- 1176 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
BU GÜN BİRAZ AĞLAMAYA NE DERSİNİZ?
Beni tanıyanlar, yazılarımı okuyanlar genelde mizah türü yazılar yazdığımı bilirler. Fakat bu günkü yazım mizah değil. Bu gün ağlayacağız biraz…Böylece belki pek çoğumuzun içinde yumruklaşmış olan düğümleri de çözmüş, göz yaşlarımızla birlikte içimizde- şayet varsa – birikmiş olan zehirleri atmış oluruz.
Bu gün dünyanın en yüce duygusu olan annelikten bahsedeceğim izniniz olursa. Bir baba olarak annelikten nasıl bahsedilir onu da çok bilemiyorum ama elimden geldiğince, dilimin döndüğünce bir şeyler yazmaya çalışacağım.
Yıllar önce bir televizyon belgeselinde görmüştüm anneliğin nasıl bir şey olduğunu. Bir fil ayakları arkaya doğru kıvrık bir yavru dünyaya getirdi. O sırada fil sürüsü su bulmak için göç ediyordu. Anne fil sakat yavrusunun başından ayrılamadı bir türlü. Çünkü yavrusunu kaderi ile baş başa bıraktığı takdirde o minicik yavruyu yemek için bekleşen bir sürü aç hayvanın hemen yakınlarda olduğunu biliyordu. Diğer taraftan kendisi o yavrunun başında beklerse susuzluktan ölebilirdi. Anne fili bekleyen bir diğer tehlike de yavrusunu yemek için saldıracak olan yırtıcılarla savaşacak olmasıydı. Çünkü bu savaşta yaralanacaktı. Çölün ortasında yaralı bir hayvan demek sansar ve akbabalara mükellef bir ziyafet anlamına geliyordu. Dolayısıyla en mantıklısı yavrusunu orada bırakıp gitmekti. Ama gidemedi. Bırakamadı yavrusunu. Karısının yavrusunun başından ayrılamadığını gören baba fil de gitmedi. Sürü içindeki üç filin yola devam edemediğini gören diğer filler de durdular. Sonunda ortak bir karar verildi: Yola devam edilecek ancak adımlar sakat yavru filin adımları gibi yavaş olacaktı…Oldukça yavaş bir şekilde ilerleyerek suya ulaştılar sonunda. Bir annenin annelik iç güdüsü koskoca bir sürüyü durdurmuş ve ortak karar aldırmıştı. O anne böylece yavrusunu kurtarmıştı.
Aslında hayvanlar aleminde bu ve benzeri olayları çok görürüz…Tavuk hanım boyuna posuna ve gücüne aldırmadan saldırır kedi-köpeğe civcivlerini korumak için. Ana kuş kendi midesi bağırsaklarına yapışmış olduğu halde ağzındaki yemi yavrularının ağzına teper. Aşağı yukarı hiçbir hayvan sizi yavrularının yanına yaklaştırmaz…
Bazen de farklı cinsten hayvanların bir başka cinse annelik yaptığını görürsünüz. Kedi yavrusunu emziren köpek, köpeğe annelik yapan inek vs…
Hayvanlar aleminde durum böyledir de insanlar aleminde nasıldır peki?
İnsanlar alemine gelince işler oldukça farklıdır.
İnsanlar aleminde de her anne evladını çok çok sever. Onun için hiç düşünmeden hayatını ortaya koyar. Ama hayvanlar aleminde hiçbir zaman göremeyeceğimiz bebeğini cami avlusuna terk etme, bir başkasına para karşılığında evlatlık verme, ve hatta daha doğmadan onu ortadan kaldırma gibi eylemler göremezsiniz.
Bu bölüme kadar yazdıklarım bu yazının girizgahı idi…Gelelim ana konuya: Sizlere iki ayrı anne profili ortaya koyacağım.
Birinci anne dört çocuk annesi bir kadındır. Çocuklarından üçüncüsü zihinsel ve bedensel engelli olarak dünyaya gelir. Bu anne ilk zamanlarda tüm çocuklarına karşı oldukça sevgi, şefkat ve merhamet hisleriyle dolu bir annedir. Özellikle özürlü çocuğuna karşı. Onun için bir umut olarak gördüğü her yere koşar…O özürlü çocuğu alır sırtına bazen hastane hastane dolaşır, bazen üfürükçülere, bazen biyo enerjicilere bazen de yogacı, meditasyoncu artık aklınıza ne geliyorsa hepsine götürür sırtında…Bu arada o kadının evinde işler iyi gitmez..Kocasıyla arasında geçimsizlik başlar…Bu geçimsizlik bunalımları içerisinde kadın evladı yaşlarında birine tutulur. Kocasından boşanır. Özürlü çocuğun velayeti mahkemece kendisine verilmiş olduğu halde o çocuğu boşandığı kocasına bırakarak ev terk eder.
Kadının evi terk ettiği gün ve sonrasındaki üç gün boyunca özürlü çocuğu ‘’ Aaaaayaaaa’’ ( Yani Anne…Özürlü çocuğun ağzından çıkabilen tek kelime budur ) diye ağlayarak oda oda dolaşıp onu arar. Baba telefon açarak sorar: ‘’ Sen bu çocuğu bana bırakıp çekip gittin. Oysa bunun velayeti sende..Bu durumda ben de mahkeme kararına uyarak bırakıp gitsem ne yapacaksın?’’ Aldığı cevap tüyler ürperticidir: ‘’ Ne yapacağım? Götürür devletin bir bakımevine bırakırım..Bu zamana kadar ben baktım…Bundan sonra biraz da devlet baksın’’
Baba evladını Devletin Bakım Evine bırakmaz…Çocuğuna dört elle sarılır. Ona yemek yapıp yedirir, altının kakasını temizler, elbiselerini yıkar velhasılı onu yaşatabilmek için elinden ne geliyorsa yapar. Baba bir taraftan da çalışmak zorunda olduğu için zaman zaman özürlü çocuğunu evde tek başına bırakarak işe gitmek zorunda kalır..Çoğu kez eve geldiğinde çocuğunun altına kaka yaptığını, elini sokarak kakasını avuçlayıp yüzüne-gözüne, halıya, kilime, yatağa, yorgana, duvarlara sürdüğünü görür…Tüm bunları yaşar aşağı yukarı her gün.
Şimdi…Birinci anneyi burada bırakıp ikinci anneye geçelim…Ancak ikinci anneye geçmeden önce yukarıdaki hayattan son bir paragraf daha ekleyelim ki ikinci anne çok daha iyi anlaşılabilsin.
Baba bir akşam özürlü çocuğunun çok fena şekilde altına kaka yaptığını görür…Hemen çocuğun altını değiştirme işlemine başlar. Ancak çocuk inat edip altının alınmaması için vücudunu şekilden şekle sokar. Bağırır, babanın ellerini ısırmaya başlar…Bunun üzerine baba cinnet geçirir. O özürlü çocuğa tokat atmaya başlar. Ama özürlü çocuk inadına devam eder…Bunun üzerine baba çocuğun bacağını öyle bir ısırır ki kuduz bir köpek ısırsa o kadar derin bir yara oluşturamaz…Özürlü çocuğu babanın elinden diğer çocuğu kurtarır.
Şimdi kinci anneye gelelim.
Bu annenin adı soyadı var: Adı Gülsüm Kabadayı…Antalya’da yaşıyor. Öyle çocuk hasreti çeken bir kadın filan değil…Üç tane aslan gibi evladı var.
Gülsüm Kabadayı 2008 Yılında Bir yakının bakımı için gittiği Antalya Tıp Fakültesi Hastanesinde bir trafik kazası sonunda tamamen felç olan ama hiç kimsenin tanımadığı ve sahip çıkmadığı bir genci görür, ona merhamet eder ve alıp evine getirir.
Evinde de hiç kimse ‘’ Bu tamamen yatalak genci niçin buraya getirdin ‘’ diye sormaz…Üstelik Gülsüm Kabadayı ailesi çeşitli sebeplerle fakir düşmüş bir ailedir.
Gülsüm Kabadayı bu kim olduğunu hiç bilmediği çocuğa bakmaya başlar…Onun altını temizler, ona yemekler yapıp elleriyle yedirir. Portakal sıkıp suyunu içir bol bol C Vitamini alsın diye. Sakat bacaklarına saatlerce masajlar yapar.
Bu çocuğun yapılan incelemeler sonucunda kemik yaşının on yedi olduğu tespit edilir. Çocuğa Umut ismi konur ve 1992 doğumlu olarak bir nüfus cüzdanı bile çıkarılır. Yani Umut artık bir Türk Vatandaşı olmuştur. Lakin Türkçe tek kelimeden anlamamaktadır Umut…Bunu çocuğun sakatlığına yorarlar önceleri. Fakat bir gün Umut Antalya’da bir Rus Kızının kendisiyle Rusça konuşması üzerine başlar ağlamaya…Gülsüm Kabadayı o zaman Umut’un bir Rus çocuğu olabileceğini düşünür. Ama Rus ya da bir başka milletten onun için fark etmemektedir. Umut artık Onun evladı ve oğulları Mehmet, Tunahan ve Alihan’ın kardeşidir. Mehmet ona her gün Kur’an okumakta, diğer kardeşlerle birlikte her gün onun için dua etmektedirler. İlginç olan Gülsüm Kabadayının eski Kocası Zekeriya bile Umut’a sahip çıkmış ve zaman zaman o eve gelerek ona masaj yapmaya başlamıştır.
Gülsüm Kabadayı Umut’un annesi olmuştur tamam iyi de Umut’un bir de gerçek annesi vardır mutlaka..Kim bilir o kadıncağız da beş senedir nasıl bir hasret ve özlemle kaybolan oğlunu aramaktadır? İşte bu düşünce Gülsüm Anne’nin içini yakar kavurur…Sonunda devlet kapısını çalar. Ve devlet onu Rusya’ya gönderir.
Gülsüm Kabadayı Rusya’da yayın yapan en önemli Tv kanallarından kanal 1-e çıkar.
Bundan sonrasını aynen kopyalıyorum:
Programda önce Umut hakkında küçük bir belgesel niteliğinde film sunuldu. Görüntülerde ismini bile bilmediği gence annelik yapan Kabadayı’nın konuşmasına geniş yer verildi. Kabadayı’ "Her gün ona sabahları taze portakal sıkarak meyve suyu hazırlıyorum. Onu buna alıştırdım, C vitamine çok ihtiyacı var, hastalanmaması için. Önemli olan sevgidir" dedi.
Sunucu, Kabadayı’nın 4 yıl önce hastanede gördüğü kimsesiz Rus çocuğuna sahip çıktığını ve sonra da evine alıp getirdiğini belirtti. Gülsüm Kabadayı, "Bir kader yazısı. İlk kez onun gözlerine bakarken sanki anne al bana yaklaş diyordu!" dedi. Kabadayı’nın gencin iyileşmesi için akyalarına masaj yapması, biberonla beslemesi ve yanaklarından kendi çocuğuymuş gibi öpmesi görüntüleri seyircilerin duygulu anlar yaşamasına sebep oldu.
Kristina Altındaş isimli bir Rus kız da, "Ben ona Rusça isimler söyledim ve baktım gözlerinden yaş geldi." dedi.
Birinci Kanal muhabiri de Umut’a yaklaşarak, "Amacımız senin Rusya’daki yakınlarını bulmak" deyince felçli çocuk muhabirin elini sıkmaya başlıyor.
Rus muhabir, "Umut beni eğer anlıyorsan, bu durumda dilini çıkar." deyince Umut dilini çıkardı.
Belgeselde konuşmasına yer verilen Antalya’daki görevli doktorlar da Türk annenin bir mucize oluşturarak Umut’u kısmen iyileştirdiğine dikkat çekti.
Belgeselde Türk kadının 3 erkek çocuğunun da yeni kardeşleri Umut’a kardeşlik yaptığını ve yardım ettiğinin altı çizildi. İmam Hatip Okulu’nda eğitim aldığını söyleyen Karadayı’nın oğlu Mehmet, Umut’un iyileşmesi için Allah’a bol bol dua ettiğini ve Kuran-ı Kerim okuduğunu anlattı. Filmde Türk ailenin Rus çocuğu için fedakarlık yapması ve bol bol beslemesi programdaki Rus katılımcıları çok duygulandırdı. Fedakar kadının küçük oğlu Alihan, Umut’un yatağını temizlerken, büyük oğlu Tunahan ise Rus kardeşinin yüzünü tıraş etti. Türk kadının daha önce boşandığı eşi Zekeriya’nın da oğlu olarak gördüğü Umut’u her gün ziyaret ederek kendisine masaj yaptığı ekranlara geldi. Zekeriya, "Ben öksüz büyüdüm." diyerek ağlayınca program katılımcılarını ağlattı.
Belgeselde sofra başında Karadayı’nın İmam Hatipli oğlu Mehmet’in ve tüm aile üyelerinin ellerini açarak Umut için dualar okuması ekrana yansıdı.
Moskova’ya programa katılan fedakar anne Karadayı’nın stüdyoya girmesi büyük alkış aldı.
Sunucu Malahov, "Sizin yaptıklarınızla, davranışlarınızla bir çok siyasi ve diplomatların yapamadığını yaptınız. Bu da Türkiye ve Rusya arasındaki dostluğu kanıtladı! 4 yıldır bir Rus çocuğuna anne olarak bakmak için bu gücü nerden buldunuz?" sorusunu yöneltti. Karadayı gözyaşlarıyla, "Rabbimden, devletimden, doktorlarımdan ve Türk annelerinden buldum. Bunlar gerçekten de anlatılacak kelimeler değil. Devletime güvenerek çıktım ve devlet bana yardım etti. Allah’tan yardım istedim, Allah bana yardım etti." deyince salondan alkış aldı.
Fedakar kadın mikrofonlara ; "Rabbim elimizden malı mülkü aldı. Şimdi Umut’u bize verdi. Bu bir mesajdır. Zenginliğimizi alarak yerine Umut gibi mutluluk verdi. İyi ki Allah Umut’u bana verdi. O kadar mutluyum ki!" dedi.
Program konuğu ünlü Rus televizyon sunucusu Yelena Hanga, "Bu kadın mübarek bir insan. Bu inanç muhteşem bir inanç! İnanamıyorum!" diyerek duygularını aktardı.
Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği Kültür ve Turizm Müşaviri Celal Kılıç da, "Umut dış görünüş olarak Rus insanına benziyor. İnanıyorum ki sizin programınız sayesinde kendi ailesini bulacaktır. Programa katılma amacımız, ailesine seslenerek çocuklarının sağ olduğunu göstermek ve ona kavuşmasını sağlamak." diyerek her türlü yardıma hazır olduklarını belirtti.
Ünlü Rus siyasi uzman, eski milletvekili Sergey Markov da, "Çok duygusal, etkileyici!. Allah da bize böyle örnek..." derken gözleri dolarak sözlerini tamamlayamadı. Yönetmen Svetlana Vragova ise, "İnanın Gülsüm’ün karşısında diz çökmek istiyorum" ifadeleri ile şükranlarını iletti. Diğer katılımcılar Gülsüm’ün insanlık örneği sergilediğini vurguladı.
Rus parlamentosu alt kanadı Duma milletvekili Roman Hodyakov, Karadayı’nın ailesine ve Türkiye yönetimine Rus çocuğuna yaptığı yardımlarından dolayı çok teşekkür ettiğini ifade etti. Rus milletvekili, canlı yayında Türk annenin elini öptü.
Sunucu Malahov’un sorusu üzerine Gülsüm, "Ben onun öz annesine sesleniyorum: Cennet annenin ayakları altında. Ben de onu ikinci kere dünyaya getirmiş gibi oldum. Ama onsuz kalabilecek miyim, onu teslim edebilecek miyim bilemiyorum. O benim çocuğum. Yıllardır emek verdim. Ama inanıyorum ki Umut iki ülke arasında köprü olacak! Öz annesi de ağlıyor, çocuğuna kavuşmak istiyordur. Umut her ikimizin yavrusu olacak" dedi.
Olmadı değil mi?
Güya anneliğin ne olduğunu anlatmaya çalışacaktım…Beceremedim…
Kendi öz özürlü çocuğunu büyük bir umursamazlıkla terk eden de anne, kendisinden olmayan , hatta başka bir milletten olduğu kesin olan bir özürlüyü ‘’ Evladım ‘’ diye bağrına basan da anne…İyi de annelik ne peki?
Çok farklı bir şey olduğu kesin de ne?
YORUMLAR
BU GÜN BİRAZ AĞLAMAYA NE DERSİNİZ BİRAZ DEĞİL OKUYUP OKUYUP AĞLAMAYA NE DERSİNİZ ACABA BEN SUSTUM YÜREK SUSTU ANALIK KUTSALDIR ANNELİĞİ BİLENE EVLAT İÇİN YÜREĞİNİ SÖKÜP VERENE AMA BİR DE EVLAT HASRETİ VARSA YÜREĞİNDE YANGIN YERİDİR ORASI GÖZ YAŞLARIM SEL OLDU DOST SENDE BİLİYORSUN BENİ GÜÇLÜ KALEME SAYGILAR EFENDİM
sami biberoğulları
Eevet cennet anaların ayakları altındadır ama o kadar da beleş değil...Emek istiyor değil mi?
Selam ve sevgiler.
AYSE 09
ne analar var fedakar ne analar var kendi için yaşayan eladını düşünmeden
saygımlasınız herdaim
sami biberoğulları
Bu sefer böyle oldu..Kusura bakmayın..Ama böyle bir olayı atlayamazdım. Yazmasam uykularım kaçardı. Çünkü çok etkilendim bu olaydan.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Sen sussan da ben ne dediğini anladım..Çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli Hocam bir baba olarak şu zamana kadar icra ettiğim "babalık" sıfatının bana öğrettiği "anne" lik duygusunun,durumunun biz "baba" lar tarafından hakkıyla ve tam olarak anlaşılmasının mümkün olmadığıdır.
Annelik bir başka hal'dir.
Olmayanın asla anlayamayacağı,kelimelerin yetemeyeceği kadar ulvi,hissiyatın sınırlarını çizemeyeceği kadar engin hakikattir,annelik.
Özürlü çocuklar ise önce anneye sonra bütün aileye verilmiş bir köprü geçiş bileti gibidir. Sırat köprüsünden geçişte kullanılabilecek bu bileti hakkedenler kısacık dünya hayatından sonra ebedi saadetin kapısına vardıklarında onları karşılayacak o melaike sıfatındaki evlatlarını görünce asıl "özürlü" nün merhamet sahibi olmayanlar olduğunu anlayacaklar fakat iş işten geçmiş olacak.
Kalbi merhametle dolu anne ,baba ve bütün insanların o melaike sıfatındaki çocukların kanatlarıyla cennete uçacakları gün,bir taraftan cehenneme atılanlar bir taraftan da ortada kalanlar "keşke" diyecekler.
Allah dünya hayatında merhametli olan kullarının cennete gireceğini buyuruyor.
Selam ve saygı ile.
sami biberoğulları
Anne olabilmek çok ayrı bir şey..O yüzdendir ki cennet annelerin ayakları altında...Evet..Onların ayakları altında ama öyle beleş de değil hani...Gülsüm Karadayı bize bunu öğretiyor..
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
hocam bende haberlerde izledim izlerkende gözlerim doldu gülsüm anne dünyaya insanlık dersi verdiğini düşünüyorum ve bundan ders alırlarmı onuda bilmiyorum insnın geninde hakikat insanlık geni varsa böylesi gülsüm anneler var olur yoksa dediğiniz gibi bırakıp giderler çok güzel paylaşımdı saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Gençlik yıllarımızda bizlere ayıdan post, Moskoftan dost olunmayacağı öğretilmişti...Yalanmış meğer..İnsan insandır..Hepsiyle dost olunabiliyor..Hem de altındaki pislik alınasıya, yemeği elinle yedirelisiye dost olunabilior..İşte bunun en güzel örneği.
Selam ve sevgilerimle.
annelik ne??
kalbini hiç düşünmeden çıkarıp verebilmektir annelik :(((
nefestir :(((
sami biberoğulları
Hamgi kelimeleri kullanırsak kullanalaım, hangi cümleleri kurarsak kuralım anneliğn tarifini yapmak mümkün olmayacaktır.
Annelik nedir sorusuna tam olmasa da Mehmet Emin Yurdakul cevap vermiş biraz...''Kesildi mi ellerin '' şiiriyle. Daha önce okumuşsunuzdur mutlaka..Bir kez daha okumanızı tavsiye ederim..beni çok etkileyen ve öğretmenlik yıllarımda zaman zaman canlandırdığımız güzel bir şiirdir.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam ;
Sen bize ağlayışlı şeyler yazma zaten anamız her gün ağlıyor memleketin haline ..
Birde sen ağlatma bu yaştan sonra bizi,(Zamanın da çok ağladık türk filimlerini izlerken)
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Kırk yılda bir kez de ben ağlatayım yahu...Arasıra göz yaşı akıtmakta fayda var..Sonra gözlerde donup kalıyor yaşlar ondan sonra başlıyor göz rahatsızlıkları.
Neyse zaten öyle bir rüzgardı geldi geçti...
Selam ve sevgilerimle.
Yorum yazmak istemiyorum. sadece Annem var anne var. Yavrumm var cocuğum var
sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA tarafından 1/24/2013 2:34:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Anne var..Ne an var...Onları ne an ne de yanına yaklaş...
Selam ve sevgilerimle.
Annelik duygusu tarif edilemez. Anne sadece doğuran sonra terkeden değildir elbette.
Öyle olsa idi hiç kendinden olmayana annelik yapmazdı.
Allah böyle anneleri çoğaltsın ki neslimizin anneleri böyle olsun ve gelecekten ümitsiz olmayalım.
Yüreğine, kalemine ve duyarlılığına sağlık.
Selam ve saygımla....
sami biberoğulları
Annelik sanırım Yüce Yaratanın Rahman sıfatının bir kadındaki tezahürü olsa gerek...Her kadında değil elbette ama çoğu kadında tezahür ediyor bu sıfat...
Dediğiniz gibi rabbim Gülsüm annleri çoğaltsın inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
Annelik kadınlara Allah tarafından verilmiş çok ayrı bir duygu. Anlatılmaz yaşanır. Sizde yazınızda yaşattınız. O annelik duygusuna nasıl oluyorsa başka duyguların öne geçmesine izin veriyor bazıları. Bazılarıda kendinden doğmayana bile sahip çıkıp annelik yapabiliyor. Annelik tamam da insan olmak lazım, vicdan gerekli. Tek başına annelik yetmiyor demek ki...Tıpkı özürlü evladına sahip çıkan baba gibi. Bizlerde öz evlatlarımızın bizi çıldırttığı anlarda kendimizi kaybedebiliyoruz. Sadece etken onlar değil. Yaşamak için hayatın bizi zorladığı dönmlerde kim çıldırmıkıyor ki...
Yüreğinize, emeğinize sağlık.
sami biberoğulları
Annelik önce sevgi, merhamet, fedakarlık ve herşeyden çok sabır demek galiba...Ve tabii ki emek..Yoksa o kadar kolay depil cennetin bir insanın ayakları altına serilmesi.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bu olayı televizyonda duyduğum anda gözüme uyku girmedi...Hep bu yazıya odaklandım...Peki ifade edebildim mi anneliğin ne olduğunu? Ne gezer? Sadece içimi dökmüş oldum o kadar...Çok farklı bir şey anne olmak..Kelimelerle anlatılması mümkün değil...
Selam ve sevgilerimle.