- 909 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Evlat
Küçük bir bahçenin içinde kar beyaz bir şatoyu andıran bir köy evinden. Aynen şu sesler yükseliyor sema’ ya doğru.
“âli üç gecedir odanın ışığı sönmezken bari gündüz gün ışığını okşasın gözleri Allah aşkına” çık dışarı dedi.
Ali:
“Git be kadın belanı bende bulma çıkarsam fena yaparım seni ve o sürtük kızın”.sesi yırtındı sanki odanın içinde.
Yüreği acı bir hüzne dokunup içindeki ateşi daha da beter alevlendiriyordu. Bir çıkmazın içinde ama bir türlü korkusu ile karşı karşıya da oturmamanın bıraktığı keyifsizlik sorular yanıtsız ve bazısını da taşıyacak gücü yok.
Tek dayanağı artık onu anlayan kızı Zeynep’den başkası değildi. Sözün kısası yer gök taş yığını görünümünde idi. Ve terk edilmiş yüreklerin vebali rüzgârın uğultusunda gelgelelim iz sürelim der gibiydi.
Zeynep:
“Anam canım anam bundan sonra iyi düşünüp el âlemi başımıza toplamayın evet ne yapsan dizin dibine oturtsa da akılsız birinin doğruyu kabullenmeyen düşüncesi hiçbirimize faydası yok…
Anne:
“O senin kardeşin hiç tanımadığın bir değildir” söyle ne oldu da böyle pes etin anlamış değilim be kızım.
Zeynep:
“Biliyorum senin oğlun benimde kardeşim o namuslu cömert cesur ölecek” ya kendi bedelini ödeyecek ya da iki misli bedel ile başı dik gezecek” dedi.
Anne:
“Ne isterseniz yapın…” diye haykırdı.
Solanın içinde bir iki dolandı duvarda duran resmi gözünü kırpmadan izlemeye başladı.
”hey be nebi efendi çocuklarımız artık sütten çıkan ak kaşık değiller…” birkaç dakika daha soluksuz daldı hayallere yüz ifadesi renkten rengi tozunurken. “bunların gerçek olması mı gerek” hiç bir şeye inanmamanın belirtisi olan şu cümleden sonra. Anne odaya gene geri döner. Süslü yastıklarla bezenmiş sedire oturur ve kara gözleriyle yarım kalmış bir şeyler anlatmak istermişçesine baktı yaprak gibi titreyen bedeni çaresizliğe itiraz etti.
“şanınız şerefiniz sizin olsun, ben hiçbir şey istemiyorum lanet olası dünyaya sizi getirmez olaydım” sözcükleri peşe peşe döküldü ağzından
Zeynep:
“Sebebini sana söylesem derdime çare bula bilecek misin?”anacığım benim
Anne:
Derdine çare bulmak için elimden geleni elbet yaparım. Ama sen bir başla noktayı koyma sessizliği ödüllendirme anlat ki bende bileyim
Zeynep:
“Babamın neden bizi böyle döküntü bir barınağın içinde sersefil etti yıllarca. Mum ışığı ile bizi yönlendirdiniz hep sizin doğrularınıza açılan bir pencere buldunuz. Kopuk olan sayfaların bedelini bizden saydınız. Susmak nasıl bir esirliktir hiç düşündün mü sen anne!
Anne:
“Bir o garibim kaldı uğraşılacak
Uzağı yakınlaştırmak bizim elimizde ve yıllardır bunu öğretim sizlere. Sanıyordum ki öğretmişimde diyordum. Deme ki değilmiş”
Zeynep:
“Of! Be kadın olayın boyutun drama zite etmeden sakin ol. Filancı bir diyarda ulu bir ağaç varmış. Ağaca sarılı koca bir yılan yaşarmış.
Anne:
İşimiz efsanelere kaldı öylemi?
Zeynep:
“Dur! Anlatayım müsaade et ve dinle”
Anne:
“Kahret etsin nerden nereye geldin.”diye sızlandı. Kızının karşısına tekrar oturdu yüz ifadesi iyiye işaret değildi?
Senin bu işle bir ilgin var mı Zeynep.” Dedi sessizce
Zeynep düşünmeye başladı. Doğruları anlatmak işini gelmezdi lakin iç içe açılan gizli konuların nerede başlanmasını önce bilmesi gerekirdi. Birde gülümseyi verdi.”
“İyi vallahi varsın başkası kazansın. Zaten o kadar çok kopuk soru var ki. Gücüm yetmez bağlamaya” dedi. Ve ayağa kalkıp pencerenin perdesini hafif araladı ve tekrar dönüp yerine oturdu.
Zeynep:
“ Allah aşkına anne şu yılan hikâyesini anlatayım sana ve iyi dinle…”
Başını saldı anlat dercesine
Anne:
“ıhım”
Zeynep:
Yılan o kadar çok güzel gizleniyormuş ki ağaç dallarının arasında. Sonra bahar doğru bir alaca kartal gelip yuva yapar. Yumurtalarını bırakır zaman zaman karının doyurmak için gezinir ve geri gelir yuvasına. Aslında iki hayvanın bir birinde haberleri varmış.
Derken günlerin günlere vedasında kartalın yavruları yumurtadan çıkar ince sesleri dalların arasında inanılmaz bir renk vermiş. Yılana gelince tembelik hareketsiz iç Güdülselliğini kullanarak böcek ve sinekleri avlarmış. Mevsimin yaz oluşu yerini hayal kırıklığı kuraklığa açlığa bırakması ile yaşam alanlarını içinde çıkılmaz bir perişanlığa sürüklenmesi. Yılanında harekete geçirmişti ilk işi yuvaya doğru sürünmeye başladı. Çatalı dilini dışarıya sallayarak yaklaştı ve irileşmiş gözleri ile avının başına kadar uzandı.
Anne:
“ah, boş laf.”dedi anlının üzerine biriken saçlarını geriye itti.
Evet, kızım sen doğanın sırını bildiğini sanıyorsun ve o yılan gelip yavruları yiyecek gibi görünüyor ama değil ama kartal tedbirini almıştır eminim ki yılana karşı.
Zeynep:
Belki. Ama onların ruh hali bizimle zıt Çünkü yaşamak için bir yaşayan senin yaşama nedenindir. Doğanın kanunu bu insanı hayvandan ayıran özelik bir insan kıyması canilik bir hayvana kıyması ise yaşama tutman adına verdiğin mücadeledir.
Anne:
“aaaah her zaman vaaz verir gibi kafamı karıştırırsın”
Zeynep:
“ vaaz vermiyorum.”dedi .“sadece konuyu iyi anlamanı istiyorum.”
devam edecek......