- 1899 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞANS MELEĞİM
Güz güneşinin insafsız ışıkları, perdeler arasından sızıp, beni gözlerimi açmaya zorladığında, henüz, önceki gecenin yorgunluğunu atamamıştım üstümden.
Yataktan kalkmaya hiç niyetim yoktu, fakat iş olsun kabilinden kolumdaki saate bir göz attım, 9 u 9 dakika geçiyordu. Uzunca süre, tekrar uyuyabilmek ümidiyle, tembel tembel yuvarlanıp durdum yatağın içinde...
Hafta boyunca her gün, erkenden kalkıp traş olmak, ayak üstü bişeyler atıştırıp koşa koşa daireye, şefin afyonu patlamamış, meymenetsiz yüzünü görmeye gitmek, tatil günlerinde biraz yatak keyfi yapmak hakkı veriyor bana diye düşündüm kendi kendime...
Gerçi, boğaz tokluğu gibi bir maaş için çekilmezdi bu hayat ama, doğru dürüst bir meslek sahibi olacak bir eğitim görmek yerine, haylazlığı yeğlemiş olmamın sonucuydu bu ve kapağı ancak bu işe atabilmiş olmam tamamen kendi hatamdı, şikayet etmeye de hiç hakkım yoktu şimdi.
İyi ki Melek vardı, yoksa daha da zor olurdu bu yeknasak yaşam.
Melek, aynı iş yerinin bir diğer bölümünde çalışan, adı gibi melek yüzlü, melek huylu lise mezunu bir kızdı, gerçek bir melekti...
Yemek paydoslarında, çay aralarında, fırsat buldukça, ya o benim yanıma gelir, ya ben onun masasına giderdim, dertleşir, konuşurduk havadan sudan... Dinlemesini bilen, hayata umutla bakan, bardağın hep dolu yanını gören yaşından çok daha olgun bir kızdı Melek.
Onunla çok iyi anlaşıyorduk. Aramızda, adını koymadığımız bir sevgi filizlenmişti zamanla. Bir süre sonra, tatil günlerimizde ya bir çay bahçesinde, ya bir sinemada o iki yılın en güzel zamanlarını paylaşmaya başladık onunla.
Hiç unutmam, bir keresinde, ay sonu, ikimizde de paranın suyunu çektiği bir pazar günü, Kordonda yanyana yürürken, yol kenarında kazı-kazan satan bir bayi gördük. Melek, benden 1 lira istedi. Kumarda hiç şansım olmadığından, o işlerle hiç ilgilenmezdim. Fakat, onu kırmamak için verdim 1 lirayı, bir bilet aldı, kazıdı ve çocuklar gibi sıçramaya başladı, 50 lira ikramiye kazanmıştık. Gülerek yüzüme baktı ve
-Ben, artık senin Şans Meleğin oldum dedi. O parayla, İzmirin meşhur! kumrularıyla karnımızı doyurmuş, sonra da bir çay bahçesinde saatlerce çay keyfi yapmıştık.
O günden sonra, onun aramızdaki adı, Şans Meleği olarak kalmıştı.
Gerçekten de şans getiriyordu bana. Kumar oynamaya ne niyetim ne de gücüm yoktu ama, bazen aklıma esip bir piyango bileti alsam, ona çektirdiğimde, en azından bir amorti isabet ediyor, ya da spor toto cinsi bir şans oyununu ona doldurtursam, üç - beş lira kazanıyordum.
Yine bir pazar günü, Hatayda bir sinema çıkışında, mini etekli ve çok güzel bir kız görmüştük. Farkında olmadan biraz dikkatli bakmış olacağım ki, kadınsı bir güdüyle, kolumu sıkarak,
-Bak, bir erkeğin bir tane Şans Meleği olabilir. İkincisi işi karıştırır demiş ve
-Eğer, bir gün, benden başka bir Şans Meleği daha seçecek olursan, haberin olsun, bütün şanssızlıklar başına gelecektir, bilmiş ol. diye tamamlamıştı bu şakayla karışık ikazını.
İki yıla yakın bir süre, onunla böyle güle oynaya, dostça ve temiz bir sevgiye dayanan arkadaşlık yaşadık. Bu arkadaşlık, bizim yavan günlerimizi yaşanabilir kılan tek can simidimizdi.
Taa ki, geçen ay, onun Ankaraya tayininin çıkmasına kadar. Bu habere ikimiz de çok üzüldük. Fakat, elimizden gelen bir şey yoktu. İleriye dönük beraber olmak ümitlerimizi, içimizde saklayarak, mektuplaşmak, haberleşmeyi kesmemek konusunda anlaşmıştık. Dün, onun İzmirdeki son günüydü.
Bu son günde, onu gönlümce ağırlamak ve küçük de olsa bir armağan vermek istiyordum. Bu, çok istememe rağmen, iki yıl boyunca, bir türlü gerçekleştiremediğim bir isteğimdi.
Bu nedenle, müdüriyete baş vurup, yarım maaş avans istedim. Neyse ki, kalbim temizmiş, iki gün önce bu para elime geçti.
Ona, gönlümden geçen mütevazi bir hediye aldım ve dün gece, Karşıyakada, güzel bir restoranda, iki yıldır ilk kez, ona gönlümce bir logos ziyafeti çektim. Tabii, bu arada, efkarımızı dağıtmak için, kafalarımızı da epey cilalamamız gerekti. Onu son otobüse yetiştirdiğimde, vakit gece yarısını geçmişti. Otobüse binerken son defa yüzüme baktı, yanağıma dostça bir öpücük koydu, gece için teşekkür etti ve hafifçe gülümseyip, parmağını bir ikaz anlamında, yüzüme doğru sallayarak:
-Bak, unutma, başka bir Şans Meleği daha seçersen,
onun sana şanssızlık getirmesi için dua edeceğim, sakın haa... dedi. O, hareket eden otobüsün penceresinden el sallayıp gözden kaybolurken, ben, ilk kez sahip olduğu balonu elinden uçuvermiş bir çocuğun şaşkın hüznü içinde baka kaldım arkasından...
İşte, bu sabah, yatağımda, vücudum, İzmir güneşinde mayışmış bir kedi keyfinde yuvarlanırken, bir yandan da, film şeridi gibi aklımdan geçen bu anıların hüznüyle doluyordu yüreğim.
Tadım kaçmıştı, son bir gerinişle bu ataleti üzerimden atmaya çalışarak
yataktan kalktığımda, vakit öğleye yaklaşmıştı.
Bir duş alıp, birşeyler atıştırdım, kendime güzel bir kahve pişirip, odama dolan güneş ışığında sigaramın dumanını dalgın dalgın seyrederken, gözüm takvime ilişti. Bu gün 8 Eylüldü, İzmirin kurtuluş günüydü. Dışarı çıkıp biraz dolaşırsam, içine girdiğim bu sıkıntılı havadan kurtulabileceğimi düşündüm. Pantolonumun ceplerini karıştırarak, dün geceden geriye kaç param kaldığına baktım. 9 tane bütün yüzlük ve bir miktar da bozukluk vardı ceplerimde. Ay başları dışında, cebimde bu kadar para olmazdı pek. Garip bir keyifle cebimi okşadım ve çıktım evden.
Uzunca süre, ellerim cebimde, İzmirin güzel havasını soluyarak, amaçsız şekilde yürüdüm. Bir ara yorulduğumu hissettim ve biraz dinlenmek için, otobüs durağında oturmuştum ki, oldukça boş bir otobüs geldi durağa.
İçimden geldi ve nereye gittiğine dahi bakmadan biniverdim otobüse. Sadece otobüsün numarasını görmüştüm binerken, 9 du otobüsün numarası...
Epey gittik otobüsle, arada güneşin ve sıcağın etisiyle gözlerim kapanıyordu kendiliğinden.
Birden, biletçinin sert sesiyle kendime geldim. Hipodrom, buraya kadar diyordu biletçi. Mecburen kalktım, vakit ilerlemişti, yapacak bir işim yoktu, hipodroma girip bir iki at yarışı izleyebilir, hem serinler, hen de açılırım diye düşündüm. Bu fikir cazip gelmişti, bir giriş bileti aldım ve içeri girdim. O sırada, iç hoparlör, biraz sonra 9. koşunun yapılacağını anons etti.
İste o an, sabahtan beri yaşadığım ilginç rastlantılar, bir şimşek gibi çaktı beynimde. 9.ayın 9 nda, saat 9 u 9 geçe uyanmıştım, 9 numaralı otobüse bindirmişti beni kaderim, hipodroma getirmişti. Burada da, 9. koşu koşulacaktı ve cebimde tam 9 tane yüzlük vardı. Hemen bir yarış programı alıp baktım,
9. koşuda 9 tane at kayıtlıydı ve 9 numaralı at 9. kulvardan çıkacaktı. Bu atın ganyanı da, bire 9 veriyordu.... Bu kadar tesadüf, boşuna olamazdı, Mutlaka Şans Meleğimin, dün gece için teşekkürüydü bu...Bir de, 9 no lu atın ismini görünce büsbütün kesinleşti bu fikrim, tüylerim diken diken oldu.
Atın ismi de Şans Meleği değil mi...
Benim güzel Meleğimin bir hediyesi, bir teşekkürüydü bu. Hemen gişeye koştum ve 9 tane yüzlüğü sayıp 9 numaralı ata ganyan oynayacağımı söyledim.
Gişe memuru, yüzüme bir tuhaf baktıktan onra, 9 numaraya mı, hepsi ile mi? diye sordu ve başımı olumlu anlamda sallayınca, 9. koşuda 9 nolu
ata 900 liralık ganyan biletini düzenleyip verdi elime.
Bileti cebime koyduğımda, bir yandan da elimi cebime sokup sıkı sıkı aldım avcuma, çünki bu biletin değeri 8000 liranın üzerindeydi, yani benim üç aylık maaşımdan fazlaydı. İçimden, bir daha teşekkür ettim benim Meleğime, taa Ankaradan yetişmişti imdadıma...
Tribüne çıktım ve yarışın başlamasını beklemeye başladım.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Eve geldiğimde, hava kararmış, saat 9 olmuştu. Tabanlarım patlıyordu sanki.
9 Numaranın tılsımı gerçekten bozulmamıştı. 9. koşuda 9 no.lu at, 9 atın koştuğu yarışta 9., yani sonuncu olmuştu ve ben, yol param kalmadığından taa hipodromdan eve kadar yayan gelmiştim.
Tek tesellim, hatayı nerede yaptığımı bulmam oldu: Şans Meleğimin
ısrarlı ikazlarını unutup, kendime ikinci bir şans meleği, Şans Meleği isimli atı seçmiştim...
Birazdan kalkıp, evdeki bütün saatlerin kadranlarındaki 9 rakamlarını kazıyacağım ve takvimdeki her ayın 9 una ait yaprakları yırtıp atacağım. Ve ölünceye kadar ne 9 no.lu otobüse bineceğim, ne de hipodromun civarından geçeceğim.
Yarın, işe yayan gitmek zorundayım, şimdiden ay sonunu getirebilmek için kimlerden ödünç isteyebileceğimi düşünmeye başlamam gerekiyor.
Üstelik, şimdi Şans Meleğim de yanımda değil...
Ünal Beşkese