- 1437 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ATATÜRK’ÜN DİNE BAKIŞ AÇISI
ATATÜRK’ÜN DİNE BAKIŞ AÇISI
Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir köprü misali, doğudan batıya uzanan, Anadolu toprakları, yani ülkemiz önemli bir kapıyı tutmaktadır. Zengin doğal kaynaklara ve büyük bir stratejik öneme haizdir. Asırlardır bu güzelim topraklarda gözü olanlar, bu bölgeyi küresel bir köye dönüştürmenin gayreti içindedirler. Şayet bir gün amaçlarına ulaşırlarsa, istedikleri gibi at oynatma fırsatını yakalamış olacaklardır. Bu husus günümüzde iyice belirgin hale gelmiştir.
Cümlenin malûmu olduğu üzere, bu hain emellerine, asla ulaşamayacaklardır. Geçen zamanda Türklerin büyük önderi Atatürk onların bu arzu ve emellerini kursaklarında bırakmıştır. Günümüzde de bu şer güçler halâ bu melun emellerinden vaz geçmemişlerdir. Fırsat buldukça ülke bütünlüğümüzü hem dıştan, hem de içten gösterdikleri gayretle bizi bize düşürmek için aramıza nifak tohumları ekmeye devam etmektedirler. Hiç çekinmeden her fırsatta şer fikirlerini dile getirmektedirler.
Avrupa Parlamento üyesi Daniel Cohn- Bendit “Türkiye Kemalist” kaldıkça A.B ye giremeyecektir. Ben hep buna karşı çıkacağım diye bar bar bağırmaktadır. ÜNESKO ise,1978 yılındaki Genel Kurul toplantısının ardından oy birliği ile aldığı kararla bu yılı Atatürk yılı kabul etmiştir. Bu metinde Atatürkten söz ederken “ İnsanlar arasında hiçbir renk, din, dil ve ırk ayırımı yapmadan uyum ve iş birliği çağının öncüsü olacağız” diye bir karar almışlardır. Öte yandan 17 Aralık 2004 te “Bürüksel zirvesinin ardından yayınlanan sunuş bildirgesinde “Türkiye Birliğe alınmasa bile, Avrupa yapılarına tam olarak en güçlü bağ ile bağlanması sağlanmalıdır.” İfadesine yer vermiştir. Bu emperyalist güçler, amaçlarına ulaşabilmek için her türlü hileye baş vurmaktan asla çekinmemektedirler. Türk Milletini bölüp parçalamak için din istismarına zemin hazırlamaktadırlar. Misyonerlik faaliyetine devam etmektedirler. Atatürk’ü de din düşmanıymış gibi lanse etmekte bunda da başarılı olmaktadırlar. Müslümanım diyen nice insanımızı “Atatürk din düşmanıdır.” İnancını kabul ettirmişlerdir. Halbuki Atatürk asla din düşmanı olmamıştır. Bilakis dinin istismar edilmesine, dindar geçinip dünya malı elde etmeye çalışan sözde Müslümanları uyarmaya çalışmaktan öte bir şey yapmamıştır. Onlarla mücadele etmiştir. Dini Allah’ın vaz ettiği, Resulullah’ın tebliğ ettiği şekliyle inanılıp yaşanması için gayret göstermiştir.
Batı Kiliseleri, tüm mezhepleriyle İslam dinini bir zındıklık hareketi olarak lanse etmeye çalışmışlardır. Bu dinin gerçek vahye dayanmadığını, devşirme bir din olduğunu söyleyip durmuşlardır. LUTER, Kuranı Hristiyanlığı yıkmak için, Şeytanın Muhammed’e öğrettiği bir şer ürünüdür. Muhammed ise, Peygamber değil, İsa Mesih’in misyonunu baltalamak isteyen bir DECCAL dir demektedir.
Hristiyan emperyalizminin ideali, camilere haç takmaktır. Ama bu heveslari hep korsaklarında kalmaktadır. Bunu başaran tek kişi de Mustafa Kemalden başkası değildir.
İşte bu yüzden Mustafa Kemal de bir DECCAL dir. Âlemlere Rahmet olarak gönderilen.
İlklerin ilki, Ezellerin ezeli, Gönüllerin Sultanı Muhammet Mustafa ile Atatürk’ü aynı kefeye oturtmuşlardır. İkisine de yakıştırılan sıfat aynıdır. “DECCAL”
Böylece bizi bize düşürerek bölmek, dini istismar ederek, Atatürk’ü de din düşmanıymış gibi göstererek, Türk Milletinin gözünden düşürmeye çalışmak istemektedirler. Özellikle dindar kesim arasına nifak tohumları ekerek, Türkiye yi erozyona uğratmak için yeni stratejiler üretmekten asla geri durmamaktadırlar.
Mustafa Kemal Atatürk’ü dine karşıymış gibi gösterilmesindeki asıl amaçları, lâik Cumhuriyetin demokratik sistemini bozmaktır.
Çünkü Kur’an lâik bir yönetim sistemini öne çıkarmaktadır. Kırallık ve Hanedanlık saltanatına geçit vermemektedir. Despotizm önünde en büyük engel ise, Türkiye Cumhuriyetidir. Bu yüzden hem dinin asıl rayından saptırılması, hem de Cumhuriyet yönetiminin ortadan kaldırılması ana amaç haline gelmiştir. Bu gün koparılan fırtınanın asıl sebebi de budur. Atatürk Kur’an dışı dinciliği ve hurafe tasallutunu ortadan kaldırmak için,Tekkeleri, zaviyeleri bunun için kapatmıştır. Onun içindir ki Atatürk düşmanlığı sürdürülmektedir. Öte taraftan Kur’an da Yüce Allah tebliğ memuru olarak gönderdiği Peygamberi içn bakın ne diyor. “EĞER MUHAMMED, BİZE KARŞI ONA (KUR’AN A) BAZI SÖZLER KATMIŞ OLSAYDI, BİZ ONU KUVVETLE KAKALARDIK, SONRA ONUN ŞAH DAMARINI KOPARIRDIK.” (HAKKA SURESİ AYET 44-46) Oysa Atatürk’ün din konusundaki görüşleri, düşünceleri iyi incelenir, iyi anlaşılırsa, Onun İslâm dini aleyhinde söylenmiş her hangi bir sözüne rastlamak mümkün değildir. Bilakis O, her vesile ile İslâm dinine ve HZ. Muhammed’e saygı ve segisini inancını dile getirmiştir. Söz gelimi demiştir ki; “ Bizim elimizde dinimiz için bir ölçü vardır. Bu ölçü ile, hangi şeyin dine aykırı olup olmadığını kolayca anlayabiliriz. Hangi şey ki, akla mantığa umumun menfaatine uygundur, bilinizki o, dinimize de uygundur. Kimseye sormayın o, bizim dinimizdir. Eğer bizim dinimiz aklın ve mantığın uyduğu bir din olmasaydı bu kadar mükemmel olmazdı.”
Onun din hakkındaki görüşünü yansıtan şu örnek olaya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bir gün Atamız , Ankara Orman Çiftliğine gider. Arkadaşlarıyla çeşitli konularda görüşmeler yaparken, Asaf İlbay da Atatürk le beraberdir. Onunla baş başa kaldığı bir anda, Atatürk’e, “ sizin din hakkındaki görüşünüzü öğrenmek istiyorum.” Der.
Atatürk cevap verir:
-Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi çok iyi ve sağlam. Ama bina uzun asırlardır ihmale uğramış, harçları döküldükçe , yeni harç yapıp takviye etme lüzumu hissedilmemiştir. Aksine bir çok yabancı unsurlar, hurafeler binayı hırpalamıştır. Bu gün bu binayı dokunulmaz, tamir de edilemez duruma getirmişlerdir.
Zamanla çatlaklar daha da derinleşecek, sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır. Din bir vicdan meselesidir. Her kes vicdanının sesine uymakta serbestir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, Millet ve Devlet işleriyle karıştımamaya çalışıyor, kasta ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Mürtecilere asla fırsat vermeyeceğiz.”
Bu ifadeler gösteriyor ki, Atamız dine ve inanca karşı değildir. O, dini iyi anlamayan hurafe ve safsatalara saplanan zihniyete ve gaflete karşıdır. O, İslâm dininin özünü batıl düşünce
lerden arındırmak için, lâiklik prensibini benimsemiştir. Lâikliği Cumhuriyetimizin vaz geçilmez ilkelerinden biri olarak kabul etmiş ve ettirmiştir. İnanıyordu ki; Lâik olunmadıkça dogmatik, düşünceden ayrılmaya, akılcı ve yapıcı düşünceye kavuşmaya imkân yoktur. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu lâik düşünce sisteminin dışında kaldığı içindir ki; Din ve dünya tekerlekleri aynı tempo ile dönmemiştir. Dört Kasım 1924 tarihinde hilâfet ve Saltanat arabası parçalanmıştır. İmparatorluğun son zamanlarında, ehliyetsiz kişiler yüzünden düşüş hızlanmış, devlet işleri yürümez hale gelmiştir. Böylelerinin yüzünden medeniyetin en büyük yayılış araçlarından olan matbaa, ülkemize iki asır gecikmeyle girebilmiştir. Bu zihniyettir ki; “Bu gün taarruz için eşref gün değildir.” İnancıyla Nizip Muharebesini kaybettirmiştir. Bu zihniyettir ki, on altı asırda kurulan modern rasathaneyi,“Gök ilimleriyle astronomi ile uğraşmak, Allah’ın gazabına sebep olur diye yıktırılmasına sebep olmuştur. Her yeniliğe “ kâfirliktir” diye karşı çıkanlardır ki, o koskoca imparatorluğun tarihe gömülmesine sebep olmuştur.
Hal buki din ve hürriyetin teminatı ancak devletin lâiklik ilkelerine göre yönetilmesi ile mümkün olmaktadır. Tek yükselme ve yaşama yolu, ilim, medeniyet ve fen yoludur.
Din de bunu emretmektedir. Atatürk cehaleti yıkmış, çıkarcıları ezmiş, milleti de, dini de, özgürlüğe, layık olduğu şerefli mevkiine yükselterek, Kur’anın ve Peygamberin emirlerini yerine getirmiştir.
Batının gayesi, İslâm’ı uysallaştırmak, Türk milletini Atatürk’e düşman etmek, böylece kendi emellerine ulaşmanın gayreti içindedirler. Türk anayasası, İslâm ve din sözcüklerinin siyasete amblem olarak girmesini ve kullanılmasını istemez. Buna asla izin vermez. Bu yüzden ılımlı İslâm, muhafazakâr İslam gibi sözcükler telâffuz edilmeye başlanmıştır. Halbu ki, dinin ılımlısı ılımsızı olmaz!. İslâm İslam’dır. Bu isim bizzat Rab- bil Âlemin tarafından konulmuştur. Atatürk gerçek dinin anlaşılması, uygulanması ve yaşanması için elinden geleni yapmıştır. Gereken titizliği hep göstermiştir. Kur’anın ilk emri oku olmasına rağmen, okumak sadece yüzünden okunmak olarak algılanmış, öyle lânse edilmiştir. Anlamı bilinmeden okunmuş, okunması tavsiye edilmiştir. Ya da kılıfı içinde duvara asılmış saygı duyulmuştur. Tercümesinden okunması sanki günahmış gibi engel olunmaya çalışılmıştır.
Atatürk onun anlaşılması, onun hükmüne göre hareket edilmesi için Elmalı Hamdi Yazır’a
Kur’an tefsirlerini yaptırmıştır. Baskı parasını, ytelif ücretini bizzat kendi cebinden ödemiştir. Dokuz ciltlik bu dev eser, 1935-1936 yılları arasında basılıp dağıtılması sağlanmıştır. Ayrıca T.B.M.M. Kararıyla, on iki ciltlik Buhari tercümesini ve şerhini de Kâmil Miras ve Ahmet Naime yaptırtmıştır. Atatürk dine karşı ise bütün bu gayretleri ne ile izah edeceğiz. Bu husus, dini Kur’anın dışına çekip, onu örf ve adetlere boğdurmak isteyenlerin hoşuna gitmemiştir. Onun içindir ki, Atatürk’ü din düşmanı imiş gibi göstermenin gayretine girmişlerdir.
Söz buraya gelmişken bir hususu daha açıklık getirmek istiyorum. Oda Atatürk’ün Kur’anın tefsir işini Mehmet Akif Ersoy’a teklif etmesi, Mehmet Akif’in lâik düzene karşı olduğu için kabul etmediği söylemidir. Hatta kabul etmemek için Mısır’a kaçmış, yaptığı tercümeyi de yakmış! Böyle bir şey mümkün mü? Akif’in farkettiği bu kötü niyyeti Elmalı lı Farketmedimi? Elmalılı şerre alet olan bir insan mı? Şerle mi işbirliği yaptı? O ne tür bir şerdi ki Akif alet edilecekti de Elmalılı alet edilmedi?....
Bu husus İstiklâl marşımızın yazarı büyük şair Mehmet Akif’e atilmış bir iftiradan başka bir şey değildir. Mehmet Akif, din ilimlerine yeteri kadar vakıf olmadığının farkında bir kişiliğe sahiptir. Kur’anı tercüme ve tefsir etmek kolay bir iş değildir. O, iyi bir edip ve büyük bir şairdir. Kur’andan etkilendiği içindir ki, Safahatında ve şiirlerinde tasavvufa büyük ölçüde yer vermiştir. Çanakkale şehitlerini Bedrin aslanlarına denk, eş değerde tutmuştur. Tefsir ve tercüme işine girince bunun çok kolay bir iş olmadığını fark etmiş, manevi sorumluluğundan çekindiği için bu işi yapmaktan imtina etmiştir. O, her zaman büyük önder Atatatürk’ün yanında yer almıştır. Atatürk için bakın ne demiştir.
“ Mısırda on bir yıl kaldım. Eğer on bir saat daha kalsaydım çıldırırdım. Sana halis hane bir fikrimi söyleyeyim mi? İnsanlık da Türkiyede, milliyetçilik de Türkiyede…. Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal’e versin.” İşte Akif’in Mustafa Kemal’e karşı olan sevgisi bu….Akif’in Safahatta İŞLEMEYE ÇALIŞTIĞI DİN GÖRÜŞÜ İLE Mustafa Kemal’in savunduğu din aynen örtüşmektedir.
Temiz bir vicdan, halis bir insan, Atatürk’ü seven bir Türk. Eğer dinimizi ve bu topraklar üzerinde özgürce yaşamak istiyorsak, Atatürk’ün bıraktığı yerden başlamak lâzımdır.
Onun ilke ve inkılâpları doğrultusunda hareket etmeliyiz. Kurtuluş ancak buradadır.
ALİ GÖZÜTOK
YORUMLAR
"Söz buraya gelmişken bir hususu daha açıklık getirmek istiyorum. Oda Atatürk’ün Kur’anın tefsir işini Mehmet Akif Ersoy’a teklif etmesi, Mehmet Akif’in lâik düzene karşı olduğu için kabul etmediği söylemidir. Hatta kabul etmemek için Mısır’a kaçmış, yaptığı tercümeyi de yakmış! Böyle bir şey mümkün mü? Akif’in farkettiği bu kötü niyyeti Elmalı lı Farketmedimi? Elmalılı şerre alet olan bir insan mı? Şerle mi işbirliği yaptı? O ne tür bir şerdi ki Akif alet edilecekti de Elmalılı alet edilmedi?..."
Öyle mi ???
Allah böyle düşünenlerin belasını versin !
mirim tarafından 5/30/2020 5:02:37 PM zamanında düzenlenmiştir.