- 1227 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR BAŞKADIR KIZ KALESİ
Mersin ilinin en güzide ilçelerinden biri olan kız kalesi gerek ilçeye girişinde ki plajı ve otellerin restoranlarıyla farklı bir görüntü veriyor. Denize uzaklığı hemen hemen 500 mt olan kız kalesi uzaktaki görüntüsü insanın içine farklı bir heyecan katıyor.
Kız kalesinin hemen karşısında ki otellerden birini ve en tepede olanı seçip yerleştik. Kız kalesine gitmek için sabırsızca sabahın olmasını bekliyor ve o heyecanı bir an önce tatmak için içimiz kıpır kıpır ediyordu. Gece yarısını bile beklemeden, yolunda vermiş olduğu yorgunluğun etkisiyle 22.30 gibi uykuya geçip sanırım rüyalar bile görmeye başlamıştık…
Sabah 06.00 ya kurduğum saatin çığlığıyla uyandık. Hemen kalkıp sıcağında etkisiyle terlemiş olan vücudumuzu hafif soğuk bir suyla şok etkisi yaparcasına rahatlattıktan sonra, aperatif şeyler atıştırıp çoktan yola çıkmak için hazırlanmıştık. Saat 07.40 ve biz artık kaleye gitmek için sahile doğru ayaklamaya başlamıştık…
08.00 sıralarında karşıdan karşıya geçmek için pedallı deniz sandalı kiraladık. Arkadaşım Seyfettin ile birlikte sıkı bir pazarlığın ardından görevlinin uzun bir diretmesi sonucu 15,00 TL ye anlaştık. Pedalları çevire çevire kız kalesine gitmek için hızla ilerlemeye başladık. Fakat belli bir süre sonra yorulduğumuzu anlayınca ayaklarımız yavaşladı, yol sanki bir türlü kısalma bilmiyordu. Sonunda vardığımızda bizi kıyı kesiminde kiraladığımız şirketin elemanı karşılayarak bizi karaya indirdi.
Kalenin bir diğer özelliği de hiç bir şekilde karası olmaması idi. Sanki adeta taşların üzerine hazır bir şekilde oturtulmuşçasına duruyor sandık. İçeri girmek için surların kenarında ki çıkıntılara basarak yüzümüz surlara dönük şekilde sürtüne sürtüne giriş kapısına gelmeye çalışıyorduk. İçeri girişte sanki zaman makinesi zamanı geri almış, kendimi o zamanın toplumunun içine girmiş gibi hissettiğimi fark ettim. Kapıda duran iki kişi bizi karşılamış, kibar ve tebessümlü bir karşılamanın ardından bize kale hakkında bilgi vermeye başlamıştı. Sanki dış görüntüsü, iç mimarisi Silifke kalesiyle aynı zamanda ve ayni mimar yapmışçasına benzer özellikler gösteriyor, içini gezdikçe her parçadan, her mimariden kendime bir pay çıkarıyordum. Askerlerin durduğu yerde kalenin üstüne çıkınca kendimi nöbet kulesinde nöbet tutan asker gibi hissettim. Ellerimi sanki ok-yay tutarmış gibi yapıp denizin bitmez derinliğinde kayboluyor, ufukta beklenen varmış gibi gözlerimle daima ileri bakıyordum.
Aklıma o anda gelen bir şey ise sanki Cüneyt ARKIN’ in Bizans filmleri burada çekildiği gözlerimin önüne geliverdi. Kalenin önüne kurulmuş, eski, paslanmış bir demir iskele filmin ahtapot sahnesinin burada mı çekildi acaba kanısı bende oluşmadı desem yalan olur. Görevlilere bunu sorduğumda ise o sahnenin İstanbul da çekildiğini burayla hiçbir alakası olmadığını söylediler. Bu tahminim beni biraz küçük düşürdüğünü hissetsemde önemsemedim. Demir iskelenin özelliğinin ise daha önce büyük gemiler tarafından yapılan turlarda gemilerin halatları büyük olduğundan geminin kaleye fazla yanaşmadan uzaktan bağlanması için yapılan bir iskele olduğunu söyleyince kurmuş olduğum hayalin bir anda düş kırıklığıyla sonuçlanmasına ne kadar kızsam da bunun da ayrı bir özelliği olduğunu düşününce o kızgınlığım yerine tatlı bir tebessüm almıştı.
Kalenin içinde önce dik ve hafif kıvrımlı merdivenlerinden bir kat yukarı çıkınca küçük küçük yarık gibi oluşturulan ince uzun ayrık yerlerin gözetleme yerleri olduğunu öğrenince şaşkınlığımı gizleyemedim. Günümüzün gözetleme kuleleri herkes tarafından bilinen ve çıplak gözle rahatla görülebilecek nitelikle büyük ve açık. Fakat kalenin gözetleme yerleri ise dışarıda ki kişinin hiçbir şekilde izlendiğini anlayamayacak kadar gizli ve dikkat çekmeyecek kadar da küçük. kale surlarının en üstüne çıkınca önümüzde kocaman bir derya niteliğinde deniz tüm kabaröışlığıyla adeta bizi selamlıyordu. sanki HOŞHELDİNİZ der misali bizde karşılığında tebessüm ediyorduk.Fakat herşey güzel hoşta bence hala eksikleri var diye düşündüm bir taraftanda. sur bakımından zengin olmasına karşılık içindeki ayrıntılar basit ve boştu. Bence kaleye ait eşyalar buraya getirilerek muhteşem bir başyapıt olabilir diye düşündüm. yine de herşeye rağmen dışardan görüntüsü ile ; Kalenin gerçekten muhteşem bir mimarisi olduğunu açık bir dille seslenmiş olmalıyım ki;
- GERÇEKTEN MUHTEŞEM BİR MİMARİ
- Görevlinin;
- MAALESEF GÜNÜMÜZDE BU KADAR İNCE VE AYRINTILI BİR ŞEKİLDE MİMARI YAPIMIZ OLMADIĞINA YAZIK) diyerek bana katıldığını açık açık ifade ediyordu.
Kale Seyfettin ve beni o kadar büyülemişti ki ayrılmak zor geliyordu. Gerek mimarisi, gerekse tarihi özelliği ile bizi adeta içinden bırakmak istemiyordu.
Kaleden dönüş vakti gelmişti. Yine sırtımızı sur duvarlarına dayayarak iskeleye doğru yavaş yavaş geliyorduk. küçük bir dikkatsizlik bizi denizin içine sürükleyebilirdi. fakat bu olmadı ve Tekrar pedallı deniz sandalımıza binerek karşı kıyıya geçmek için hareketlenmeye başlamıştık. Geriye dönüp baktığımda o muhteşem görüntüsü ile beni adeta bir kez daha büyülemişti. Kendi kendime – acaba gündüz bu kadar güzel duran bir kale gecesi nasıl olur diye aklımdan geçirirken Seyfettin bana dönerek – buranın akşamı da harika olur demesi sanki kalp kalbe karşı düşüncesi oluşmuştu. Zor değildi bunu öğrenmek sadece akşam vakitlerinde gelip kıyıdan veya yüksek bir tepeden bu gizemli ve heybetli duruşunu görebilir bunun da hazzını alabileceğimizi düşündük. Biz hala kalenin mimarisini gizemini ve tarihini konuşurken kıyıya nasıl geldiğimizi anlamadık bile. Görevlinin – bu tarafa efendim demesi ile irkildik. Birbirimize bakıp gülüştük. Çünkü o kadar etkisinde kalmıştık ki gerçekten kıyıya yaklaştığımızın farkında bile değildik. Sandalı teslim edip, teşekkür ettikten sonra arkamıza bakarak uzaklaşıyorduk. Ama içimizde ki hala akşam bu kale nasıl görünür düşüncesi gitmemişti. Gece saat 22.25 sıralarında otelimizin çatı katına çıkıp bu heybetli binayı akşam görüntüsüyle izlemek için izin aldık. Gerçekten muhteşem ve harika bir görüntü vardı karşımızda. Yapılan ışıklandırma sistemi kaleyi sanki ay parçası yapmışçasına aydınlatıyor, muhteşem bir hava katıyordu. sanki sabahki sessiz duran uysal bir kediyi andıran kale akşamında etkisiyle heybetli bir aslan kesiliyordu. Çatı katında uzun bir izleme merasiminden sonra havanında biraz soğuması ile içeri girmenin vakti geldiğini düşündük. Son kez ayağa kalkıp kaleye baktık ve dedik ki SEN GERÇEKTEN BU HEYBETLİ DURUŞU HAK EDİYORSUN…
Küçük dip not: ***
Kalenin hoş olmayan tarafı ise turizm bakanlığının turizm açısından önemli olan yerleri ücretli yapması birçok kişi tarafından içeri girilmesini engelliyor. Birçok kişinin oraya kadar gelip kapıda ücret istendiğini görünce büyük bir sitemle geri döndüğüne şahit oldum. Böyle yerleri ücretli yapan bakanlığımızın bu fikri bir daha düşünmesi gerektiğine inanıyorum. Kale, mağaralar gibi doğal olan tarihi yerlerin ücretli olması kimse tarafından hoş karşılanmadığının bilinmesini isterim. ***
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.