- 3003 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BU DÜNYANIN SAHİBİ KİM?
Fotoğrafın bütününe bakacak olursak; Bu dünyanın sahibi ne Amerika, ne İngiltere, ne Almanya, ne Çin, ne Rusya, ne İsrail, ne de bir başka devlet.
Bu devletlerin de sahibi dünya ekonomisini elinde tutan kısaca (ç.u.ş) diye adlandıracağımız çok uluslu şirketler. İstilacı kapitalizmin öncü kuvvetleri olan bu çok uluslu şirketler, talan edilmedik bir köşe bırakmamakta kararlılar.
Dünyanın işleyişini, olayların oluş biçimlerini ç.u.ş’ in stratejileri, politikaları belirler.
Bu emperyalist güçlerin sayılarının bir önemi yok, önemli olan dünya ekonomisindeki etkinlikleri, nüfuzlarıdır. Bazı büyük ç.u.ş’ in bütçeleri pek çok küçük ülkeyi geçmektedir.
Bu şirketlerin uluslar arası ilişkilerde, ekonomik güçleri, geniş finansal kaynakları ve lobi çalışmaları sayesinde güçlü etkileri bulunmaktadır. Şimdi konuyu, soru ve cevap şeklinde açıklamaya çalışalım.
Kim bu ç.u.ş’ ler ve ne istiyorlar?
Gizli saklı değil, Fortune Global dergisinin her yıl yayınladığı dünyanın en büyükleri sıralı listesinde bunların isimlerini görmek mümkün. Herhangi bir arama motoruna ‘dünyanın en büyük 500 şirketi’ yazmanız yeterli. (sayıları 500 ile kısıtlı değil, çok daha fazla) Günlük yaşamımızda ürünlerini sürekli, direk veya dolaylı kullandığımız kartelleşmiş dünya devi şirketler. Kılcal damarların bedenleri sardığı gibi dünyayı en ücra mecralarına kadar sarmış durumdalar. Bunlar güç odaklarını besleyen tüm muslukların kendilerine akacağı bir dünya düzeni kurmak, bu sayede servetlerine daha çok servet katmak istiyorlar.
Servetlerini nasıl katlıyorlar, bunu yapmanın yöntemleri nedir?
Din olgusu işte tam da bu noktada devreye girer. Din her zaman otoriter yönetimlerin ve güçlerin kullandığı bir araç olmuştur. Konuyu sadece İslam üzerinden veya tek bir din üzerinden değerlendirmemek lazım. Sömürgeci düzen için din ayrıcalığı yoktur. Sömürge düzenine Latin Amerika’dan tutun, Afrika’ya, Avrupa’nın doğusundan Ortadoğu ve Asya’ya kadar geniş bir yelpazede hizmet edildiğini görürüz. Elbette dinler sömürgecilere hizmet etmek için indirilmedi fakat sonuçta teslimiyetçi yönetimlerle, satın alınan sözde ulemalar sayesinde itaatkar bir hal almış durumda.
Günümüzde dinlerin, siyasi ve cemaat çatıları altında kümelenmesi, emperyalist güçlerin işlerine gelmekte, cemaatlerin ve siyasi iktidarların üst düzey kadrolarını satın alarak, günümüzün “Truva Atları” konumuna getirmektedirler. Zira diğer yöntemlere göre kaleyi içerden fethetmenin maliyeti düşüktür. Amaçları doğrultusunda bilinçlerini oluşturup, satın aldığı ve beslediği bu kadrolarla, dünyanın en acımasız, en sefil, en hilebaz soygunlarının ardında mutlaka ç.u.ş ler vardır.
“Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde uçsuz bucaksız topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı” diyor, Kenya Kurucu Devlet Başkanı.
Günümüzde birçok ülke; bırakın yer altı zenginlikleri ve doğal kaynaklarının teslimini, daha da öte dillerini, kültürlerini, benliklerini tamamen batının emperyalist değerleriyle değişmiş durumdalar. Sömürgeleşme dil, din, ırk tanımadan batılı Siyonist güçlerce gerçekleştirilmiştir. Dinin olduğu her yerde sorgusuz bir itaat vardır. Ülkelerinin içi boşaltılırken, iş gücü sömürülürken, doğal kaynakları talan edilirken, kendini birey sanan, hakkını aramayıp, yozlaştırılmış dini inançları, milli değerlerine üstün tutanlar kendi geleceklerinin ipotek altına alındığının farkına varamazlar. Çıkar beklentisiyle soyguncu bir niteliğe sahip olan bu şirketler her ülkedeki mevcut din kültürünü şarta bağlı kredilerle ve yardım fonlarıyla destekler, büyütür ve gelişimini sağlar.
Din emperyalist kapitalizmi engelleyebilir mi?
Din emperyalist kapitalizmi engelleyebilseydi, Kabe’nin dibinde, Hilton Oteli olmazdı. Din emperyalist kapitalizmi engellemez, aksine emperyalist kapitalizm dini besler, büyütür ve devamını sağlar. Milenyum diye adlandırdığımız, teknolojik gelişimin seviyeye atladığı günümüz modern çağında; Beş vakit namazla niyazla (nafile- kaza), fıkıhla, hadisle, hatim indirmekle, zikirle, kuran- mevlit okumanın sevabıyla, tespih çekmekle, falanca duayı bin kez okursan filanca hastalığa iyi gelir safsatalarıyla, hocam balkona kadın külotu asmak mubah mı? Vb. sorularla ve sayısız ritüelle meşgul edilen beyinler ve bedenler var.
Ç.U. Ş’ in dinleri desteklemekteki amaçları nedir?
1- Yozlaştırdıkları egemen din kültürleri ile insanların soru sorma ve düşünme yetisini ellerinden alarak mevcut sömürü çarkını anlamaktan yoksun bırakmak. Mülksüzleştirilmiş, yoksullaştırılmış, yaşamını sürdürebilmek adına emeğini ucuza satmış ve satmaktan başka seçeneği olmayan işçisiyle, köylüsüyle kalabalık halk kitleleri oluşturmak.
2- Emperyalist kapitalizm ve onun medyası; Sömürdükleri kitlelerin yaşam için gerekli olan bütün araçlardan yoksun olmasına rağmen hallerine şükretmeleri, ham-d etmeleri, beterin de beteri olduğunu, fazla ses çıkarmamaları gerektiğini din olgusu üzerinden iletir.
3- Kitleleri birer kadim ilim olan dinlerle uyutup, pozitif ilim dediğimiz fen, matematik, astronomi, fizik, kimya vb. müspet ilimlerden uzaklaştırarak, bilimden teknolojiden mahrum bırakıp, gerektiğinde kendilerine askeri güç kullanma zemini hazırlamak.
Yıllardır en büyük derdi ekmek kavgası ve inandıkları manevi değerleri olan saf ve temiz niyetlerle dinine sıkı sıkıya bağlı fakat müspet bilimden uzak eğitimsiz kitleler, önlerine atılan bir avuç yemi yerken altlarından çalınan yumurtaların farkına varamazlar.
Tam da; ç.u.ş’ in istediği durumdur bu. Onların sayısız iş sahaları, fabrikaları, şirketleri, yönetim ofisleri vardır. Emeğin karşılığını en az düzeyden ödeyerek ne kadar çok istihdam yaratırlarsa, o oranda servetlerine servet katar, egemenliklerini sömürdükleri alın teri ve kanla ayakta tutarlar. Çok eskilerde var olan gerçek anlamdaki kölelik, günümüzde ‘bilinçsiz kölelik’ haline dönüştürülmüştür.
Bu şirketleri bünyesinde barındıran işgalci ülkeler hakimiyetleri altına aldıkları toplulukların sadece dini inançlarını gizlice destekleyerek devamını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bu inanç ve kültürleri nefsi azgın din adamlarına çıkar sağlayarak erozyona uğratıp, yozlaştırmak için geniş içerikli çalışmalar yürütürler. Bunun sonucu olarak o ülkenin doğal kaynaklarını ve iş gücünü kendi amaçlarına hizmet için kullanırlar. Fillerin oyunu bu, hak ettiğine inanan aç gözlü zenginlerin!
Sonuç olarak;
“Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fen haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.” Mustafa Kemal Atatürk.
Bilim; Dini bir eğitim sistemi içinde öğretilemez, geliştirilemez. Avrupa’da bilimin gelişmesi; ancak ve ancak eğitim düzeyinin laikleşip, kiliseden bağımsızlaşmasıyla mümkün olabildi.
21. yüzyıl da yaşıyorsak, bodrumumuzda sığınak, çatımızda uydu anteni varsa, bize yaşatılan ikilemi görmek zorundayız. Sorgulayıcı ve tenkitçi bir dönem başlatmalıyız. Hızla uyusun da büyüsün dönemini bitirmeli, büyüsün de uyusun dönemine geçmeliyiz.
Şimdi size soruyorum; Başımıza bunca çorap ören ç.u.ş’ lere artık koca bir ÇUUŞŞŞ deme zamanı gelmedi mi?
Hüseyin Çelikten
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.