanlış kararların alınmasın ve istenmeyen sonuçlara yol açıyordu. Tecrübenin izini iyi takip ettiğimden olsa gerek, hızlı bir şekilde asi yönlerime takılmamayı, ikisi arasındaki kavgaları sadece seyrettim. Zaman beni haklı çıkardı. Hayat tecrübesi ve birikimi arttıkça ikisi arasındaki sürtüşmeler zamanla duruluyor. İkisi beraber karar almayı, alınan kararlar doğrultusunda yol alabiliyorlar. Yeter ki buna zaman ve imkan tanınsın. Sanırım bu yaklaşım kısa zaman iç çatışmalarımın bitmesini sağladı.
&&&&
Kendimi kötü hissetmeye başladım. Yazının sonunu zor getirmiştim. Akılım giderek karışıyordu. Bununla beraber içimdeki durumu ve bu ajanda da kendini bulacaksın sözlerini daha iyi kavrıyordum. Burada bir insanın gelişim süreci vardı. Öylesine bir gelişim değil, yaşanmış, tecrübe edilmiş olarak, oluşturulan bir felsefe söz konusu idi. Yazılanları kendi yaşadığım durumla kıyasladığım da satır aralarında kendi resmimi görebiliyordum. Resimdeki manzarada ben köşe bucak yer değiştiriyordum. Neden hayatın içinde kendime bir yer edinme sıkıntısı yaşadığımı yavaş yavaş anlıyor gibiydim. Ama hala bazı yerine oturmamış taşlar vardı. Evet bir yapı var. Ve bu yapı ince sık elenerek inşa edilmiş. Yine bir yerlerde sanki boşluklar vardı. Kim bilir ilerleyen sayfalarda boşlukları doldurabilirdim.
DEVAM EDECEK
Osman Tatlı
www.osmantatli.com.tr
[email protected]
twitter.com/otatli63
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.