- 1092 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
insan makinası
Bir insan ne kadar sürer; ne kadar sürer insan olmak, varolmak ya da doğmak; hatta ölmek... Bu maksatla yapıldı fabrika, amaç insan üretmekti. En azından görünürdeki buydu; derinlerinde yatansa tüm insan hayatı boyunca ulaşmak istediği o emel, ülküydü: ölümsüzlük! Başlangıçta ölümden mahrum kalan kişinin zaten bir ölü olacağını söyleniyordu; tartışmanın içine giren herkes yarın öbür gün öleceğini de hesaba katarak apayrı bir dilin içine bürünmüştü; yıllardır korktukları, anlamaya çalıştıkları o meçhul olay bir anda dünya üzerinde bilinen tek şey gibi algılanmaya başlandı; oysa çok değil daha beş ay kadar önce "ölmek değil, ne olacağımızı bilmemek bizi korkutur" diyen bir kişi bu tartışmanın ardından ölüm konusunu - neredeyse- doğum sevincine eşdeğer tutmaya başladı; bu tartışmaların kırılma noktasıysa kim olduğu bilinmeyen birinin çıkıp ölümün id ya da ego gibi zihnin bir katmanı olduğunu söylemesi oldu; bu tanınmayan kişinin söylediğine göre ölmek düşünmekten çıkıp düşüncenin kendisi olmak demekti; bu laflarla tartışmanın harareti de dinmeye başlamıştı; artık daha bir ılımlı hava hâkimdi ortamda; ama hâlâ ölüm olmadığı yerde duruyordu; hâlâ insanlar ısrarlı biçimde ölüyorlardı ve kimse bunun önüne geçemiyordu; işte tam da bu anlarda fabrika kuruldu. Fabrikanın işlevi son derece basitti; insan yapmak! Hükümet eliyle son dönemde tanınan olanaklarla yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda geliştirilen rahim- makinasıydı bunu yapacak olan; işte ana fikir de tam olarak burada yatıyordu; çünkü hükümetin kendisine göre ölüm denen şey aslında bir hastalıktı; cidden öyle miydi bilinmez ama insanlar bu fikre iştirak etmede gecikmedi; zaten karşı çıkanlar da ölümle cezalandırıldı; nasıl cezalandırılmasın ki gerçekliğe hizmet eden hükümet yanlış bir söylem içine giremezdi ya!
Rahim-makinası yapıldıktan sonra siparişler için beklenmeye başladı; tartışmanın o sıcaklığından eser yoktu; korkuyordu belki insanlar; kendilerinin bir makina tarafından dizayn edileceği fikri oldukça sarsıcı geliyor olabilirdi ya da daha farklısı - bilgisizlik sonucunda- bizzat kendilerinin o makinanın içine gireceğini zannediyor da olabilirlerdi; oysa durum bundan farklıydı, hem de çok... Kendini sipariş veren insandan alınacak bir doku örneğiyle o insandan bile daha fazla insan bir imâl edilmiş olacaktı; insanların bu eksik bilgisine dair çalışmalar yapılırken bir anda ortada beliren bir laf herkesi çılgına çevirdi. Söz konusu cümle sokaklara kimliği belirsiz insanlarca yazılmıştı; o mevcut yazıda sarf edilen cümleyse şuydu: yaşam yaşamıyor(1) Bu cümleyle başlayan tartışma aslında fabrikanın ne kadar önemli olduğunu anlamaya yardım etti; insanlar yaşadıklarını sandıkların hayatın birer nesnesi ya da fantezisi olduğunu düşünmeye başladıklarında kendilerinden iğrenmeye başladılar; bununla birlikte "yaşam, yaşamıyor" cümlesiyle yaşam çizgisi olarak bilinen ânların hepsinin özünde ölme ânı olduğu fikri de ortaya çıkmaya başladı; bu cümleyi yazanların amacı neydi bilinmez ama fabrikanın siparişlerinde inanılmaz bir artış belirdi; kimileri sadece kendini sipariş ediyordu; neden bunu yaptıkları sorulduğundaysa yalnız olduklarından dem vuruyorlardı. Bu insanların dilekleri ölümsüzlük değil anlaşılmaktı; ee bir insanı kendinden öte daha iyi kim anlayabilirdi ki? Bazıları da kendilerini sipariş verip, karşı cinsten üretilmelerini istiyordu; bu siparişi veren bir erkekse kendinin kadın versiyonunun yapılmasını istiyordu; bundaki neden de aslında yalnızlıktı; diğer yanıysa kendilerine delicesine âşık olan bu tipteki insanlar için evlenilecek kişi bizzat kendilerinin aynısıydı.
Diğer insanların siparişleriyse genelde aynıydı, tüm aile fertlerinin imâl edilemelerini istiyorlardı; bir hayatı birlikte yaşamaktan sıkılmayan bu insanların aynı hayatı olduğu gibi devamdaki ısrarları anlaşılabilir olan şeydi; anlaşılmayan şey bu insanların birbirlerinden sıkıldıklarında olacak olanın kendisiydi; ki bir aile makinası olarak oluşturulan bu insanlar birbirlerinden ayrıldıklarında bozulacaklarını muhtemelen hesaplamışlardı; ya da bu seçimleri özünde birbirlerinden ayrıldıklarında olacak şeyi imliyordu: intihar! Çünkü bu insanların tüm benlikleri, tüm anıları birbirlerinden ibaretti; ayrı olmak demek olmayışla aynı anlama geliyordu.
İnsanlar seri şekilde imâl edilmeye, rahim makinaları geceli gündüzlü çalışmaya başladıklarında o ismi bilinmeyen adam ortaya bir fikir daha attı, dediğine göre rahim makinalarının yaptığı "vücut olarak makina"(2) geliştirmekti; başlangıçta herkes bu düşünceye karşı çıktı; çünkü kimse vücut ile makinanın yanyana gelebilecek kavramlar olduğuna inanmıyordu; o insanlara göre insan vücudu bir makina değil daha çok bir canlıydı; işte bu noktadan hareketle fikri öne süren o kişi biraz da dalga geçerek, bu tanımla insanı makinalaştırmadığından dem vuruyordu; çünkü ona göre makinalaşan şey aslında bizim yaşama biçimlerimizdi; o yaşam biçimlerine öylesine büyük bir ilgi gösteriyorduk ki hayatlarımızdan çıksa yani bozulsa artık hiçbir işlevimiz kalmayacağını zannediyorduk. Görüşleri ne kadar doğrudur bilinmez ama bu görüşe karşıt bir fikrin ortaya çıkması da gecikmedi; tartışmaların dindiği bir anda hükümet kanadından bir yetkili çıkıp vücut olarak makina değil de "makina olarak vücut"(3) geliştirme ülküsünde olduklarından bahsetti; tabii kimse sesini çıkartmadı; bu sesin çıkmaması elbette tartışılmadığı anlamına gelmiyordu; insanlar bir araya geldiklerinde bıkıp usanmadan bu konuyu tartışmaya başlamıştı; kimileri vücut olarak makina olduklarına inanıyorlardı; savunurken de sahip oldukları şeyi öne sürüyorlardı; arta kalanlarsa makina olarak vücut olduklarını savunuyorlardı; ve fikri ispatlamak için görüş öne sürmüyorlardı; neden sürsünlerdi ki, hükümetin öne sürdüğü resmi görüş oydu; karşı olmak demek o makinayı bozmak istemek anlamına geliyordu; her şekliyle insanlar birer makinaya dönüşmüş konumdaydılar; gazetelerin, televizyonların ya da radyoların anlattıklarından öte bir şey değildi kimse.
En nihayetinde fabrikadan insanlar çıkmaya başladığında insanların sabırsızlıkları yerini kocaman bir telaşa bırakmıştı; çünkü fabrikadan çıkan kendileri, asıl siparişi verenlerin yani kendilerinin yanına geldiğinde- çıktıkları fabrikaya da aldırmadan- aynı cümleyi kurmuşlardı; siparişi veren kendilerinin arkalarındaki binalara, oraya geldikleri arabalarına veya yanlarındaki ailelerine bakıp "Demek sizi imâl eden fabrika bu" demişlerdi; Asıl siparişi verenler şaşkınlıkla etraflarına bakıp ne diyeceğini bilemez bir hale gelmişlerdi; çünkü aldıkları siparişleri, onları yani siparişi bizzat verenleri, kendileri gibi çıktıkları fabrikadan farklı ama aynı amaca hizmet eden bir fabrikadan çıktıklarını söylüyorlardı; kendilerini bu kadar tahammülden yoksun olduklarını bilseler muhtemelen öyle bir hayatı yapmazlardı; karşı çıkıp "defolu" olduklarını söyleseler, mevcut defonun kendi doğalarından geldiğini pekâlâ söyleyebilirlerdi; insanlar yaşadıkları bu pişmanlıkları "organsız bir beden" (4) gibi
kendilerini, kendilerinden imâl edilmiş bir sınırla kaplamışlardı; ki aslında bu fabrikanın yaptığı bir şey değildi, o makinaları yapan insanların kusurlarını sistematize etmesinden başka bir şey değildi.
(1) Yaşam Yaşamıyor: ferdinand kürnberger’e ait olan bir aforizma.
(2) Vücut olarak makina: Emile Zola’nın "Hayvanlaşan insan" romanında bahsettiği kavramdır.
(3) Makina olarak vücut: fernando vicente
(4) Organsız Beden: Antonin Artaud’nun öne sürdüğü Giles Deleuze ve felix Guattari’nin geliştirdiği bir kavramdır. Artaud’ya göre bedenlerimiz bir sınırlandırmanın cismidir
YORUMLAR
Değerli yazar,
Yazılan bir metnin saman gibi tatsız tuzsuz ve verimsiz olması ne kadar yalın veya ağdalı dil ile yazılırsa yazılsın şahsen dikkatimi çekmesi,okumak gibi kendimi bütünüyle verebildiğim bir faaliyet içerisinde olmamı engelliyor.
Yazılanların bir hedefi,bir mesajı,uyarıcı,kayırıcı,öğretici olması lazımdır diye düşünüyorum.
Nitekim büyük yazarlar,büyük filmler ve senaryolar, tiyatroeserlerinde bu husus görülür.
Sizi okuduktan sonra ,okuduklarımdan bazen uzaklaşan bazen yakınlaşıp birlikte yürüyen düşüncelere dalıyorum.
Düşünüyorum.
Akl ediyorum.
Hakikatten böyle bir durum olsaydı "yaşam" ın ne manası olurdu ?
Ölüm olmasaydı, ahiret inancı ve yeniden varoluş olmasaydı hayatın bu kadar kıymetli olabileceğini düşünmüyorum.
Evladın,torunun,eşin de bir kıymeti olmazdı.
Ve nihayetinde "insanın "kıymeti olmazdı.
her insan için bir ruh olduğunu da unutmamak gerekir. Beden fabrikaları diğer bir sektörü de canlandırırdı bence o ortada yok. Beden ve ruh ayrı değil mi?
Bir de "ruh" üreten fabrikalar olması lazımdı.
Yazı sorumluluk ister.
Kalıcı eserler dikkatle üretilmelidir.
Selam ve muhabbetle.
Çok iyi kurgulanmış,zekice buldum.
yara terbiyecisi
Asıl siparişi verenler şaşkınlıkla etraflarına bakıp ne diyeceğini bilemez bir hale gelmişlerdi; çünkü aldıkları siparişleri, onları yani siparişi bizzat verenleri, kendileri gibi çıktıkları fabrikadan farklı ama aynı amaca hizmet eden bir fabrikadan çıktıklarını söylüyorlardı...
Zekice kurgulamışsın Yaram...
Nomeni görsün diye kör bir kopyası yapılan muhabbet kuşunun görüngüye takılan aslına kıçıyla ötmesi doğaldır...
yara terbiyecisi
DilevindelaL
yara terbiyecisi
DilevindelaL
Komşunun neti komşuya turbo görünür...
Her ne kadar bu yazıdan bağımsız bir teması olsa da, aklıma "ada" filmi geldi.
Filmde bir adada kolanlanan insanların durumu anlatılıyordu özetle.
Öncelikle her zamanki yaratıcılığını kutluyor, usundaki kurguyu başarılı bir imla ve edebiyat tekniğiyle anlatabilme becerin karşısında saygı duyuyor ve fikirlerime geçiyorum :
Haklısın, gerçekten de bir, "imal çağı"na gireceğimize ben de inanıyorum.
Duygulu, düşünceli insanlar olmaktan çıkıp....
Aslında facebook , twitter gibi sosyal medya ortamları da bir nevi bu durumun habercisi :
Kopyalanan resimler, fotoğraflar, aforizmalar, bir dolu tıklamalar, yığınla beğenmeler, tek düze metinler, haberleşmeler...
Bu hayra alamet bir evrim değil. Bu gidişle, dediğin gibi, imalat hatası ceninler çıkması, hiç de sürpriz olmayacaktır.
Ben bu yazıya, üzerinde durulması gereken, akademik bir makale olarak bakıyorum.
Latifeli, zekice, sıkmadan okutabilen...
Seni tanımak, okumak ve ilham almak gerçekten nadiren karşılaştığım bir keyif mösyö terbiyeci.
Ya da şöyle diyelim bu sefer :
Kurguları terbiye eden adam...
marcel tarafından 1/23/2013 8:25:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
marcel tarafından 1/23/2013 8:26:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
yara terbiyecisi
Değerli yorumun için çok sağol :)